Seksen Kuruş
Alışverişi kısa sürede bitirdim. Kasada üçüncü sıradayım. Ön sıradakiler de fazla bir şey almamış. Kasiyerin de eli hızlıysa bu sıra çabuk biter. O arkamda. Arada yanıma doğru sabırsız adımlar atıyor. Kırklı yaşlarda, üstü başı temiz, kumral, yüzü balkan göçmenlerini andırıyor. Bir elinde hazır çorba paketi, diğerinde üzerinde marketin yanındaki fırının ismi olan poşetin içinde bir tane ekmek.Morali bozuk görünüyor, etrafın pek farkında değil, elindeki mercimek çorbası paketine fiskeler vuruyor. Hiç huyum değildir ama “Sen geç abla” diyorum. Gülümsüyor, nazikçe teşekkür ediyor. Bu sıkıntılı hayatta bir minicik hediye gibi teklifim. Kasiyer, paketin barkodunu okutup “Seksen kuruş” diyor ablaya. Ablanın elinde beş ve on kuruştan müteşekkil paralar. Kasiyer canı sıkılmış bir halde uzun uzun sayıyor. Tam abla ilerleyecekken bir hamleyle atılıp elindeki poşetin ağzını aralıyor ve “Torbada ne var?” diyerek kontrol ediyor. Torbanın içinde sadece ekmek olduğu o kadar belli ki bu anlamsız hareket beni şaşırtıyor. Abla da şaşkınca “Ekmek var, buradan almadım.” Diyerek gülümsüyor. Sonra yine tebessümle “Allah öyle şey göstermesin.” diyor, göz ucuyla da mahcubiyetle bana bakıyor. Ablanın hali nicedir bilemiyorum. O sanıyorum ki işten geliyor ve günün yorgunluğuyla ya da kalbinin saflığıyla olan biteni ancak eve gidince idrak eder. Sadece seksen kuruşluk bir çorba aldıysan ve paran bozuksa ve elinde bir ekmek poşeti varsa potansiyel hırsız sanılabileceğini anlıyorum. Kasiyere uzun uzun anlatmak istiyorum; kafası çalışan hiç kimsenin içinde ne olduğu görünen bir poşetle hırsızlık yapmayacağını, bu tip küçük...
Devamını Oku