Dur Bakalım!

Koşturarak geçirdiğin şu ömrü dur biraz; bak etrafına; ne olup bitiyor; kim ölüp kalıyor; devr-i alem sana ne söylüyor; kaç bebek doğuyor bihabersin; ne canlar yanıyor; kaç kalem bitiyor; iki kelme-i ifade için ne kadar kağıt çöpe atılıyor; kimler seni özlüyor; kimler kimleri özlüyor; ya hu sen farkında mısın, sen? sen kimi kimleri özlüyorsun? Bir dur bakalım! Dur da kendinle bir konuş. Sen farkında olmadan değişen sen ne hal almış. Aç gözünü! Koşarak geçtiğin şu sokak sana küs. Her sabah, her akşam unutmayalım öğlenleri dahi ayak bastığın, gözünü açtığını sandığın ama göremediğin bu doğa sana küs. Onun onca çabasına rağmen senin gayesizliğin onu kahrediyor. Sabahları rüzgarını çarpıyor yüzüne, taşı ayağına takıyor, karşıki dağın o ahenkli  renk karışımıyla, o mavinin tonlarının gökyüzünü açıyor sana, bir günaydın bekliyor senden. Çok bir şey değil. Sümeyye...

Devamını Oku