Toplanın genç arkadaşlarım ve yetişkin dostlarım,
Az sonra yazacaklarım sadece yaşadığınız ya da yaşayabileceğiniz konulardan ibarettir. Yaşadıklarınız sizi üzmüş ya da sevindirmiş olabilir ama emin olun artık daha tecrübelisiniz. Ancak inanın ne kadar tecrübeli olsak da bazen hayatımızın bazı evrelerinde bu tecrübelerimizi kullanamıyoruz. Ve aynı hataları birkaç kez yapıyoruz.
Yaşayabilecekleriniz için ise bu yazdıklarımı dikkate alın ve gerekirse sürekli okuyup acaba şunu da yazmış mı bunu yapmasam mı diye önünüzde bu yazıyı bulundurun.
Hepimizin geçmişlerimizle ilgili ”keşke şunu yapmasaydım” ”keşke bunu yapsaydım” dediği hususlar vardır bu konuda hemfikiriz. Lütfen yazımızı okurken bunun bilincinde okuyalım..
İLKOKUL YILLARI
Genel olarak İlkokul yıllarımızı çok fazla hatırlamayız, hatırladıklarımız da bizi etkileyen olaylardır.
Ne olabilir bu olaylar,
Hocalarımızdan (sözde) konuşmadığımız halde yediğimiz azarlar, veli toplantı günlerinde stresli dakikalar, okul bahçesinde boş şişelerle yaptığımız maçlar, taso oynarken çalınan kahramanlık kartlarımız, okul potasında sallanmaya çalışmalarımız ( ki bu çok tehlikeli oyun benim de başımın açılmasına neden olmuştu ), mahalle arasında oynadığımız çift kale maçlar, amcalarımızın teyzelerimizin bakkal çıraklığını bir sakıza yaptığımız o boş taşeronluk zamanları, mahallenin başıboş meyve ağaçlarına yaptığımız askeri operasyonlar, küçük bakkal hırsızlıklarımız, kulaklarımızla esneklik deneyi yapıldığı o malum anlar, zıplayıp hoplarken pantolonumuzun yırtılması, kavga ederken gömleğimizin parçalanması, top oynadıkdan sonra gizlice eve girip özel operasyonlarla annemizden habersiz su içme çabalarımız, okul zilini duyduğumuz an dışarı ilk çıkmak için yarıştığımız 100 metre koşuları, okul kürsüsünde andımız okumaya çalışma çabalarımız ve daha bir sürü şey…
İlkokul yıllarında yaşadığımız bu serüvenler aslında hayatımızın en unutulmaz anları.. Bu yıllardaki kardeşlerimize hiç bir öneride bulunmuyorum çünkü zaten onlar şuan yazımızın bu kısmına gelemeden sıkılıp aşağıya top oynamaya inmişlerdir. Ya da çabuk bitirmek için bu orta kısmı atlayıp direk en sona geçmişlerdir.
Ama okuyan ailelere ya da ileride aile olacak arkadaşlarımıza bir önerim var. Çocuğunuzu sürekli takip edin, izleyin hatta boş bir deftere notlar alın ve bu takip süresi sonunda çocuğunuzun istekleri doğrultusunda ( ki emin olun çocuğunuz hiç yapmadığı bir şey istemeyecektir ) onu yönlendirin. Mesela futbol mu oynamak istiyor. Özellikle söylüyorum arkasında durun boş kaldıkça idmanlarına gidin ona olan inancınızı gösterin. ASLA VE ASLA derslerini aksatır diye çocuğunuzu severek yaptığı spordan uzak tutmayın. Bunu yapan ailelerin çocukları şuan lisede, üniversitede yada çalışıyor ve emin olun ailelerinin zamanında onların arkasında durmadıkları için sporcu olamıyorlar. Yeri geliyor bunu sizin yüzünüze vuruyorlar. Ve bu onların içlerinde hep bir yerde duruyor. Ne kadar kötü bir şey değil mi? Aslında siz onu düşünüyordunuz derslerini aksatmasın, okusun, güzel bir işi olsun diye sürekli onu kısıtllıyordunuz. Evet şuan işleri var ama geçmişte kalan hayalleri de…
Neyse devam edelim…
ORTAOKUL-LİSE YILLARI
Ortaokul yıllarımız; ergenliğe ilk atım attığımız yıllar ve devamı lise…
Artık biraz daha büyüdük ve etrafımızdaki kız arkadaşlarımız artık bize dostlarımızdan daha yakın görünüyor. Hangimiz kız arkadaşlarımız için erkek arkadaşımızla tartışmadık veya kavga yapmadık ki. Bu dönemde dersler ve hocalar bizim için biraz daha ikinci planda kalıyor. Vaktimizi fazlaca boş işlere ayırmaya başlıyoruz. Hepimizin boş muhabbetler yaptığı ama yapanlara da ”boş konuşma” diye çıkıştığımız yıllar. Babamızdan biraz daha fazla para koparmaya, okulun duvarlarından atlayıp okulu ekmeye, sabahları saçlarımızı jöleyle doldurup içeriye gizlice girmeye çalıştığımız, hocaları bir dalga malzemesi olarak gördüğümüz, en arka sıraya oturup ders boyunca sıkılmadan geyik yapmaya çalıştığımız yıllar. Bir yıl boyunca beklediğimiz 1 Nisan günleri, ilkokulda sınıfa ilk girmek için yarıştığımızın tersine sıralarda hep sonda olma çabaları, kürsüye çıkmamak ve tahtaya kalkmamak için kendimizi önümüzdekilerin arkasına sıfır şekilde muhteşem biçimde sakladığımız zamanlar. Kaynatılan dersler, fenomen olma çabaları… Tabii bunlar da bir yere kadar artık zaman geçmiştir ve LİSE SON.
İki seçeneğimiz var.
Birincisi sınıfın son sıralarında dersi kaynatmaya devam.
İkincisi bu zamana kadar boş boş gezdin, takıldın, eğlendin artık çalışma zamanı! Geç bile kaldın!! Ailen senin iyiliğin için senin okumanı istiyor ve bu büyük sınavı kazanmalısın psikolojisi.
Öncelikle kısa şekilde birincisini anlatalım. Öğrenci bir yıl boyunca genel olarak boş işlerle uğraşır ve kısmen kendini kandırmak için arkadaşlarının test kitaplarından soru çözer ya da onları izler. Bunun ona yetmeyeceğinin farkındadır aslında ama bir umuttur işte. Belki ÖSYM amca bu sene soruları kolay sorar ve ona kıyak yapar. Ve BÜYÜK GÜN. Sınav günü bu arkadaşlarımız muhteşem bir psikolojik baskıyla sınava girerler. Kimisi hala umutludur sonuna kadar savaşır, süreyi sonuna kadar kullanır, bazıları başarır ama diğer bir kısmı var ki dışarı çıkmak için can atar. Süre dolduğu an direk koşarak dışarı çıkar ve dışarı da muhabirin ona uzattığı mikrofona ne der biliyor musunuz??? ” On numara.. Çalıştım, gerekeni yaptım… Baktım. Evde baktım sadece attım hafızaya.. BEYİN BEDAVA. ”.
Evet arkadaşlar aynen böyle der bizde her izlediğimizde, duyduğumuzda güleriz. Hatta kahkaha atarız.
Sınav biter kazanamayan bu tip arkadaşlarımızın büyük kısmı için hiçbir şey bitmiş değildir. Büyük çoğunluğu seneye bir daha dener ama bu sefer yaptığı hatanın farkında olarak. Kazanamayan kızlarımızın bazıları evlenir bu dönemde. Kimisi AVM’lerde çalışır, kimisi baba mesleğini yapar, kimisiyse kafayı ticarete çalıştırıp daha iyi yerlere gelir.
Tam anlamıyla çalışan arkadaşlar ise sınav sonunda ” idare eder ” derler hala emin değillerdir ne olacağına. Kendilerine güvenleri tamdır ama işlerini ciddiye alırlar. Ve bu en büyük sandıkları sınavı kazanırlar.
ÜNİVERSİTE YILLARI
Artık olgun birer bireydir herkes, tek tük dışında neredeyse tamamının kişiliği oturmuştur.
Kazık yeme, kazık atmayı öğrenme dönemidir bu dönem… Hayatın en çok bu döneminde tecrübe kazanır insan. İyinin her zaman iyi kalmadığını kötünün her zaman çok da kötü görünmediğini öğrenir. Sınıflarda hala boş muhabbet yapanlar vardır ama bu sefer kendi grupları içinde kimseyi rahatsız etmeden.
12 yıl boyunca alışılagelmiş kurallardan biraz farklıdır üniversite. Öğrencilerimizin gözünde ilk kez okula istediği gibi giyinerek, saçlarını yaparak gelmenin sevinci vardır. 80-100 kişilik sınıflarda herkesin birbirini tanıması mümkün değildir. Her grup kendi içinde bir derebeylik oluşturur ve beyler bayanlar hep beraber takılmaya başlarlar. Herkesin samimi bir dostu vardır ve onu kimseyle paylaşmak istemez. Kıskanır, sanki hep onun yanında olacağını düşünür. Bu genel olarak bir yanılgıdır. Ama o an bunların hiçbiri akla gelmez düşünülmez.
Sevgililer her yerdedir üniversitede. Hep şu soruyu sorar bazıları ”olum bizim niye sevgilimiz yok? Bir şunun tipine bak bir de benim şimdi bunun bile bir tane kız arkadaşı varsa benim ooooooo…”
Cevaplarda genelde aynıdır. ”Olum çocuğun tipi yok ama demek ki ağzı iyi laf yapıyor ya da parası çok ” Birincisi daha çok kullanılır.
Yakın kız arkadaşlarınız sevgililerinizi kıskanır, sevgilileriniz sizi kıskanır, siz bilmem kimi kıskanırsınız… Böyle bir kıskanma süreci hep olmuştur…
Hayatınızda hiç esnaf olan çiçekçilere bu zaman ki kadar kafa yormamıssınızdır. Hatta kimileri çiçekçilerle üniversite yıllarında tanışırlar. Ahbap olurlar. Malum her hoşlanılan kişiye bir çiçek, eder sana çiçekci dükkanları zinciri…
İlk seneler yurtta geçer. Ama zamanla yurtlar öğrencimizi memnun etmeyecektir. Genelde yemekler memnun etmez ya da eder ama bahane odur. Ve 2-3-4 bilmem kaç arkadaşla birleşip evlere çıkılır. İlk zamanlar her şey yolundadır ama sonra küçük tatlı tartışmalar olur bazı evlerde ve sonra küçük acı tartışmalar. Sonra evden çıkmalar, köşe kapmalar, eşya savaşları vs…
Birkaç arkadaş sınıfı toplamaya çalışır ama bu imkansızdır. Çünkü zaman geçmiştir ve sınıf içinde herkesin sevmediği bir kişi vardır. Ve onunla aynı ortamda olmak istemez. Ama aslında genel olarak sınıfta ikisi de bulunur. Sakın bana ” sınıfta bir ortam değil mi işte aynı ortamda bulunuyorlar ” falan demeyin. Sizinle aynı fikirdeyim ama bende bu soruyu hala çözememiş biriyim…
Maddi sorunlar yaşanır üniversite yıllarında. Öğrenciler çeşitli işlerde karın tokluğuna çalıştırılır. Yerel esnafın en çok sevdiği kimdir biliyor musunuz? Öğrenciler… Hem ucuz iş gücüdür öğrenci hemde tüketici… O yüzden ki çoğu öğrenci okudukları üniversitenin şehrindeki yada ilçesindeki esnafı yerel halkı çok sevmez. Üniversite gençleri ile şehrin gençleri arasında sürekli tartışma, kavga gürültü olur.
Üniversite öğrencisi sivri zekadır. Örneğin nargilesinin altı kırılır 5 litrelik su şişelerinden nargilenin su haznesini koyma yeri yapar. Elektrikli sobada ekmek kızartıp çay demler. Yatağının altını ütü olarak kullanır, halının altını ise çöplük. Yani her şeyin çözümü vardır öğrenci evinde.
Öğrenciye her şey pahalı gelir. Sabaha kadar oturur akşama kadar uyur. Yemekler yenir bulaşıklar ertesi yemek yapılacak zamanda yıkanır. Çamaşırlar kirli kullanılır. Borçlar havada uçuşur, birbirlerinden borç almayı öğrenirler öğrenciler. Sınav gecesi sınava çalışılır, ödev günü ödev yapılır. Aç kalır öğrenci sabah yumurta akşam makarna yer çoğu zaman…
Herkes birbirinin yerine derste imza atar, derse gelmeyi çok sevmez üniversite öğrencisi. Arkadaşlarıyla fazlasıyla zaman geçirir. Sabaha kadar okey, 101, batak partileri düzenlerler. Örnekler daha da çoğaltılabilir hatta çoğaltıldıkça sonu gelmez.
Ama Üniversite okumak güzeldir. Hayatının kararlarını üniversitede verir insanlar.
Kimileri evlenir kimileri nişanlanır.
Yavaş yavaş herkes kendi hayatını düzene sokmaya başlar üniversitede….
Bu yazım her kesime hitap ediyor ama lise ve üniversiteyi yeni kazanan arkadaşlarımın özellikle okumasını diğer arkadaşlarına da ulaştırmasını tavsiye ederim.
Şimdi gelelim işin en önemli kısmına…
Size birkaç öneride bulunmak istiyorum…
Bu önerilerim ilkokul ve lise yıllarınızı değil üniversite yıllarınızı ilgilendiriyor. Dikkate alıp almamak size kalmış ama hepsi yaşanmış olaylardan edinilmiş tecrübeler sayesinde sizin için burada paylaşılıyor.
AKIL KÜPELERİ
1. Sınıf temsilcisi olmak. (Genelde sorunların hepsi bu arkadaşların üzerine atılır, hocalarla araları iyidir, zor bir görevdir ama arkalarından konuşanları çok olur)
2. Sınıf arkadaşlarıyla sevgili olmak. (Her sınıfta en az bir çift vardır böyle. Üniversite ilişkileri uzun sürmez, ayrılırlar ve bu arkadaşlar sınıfta hep yüz yüze gelirler. Rahatsız olurlar.)
3. Üç kişi eve çıkmak. (Genel olarak evde gruplaşma olur. Özellikle kız evlerinde bu daha fazladır. Mutluluklar fazla uzun sürmez)
4. Organizasyon düzenlemek. (Organizasyon düzenleyen arkadaşlarımızın kaç para kazandığı herkesin aklındaki sorudur. Kimi kendini bilmezler bu arkadaşları aklı sıra bizim üzerimizden para kazanıyorsun diye tehdit ederler.)
5. Ev sahibiyle iyi geçinmek. (Eve çıkan arkadaşlarımızın büyük çoğunluğu ev sahiplerini sevmez, anlaşamazlar. Özellikle eve giren çıkanlar problem olur.)
6. Şehrin gençleriyle arkadaş olmak. (Bu madde de arkadaş olunanın karakteri önemlidir. Arkadaş sizi pisliğe de sürükler pislikten de çıkarır.)
7. Sınav günü ders çalışmak. (Çalışılması çok zordur. Çoğu öğrenci olmayacak deyip sonraki yıla bırakır bu dersleri. Birçoğu da bu uygulamayla bitirir üniversiteyi.)
8. Hocalarla muhabbet. ( Üniversite’de hocalarla aranız iyi olursa sizin için iyi olur.Hocalarınızla aranız yoksa da çok sıkıntı yoktur çalışıp dersini verebilirsiniz. Ama kesinlikle hocalarla aranızı kötü tutmayın yoksa mezun olamazsınız. Örnekleri çoktur)
9. Üniversitedeki topluluklar. (Her üniversitenin fazlasıyla farklı konulara yoğunlaşmış topluluğu vardır. Bunlardan size en uygun olanı seçip etkin olmanız size yarar sağlar. Kişisel gelişiminize katkı sağlar. Ama iş topluluk seçimlerine geldiğinde ne kadar bilgili, etkin, birikimli kendinizi ifade eden biri olursanız olun bunlar faydasızdır. Önemli olan o toplulukta kaç yakın arkadaşınızın olduğudur…)
10. Gelirken ağlarsınız giderken de. ( Genelde öğrenciler üniversitelerini ilk geldiklerinde sevmezler. Ailelerinden ayrılırken ağlarlar üzülürler. İlk sene geçiş yapmayı düşünürler. Ama genel olarak bu sadece düşüncede kalır ve zamanla dört senenin nasıl geçtiğini anlamazsınız. Mezun olmayı istemezsiniz hatta sırf mezun olmayıp bir sene daha üniversite de kalmak için ders bırakan arkadaşlar vardır. Dört sene sonunda otogardan ayrılırken arkadaşlarıyla vedalaşan öğrenciler genellikle ağlarlar. Hayat böyledir işte.)
Evet arkadaşlar yazdıklarım aklınıza küpe olsun.
Yaşadığımız her şeyin bizi yaşayacaklarımıza hazırladığını unutmayın.
Saygılarımla…
Serkan Kurt ( Yüksek Lisans – Eğitmen )