Ufak Nostaljiden Büyük Gerçeğe Seyahat

İlkokulda, daha dünyanın renginin pembe olduğu yıllarda, aslında dünyanın sabit bir renginin olmadığını ama bize sanki maviymiş gibi geldiğini fakat asla pembe olmadığını öğrenmek için ilk adımı attığımız okul sıralarında, kelimelere aşinalık adına verilen FİŞLER vardı. Bazen yanımızdaki arkadaşımızla dönüşümlü kullandığımız bu FİŞLER sayesinde Ali ata bakmaktan, İpek ip atlamaktan, Oya okula koşmaktan dûr olmazdı. Bıkmadan usanmadan Işık’ a ılık süt içirip durduk. Bunlar, kelimelerin ve sırtlandıkları anlamların körpe zihinlerimizde yer edinmesi, buna bağlı olarak okuma/yazma adına önemli yere sahip argümanlardı. Bize her verilen FİŞİ evvela parçalara ayırırdık, önce hece hece sonra kelime kelime emekler akabinde anlamamız gereken anlam bütünlüğü ne ise ona doğru yelken açardık. Sınıftaki tablolarımız devamlı “aşinalık olsun” sadedinde FİŞLERİN istilasına uğrardı. O zaman ki konjonktür de bu FİŞLERİN kendimizi ifade etme adına üstlendikleri rolü yerine getirmesi son derece önemliydi. Fakat şunu anladım ki kaderin bir cilvesi olsa gerek aslında dünya hususiyle ülkem adına belkide en önemli, üstelik zihnim beni yanıltmıyorsa hiçbir FİŞTE hecesi bile yapılmadığı halde farkına varmadan öğrendiğimiz bir kelime vardı “FİŞ”. Evet birinci anlamı ile içimize âmiyâne tabir ile çaktırmadan nüfûz etmişti. Dediğim gibi yanılmıyorsam bu kelimeye özgü bir FİŞ yoktu. Kendisini FİŞLEYEMEDİĞİMİZ bir kelime. Zira bu tek hecelik kelimenin bir FİŞİNİN olmasına da, o zaman itibari ile bu yazının ilerleyen safhasında anlam pusulamız sözlükte yeri olmayan tırnak içindeki anlamı ile telâffuz edilmesine de gerek yoktu. Zaten dünyanın renginin pembe olmadığını öğrendiğimiz zaman...

Devamını Oku