Bilgiyi Yeniden Tanımlarken
Avrupa tarihini yazanlar Rönesans’ı ikinci bir milat olarak kabul etmeyi düşünmeliler bence. Bu fikrimi dikkate alırlar mı bilmem ama, insanlığın, Rönesans’la birlikte kökenlerini Eski Yunan’a dayandırarak (Bir iddiaya göre Roma’nın Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul etmesiyle Batı, Yunan kökenlerinden kopmuş ve bundan sonra kilise iktidarının hüküm sürdüğü uzun bir dönem yaşanmıştır. İşte Rönesans’la birlikte Batı, kilise iktidarını yıkarak tekrar Eski Yunan dönmüştür. Bu iddiaya göre “dönüş yapmıştır” demeliyiz.) yakaladığı çıkış noktasıyla özgür düşünce ve pozitif bilimlerde atılım yaşanmasını sağlayan Rönesans mimarlarına/aydınlarına çok şey borçlu olduğunu söylemek için fazla düşünmeye gerek yok. Rönesans aydınlarının keşfettiği veya keşfedilmesine zemin hazırladığı “bilgi”lerin insanlığın gelişimine katkılarını görmek için çevremize bakmak yeterlidir. Rönesans öncesi ve sonrası Avrupa’sını iyi okuduğumuzda şu sonuca ulaşıyoruz: medeniyetler veya toplumlar (çeşitli nedenlerle) dönem dönem bilgi üretimi konusunda sıkıntı yaşayabilmektedir. Bu açıdan günümüz İslam dünyasının çektiği kısırlık ve bilgi sefaletinin çözümünde yeni bir çıkış, bir feyz noktasının gerekliliği de göz önümde bulundurulmalıdır.(Tabi ki bu anlatımın oryantalist bir bakış açısını yansıtabileceğinden yanılma payını saklı tutuyorum.) Toplumların tarihi yazılırken bilgi üretimi, kullanımı ve paylaşımı konularına gereken önemin verilmemesi, bu olguların önemsizliğinden değil şüphesiz. İnsanlığın ilkel dönemlerinde ilk bilgileri keşfedenler, örneğin geldiği yoldan geri döndüğünde başlangıç noktasına tekrar döneceğini öğrenen, modern dünyanın temellerini attı. O dönemde keşfedilen her bilgi devrim niteliği taşırken günümüzde, mevcut bilgilerin çeyrek yüzyılda ikiye katlanıyor olması ve dolayısıyla bugün şapka çıkardığımız bilginin çeyrek yüzyıl sonra işlevselliğini ve değerini kaybediyor olduğu...
Devamını Oku