Kırılır Bazen Güneş

Kurgusu yok kaderin, unutturmasına da lüzumu. Kurutulmuş gül gibi saklanması da elde değildi. Saksıda çiçek gibi yetiştirmekte ne mümkündü kaderi? Kimin elindeydi kaderi, yarısı, birazı belki bir kısmı kendindeydi. Ama her şey gene Toprak Ana’nın elinden onay görmeden yaşanmıyordu. Yağmur onsuz yağmıyorsa, yaprak onsuz kımıldamıyorsa; biz onsuz bir kelime edemiyorsak nerde bizim kader kalemimiz? Kaderimiz biraz bizim elimizde evet. Çok değil biraz. Görmek istediklerini her an göremez insan; sevdiğini mesela. Özlediğini hep özlemez, hep yanında da olsun istemez aslında. Bazen yalnız kalmak insanın ilacıdır. Panzehiridir ruhunun. Özlemek gibi, sevmek gibi, düşünme konuşmak gibi yalnız kalmakta insanın gereğidir. Kalınca kendi başına, düşünür insan, ne olacak diye belki. Belki ne oldu diye… Çoklarında vardır keder, benimki nedendir diye. Düşünür kaldığında yalnız insan. Bölünen yürekleri, bölünen ekmekleri düşünür. Kalanları, gidenleri. Zihni ile yüreğinin o girdaplı oyununu, sevdasına yenik düşüp kaybettiklerini; aklının ağır gelip kırdıklarını düşünür insan. Bırakıp geldiklerini, kendini bırakıp gidenleri. Kırık kalplerin bir durağı vardı Candan’ların orada, gidip oradan geçecek otobüsleri beklemek gelir bazen insanın içinden ya da zaten otobüsündesindir inmek istersin orada. Sevdasız kalmış bir yüreğin mor rengini bilirsin, kimselere konuşamadığı; konuştukça anlaşılmadığı halleri bilirsin sen. Emek verdiklerinin hepsi giderken geride bıraktıkları o tozları bilirsin sen. Giderken kırdıkları vazoları, açık bıraktıkları dolap kapılarını bilirsin sen. Geride kalan tozları süpürmeyi de, kolu değmiş giderken düşüp kırılmış vazonun parçalarını toplamayı, açık unutulmuş dolap kapılarını da kapatmayı bilirsin sen. Ardından iki dirseğini koyup...

Devamını Oku