Yazar: missraving

Unutmak

Keşke tüm acılarımızı unutturacak bir iksir olsa… Onu içtiğimiz anda yaşadığımız tüm acıları unutsak… İlk aldatılışımızı, yalnız kalışlarımızı, kendimizi değersiz hissettiğimiz zamanları… Hepsini unutsak bir daha hatırlamamak üzere…Bu öyle bir iksir olsun ki, sevip sevilmediğimiz anlara ağlamayı bırakıp, bu yaralarımızı geçmişe gömebilelim… Kan ter içinde uyanmayalım rüyalarımızdan. Sürekli aklımızın bir köşesinde eski aşklarımız olmasın. Artık keşke demeyelim mesela… Yaşadığımız şeyler canımızı yaktığı anda unutalım. Üzülmeye, ağlamaya; vaktimiz, fırsatımız olmasın… Mesela sevgilimizle boğazda ilk kahvaltımızı unutalım. İlk öpüşünü, ilk bakışını, ilk dokunuşunu, ilk kez elimizi tutuşunu, ilk kucaklaşmamızı… Ve daha önemlisi, ilk ayrılığımızı… Öyle bir gün gelsin ki yıllardır ağlamadığımızı fark edelim, ağlamayı unutmuş olalım… Öylesine güçlü bir iksir olsun ki, mutluluktan bile ağlamayalım… Ya da bunları boş verip,  hep mutlu olacağımız bir iksirin hayalini kuralım. Karşımıza hep iyi insanlar çıkaran, mutsuzluğa, keşkelere izin vermeyen… Aksine bizi hep iyiki’lerle karşılayan bir hayat sunan… Zor… Mutlu olmak, unutmaya çalışmak zor…  Öyle anlar gelir ki, artık bizi ne bir iksir kurtarır ne de işe yaramayan terapiler… Bir zaman sonra kendimizi boş umutlarla avutmayı bırakırız… Mesela aklımıza ilk gelen, bizi terk edip giden eski aşkımız olur… Başta kabullenemeyiz, onu geri kazanmak için varımızı yoğumuzu ortaya koyarız sanki suçluymuşuz gibi… Çok zaman geçer çok çaba harcarız. Ama hiçbir şey onu geri getirmez. Hep suçu kendimizde ararız o kutsaldır bizim için… Gidenin o olmasına rağmen ona toz kondurmayız, o hiç hatalı olamaz… Sadece kendimizi mahvederiz....

Devamını Oku

Şimdi Ölmenin Tam Sırası

Hep yalan söyledim kendime. “Unuttum” dedim, “bitti” dedim. Her defasında ucuz yalanlarla kandırdım kendimi… Beni sevmediğine inandım hep… Çünkü gerçek buydu.İçimden atabilmeyi, düşünmemeyi, sevmemeyi çok istedim. Her seferinde gözlerinde boğuldum. Konuşamadım, anlatamadım derdimi. Bir kere gözlerine baktım, kelimeler sustu gözlerin konuştu… Aşkta susabilmeyi öğrendim seninle… Beni bırakınca kelimeleri değil, kalemimi konuşturdum… Tüm şehir üstüme üstüme geldi sen yokken… Çoğu zaman ağlayamadım, gözyaşlarımı serbest bırakamadım. Korktum, sabrettim, bekledim… Ağlayamadım hiç. Çünkü bilirdim sen dayanamazdın gözyaşlarıma, üzülürdün… Seni üzmemek adına içimde tuttum tüm kederimi… Sen kalbimin denklemiydin. Tüm amacım seni çözmek, rahata erişmekti. Çözümü basit; bilinenler bir tarafa, bilinmeyenler bir tarafa… Benim bilinenler tarafım hep boş kaldı sevgili… Meğer ne çok bilinmeyenin varmış. Gözlerime bomboş baktığında anladım… En büyük zaafım oldun ilk günden beri… “Hayır” diyemediğim, asla reddedemediğim… Hayatımdaki en büyük yaram oldun son zamanlarda… Her gün kanayan, geçmek bilmeyen… “Geçen iz bırakır, geçmeyen yara…” hiç geçmeyen izim ol isterken, her gün kanayan yaram oldun. Ama bazen yaralarımızı kanatmak, zaaflarımızdan vazgeçmek, unutmak pahasına reddetmeliymiş insan sevdiğini… Umarsızca “en sevdiğim” tarafından reddedildiğimde anladım… Artık ne kendime güveniyordum ne de geleceğine inanıyordum. Yorgundum… Her şeyden, herkesten vazgeçmiştim. Zaten sen yoksan başkası da olmamalıydı… Her defasında kendime yenildim… Bende dünyalara bedel, sende silik anılarımızı toplayıp yaktım… Kalbimdeki yangın bile aşkımı yakıp kül etmeye yetmedi. Yapamadım, yine yenildim… Defalarca başka bedenlerde buldum kendimi… Ama yapamadım. Aşkım nefretimi yendi… Yine yenildim… Sen yokken yanımda, uzun uzun,...

Devamını Oku

Hayat

Başta yanımızda sandığımız insanların, arkamızda olduğunu öğrendiğimizde başlar hayat… İlk defa sırtımızdan vurulduğumuzda kendimizi büyümüş hissederiz. Biz mutlu olmak isterken, hayat bize hep acı tarafını gösterir… Dayanmaya, katlanmaya çalışırız. Mutluluğu bekleriz inadına… Hayata sağlam durduğumuzu, hiçbir darbenin bizi yıkmadığını kanıtlamaya çalışırız. Ama öyle bir gün gelir ki, yediğimiz darbeler mutlu olduğumuz anları 3’e, 5’e, 10’a katlamıştır… Artık ne dayanacak gücümüz vardır, ne de yarının güzel olacağına dair beslediğimiz umutlar… Uzun cümleler kurmayı bırakırız, konuşmaya bile gücümüz yoktur çünkü. Olanlara tepkisiz kalmayı yeğleriz, “daha kötü ne olabilir ki” diye düşünmekten kendimizi alıkoyamayız…  Verilecek cevap çoktur aslında, ama yorgunuzdur ve susmak en kolayıdır. Kolay ve sakin… Çok isteriz konuşmayı, derdimizi anlatmayı… Ama hayat o kadar üstümüze gelmiştir ki, sesimizi çıkaramayız… Dışarıda uzun süre kalmış bir çocuğun annesinden yediği tokatlar gibi haksızdır hayatın bize attığı tokatlar… Görünüşte suçlu, içte temiz ruhumuza… Çoğu zaman, “hayattan vazgeçmek, her şeyden umudu kesmek bu kadar çabuk mu olmalıydı” diye düşünürüz. Tutunacak dal ararız. Yeterince kötü olan hayatımızı, bu kadar basit bitirmek istemeyiz. Yalnızlıktan o kadar sıkılmışızdır ki kötü insanları bile özleriz. Eskiden tövbe ettiklerimizi, şimdilerde yalnız kalmamak adına geri isteriz. Hayatın kötü ve acımasız tecrübelerinden akıllanmayıp, yeni insanlar alırız hayatımıza. Yeni insanlar, başlangıç sandığımız yeni sonlar… Her ne kadar kötü bir yaşam geçiriyor olsak da kendimizi güvende hissetmek, birilerine bağlı kalmak isteriz… Sevilmek isteriz mesela, bir zamanlar çok isteyip de yaşayamadığımızı yani… Mesela yalnız kahvaltı etmek...

Devamını Oku

İçimdeki Sen

Sığdıramıyorum seni içime… Artık katlanamıyorum yalancı siluetlere… Sadece seni istiyor bu beden, sadece “o olsun”diye haykırıyor… Hasretin fazla geliyor artık bana. Başlarda ufacık bir özlem olan bu duygu gün geçtikçe içinden çıkılmaz bir hal alıyor benim için. Her gün yokluğunla uyanıyor, sensizlikle yatıyorum. Uyumak ne kelime! Uyku haram, gidişinden bu yana…Kaç gecedir uyumuyorum sayamadım… Ben böyle değildim önceleri… Sırf bir mesaj bir çağrı bir mail için gece her saat bası uyanmamdım kimse için, ya da her yarım saatte bir… Neyse ne… Kimse için bu kadar ağlamadım… Kimseyi bu kadar özlemedim… Kendi tenime her dokunuşumda kimseyi bu kadar çok aramadım… … Hiç gitmiyorsun gözlerimin önünden sevgili… Nereye baksam sen… Seni unutmuyorum… Uzun süredir görmediğim halde unutmuyorum! …Nasıl bir şey bu… Şimdilerde pişman olduğum tek bir şey var; keşke daha fazla sarılsaydım… Seninle bütün keşkelerimi unutmuştum ben… Seninle hiç pişman olmadım ki… Çok özlüyorum sevgili… Dinlediğim her şarkıda aklıma sen geliyorsun… Dinlediğim her dizede anlamlar yüklüyorum sana… Okuduğum her kitap sanki bizi anlatıyor. Gördüğüm her insanı sana benzetiyorum… Arkasını bir dönse… Tamam, işte bu o! Diyeceğim sanki… Ama sonu hüsran!.. Belki şuan yoldasın, gidiyorsun… Kendine dikkat et sevgilim… İçim yine rahat değil… İlk seferki gibi… Sen gittin, ben yine “hoşça kal hemen git hemen gel”diyemedim, kocaman öpemedim… Dikkat et kendine… Ben bekliyorum… İnadına, gelmeyeceğini bile bile… “ben sana mecburum,...

Devamını Oku

Yaşanmışlığın Acısı

Öyle ya da böyle bir kucakta açıyoruz gözlerimizi hayata… Başta yaşanılabilir sandığımız, büyüdükçe yanıldığımızı anladığımız… Alışmaya çalışıyoruz. Henüz herkesin temiz olduğunu sanıyoruz, insanlara güvenmek için düşünmemiz gerekmiyor… Güveniyoruz… Çok geçmeden en yakınımızdan bir darbe yiyoruz… Başlarda büyük yeminler ediyoruz, bir hayli üzülüyoruz ama yine de güveniyoruz onlara. Sanki hiçbir şey olmamış gibi içimizdeki her şeyi döküyoruz.… Ve hayatın bir sillesi daha… Her şeye tövbe ediyoruz, yalnız olmak pahasına her şeyden vazgeçiyoruz. Daha az mutsuz olacağımıza inanıyoruz… Herkese, her şeye tepkiliyiz… Uzun süre yalnız devam ediyoruz yolumuza… Hayatımıza türlü insanlar giriyor fakat biz kabullenemiyoruz bir darbe daha yemeyi! Korkuyoruz, başlamadan bitiriyoruz çoğu şeyi…  Artık ne güvenebiliyoruz ne de sevebiliyoruz… Yalnızlığa alışmak zor geliyor ama neye alışılmamış ki? “Elbet buna da alışılır” larla kendimizi avutuyoruz. Hiç ummadığımız bir anda karşımıza biri çıkıyor… Önce yadırgıyoruz, hırçın davranıyoruz, istemiyoruz hayatımızda kendimizden başka kimseyi… Bu zamana kadar yalnız yürüdüğümüz kilometrelerce yolu bundan sonra da yalnız yürüyebileceğimize inanıyoruz… Ama yapamıyoruz… Gün geliyor, âşık oluyoruz… Küçük kıvılcımlarla başlayan bu aşk kocaman alevlere dönüşüyor gün geçtikçe… Bağlanıyoruz, tek bütün, tek vücut oluyoruz… En dolu kahkahalarımızın arasında, insanlara güvenemediğimiz zamanlar geliyor aklımıza… Korkuyoruz yine bitmesinden. Ama düşünmemeye çalışıyoruz, oluruna bırakıyoruz… Çünkü bir kez daha yalnızlığa alışacak gücümüz yok, bir süre bazı şeyleri görmezden gelmeyi başarıyoruz… Ama çok geçmiyor, yine her şey eskiye dönüyor… Bitmez dediklerimiz bitiyor, artık sabrımızın kalmadığını farkına varıyor, yorulduğumuzu hissediyoruz… “Hayat ne güzel olurdu her...

Devamını Oku

Hayatın Acımasızlığı

Hayat bu ya, hepimize bir rol vermiş tutunmaya çalışıyoruz… Yaşamaya alışmak zor… Kimilerimiz hayata tutunmayı başarırken, kimilerimiz hayatın kargaşasında sürüklenip gidiyor. Sağlam durmak zor… Emek istiyor bazı şeyleri yoluna koymak, direnmemiz gerekiyor acılara, ayrılıklara… Hayat acımasız… Çoğu zaman arkamızdan vurur bizi. Hiç beklemediğimiz anda, hiç beklemediğimiz kişiler yara açar kalplerimizde… Yetişemeyiz hayatın yalanlarına, karaktersizliğine…Ama haksızlık etmemeli kimseye, yüzümüz gülüyor bazı bazı… Ne var ki bu sefer de biz tadını çıkaramıyoruz geçici mutluluğumuzun… O kadar alışmışız ki acı çekmeye, zamansız gelen kısa mutluluklar şaşırtıyor bizleri… Alışmaya başladığımız anda da uçup gidiyor elimizden… Hayatta hiçbir şeye “dur” diyemiyoruz ne yazık ki. Hayat ellerimizden kayıp giderken sadece baka kalıyoruz olanlara… Küçük bir çocuğun alamadığı oyuncağa baktığı gibi… Bomboş ve çaresiz… Zamanı değerlendirmeyi bir türlü öğrenemiyoruz. Sürekli bir ikilem arasındayız… Hep bir yanımız “kal” diyor, bir yanımız “git”… Bir yanımız “yap” diyor, bir yanımız “yapma”… Kararsızlıklarla öldürüyoruz durduramadığımız zamanı… Yapacak şey çok, ama biz hep “yarın” diyoruz… Hem zamanı, hem sevdiklerimizi erteliyoruz… Günden güne uzaklaşıyoruz, tek başınalığı seçiyoruz. Az ses çok huzur diyoruz… Konuşulan çoğu şeyi dinlemiyor, önemsemiyoruz… Öyle bir gün geliyor ki, yalnız yaşadığımız günlere isyan ediyoruz… Bu hayatı biz seçtik diye kızıyoruz kendimize. Ne yapacaklarımızı yapmış oluyoruz ne de yaşanacak bir mutluluğumuz oluyor. Zamanın gideni getirdiğine değil, var olanı götürdüğüne kötü bir tecrübeyle inanıyoruz… “İyi ki!”  demek yerine “keşke!” demeyi seçtiğimiz zamanlara ağlıyoruz… “Keşke, keşke!” diye haykırıyoruz giden zamanımız için… Ne...

Devamını Oku

Anladım

Sadece seni bekledim ben… Durup düşünmeden, asla vazgeçmeden… Sana dokunmayı bekledim, kendimi kimseye teslim etmeden… Tüm ilklerimi seninle yaşamak istedim, başkasına gerek duymadan… “Bekleme, gelmez” diyenlere inat tüm sabrımla bekledim. Çünkü bilirdim, şimdi sen gelmesen bir daha başkası olamazdı hayatımda… Tek çıkış yoluydu seni beklemek… Hayatın kargaşasından kurtulmak, kendini temize çekmek…Sen hayatımın dönüm noktasıydın. Tüm kararlarımı değiştiren,  aslında her şeyi aynı bırakan… Derdimi dinleyen tek yol arkadaşım… Kendimi güvende hissettiğim tek insan… Elimi tuttuğunda heyecandan öleceğimi hissettiğim tek vücut… Sürprizler yapmayı düşündüğüm, geceleri oturup sabahlara kadar seni anlattığım, mutlu etmenin yollarını aradığım… Kendimi bulduğum adam! Ama geçmişimiz… Bazı hayallerimizi gerçekleştirmemize izin vermiyor ne yazık ki… İnsanın geçmişi ne kadar yaralıysa, geleceği de o kadar acıtırmış canını… Beni geçmişimle yargılayıp bir hoşça kal’a sığdırdığında yıllarca kendimi boş ve karanlık odalarda bulduğumda anladım… İnsanın hiçbir zaman yalnız kalmayacağına inanırdım, doğruymuş… Çevresinde kimse olmasa bile kendi kendine yetermiş insan… Herkes bir anda gittiğinde paramparça olmuş ruhumun, yorgun bedenimi ayakta tutmaya çalıştığını hissettiğimde...

Devamını Oku

Duyguların Ağzından

Ve en çok yazmayı sever insan… Kendini en iyi anlatabildiği tek yoldur. Sevdiğine söyleyemediklerini, içinde kalanları yazar bulduğu her kâğıda… Üzüntülerini, sevinçlerini, pişmanlıklarını, keşkelerini ve dahası…Kaleminden akıtır üzüntülerini… Harf harf, hece hece belirtir aşkını büyük umutlarla… Her satırda bazen bin bir kahkaha, bazen hıçkıra hıçkıra ağlama… Sadece paylaşmak ister insan. İçini dökmek, bir nebze rahatlamak… Belki de özgür olmak, yüklerinden arınmak… Ama çoğu zaman anlatamaz içinde kopan fırtınaları… Ya zaman yanlıştır ya da insan… Hep susar, sadece susar… Önce doğru zamanı beklemeye başlar, doğru zamanın gelmeyeceğini anladığında başlar yazmaya… Birçok şey yaşamıştır ama hep son, aynı son… Sadece mum ışığıyla aydınlatılmış bir odada önünde kalemi ve kâğıdı, beyninde anlatamadıkları, kalbinde aşkın...

Devamını Oku

En Değerlini Kaybetmek

Her şeyin bittiği gibi, gün gelir en sıkı dostluklarda biter… Bir zamanlar “en değerlim”, ”yol arkadaşım”diye imrendiğiniz insanlar vardı. Onunla oturup, onunla ağladığınız, onunla güldüğünüz, beraber gelecek hayalleri kurup sıcak tebessümler ettiğiniz, hangisinin çocuğunuzun halası, teyzesi, amcası olacağı konusunda önce kıran kırana bir tartışma yaşayıp daha sonra neyselerle geçiştirdiğiniz…Kötü geçen günlerin ardından aslında önemli olanın sadece birlikte olmak olduğunu anlayıp birbirinizle kucaklaşmanız… “Bir gün evlendiğimizde, çocuklarımız olduğunda, birbirimizin komşusu olalım; çocuklarımız da bizler gibi sıkı dost olsunlar” la kurulan hayalleriniz… Paraları birleştirip beraber yemek yemeleriniz, sınıfça hazırlanan doğum günü partileriniz ve daha daha daha fazlası… Öyle bir gün gelir ki, her zaman dostunuzla yürüdüğünüz yolda artık yalnız yürüdüğünüzü fark edersiniz… Başta korkarsınız, bir daha hiç görüşemeyeceğinizi düşünüp hayıflanırsınız… Fakat her şey için çok geçtir. Yalnızsınızdır, herkes gitmiştir… Bir zamanlar sınavlara çalıştığınız, elinizde kitaplarla koştur koştur yanlarına gittiğiniz arkadaşlarınız yoktur. Elinizde kitaplarla koca sınıfın ortasında öylece yapayalnız kalmışsınızdır… Herkes bir anda gitmiştir yanınızdan, sebebini anlayamadığınız bir şekilde. Bir zamanlar “en iyi dostlarım, gelecekte yanımda olacak sayılı insanlar”dediğiniz insanlar fersah fersah uzaktadır şimdilerde… Ama yine de gülmeye, hayata tek başınıza tutunmaya çalışırsınız. Bundan sonraki evre “mutluluk” evresi değil, “yalnızlığa alışma” evresidir. Tek başına gezme, tek başına yemek yeme, tek başına sinemaya gitme ve dahası… Başta yadırgarsınız. Önceden kurduğunuz bazı cümleleri yakmak zorundasınızdır… “Sende 2 TL var, bende 2 TL var. Birleştirip yemek yiyelim.” “Hafta sonu ne yapıyoruz?” “Arkadaşlar yarın Ece’nin doğum...

Devamını Oku

İlk Keşkem

Dipsiz bir kuyuda ellerine dokunabilmeyi istemek gibiydi seni sevmek… Bomboş, çaresiz, bir umut beklemek… Olmayacağını bile bile istemek,”sadece o” demek soranlara… “Sadece o” deyip susmak, kelimelerle anlatamamak seni…Oysa ben sadece seni hayal ederdim. Sadece senin yanında olmak, sadece seninle gülebilmek, en berbat halimle sadece senin yanında gözyaşlarına boğulmak… Tüm ilklerim sen ol isterdim… Mesela; en dolu kahkahalarımı seninle atmalı, hıçkıra hıçkıra ilk kez seninle ağlamalıydım. İlk balığımı seninle tutmalıydım, balığı oltadan çıkarırken beraber gülüşmeliydik… Biraz kahkaha, biraz aşk! Gülhane’ye ilk kez seninle gitmeli, minik köprüde ilk kez seninle fotoğraf çektirmeliydim. Emirga’nın muhteşem sokaklarında ilk kez seninle el ele olmalıydım, Emirgan da ki ilk pikniğim seninle olmalıydı, ilk kez seninle kaybolmalıydım upuzun göğe uzanan ağaçların arasında… Evine gitmeye çekindiğim ama bir o kadar da istediğim, sen olmalıydın… Mesela; denizin temiz havasını ilk kez seninle içime çekmeliydim. Vapurdan düşmekten korktuğumda elimi tutup bana güven veren sen olmalıydın… Sabah günün ilk ışıklarıyla uyandığımda yanımda seni görmeliydim. İlk kez sana kocaman sarılmalıydım, ilk… Seninle kurduğum hayallerin hiç birini gerçekleştiremedim. Çok sevdiğini düşünürken, kalbinin başkasında olduğunu öğrendim. En sevdiğim ol isterken… Sen benim ilk pişmanlığım, İLK KEŞKEM! Ama sen hiç benimle olmadın ki… Ya aklın başka yerdeydi ya da yüreğin… İnsanın sevdiği birini son kez görmesinden daha kötü olan tek şey; onu son kez gördüğünü biliyor olmasıymış… Bana hiç beklemediğim anda, gözlerimde mutluluk gözyaşlarıyla, bir anda kulağıma eğilip “Hoşça kal” dediğinde...

Devamını Oku