Dünyevi değerlerini kaybetme ya da kazanma endişesi içinde olan kişiler, Allah’a gönülden teslim olup, yalnızca Allah için yaşayamazlar. Allah’ın buyruklarına değil, kendi nefislerine uygun olanı seçerek kendilerince din ahlakını yaşamaya çalışırlar.

Sponsor Bağlantılar

Yaşamlarında bir zorluk oluştuğunda, değerlerinin zarar görebileceği bir durumda öncelikleri, dünyevi çıkarları ve nefislerinin bencil tutkularıdır. Mallarını ve canlarını Allah yolunda feda etmiş olan müminler için ise Allah Katında bulunan, dünyevi tüm değerlerden daha hayırlıdır.

Samimi müminlerin yaşamında ‘biraz Allah hoşnutluğu için, biraz nefsi için’ gibi bir mantık olmaz. Her işlerinde Allah’ın rızasını ve cennetini kazanma gayreti içindeki müminlerin bu özellikleri, “Oysa onlar (kendilerini tümüyle Allah’a ve İslam’a teslim etmeyenler) bir ticaret ya da bir eğlence gördükleri zaman, (hemen) ona sökün ettiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki: “Allah’ın Katında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Cum’a Suresi, 11) ayetiyle bildirilir.

Bu insanlar, kaderlerine tam olarak teslim olamadıkları için, karşılaştıkları olaylara olumsuz yaklaşarak umutsuz ve karamsar bir ruh haline bürünürler. Oysa insan yaşadığı olaydaki hikmetli yönleri görür, Allah’ın kendisi için her olayı hayırla yarattığına kanaat getirirse bu bakış açısından kurtulur ve kadere imanın huzurunu yaşar.

Her insan Allah’ın kendisi için yarattığı kaderle muhataptır. İnsanın, olaylar karşısındaki tevekkülsüz ve isyankar davranışları, ”ben bu kaderi beğenmedim” anlamına gelir ve büyük hatadır. Oysa kişi, başına gelen her musibete kader gözüyle bakıp, “Allah’tandır” diye düşündüğünde rahat edecektir:

Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre pek kolaydır. (Hadid Suresi,  22)

Yüce Allah’ın sınamak için gösterdiği her görüntü müminler için hayırla yaratılmaktadır ve yaşanan kaderi beğenmemek yanlış bir davranıştır.  Allah’ın inanan kullarını imtihan etmek ve imanlarını olgunlaştırmak için hazırladıklarına karşı nezaketli olmak en uygun hareket tarzıdır. Girdiğimiz bir evde bizim için hazırlanmış bir sofra görürsek, bakmadan yanından geçip kabalık etmeyiz, teşekkür ederiz. Örnekteki gibi, Allah’ın bizim için hazırladıklarına karşı nezaketli olmamız güzel ahlak gereğidir.

Geçmişi olduğu gibi, geleceği de yaratan Allah’tır. Bunu düşünmek kişinin tevekkülünü arttırır. Allah’ın yarattığı olayları beğenmemek, Allah’ın indirdiklerini çirkin görmek anlamına gelebilir ve bu yüzden ayette bildirildiği üzere amellerin boşa çıkmasına da sebep olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.)

İşte böyle; çünkü onlar, Allah’ın indirdiğini çirkin (kerih) gördüler, bundan dolayı, O da, onların amellerini boşa çıkardı. (Muhammed Suresi, 9)

Yaşadıkları olayların kendileri için bir imtihan olduğunun ve Allah’ın kendileri için her şeyi hayırla yarattığının bilincine varamayan, Allah’a ve kadere teslimiyet içerisinde olmayan insanlar, hoşlarına gitmeyen olaylarla karşılaştıkları zaman tevekkülsüz davranır, kızar, üzülür, tepki verir hatta isyan ederler. İnanan insanların olaylar karşısında nasıl bir tavır sergilemeleri gerektiği Kuran’da “De ki: “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.” (Tevbe Suresi, 51) ayetiyle bildirilir.

Amacı Allah’ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmak olan bir mümin, her ne yaşarsa yaşasın Allah’tan olduğunu bilir ve her şeyi sevinçle karşılar. Başına gelen olay zahiren iyi ise şükreder, şer ise sabreder; her durumda kazançlıdır.

Allah müminlere güzel bir hayat yaşatacağını vaadeder. O güzel hayat cahiliye insanının yaşamaya çalıştığı tatlı hayattan çok farklıdır….Mümin Allah’ı anarak, Onun rızası için çalışarak mutlu yaşar. Gerilim, stres inanan insanın yaşamayacağı sıkıntılardır. Mümin üzüldüğü, içinin sıkıldığı, mutsuz olduğu her an Allah’tan razı olmamış durumuna düşmekten son derece korkar; o her durumda Allah’tan razıdır.

Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah’a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir. (Mücadele Suresi, 22)

Umutlarımızı gerçekleştirip kurtuluş bulanlardan olmak istiyorsak, Allah’tan hoşnut olalım ki, Allah da bizden hoşnut olsun…