Goriot BabaGoriot Baba Romanının Konusu
 
Balzac’ın Goriot Baba romanında, kızlarını tutkuyla seven zengin bir babanın tüm servetini kızlarının önüne serdikten sonra günden güne düşüşü, saygınlığını kaybedişi, damatları yüzünden kızlarına hasret kalışı, ucuz bir pansiyon odasında kızlarını görememenin üzüntü ve acısıyla kıvranarak can verişi anlatılır. Romanda ayrıca, Paris’e hukuk okumak için gelen, yükselme arzusuyla yanıp tutuşan yoksul bir gencin yüksek çevreye girebilmek için çaresizce çırpınışı da anlatılır. Romanın en önemli iki kişisi kızlarına hastalık derecesinde düşkün olan 69 yaşındaki Goriot Baba ile yoksul bir hukuk öğrencisi olan 22 yaşındaki Eugene de Rastignac’tır.

Romanın en belirgin teması “babalık duygusu”dur. Goriot Baba’daki babalık duygusu, her şeyin önüne geçen, kendisi dışındaki her duyguyu yok eden, adeta hastalık derecesinde olan bir tutkudur. Karısının ölümünden sonra iki kızı, Goriot Baba’nın tüm benliğini kaplamıştır. Öyle ki, Goriot Baba’dan babalık duygusunu çıkardığımızda, geriye hiçbir şey kalmaz. Nefes alıp vermesi bile çocukları içindir. Yıllarca bir hamal gibi çalışıp biriktirdiği paraları, düşünmeden onların önüne sermiştir. Onların bir dediklerini iki etmemiş, her istediklerini almıştır. Kızlarına evlenirlerken bir servet değerinde olan sekiz yüz biner frank para vermiştir. Para tükenince, şehriyeci, nişastacı, makarnacı bir kayınbabayı kendilerine yakıştıramayan damatlar, Goriot Baba’yı yanlarında istemezler. Kızların babalarıyla görüşmelerine de izin vermezler. Goriot Baba, hiç istemese de bu acı gerçeği kabullenir. Kızlarından ayrılmak, onlara yakın olamamak, her istediğinde onların kokularını duyamamak, yaşlı adam için ölmekten beterdir. Kızlarının mutluluğu için bu ayrılığa katlanır. Madame Vauquer’in işlettiği ucuz bir pansiyona sığınır. Bu pansiyon, kızlarından ayrılan Goriot Baba’nın diri diri gömüldüğü bir mezardır.

Sponsor Bağlantılar

Goriot Baba, pansiyona ilk geldiğinde parasal durumu iyi olduğundan pansiyonun birinci katındaki en iyi odasında kalır. Giyim kuşamına özen gösterir, bakımlıdır, pansiyon ücretini fazla fazla ödediği için kendisine saygı gösterilir, el üstünde tutulur. Büyük kızı Anastasie de Restaud ile küçük kızı Dephine de Nucingen paraya sıkıştıklarında babalarına koşarlar. Kızları tarafından sürekli sömürülen Goriot Baba’nın maddi gücü günden güne azalır. Elinde avucunda ne varsa kızları için satar. Parası azaldıkça pansiyondaki saygınlığı da aynı oranda azalır. Pansiyonerler, Goriot Baba’nın paralarını kadınlara yediren yaşlı bir çapkın olduğunu düşünürler, onunla alay ederler.

Goriot Baba pansiyona ilk geldiğinde birinci kattaki en iyi dairede kalır, parası azalınca daha ucuz olan ikinci kattaki daireye, en sonunda ise pansiyonun en ucuz, en kötü, en bakımsız dairelerinin bulunduğu üçüncü katta kalmaya başlar. Adım adım bir kötüye gidiş vardır.

Goriot Baba kızları için ömrünü, ruhunu, sevgisini, tüm birikimini düşünmeden vermiş, fakat kızları ölüm döşeğinde onu yalnız bırakmışlardır. Yaşlı adam ölüm döşeğinde kızlarını sayıklar, onları ne kadar çok sevdiğini söyler. Balzac, Goriot Baba’nın ölüm döşeğinde yatarken ruhunun derinliklerinden kopup gelen bu çığlıkları çok çarpıcı bir şekilde yansıtır. Öyle ki, romanı okuyup bitirdiğimizde Goriot Baba’nın acı çığlıklarının belli bir süre kulaklarımızda çınladığını duyarız. Kızlar, defalarca çağrılmalarına rağmen yine de gelmezler, son nefesini verirken babalarını yalnız bırakırlar. Babalarına olan son görevlerini, cenaze törenine içi boş olan arabalarını göndererek yerine getirirler.

Balzac, bu romanında Goriot Baba’nın kişiliğinde, çocuklara bu derece düşkün olmanın yanlış bir tutum olduğunu gösterir. Sadece çok para kazanmakla, çocukların her istediğini almakla iyi bir baba olunamayacağını anlatır. Çok zengin bir baba olabiliriz, ancak bunu çocuklarımıza sunarken ölçüyü de elimizden kaçırmamamız gerekir.

“İki kızım da çok sever beni. Mutlu bir babayım. Yalnız iki damadım da bana çok kötü davrandı. Bu sevgili yaratıkları kocalarıyla olan uyuşmazlıklarımla üzmek istemedim, kendilerini gizlice görmeyi yeğ tuttum. Bu gizlilik kızlarını istedikleri zaman görebilen öteki babaların anlamadıkları binlerce haz veriyor bana. Ben istediğim zaman göremiyorum kızlarımı, anlıyor musunuz? Bu yüzden, hava güzel oldu mu oda hizmetçilerinden kızlarımın gezintiye çıkıp çıkmayacaklarını soruyorum. Champs-Elysees’ye gidip yollarını bekliyorum. Arabalar geldi mi yüreğim hopluyor, tuvaletlerinin içinde hayranlıkla seyrediyorum onları, geçerken küçük bir gülücük yolluyorlar, güzel bir güneş vurmuşçasına her şey pırıl pırıl oluyor benim için. Nasıl olsa dönecekler diye kalıyorum orada. Gene görüyorum: hava iyi gelmiş, yüzleri pembe pembe! Çevremde, “Bak, işte güzel bir kadın.” dediklerini işitiyorum, yüreğim sevinçle doluyor. Kan benim değil mi? Kızlarımı götüren atları seviyorum, dizleri üzerindeki küçük köpeğin yerinde olmak istiyorum. Onların zevkleriyle yaşarım ben. Herkesin kendine göre bir sevmesi vardır, benim sevgimin kimseciklere bir zararı yok, neden herkes benimle uğraşıyor? Ben kendimce mutluyum. Akşamları, baloya gitmek için evlerinden çıktıkları sırada kızlarımı görmeye gidersem, yasalara karşı çıkmış mı olurum? Geç kalıp da ‘Madame çıktı!’ sözünü duydum mu öyle kederlenirim ki! Bir gece, Nasie’yi görmek için sabahın üçüne kadar beklemiştim, iki gündür görmüyordum onu. Neredeyse zevkten çatlayacaktım!.. Türlü türlü armağanlar yağdırmak isterler bana; engel olurum, ‘Paranızı kendinize saklayın! Ben bunları ne yapayım? Hiçbir eksiğim yok benim.’ derim. Gerçekten de ben neyim ki, sevgili Monsieur? Kızları neredeyse ruhu orada olan pis bir ceset.” (s125)

“Ah! Damatlarım iyi çıksaydı, mutluluğuma hiç diyecek olmazdı. Hiç kuşkusuz tam bir mutluluk yok bu yeryüzünde. Yanlarında yaşasaydım… evimde bulundukları günlerdeki gibi, seslerini işitmek, orada olduklarını bilmek, gidip geldiklerini, girip çıktıklarını görmek bile yüreğimi sevinçten hoplatırdı.” (…)

“Eliyle yüreğine vurdu, ‘Her şey burada.’ diye ekledi. ‘Benim canım iki kızımdadır. Onlar eğleniyorsa, mutluysa, güzel giyinmişse, halılar üstünde yürüyorsa, ben şu ya da bu kumaşı giymişim, şurada ya da burada yatmışım, ne önemi var? Onların yeri sıcaksa, ben üşümem; onlar gülüyorlarsa benim canım sıkılmaz. Kederlerim yalnız onların kederleridir. Siz de baba olduğunuz zaman, çocuklarınızın cıvıldaştıklarını işitip de içinizden, ‘Bunlar benden çıktı.’ dediğiniz zaman, bu küçük yaratıkların kanınızın her bir damlasına bağlı olduğunu, onun en iyi yanını oluşturduğunu sezdiğiniz zaman, onlar yürüdükçe kendiniz de hareket ettiğinizi sanacaksınız, böyledir bu! Sesleri sesime yanıt verir her yerde. Bakışları, hüzünlü oldukları zaman, kanımı dondurur. Bir gün anlayacaksınız: çocuklarının mutluluğu kendi mutluluğundan çok daha fazla mutlu eder insanı. Nedenini açıklayamam size: her yana rahatlık salan iç devinimlerdir bunlar.” (s.139)

“Babalar mutlu olmak istiyorlarsa hep vermelidirler. Durmadan vereceksin, budur insanı baba yapan.” (s.219)

“Onları ağlatmamak için ölmemek isterdim. Ölmek, onları bir daha
görmemektir, Eugene’ciğim. Çok sıkılacağım o gideceğim yerde. Bir baba için cehennem çocuksuz kalmaktır, evlenmelerinden beri öğrendim bunun ne olduğunu. Benim cennetim La Jussienne Sokağı’ydı. Söylesenize, cennete gidersem, ruhum gene yeryüzüne gelir de onların çevresinde dolaşır mı? Böyle şeyler işitmiştim. Aslı var mı?.. Sabahları aşağı inerlerdi. ‘Günaydın, babacığım.’ derlerdi. Onları kucağıma oturturdum, binlerce oyunlar, şakalar yapardım onlara. Cici cici okşarlardı beni. Her sabah birlikte kahvaltı ederdik, her akşam birlikte yemek yerdik, kısacası, babaydım, çocuklarımın zevkini tadardım. La Jussienne Sokağı’ndayken, mantık yürütmezler, dünya konusunda hiçbir şey bilmezlerdi, çok severlerdi beni. Tanrım, ne diye hep küçük kalmadılar?” (s.269)

“İşleri var, uyuyorlar, gelmeyecekler. Biliyordum. Çocukların ne olduğunu öğrenmek için ölmeliymiş! Ah, dostum, evlenmeyin sakın, çocuk yapmayın! Siz onlara yaşamı veriyorsunuz, onlar size ölümü. Siz onları yüksek çevreye sokuyorsunuz, onlar sizi kovuyorlar. Hayır, gelmeyecekler! On yıldır biliyorum bunu. Bazı bazı düşünüyordum da inanmak istemiyordum.” (…)

“Ah, zengin olsaydım, servetimi saklasaydım, onlara vermemiş olsaydım, şimdi burada olurlardı, öpüşleriyle yanaklarımı yalarlardı. Bir konakta otururdum, güzel odalarım, uşaklarım, ateşim olurdu; gözyaşı dökerlerdi başucumda, kocalarıyla, çocuklarıyla. Bütün bunlar benim olurdu. Şimdi hiç. Para her şeyi verir adama, kızlarını bile. Ah, param, param nerede? Bırakacak gömülerim olsaydı, yaralarımı sararlardı, bakarlardı bana; seslerini duyardım, yüzlerini görürdüm… zengin olmak isterdim: görürdüm onları. Vallahi, kim bilir? İkisi de taş yürekli. Onları o kadar seviyordum ki onların da beni sevmesi olanaksızdı. Baba dediğin her zaman zengin olmalı, birer huylu at gibi görmeli kızlarını, dizginlerini bırakmamalı. Bense onların önünde diz çöküyordum. Alçaklar, tam on yıldır nasıl davrandılar bana! Evliliklerinin ilk zamanlarında nasıl üzerime titrerlerdi!.. Her birine şöyle böyle sekiz yüz bin frank vermiştim, sert davranamazlardı bana, kocaları da davranamazdı. Kapılarını ardına kadar açıyorlardı: ‘Babacığım, şöyle; babacığım, böyle.’ Sofralarında her zaman yerim hazırdı. Kocalarıyla yemek yiyordum, bana saygı gösteriyorlardı. Hâlâ elimde avucumda bir şeyler varmış gibi görünüyordum. Neden mi? İşlerim konusunda hiçbir şey söylememiştim. İki kızının her birine sekiz yüz biner frank veren adam üzerine titrenecek adamdır. Onlar da çevremde dört dönüyorlardı, ama param için elbette… Onları fazla sevmenin günahını iyice çektim. Sevgimden dolayı fazlasıyla aldılar öçlerini benden, cellatlar gibi işkence ettiler, bana. Ama babalar öyle budaladır ki, onları o kadar seviyordum ki, kumara dönen bir kumarcı gibi döndüm evlerine. Kızlarım da benim kötü huyumdu, benim sevgililerimdi onlar, her şeyimdi! Her ikisine de hep bir şeyler, süsler müsler gerekiyordu, oda hizmetçileri söylüyorlardı bana, ben de iyi karşılanayım diye alıyordum bunları! Ertesi günü bile beklemediler. Benden dolayı yüzleri kızarmaya başlıyordu. Çocukları iyi yetiştirmemenin sonu budur işte. Ama bu yaşta okula gidemezdim ya. (Korkunç acı çekiyorum, Tanrım! Hekimler, hekimler, neredesiniz? Başımı kesip açsalar, bu kadar sızlamazdı.) Kızlarım, kızlarım, Anastasie, Delphine, görmek istiyorum onları. Jandarma yollayın, zorla getirsinler, adalet benden yana, doğa, yasa, her şey benden yana. İtiraz ediyorum. Babalar ayaklar altında çiğnenirse, memleket batar. Açık bir şey bu. Toplum da, dünya da, her şey yıkılır. Ah, bir görsem onları, seslerini bir duysam, ne derlerse desinler, yeter ki seslerini duyayım, acılarım yatışıverir.” (s.271-273)

Balzac’ın Goriot Baba romanında üzerinde durduğu diğer bir belirgin tema ise “yükselme hırsı”dır. Bu duygu, yoksul bir hukuk öğrencisi olan Eugene de Rastignac’ta yoğun bir biçimde açığa çıkar. Yoksul bir aileden gelmesi, ondaki yükselme hırsını adeta kamçılamış, tüm benliğini kaplamıştır. Aşk duygusu bile Eugene de Rastignac’ta ikinci planda kalmıştır. Kadınları, bu hedefine ulaşmada bir araç olarak kullanır.

Yazar, bir tarafta yüksek çevreye girebilmek arzusuyla ateşler içinde kıvranan bir genci gösterir, diğer tarafta bu yüksek çevrede yaşayan insanların aslında hiç de imrenilecek bir yaşantılarının olmadığını göstermek ister. Çok para sahibi olmak, çok lüks arabalara binmek, göz kamaştırıcı giysiler giymek… Tüm bunlara sahip olmak, bir insanın mutlu olmasına, yaşamdan zevk almasına yeterli gelmez. Yüksek çevredeki insanlar giysileriyle, nezaketleriyle, zenginlikleriyle gözleri kamaştırırlar, ancak bu maskenin altında türlü rezillikler, çirkinlikler, kötülükler vardır. Bu insanların hiçbiri mutlu değildir. Kendini beğenmişlik duygusu içlerine işlemiştir. Kendilerinden düşük insanlarla konuşmaya bile tenezzül etmezler. Acımasız, ahlâksız, duygusuz ve saygısızdırlar. Paraları vardır, çok zengindirler, lüks bir yaşam sürerler, ancak sevgiye ve mutluluğa susamışlardır. Balzac, bu romanıyla 1819-1920 yıllarının Paris yaşamını, insanların yükselme arzularını, yüksek çevredeki insanların kokuşmuşluğunu, ahlâkî yozlaşmayı çarpıcı bir biçimde gözler önüne sermiştir. İnsanların yaşamlarını güzelleştiren, değerli ve anlamlı kılan başka şeyler de vardır. Zengin olma hırsı, insanları iyilikten, güzellikten, hoşgörüden, acıma duygusundan, insanlıktan, sevgiden, sadakatten uzaklaştırmaktadır.

Balzac, Goriot Baba romanında, “1919-1920 yıllarının Paris yaşamını, Fransız toplumundaki sınıf ayrımını, alt tabaka ile üst tabaka arasındaki derin uçurumu” gösterir. Bunu yaparken de “ihtişam ve sefaleti” bir arada verir. Eugene de Rastignac’ın soylu akrabası Madame de Beauseant’ın evi, Goriot Baba’nın kızları Anastasie de Restaud ile Delphine de Nucingen’in evleri, buralardaki balolar, yemek davetleri lüksün ve zenginliğin gözleri kamaştırdığı yerlerdir. Görsel zenginliğin arka planında ise, bu gözleri kamaştıran yaşamın çirkin ve karanlık yüzünü görürüz. Yüksek çevrede ahlâkî değerlerin yozlaşmışlığını, çürümüşlüğünü görürüz. Bu çevrenin insanlarında sevgi, saygı, hoşgörü, içtenlik, sadakat, güven, acıma gibi insanî duygular yok olmuştur. Madame de Beauseant’ın üç yıldır birlikte olduğu yakışıklı Portekizli Marki d’Ajuda, gizlice Madame de Rochefide ile ilişki yaşar, daha sonra da bu kadınla evlenir. Bu evlilik Madame de Beauseant için tam bir yıkım olur. Goriot Baba’nın büyük kızı Anastasie de Restaud kocasını, kumarbaz sevgilisi Maxim de Trailles ile aldatır. Bir süre sonra Maxim de Trailles, başka bir kadınla ilişki yaşar. Goriot Baba’nın küçük kızı Delphine de Nucingen, banker kocasıyla mutlu değildir. Kalbindeki boşluğu Eugene de Rastignac’la doldurur. Delphine de Nucingen’in kocası Marsay de Nucingen, karısını Prenses Galathionne ile aldatır. Victorine Taillefer ise milyoner bir babası varken Madame Vauquer’in pansiyonunda yoksul bir yaşam sürer. Yıllar önce annesi bir sebeple babasından ayrılmış, umutsuz bir halde acı çekerek can vermiştir. Annenin işlediği hatanın faturası çocuğuna kesilmiş ve Victorine evlatlıktan reddedilmiştir. Yoksul insanların mekanı ise Madame Vauquer’in pansiyonudur. Burası, yaşamdan türlü darbeler yemiş, yıkılmış,
tükenmiş insanların sığınma evidir. 1919-1920 yıllarının Fransız toplumunda üst sınıf ile alt sınıf arasında derin bir uçurum vardır. Şöyle ki, Madame Vauquer’in pansiyonunda kalan yoksul bir hukuk öğrencisi olan Eugene de Rastignac’a, ailesi yıllık 1200 frank gönderir. Zamanında zengin bir işadamı olan Goriot Baba, kızlarını evlendirirken 800 biner frank verir. Anastasie de Restaud, sevgilisinin kumar borcunu öder. Bu borç 100 bin franktır.

Goriot Baba Romanının Kişileri

Goriot Baba: Asıl adı Jean-Joachim Goriot’dur. Devrim öncesinde basit bir şehriye işçisiyken becerikliliği ve tutumluluğu sayesinde patronunun işyerini satın almış, Paris’te kıtlık zamanında tahıl fiyatlarının yükselmesiyle servet sahibi olmuştur. Zengin bir çiftçinin kızıyla evlenmiş, karısına dinsel bir hayranlık ve sınırsız bir aşk beslemiş, yedi yıllık mutlu bir beraberlikten sonra karısını kaybetmiştir. Karısının ölümünden sonra bütün aşk ve sevgisini iki kızına yönelten Goriot Baba’nın babalık duygusu çılgınlık derecesindedir. Tüccar ve çiftçi arkadaşlarının tüm ısrarlı tekliflerine rağmen bir daha evlenmemiştir.

“Kızlarının eğitimi de akıldışı olmuştu elbette. Yılda yetmiş bin lirayı aşkın geliri vardı, kendisine bin iki yüz franktan fazla harcamıyordu, tüm mutluluğu kızlarının isteklerini yerine getirmekti: iyi bir eğitimi belli eden yeteneklere kavuşturulmaları için en iyi öğretmenler bulunmuştu; kendilerine eşlik eden bir dadıları vardı; bereket versin, akıllı ve zevkli bir kadındı. Atla dolaşıyorlardı, arabaları vardı, yaşlı bir beyzadenin gözdeleri gibiydiler: bir kez söylediler mi babaları en pahalı isteklerini bile hemen yerine getiriyordu; sunularına karşılık olarak bir okşayıştan başka bir şey istemiyordu. Zavallı adam! Kızlarını melekler düzeyinde, dolayısıyla kendinden yukarıda görmekteydi, verdikleri acıyı bile seviyordu.” (s.98-99)

Kızlarını istedikleriyle evlenmeleri konusunda serbest bırakır. Her iki kızı da yüksek çevreden kişilerle evlenir. Goriot Baba, kızlarına evlenirlerken sekiz yüz biner frank para verir. Soylu damatlar kayınbabalarının bir şehriyeci olmasını kendilerine yakıştıramazlar. Kocalarının baskısı yüzünden her iki kızı da kendisini evlerine almak istemez. Büyük bir umutsuzluğa kapılan Goriot Baba, yoksul bir muhite, Madame Vauquer’in pansiyonuna gelir.

Pansiyona geldiği ilk günlerde ekonomik durumu iyi olduğu için pansiyondakiler Monsieur Goriot’ya saygı gösterirler. Giyim kuşamı yerinde, sağlıklı bir adamdır. İki kızı, yaşlı adamı burada da rahat bırakmaz, onu sömürmeye devam ederler. Ekonomik gücü günden güne zayıflayan, kılık kıyafeti bozulan, sağlık durumu kötüleşen Monsieur Goriot’ya bundan böyle Goriot Baba diye hitap ederler. Goriot Baba hitabı, saygınlığın, parasal gücün azaldığının göstergesidir.

Kızlarının sorumsuz harcamaları yüzünden eski saygınlığını kaybeden Goriot Baba, soğuk kış aylarını ateş yakmadan geçirmek zorunda kalır. Ucuz pansiyon odasında, hiç hak etmediği sefil bir yaşam sürer. Goriot Baba’nın gönlü de, kızlarının hasretiyle, onları doyasıya görememenin, öpüp koklayamamanın acısıyla yanmaktadır. Ölüm döşeğinde yatarken, kızlarını yanı başında görmeyi çok ister, ancak kızları defalarca çağrılmalarına rağmen gelmezler. Yokluk içinde, kızlarının hasretiyle kıvranarak can verir.

Anastasie de Restaud: Goriot Baba’nın büyük kızıdır. Soylu bir aileden olan Monsieur Restaud ile evlidir. Krala takdim edilmiş, soylular tarafından kabul görmüştür. Anastasie de Restaud, kocasını Maxim de Trailles adında kumar düşkünü bir adamla aldatır. Sevgilisinin borçlarını ödemek için kaynanasının hatırası olan elmasları gizlice satar. Maxim de Trailles’in borçlarını ödeyemediği için bunalıma girdiğini görmüş, intihar etmesinden korkmuştur. Kocası elmasların satıldığını öğrenince, karısının bütün mal varlığına, paralarına el koyar. Kumarbaz sevgili Maxim de Trailles, başka bir kadınla ilişki yaşamaya başlar. Hem kocasından hem de sevgilisinden darbe yer.

Babası ölüm döşeğinde kendisinin ve kız kardeşinin adını sayıklarken, Anastasie de Restaud kocası izin vermediği için pansiyona, babasını görmeye gidemez. Pansiyona geldiğinde babasının bilinci yerinde değildir. Goriot Baba bir süre sonra ölür. Anastasie de Restaud, babasının cenaze işlemleriyle hiç ilgilenmez. Babasının cenaze törenine bile gelmez, ancak içi boş olan arabasını göndererek babasına olan son görevini yerine getirmiş olur. Kendisini yıllarca el üstünde tutan, sevgisiyle şımartan, her şeyini veren bir babaya, gösterilen sevgi bu kadardır.

Delphine de Nucingen: Goriot Baba’nın küçük kızıdır. Zengin bir banker olan Marsay de Nucingen’le evlidir, fakat ayrı dairelerde kalırlar. Kız kardeşi kendisinden daha zengin olduğu, soylular sınıfına kabul edildiği için onu kıskanır. Delphine de Nucingen’in en güçlü tutkusu yüksek çevreye girebilmektir. Soylu bir kadın olan Madame de Beauseant, akrabası Eugene de Rastignac’a Delphine de Nucingen’deki bu hastalıklı tutkuyu şu sözlerle anlatır: “Madame de Nucingen benim salonuma girebilmek için Saint-Lazare Sokağı ile Grenelle Sokağı arasındaki bütün çamurları şapur şupur yutabilir.” (s.88)

Delphine de Nucingen, banker bir kocası olmasına rağmen, cebinde harcayacak parası yoktur. Paraların idaresi kocasındadır. Varlık içinde yokluk çekmektedir. Kocası, Prenses Galathionne ile ilişki yaşar.

Kocasının başka bir kadının peşinde koşmasını kıskanır. Madame de Beauseant’ın akrabası olan genç hukuk öğrencisi Eugene de Rastignac’la tanışır, ondan etkilenir. Delphine de Nucingen’in genç öğrenciden etkilenmesinde kocasının ilgisizliği ve bir kadının akrabası olmasının büyük etkisi vardır. Eugene de Rastignac, Madame de Beauseant’ın akrabası olduğu için, Delphine de Nucingen’in gözlerini kamaştırmıştır. Delphine de Nucingen’de yükselme hırsı, her türlü duygunun önüne geçmiştir. Bu yönüyle Eugene de Rastignac’a benzer.

Delphine de Nucingen, tıpkı kız kardeşi gibi babasını ölüm döşeğinde yalnız bırakır. Babasının cenaze törenine gelmez, sadece içi boş olan arabasını gönderir.

Madame Vauquer: Elli yaşlarında dul bir kadındır. Goriot Baba’nın kaldığı Maison-Vauquer adıyla tanınan küçük bir pansiyonun sahibidir.  Madame Vauquer, pansiyonerlerine, aldığı ücret oranında ilgi gösterir. “Bu yedi pansiyoner Madame Vauquer’in şımarık çocuklarıydı, kendilerine gösterilecek özen ve saygıyı, ödedikleri ücretlere göre, bir astronom kesinliğiyle ölçerdi.” (s.22-23)

Pansiyona ilk geldiği yıllarda yaşlı olmasına rağmen bakımlı, giyim kuşamı yerinde ve zengin bir adam olan Goriot Baba, kocasını yıllar önce kaybetmiş olan Madame Vauquer’in kalbinde hoş kıpırdanmalara sebep olur. Dul kadın, bir süre bu yaşlı adamın ilgisini çekebilmek için peşinde dolanır. Fakat Goriot Baba’nın kalbinde iki kızından başka kimseye yer yoktur. Madame Vauqure, Goriot Baba’nın genç ve güzel kadınlarla ilişkisi olan, uslanmaz bir çapkın olduğunu düşünür. Goriot Baba’dan yüz bulamayınca, ona olan öfkesini nefrete dönüştürür.

Madame Vauquer insanlık duygusundan yoksun, cimri, açgözlü, çıkarcı bir
kadındır. Goriot Baba ölüm döşeğinde kıvranırken, Madame Vauquer yaşlı adamın ödenmeyen birkaç günlük ücretini alabilmek için Eugene de Rastignac’ı sıkıştırır. Yıllarca pansiyonunda kalmış bir müşterisinin ölecek olması, Madame Vauquer’in kalbinde en ufak bir etki yapmaz. Kalbi bu derece katılaşmış, duygusuz, acımasız bir kadındır. Goriot Baba’nın göğsünde taşıdığı, kızlarının bebeklik saçlarıyla örülmüş, altın çerçeveli madalyonu, cesedin üzerinden alabilecek derecede açgözlü bir kadındır.

Eugene de Rastignac: Paris’e hukuk okumaya gelmiş yoksul bir öğrencidir. Yirmi iki yaşındadır. Madame Vauquer’in pansiyonunda, en ucuz odaların bulunduğu üçüncü katta kalmaktadır. Goriot Baba da aynı katta başka bir odada kalmaktadır. Genç öğrencinin babası, annesi, iki erkek ve iki kız kardeşi, halası yılda 3000 frank getiren küçük bir toprakla kıt kanaat geçinmektedirler. Ayrıca bu paranın 1200 frankı Eugene de Rastignac’a ayrılmaktadır. Yoksulluk, Eugene de Rastignac’ın içindeki yükselme hırsını kamçılamıştır.

Eugene de Rastignac, soylu akrabası Madame de Beauseant’ın araladığı kapıdan yüksek çevreye adımını atar. Zengin insanların salonlarında gördüğü lüks ve ihtişam gözlerini kamaştırır. Kıt kanaat geçinen bir öğrenci olmasına rağmen yüksek çevrenin balolarına, davetlerine katılır. Genç öğrencinin içinde bulunduğu konumla düşlediği, arzuladığı konum arasında tam bir zıtlık vardır. Çok ilginçtir, milyonluk insanların bulunduğu lüks evlerdeki davetlere, balolara katılır, yoksul pansiyonuna cebinde arabaya verecek parası olmadığı için yaya olarak döner.

Eugene de Rastignac’ın tek tutkusu, tek aşkı yükselme hırsıdır. Yüksek çevreye girebilmek için kadınları bir araç olarak kullanır. Önce Anastasie de Restaud’ya ilgi duyar, daha sonra Delphine de Nucingen’e sözde âşık olur. Goriot Baba ile aralarında çok içten bir dostluk bağı vardır. Goriot Baba, bu genci oğlu yerine koyar. Küçük kızını sevdiğini öğrenince, genç öğrenciye duyduğu sevgi katlanır.

Madame de Beauseant: Zengin, soylu bir kadındır. Portekiz’in en ünlü ve en zengin beyzadelerinden Marki d’Ajuda ile üç yıldır birliktedir. Eugene de Rastignac’ın uzaktan akrabasıdır. Eugene de Rastignac, soylu akrabası sayesinde, gittiği yüksek çevrelerde göz kamaştıran, saygı gösterilen, değer verilen biri konumuna yükselir.

Eugene de Rastignac, henüz hayatı tanımayan, yoksul, saf bir gençtir. Madame de Beauseant, genç akrabasının gözlerini açar, yabancısı olduğu bu çevreyi tanımasında ona yardımcı olur. Madame de Beauseant’ın yaşam tecrübesi oldukça fazladır. Bu çevrenin insanlarını çok iyi tanır.

“Yükselmek istiyorsunuz, size yardım edeceğim. Kadınların çürümüşlüğünün derinliğini araştıracak, insanların sefil gururunun genişliğini ölçeceksiniz. Dünya kitabını çok iyi okumuştum, ama gene de bilmediğim sayfalar kalmıştı. Şimdi hepsini biliyorum. Hesabınızı ne kadar soğuk bir biçimde yaparsanız, o kadar ileri gideceksiniz. Acımadan vurun, sizden korkarlar o zaman. Erkekleri ve kadınları her konak yerinde gebermeye bırakacağınız birer at olarak benimseyin, arzularınızın doruğuna ulaşırsınız. Size ilgi duyan bir kadından yoksunsanız, hiçbir şey olamazsınız burada. Ama bu kadın, genç, zengin, zarif olmalı. Gerçek bir duygunuz olursa, bir gömü gibi saklayın; hiçbir zaman sezdirmeyin, yoksa mahvolursunuz. Cellat olmaktan çıkar, kurban olursunuz… Goriot Baba Madame Delphine de Nucingen’in kapısını açsın size. Güzel Madame de Nucingen bir tabela olacak sizin için. Onun seçtiği erkek oldunuz mu kadınlar sizin için çıldıracaktır… Başarılar kazanacaksınız. Paris’te başarı her şeydir, iktidarın anahtarıdır. Kadınlar sizi akıllı, yetenekli buldular mı erkekler de inanacaktır buna, gözlerini açmazsanız elbette… Dünyanın ne olduğunu o zaman öğreneceksiniz: bir dolandırıcılar ve dolandırılmışlar yuvası.” (s.87-89)

Madame de Beauseant, göz kamaştıran bir zenginliğin içinde mutsuz bir kadındır. Çünkü üç yıldır birlikte olduğu, sevdiği erkek, kendisini başka bir kadınla aldatmaktadır. Marki d’Ajuda, ilişki yaşadığı Madame de Rochefide ile resmî olarak evlenir. Madame de Beauseant soylu ve onurlu bir kadındır. Kendisine yapılan haksızlığı, öfkesini içine atarak kabullenir, sessizce evinden ayrılır.

Vautrin (Jacques Collin, Azrail-Çatlatan): Madame Vauquer’in pansiyonunda kalan, kırk yaşlarında, eski bir tüccar olduğunu söyleyen, kara bir peruka taşıyıp favorilerini boyayan bir adamdır. Bozulan kilitleri söker, yağlar, tamir eder. “Her şeyi bilirdi zaten: gemileri, denizi, Fransa’yı, dış ülkeleri, iş dünyasını, insanları, olayları, yasaları, otelleri ve hapishaneleri. Biri fazla dert yanacak oldu mu yardıma hazır olduğunu bildirirdi hemen. Birkaç kez Madame Vauquer’e ve kimi pansiyonerlere borç vermişti; ama iyilikte bulunduğu kimseler onun parasını geri vermemektense ölmeyi yeğ tutarlardı, öyle ya, babacan görünüşlü olmakla birlikte, derin ve kararlı bakışı insanın ödünü koparırdı… Sert bir yargıç gibi, gözleri bütün sorunların, bütün bilinçlerin, bütün duyguların canevine işlerdi sanki.” (s.27)

Hem beden hem de kişilik yönünden çok güçlü biridir. Hemen herkes hakkında bilgi sahibidir. Gizemli ve ürkütücüdür. Karşısındaki insanı sert ve ezici bakışlarıyla etkisi altına alır. Pansiyona gece yarısı gelir, kapıyı maymuncukla açar. Gizli kapalı işler çevirir. Uşak Christophe ile aşçı Slyvie’ye sus payı verir. Geceleri odasına yabancı adamlar gelir. Goriot Baba’ya saygı göstermez, onunla dalga geçer. Kaba kuvvetiyle yaşlı adamın gözünü korkutmaya çalışır.

Vautrin, genç hukuk öğrencisi Eugene de Rastignac’ın gözlerindeki yükselme hırsını görür. Genç öğrencinin saflığından ve toyluğundan faydalanmak ister, pansiyonda kalan Victorine Taillefer adındaki genç kızla evlenmesi için çok dil döker. Victorine Taillefer, milyonluk babası tarafından inkar edilen bir kızdır. Eugene de Rastignac bu kızla evlenecek olursa, bir anda milyonlara konacak, düşlediği yaşama kavuşacaktır. Genç öğrencinin bu konudaki zaafını çok iyi bilen Vautrin, onu zayıf olduğu noktadan vurmaya çalışır. Vautrin, 200 bin frank karşılığında bir milyonluk servete kondurmayı vaat eder.

Vautrin, sinsi bir plan yapar, milyoner Taillefer’in tek oğlunu öldürtür. Mirasını bırakacak kimsesi kalmayan Taillefer, inkar ettiği kızı Victorine’i yanına çağırtır. Eugene de Rastignac, Vautrin’in etkisiyle iç dünyasında büyük bir çatışma yaşar. Bir tarafta hoşlandığı, sevdiği Delphine de Nucingen, öte tarafta milyonluk servete konan Victorine Taillefer. Bir süre bocalayan, tehlikeli gelgitler yaşayan Eugene de Rastignac, Victorine Taillefer’le hiçbir zaman evlenmeyeceğini söyler.

Romanın en gizemli kişisi olan Vautrin’in asıl adı Jacques Collin’dir. Toulon zindanından kaçmış, Azrail-Çatlatan lakabıyla tanınan bir kürek mahkumudur. “Bu lakap giriştiği son derece gözüpekçe işlerde canından olmamış olmasından ileri geliyor.” (s.175)

Vautrin mahkumlar arasında saygınlık kazanmış biridir. Üç zindanın paralarını işletir. On Binler Şirketi adıyla bilinen, çok büyük soygunlar yapan hırsızlardan oluşan bir topluluğun da akıl hocasıdır. Polis tarafından pek çok kez kıstırılmış
olmasına rağmen bir türlü yakalanamamıştır. “Azrail-Çatlatan buraya gelirken dürüst bir adam postuna bürünüp iyi bir Parisli burjuva oluverdi, hiç dikkati çekmeyen bir pansiyona yerleşti; tilki gibi kurnazdır, hiçbir zaman apansız yakalanamaz. Vautrin büyük işler yapan, saygı gören bir adamdır.” (s.177)

Madame Vauquer’in pansiyonunda kalan Mademoiselle Michonneau ile Poiret, polis şefi Gondureau ile görüşürler, kaçak mahkum olduğundan şüphelenilen Vautrin’in yakalanması için işbirliği yaparlar. Vautrin polisler tarafından yakalanır.

Victorine Taillefer: Madame Vauquer’in pansiyonunda, Madame Couture ile kalan genç bir kızdır. Başına gelen tatsız olaylardan dolayı talihsiz, ümitsiz ve hüzünlüdür. Çok zengin bir babası olmasına karşın “Babası birtakım nedenlere dayanarak onu kendi kızı olarak tanımıyor, onu yanına almaya yanaşmayıp kendisine topu topu yılda altı yüz frank veriyordu, servetini de olduğu gibi oğluna bırakmak için türlü yollar bulmuştu.” (s.25)

Victorine Taillefer’in sevgi dolu, yumuşacık bir kalbi vardır. Babası tarafından inkar edilir, yıllarca biricik kardeşi kendisini görmeye gelmez. Tüm bu haksızlıklara rağmen Victorine Taillefer, hem babasını hem de erkek kardeşini çok sever. Dinî duyguları çok güçlüdür. Babasının ve kardeşinin yüreklerinin yumuşaması, ölen annesinin aklanması için dua eder.

Genç ve tecrübesiz bir kız olan Victorine Taillefer, duygusal yönden kararsızlık yaşar. Bazen iri cüsseli, güçlü, sert bakışlı Vautrin ilgisini çeker; bazen de gönlü genç hukuk öğrencisi Eugene de Rastignac’a kayar.

Erkek kardeşi Vautrin’in adamları tarafından öldürülen Victorine Taillefer, babası tarafından çağırtılır. Madame Vauquer’in pansiyonundaki sıkıntılı günler sona erer. Madame Couture’u da yanına alarak babasının evine gider. Milyonluk servetin tek mirasçısıdır artık.

Madame Couture: Madame Vauquer’in pansiyonunda Victorine Taillefer’le birlikte kalan yaşlı bir kadındır. Genç kızın ölen annesinin uzaktan akrabasıdır. Victorine Taillefer’in annesi, zamanında Madame Vauquer’in evinde kalmış, umutsuz bir şekilde acı çekerek can vermiştir. Annesi öldükten sonra da genç kızı ortada bırakmamış, ona kol kanat germiş, kendi kızı gibi bakmıştır. Ölmüş kocasından kalan dul aylığından başka bir geliri olmadığı, kendisi öldükten sonra genç kıza bakacak kimse olmadığı için endişe duyar. Genç kızın dindar biri olarak yetişmesi için onu düzenli olarak kiliseye götürür. Romanın sonunda Victorine’in erkek kardeşi öldürülünce, genç kız babası tarafından çağrılır. Victorine Taillefer, kendisine annesi gibi ilgiyle bakan Madame Couture’u da yanına alır.

Mademoiselle Michonneau: Madame Vauquer’in pansiyonunun üçüncü katındaki ucuz odalardan birinde kalan oldukça zayıf, yaşlı bir kızdır. “Renksiz bakışı insanı dondurur, bir deri bir kemik kalmış yüzü ürkütürdü. Kışa doğru çalılıklarda bağıran bir ağustosböceğinin ötüşünü andıran, cırtlak bir sesi vardı.” (s.24) Mademoiselle Michonneau, polis şefi Gondureau ile işbirliği yaparak 3000 frank karşılığında, Madame Vauquer’in pansiyonunda kalan ve kendisini Vautrin olarak tanıtan kaçak bir mahkumu yakalatır. Para karşılığında pansiyonda kalan bir kişiyi güvenlik görevlilerine ispiyonladığı için pansiyondan kovulur.

Poiret: Madame Vauquer’in pansiyonunun ikinci katında kalan, yaşlı bir adamdır. Oldukça zayıftır. Geçmişte ne iş yaptığı belli değildir. Mademoiselle Michonneau ile birlikte Vautrin’i yakalatırlar.

Bianchon: Yoksul bir tıp öğrencisidir. Eugene de Rastignac’ın arkadaşıdır. Madame Vauquer’in pansiyonuna akşam yemeği için gelir. Goriot Baba’nın ölüm döşeğinde kıvranırken bakımı, ihtiyaçları, tedavisi, ilaçları; öldükten sonra da cenaze işleriyle yakından ilgilenir. Arkadaşı Eugene de Rastignac’a bu konuda yardımcı olur.

Christophe: Madame Vauquer’in pansiyonunda uşaktır. Pansiyonun üçüncü katının üzerindeki çatı odalarından birinde kalır. Goriot Baba’nın mektuplarını, kızlarına götürür. Bunun karşılığında yüklü bahşişler alır. Vautrin’in gizli kapaklı işlerini, belli bir sus payı karşılığında görmezden gelir.

Slyvie: Madam Vauquer’in pansiyonunun şişko aşçısıdır. Pansiyonun üçüncü katının üzerindeki çatı odalarından birinde kalır.

Mekan

Goriot Baba romanının dış mekanı Paris şehridir. Yazar Paris’in hem yüksek hem de yoksul çevrelerini bir arada vermek ister. Yoksul insanların bir anlamda sığınma evi olarak kullandıkları mekan, Madame Vauquer’in köhne pansiyonudur. Sarı renge badana edilmiş, üç katlı bir pansiyondur burası. Balzac, olayların yaşanacağı mekanları tasvir ederken hiçbir ayrıntıyı kaçırmaz. Adeta elimizde bir kamera, her satırda adım adım dolaşırız mekanı. Balzac’ın mekan tasvirleri sadece göze hitap etmez; görmenin yanı sıra, işitiriz, dokunuruz, tadarız, koklarız, hepsinden önemlisi hissederiz. Mekanın havasını, atmosferini, ruhunu içimize çekeriz. Böylesine zengindir, etkileyicidir, nefistir bu tasvirler.

“… Paris’te… Neuve-Sainte-Genevieve Sokağı’nda küçük bir pansiyon… Maison-Vauquer adıyla tanınan bu pansiyon, erkeklere de, kadınlara da, gençlere de, yaşlılara da açıktır ya bu saygıdeğer kurumun töreleri konusunda en ufak bir dedikodu çıkmamıştır. Ne var ki otuz yıldan beri genç bir kimsenin oturduğu da olmamıştır burada; genç bir adamın böyle bir yerde oturması için, ailesinden çok az bir para alması gerekir.” (s.13)

“Kaldırımlar kurudur burada, derelerde ne çamur, ne su vardır, duvar diplerinde otlar yükselir. Burada en kaygısız insan bile rahatsız, gelip geçenler hüzünlü, evler kasvetli mi kasvetlidir, yüksek duvarlar hapishane kokar, bir araba sesi bir olay olur. Yolunu şaşırıp da buraya düşmüş bir Parisli küçük pansiyonlar ya da okullar, düşkünlükler ya da sıkıntılar görür yalnızca, can çekişen yaşlılığı, çalışmak zorunda bulunan, tutsak edilmiş, şen gençliği görür.” (s.15)

“Üç kat yükselen, yukarısında da çatı odaları bulunan ön bölüm, moloz taşlarla örülmüş, Paris’in bütün evlerine iğrenç bir nitelik veren şu sarı renkle badana edilmiştir. Her katta beşer pencere vardır, bunlar da ufak camlara bölünmüştür… Evin yanlarında ikişer pencere vardır, alt kattakiler demir parmaklıklarla süslüdür.” (s.17)

“Bu ilk odadan, dilde bir karşılığı bulunmayan, ama pansiyon kokusu diye adlandırılması gereken bir koku yayılır. Kapalılık, küflenmişlik, acılaşmışlık kokar; üşütür adamı, burna nemli gelir, giysilere işler; yemek kokuları sinmiştir her yanına; pis pis mutfak kokar, düşkünler yurdu kokar.” (s.18)

“… şakacı bir müşterinin parmağını sivri bir kama gibi kullanarak üzerine adını yazmasına elverecek derecede kirli bir muşambayla kaplı bir uzun masa, topal iskemleler… yürekler acısı hasır paspaslar, sonra delikleri kırılmış, menteşeleri sökülmüş, tahtaları kömürleşmiş, zavallı ayak tandırları. Bu eşyaların ne kadar eski, ne kadar çatlak, çürük, titrek, erimiş, kolsuz, kör, sakat ve can çekişir durumda bulunduğunu açıklamak için, aceleci insanların bağışlamayacakları ve
öyküye duyulan ilgiyi azaltacak betimlemelere girişmek gerekirdi… Kısacası, şiirsiz bir yoksulluk egemendir burada; çirkef değil, lekelerle, deliklerle, paçavralarla değil, saçak saçak bir çürümüşlükle belirlenen, tutumlu, özenli, lif lif olmuş bir yoksulluk.” (s.20)

“… evin içinin sunduğu görünüm gediklilerinin aynı derecede döküntü kılıklarında yinelenirdi ya. Erkekler renklerinin kestirilmesi başlı başına bir sorun olan redingotlar, kibar semtlerde duvar diplerine atılan eski pabuçlardan farkı olmayan ayakkabılar, iyiden iyiye erimiş çamaşırlar, kala kala ruhu kalmış giysiler giyerlerdi. Kadınların giysileri gününü çoktan doldurmuş, boyanmış, solmuş, eskimiş dantelleri çok onarımlar görmüş, eldivenleri kullanıla kullanıla parlaklaşmış, yakalıkları bozarmış, atkıları tiftik tiftik olmuştu.” (s.23)

“Eugene ilk kez giriyordu Goriot Baba’nın odasına, kızın tuvaletinden sonra, babanın yaşadığı izbeyi görünce, bir şaşkınlık hareketini tutamadı. Pencerede perde yoktu; duvar kâğıtları birçok yerlerde nemliliğin etkisiyle duvardan ayrılıp kıvrılmıştı, aralarından isten sararmış alçı görünüyordu. Adamcağız kötü bir yatakta yatıyordu, incecik bir yorganı, Madame Vauquer’in eski giysilerinin parçalarından yapılmış, iplikleri çıkmış bir yatak örtüsü vardı. Döşeme nemli ve tozla kaplıydı. Pencerenin karşısında, yaprak ya da çiçeklerle süslü bağ çubukları biçiminde bükülmüş, bakır kulpları bulunan, gül ağacından, şişik karınlı bir konsol, üzerinde bir leğen içinde bir ibrikle sakalını tıraş etmesine yarayan araçlar bulunan, tahta kapaklı bir eski mobilya görünüyordu. Bir köşede, pabuçları, yatağın başucunda mermersiz bir gece masası; şöminenin yanında da ayağı Goriot Baba’nın gümüş kâseyi bozmasında kullanılmış olan, ceviz ağacından, kare masa vardı. Bu sefil mobilya, üzerinde adamcağızın şapkası duran, berbat bir yazı masasıyla dibi çökmüş bir hasır koltuk ve iki iskemleyle tamamlanıyordu. Bir çulla döşemeye bağlanan yatak örtüsü, ak ve kırmızı damalı, kötü bir şeritle tutturulmuştu. Hiç kuşkusuz en yoksul ayak işçisinin tavan arası bile Goriot Baba’nın Madame Vauquer’in evindeki odası kadar kötü döşenmiş olamazdı. Bu oda insanın içini üşütüyor, yüreğini daraltıyordu, hapishane odalarının en hüzünlüsünü andırmaktaydı.” (137-138)

Romanda yoksul insanların mekanını genel anlamda temsil eden pansiyonun tasvirine daha geniş yer verilmiştir. Roman bittiğinde zihnimizde Paris’in lüks evlerindeki ihtişamdan çok yoksul insanların yaşadığı pansiyondaki sefaletin görüntüsü kalır. Okuyucu, 1920’li yılların Fransa’sında insanların yaşadığı mekanları tanır. Romanda soylu insanların yaşadığı mekanları, özellikle, yoksul bir öğrenci olan Eugene de Rastignac’ın gittiği evlere ait gözlemlerden tanırız. Bu evler, genç öğrencinin gözlerini kamaştırır. Eugene de Rastignac’ın soylu akrabası Madame de Beauseant’ın Saint-Germain’deki köşkü, Goriot Baba’nın büyük kızı Anastasie de Restaud’nun Helder Sokağı’ndaki evi, Goriot Baba’nın küçük kızı Delphine de Nucingen’in Saint-Lazare Sokağı’ndaki evi yüksek çevrenin göz kamaştıran mekanlarıdır.

Zaman

 
Goriot Baba romanının sosyal zamanı, 1819 ile 1920 yıllarıdır. Olaylar Fransa’nın Paris şehrinde geçer. Olay örgüsü 1819 Kasım’ının sonunda başlar, 1920 Şubat’ının sonunda biter.
 
Romanın I. bölümünde (Sıradan Bir Pansiyon, s. 13-99) olaylar bir haftalık bir zaman diliminde geçer. Bu bir haftalık süre 1819 Kasım’ının sonu ile Aralık ayının ilk haftasıdır. Bu bölümde ayrıca Goriot Baba’nın geçmişi hakkında bilgi de verilir.  Romanın II. bölümünde (Seçkin Çevreye Giriş, s.100-171) olaylar yaklaşık iki aylık bir zaman diliminde geçer. Bu bölüm, Aralık ayının ilk haftasının sonuna doğru başlar, Ocak ayının son günlerinde biter. Romanın III. bölümünde (Azrail-Çatlatan, s.172-231) olaylar 4-5 günlük bir zaman diliminde geçer. Bu bölüm 1920 Şubat’ının ilk haftasıdır. Romanın IV. bölümünde (Babanın Ölümü, s.232-290) olaylar Şubat’ın 23’ü gibi biter.

Goriot Baba Romanının Özeti (Olay Örgüsü)

Goriot Baba RomanıI. Bölüm “Sıradan Bir Pansiyon”
Elli yaşlarında dul bir kadın olan Madame Vauquer, Paris’te Neuve-Sainte-Genevieve Sokağı’nda Maison-Vauquer adında küçük bir pansiyon işletir. Madame Vauquer’in yedi yatılı pansiyoneri vardır. Bunun yanı sıra sadece akşam yemeğine abone olan yedi-sekiz hukuk ya da tıp öğrencisi de vardır. Pansiyon buram buram yoksulluk kokar.

Pansiyonun en iyi iki dairesi birinci kattadır. Bunlardan birinde Madame Vauquer kalır, diğerinde ise yaşlı bir dul kadın Madame Couture ile Victorine Taillefer adında genç bir kız kalır. Victorine Taillefer, milyoner babası tarafından inkar edilir. Babası tüm mirasını, Victorine’in erkek kardeşine bırakmak ister. Pansiyonun ikinci katındaki iki daireden birinde Poiret adında yaşlı bir adam kalır. Diğer dairede ise Vautrin adında, favorileri boyanmış, kırk yaşlarında bir adam kalır. Pansiyonun üçüncü katında dört oda vardır. Bu odalardan birinde Mademoiselle Michonneau adında, zayıflıktan bir deri bir kemik kalmış yaşlı bir kız kalır. Bir diğer odada almış dokuz yaşındaki Goriot Baba kalır. Başka bir odada ise, Paris’e hukuk öğrenimi görmek için gelen, para kazanıp yükselmeyi, soylu insanların arasına girebilmeyi düşleyen yoksul bir öğrenci kalır. Pansiyonun çatı katındaki iki odada ayak uşağı Cristophe ile aşçı Slyvie kalır.

1919 Kasım’ının sonunda Eugene de Rastignac, soylu akrabası Madame de Beauseant’ın balosuna gider, burada Anastasie de Restaud ile dans eder, ondan çok etkilenir. Eugene, soylu akrabasının kendisine kazandırmış olduğu saygınlıkla Madame de Restaud’nun evine davet edilme hakkını kazanır. Yüksek çevrenin kapılarını aralamak, soylu insanlarla kısa bir süre de olsa aynı ortamda bulunmak, onlarla aynı havayı solumak, yoksul bir öğrenci olan Eugene de Rastignac’ı aşırı derecede heyecanlandırır, mutlu eder. Balonun ihtişamı, lüksü gözlerini kamaştırır.

Geceleyin pansiyona dönen Eugene de Rastignac, Goriot Baba’nın kapısının altındaki ışığı görür. Kapının kilidinden içeriyi gözetler. Yaşlı adamın altın yaldızlı bir tabakla bir kâseyi sıkıştırıp külçe haline getirdiğini görür. Goriot Baba’nın gizli kapaklı işler çevirdiğini düşünür. Odasına gitmek üzereyken, iki adamın merdivenden yukarı çıktıklarını duyar. Vautrin’in odasının ışığını görür. Kulağına altın şıkırtıları gelir. Gecenin bir vaktinde bu küçük pansiyonun gizemlerle dolu olduğunu fark eder.

Goriot Baba sabahleyin erkenden dışarı çıkar, geceleyin büküp külçe haline getirdiği gümüş kabı bir kuyumcuya bozdurur. Vautrin, yaşlı adamı görmüştür. Goriot Baba’nın daha sonra Gres Sokağı’ndaki Gobseck adındaki ünlü bir tefecinin evine girdiğini söyler. Pansiyonerler, Goriot Baba’nın elinde avucunda ne varsa satıp kadınlara yediren çapkın bir ihtiyar olduğunu düşünürler.

Goriot Baba, pansiyonun uşağı Christophe’u yanına çağırır, ona bir mektup verir. Mektubu, Helder Sokağı’nda Anastasie de Restaud’ya götürmesini söyler. Vautrin meraklı gözlerle mektubu ışığa tutar, mektubun içinde ödenmiş bir senet olduğunu görür.

Eugene de Rastignac, genç yaşının verdiği coşkuyla dün geceki baloyu anlatır; Madame de Restaud’nun ne kadar büyüleyici bir kadın olduğunu söyler. Bu sırada Goriot Baba, konuşulanları dinlemektedir. Vautrin, gecenin ikisine kadar dans edip evine dönen bir bayanın, ertesi gün sabahın erken saatlerinde bir tefecide görünmesinin pek ilginç olduğunu, aynı şekilde Goriot Baba’nın da sabahın erken saatlerinde aynı tefecinin evine girdiğini, ayrıca içinde ödenmiş bir senet bulunan bir mektubu Madame de Restaud’ya gönderdiğini, Madame de Restaud’nun yaşlı adamın sevgilisi olduğunu söyler. Eugene de Rastignac duyduklarına inanmak istemez, ancak tedirgin olur, neşesi kaybolur. Gerçekte Madame de Restaud, Goriot Baba’nın sevgilisi değil, kızıdır.

Ertesi gün Eugene de Rastignac çok şık giyinir, Anastasie de Restaud’nun evine gider. Burada Goriot Baba’yı görünce çok şaşırır, içindeki şüphe iyice artar. Eugene de Rastignac, Anastasie de Restaud’nun güzelliğinden etkilenir. Anastasie de Restaud’nun sevgilisi Maxime de Trailles ile karşılaşır. Bu adamı kendisine rakip olarak görür. Eugene de Rastignac, Maxime de Trailles’ın sarı saçlarını, zarif potinlerini, şık giysisini kendininkilerle karşılaştırınca, ne kadar derin bir uçurum olduğunu görür, eziklik duyar.

Madame de Restaud’nun kocası Monsieur de Restaud da gelir. Eugene de Rastignac, Madame de Beauseant’ın akrabası olarak tanıştırılır. Hem tutkuyla sevdiği sevgilisi Maxim de Trailles’ı, hem parmağında oynattığı kocası Monsieur de Restaud’yu, hem de yaşlı Goriot Baba’yı kendisine bağlayan bu kadın, Eugene de Rastignac’a oldukça gizemli görünür.

Eugene de Rastignac sohbet sırasında, az önce evden ayrılan Goriot Baba ile aynı pansiyonda kaldıklarını söyler. Goriot Baba sözü adeta bir bomba etkisi yapar. Monsieur de Restaud, Goriot Baba adını duyar duymaz soğuk bir tavır takınır. Eugene de Rastignac evden ayrılınca uşağı Maurice’e, bu beyi bir daha eve almamasını tembihler.

Eugene de Rastignac, Anastasie de Restaud’nun evinden çıkar, soylu akrabası Madame de Beauseant’ın köşküne gider. Olan biteni akrabasına anlatır, seçkin çevreye girmesi konusunda ondan yardım ister. Goriot Baba’nın geçmişi hakkında bilgi alır. Anastasie de Restaud’nun Goriot Baba’nın kızı olduğunu öğrenir. Yaşlı adam hakkındaki şüpheleri boşa çıkar. Goriot Baba’nın Anastasie ve Delphine adında iki kızı olduğunu, kıtlık döneminde büyük bir servet yaptığını, tüm servetini evlenirlerken kızlarına verdiğini, fakat iki yıl sonra kocalarının baskıları yüzünden kızlarından uzaklaştığını, tüm servetini elinden aldıktan sonra zavallı adamı yalnız bıraktıklarını anlatır. İki kız kardeşin birbirini çekemedikleri için dargın olduklarını, Anastasie de Restaud’nun soylularca benimsendiğini, ancak kız kardeşi Delphine de Nucingen’in yüksek çevreye giremediğini, yüksek çevreye girebilmek için her türlü fedakârlığı yapabileceğini söyler. Goriot Baba ile olan ilgisi yüzünden, Madame de Restaud’nun kapısının bir daha açılmamak üzere kapandığını belirterek onun yerine Delphine de Nucingen’le ilgilenmesini, onu sevmesini ister.
Eugene de Rastignac, akşam yemeğine yetişmek için hızla pansiyona gelir.

Genç hukuk öğrencisi, akşam yemeğinde pansiyonerlere Madame de Restaud’nun Goriot Baba’nın kızı olduğunu söyler. Yaşlı adamın bir çapkın değil, kızlarına düşkün bir baba olduğu anlaşılır. Eugene de Rastignac, yemekten sonra odasına çekilir, annesine ve kız kardeşlerine mektup yazar; çok güç bir durumda olduğunu, yaşadığı bunalımı atlatabilmek, düşlediği yüksek çevreye girebilmek ve saygınlık kazanabilmek için acilen paraya ihtiyacı olduğunu söyler, onlardan bin beş yüz frank para ister.

Birkaç gün sonra Eugene de Rastignac, Anastasie de Restaud’nun evine gider, fakat kabul edilmez. Üç kez daha gider, üçünde de kapı yüzüne kapanır. Soylu akrabasının söyledikleri doğru çıkar.

II. Bölüm  “Seçkin Çevreye Giriş”
Aralık ayının ilk haftasının sonuna doğru genç hukuk öğrencisi, ailesinden iki mektup alır: biri annesinden, öbürü kız kardeşinden. Ailesi küçük bir tarlanın geliriyle kıt kanaat geçinmektedir. Annesi, zaten zor olan koşulları daha da zorlayarak oğlunun istediği 1500 frankı göndermiştir. Bu para, Eugene de Rastignac’ın içindeki yükselme ateşini körükler. Genç öğrenci, hemen terzi çağırtır, kendisine yeni kıyafetler diktirir.

Vautrin, Eugene de Rastignac’ın gözlerindeki yükselme tutkusunun parıltılarını görür, onu göz hapsine alır. Vautrin, babası tarafından inkar edilen Victorine Taillefer’in milyonluk mirasa konabilmesi için, tek mirasçı konumundaki ağabeyini öldürtmeyi planlamaktadır. Vautrin, 200 bin frank karşılığında bu işi kolaylıkla yapacağını, kendisinin de bir anda milyonluk servete konacağını söyler. Vautrin için ağabeyin ortadan kaldırılması bu işte kolay olan kısımdır, asıl zor olan Eugene de Rastignac’ı Victorine Taillefer ile evlenmeye ikna etmektir. Genç öğrencinin aklını çelmek için epey dil döker, böylesine çürümüş bir toplumda dürüst bir insan olarak zengin olunamayacağını, yükselmesi için acımasız olması gerektiğini anlatır.

Goriot Baba, genç öğrenciye küçük kızı Delphine de Nucingen’in pazartesi günü Düşes Carigliano’nun balosuna gideceğini söyler. Kızlarına ne kadar düşkün olduğunu anlatır. Eugene de Rastignac, böylesi güzel bir fırsat yakaladığı için çok sevinir, Madame de Nucingen’le tanışacağı anı sabırsızlıkla bekler.

Eugene de Rastignac, yeni diktirdiği giysilerini giyer, soylu akrabası Madame de Beauseant’ın yanına gider. Evin içinde ve sofrada gördüğü lüks karşısında kendinden geçer; bu evdeki lüks ile kaldığı pansiyonun yoksulluğu arasındaki zıtlığı düşünür. Yemekte Madame de Beauseant’ın üç yıldır birlikte olduğu yakışıklı Marki d’Ajuda da vardır. Madame de Beauseant, kocasından kendisini akşamleyin Italiens’e -tiyatroya- götürmesini ister. Marki d’Ajuda bir bahaneyle evden çıkar.

O akşam Madame de Beauseant ile Eugene de Rastignac tiyatroya giderler. Madame de Beauseant dürbünle Madame Nucingen’e bakar. Marsay de Nucingen’in Prenses Galathionne’un locasında olduğunu, karısının kıskançlık ateşiyle yanmakta olduğu görür. Bir kadını elde etmek için bundan iyi fırsat olamayacağını söyler, genç yeğeni Eugene de Rastignac’ı Delphine de Nucingen’in yanına gönderir. Bu arada Delphine de Nucingen de, Madame de Beauseant’ın genç yeğenini meraklı gözlerle süzmektedir. Eugene de Rastignac, ilk gördüğü andan itibaren Delphine de Nucingen’den çok etkilenir, gözlerini ondan alamaz. Madame de Beauseant, Marki d’Ajuda’dan yeğeni Eugene de Ratignac’ı Delphine de Nucingen’e takdim etmesini ister. Eugene de Rastignac, duygularını en saf haliyle, çekinmeden söyler. Madame de Nucingen, duyduğu bu hoş sözlerden çok etkilenir. Bu gencin Madame de Beauseant’ın yeğeni olması zaten yeterince gözlerini kamaştırmış, bir de güzel sözler söyleyince ondan etkilenmiştir.

Genç hukuk öğrencisi yürüyerek ve kafasında türlü hayaller kurarak pansiyona döner. Goriot Baba’nın odasına uğrar, yaşlı adamla kızları hakkında sohbete dalarlar. Eugene de Rastignac, Delphine de Nucingen’den çok hoşlandığını, onu sevdiğini söyler. Goriot Baba ile genç öğrenci arasında sıcak bir dostluk, içten bir sevgi bağı kurulur. Yaşlı adam, genç öğrenciyi kendi oğlu gibi bağrına basar.

Eugene de Rastignac, ertesi gün hukuk okulundan döndüğünde Delphine de Nucingen’den bir mektup alır. Madame de Nucingen, kendisini akşam yemeğine davet etmektedir. Eugene de Rastignac heyecanla yeni giysilerini giyer. Genç öğrencinin yeni giysileri, pansiyonerler için komedi malzemesi olur. Keyfi yerinde olduğu için konuşulanlara pek aldırış etmez.

Eugene de Rastignac, akşam yemeği için Marsay de Nucingen’in Saint-Lazare Sokağı’ndaki evine gider. Delphine de Nucingen, kocasının çok zengin olmasına karşın kendisine hiç para vermediğini, ihtiyaçlarının karşılandığını ancak, kendisine özel en ufak bir harcama yapamadığını, bu yüzden de çok mutsuz olduğunu söyler.

Madame de Nucingen, Eugene de Rastignac’ın sevgisini sınamak için, ondan kendisi için bir şey yapmasını ister. Hemen arabaya binerler, Palais-Royal’a giderler. Madame de Nucingen cebindeki 100 frankı vererek tüm parasının bu olduğunu söyler. Bu parayı rulet oyununda 9 numaraya koymasını ister. Eugene de Rastignac olan bitene pek anlam veremese de sevdiği kadının gönlünü kazanabilmek adına bu isteğini yerine getirir. Şansı yaver gider, bire otuz altı alınan oyunda, iki kez kazanır. Toplam 7200 frankla salondan ayrılır. Arabada bekleyen Delphine de Nucingen genç öğrencinin boynuna sarılır, onu öper.  Delphine de Nucingen, paranın 1000 frankını Eugene de Rastignac’a verir, bir daha kumar oynamaması için ondan söz alır. Kalan parayı bir zarfa koyarak kocası Marsay de Nucingen’e gönderir. Genç hukuk öğrencisi, pazartesi baloda görüşmek üzere sevdiği kadının evinden ayrılır, yürüyerek pansiyona döner.

Ertesi gün Eugene de Rastignac, soylu akrabası Madame de Beauseant tarafından Düşes de Carigliano ile tanıştırılır. Eugene de Rastignac, balodaki insanların kendisine imrenerek baktıklarını görünce, ilk kez Paris’in yüksek çevresinde iyi bir yer edindiğini hisseder. Bunu büyük bir başarı sayar. Delphine de Nucingen de genç öğrenciye güzel görünmek için süslenmiştir.

Eugene de Rastignac’ın yaşam tarzı da değişir; hemen her gün akşam yemeğini Delphine de Nucingen’de yer, seçkin çevrelerde gezip dolaşır, çok kazanır, çok kaybeder. Madame Vauquer’in pansiyonundan ayrılacağını söyler, ancak ocak ayının son günleri olmasına rağmen hâlâ pansiyondadır.

Vautrin, Eugene de Rastignac’a Victorine Taillefer’le evlenmesi konusunda baskı yapar. Eğer kafasını kullanırsa, hiç yorulmadan milyonluk mirasa konacağını söyler. Pansiyonda Eugene de Rastignac ile Victorine Taillefer’i baş başa konuşurlarken görünce, evleneceklerine dair laflar eder. Genç hukuk öğrencisinin paraya ihtiyacı olduğunu sezen Vautrin, ona 3000 frank borç verir. Eugene de Rastignac’ın bu teklifi kabul etmeyeceğini bildiği için de hemen bir senede pul yapıştırır, imzalatır. Bu parayı borç olarak almasını söyler. Çaresiz bir durumda olan Eugene de Rastignac, bu teklifi kabul eder. Parayı alır, fakat içinden ne olursa olsun Victorine Taillefer’le evlenmeyeceğini söyler. Yüksek çevreden birkaç kişiye borçlarını öder. Yeniden kumar oynar, kaybettiği paraları kazanır.
Ertesi sabah, Vautrin’e olan borcunu öder.

III. Bölüm  “Azrail-Çatlatan”
İki gün sonra Poiret ile Mademoiselle Michonneau, ıssız bir yolda polis müfettişi Gondureau ile, Masion-Vauquer’de kalan Vautrin hakkında konuşurlar. Gondureau, Vautrin’in Azrail-Çatlatan lakabıyla tanınmış, asıl adı Jacques Collin olan, Toulon zindanından kaçmış bir kürek mahkumu olduğundan kuşkulandıklarını söyler. Giriştiği tehlikeli işlerde canını kurtardığı için ona Azrail-Çatlatan lakabının takıldığını, üç zindanın paralarını kendi kasasında topladığını, ayrıca büyük soygunlar yapan, ceza yasalarını iyi bilen ve kolay kolay yakalanmayan hırsızlardan oluşan On Binler Şirketi’nin güvenilir bir adamı olduğunu, bir yıldır dört bir yandan kuşatmalarına rağmen yine de onu yakalayamadıklarını anlatır. Poiret ile Mademoiselle Michonneau 3000 frank karşılığında bu kaçak mahkumun yakalanmasına yardım edeceklerine dair Gondureau ile anlaşırlar. Gondureau, geçici bir süre beyin kanamasına benzer bir etki yapacak ilacı Vautrin’e içirmeleri için onlara verir.

Öte tarafta ise, Vautrin hain planını uygulamaya koymuştur. Eugene de Rastignac’a işlerin yolunda gittiğini, kendi adamlarından birinin Victorine Taillefer’in ağabeyi ile düello edeceğini söyler. Genç Taillefer’in kılıç kullanmakta çok iyi olduğunu, ancak kendisinin öğrettiği bir teknikle, kendi adamının kılıcını karşısındakinin alnına saplayacağını söyler. Bu şekilde tek mirasçı olan oğul ortadan kalkınca, Victorine Taillefer mirasa konacaktır. Eugene de Rastignac, Vautrin’in bu hain planını baba ve oğul Taillefer’e bildirmeye karar verir.

 
Goriot Baba, kızı Delphine de Nucingen’in sürprizini daha fazla saklayamaz. Goriot Baba kızıyla birlikte oturmaları için Artois Sokağı’nda bir ev tuttuğunu, içine de yeni eşyalar aldıklarını söyler. Bu dairenin üstünde, beşinci katta da kendisinin kalmak istediğini, bir arada mutlu bir yaşam süreceklerini belirtir. Delphine de Nucingen, Eugene de Rastignac’a hediye olarak değerli bir saat göndermiştir.

Eugene de Rastignac, Goriot Baba’ya Monsieur Taillefer’in oğlunun düelloda öldürüleceğini, bu konuda onları uyarmak için gideceğini söyler. Bu sırada Vautrin, kapıda onları dinlemektedir. Yüksek sesle, şarkı söylemeye başlar.

Vautrin, planının genç öğrenci tarafından bozulmasına izin vermez. İçine uyuşturucu koyduğu şarabı başta Eugene de Rastignac ve Goriot Baba olmak üzere pansiyonerlere içirtir. Bir iki kadehten sonra genç öğrenciyle yaşlı adamın gözleri kapanır. Eugene de Rastignac’ın başı, Victorine Taillefer’in omzuna düşer. Vautrin, genç kızın kulağına, ona iyi bakmasını, yakında evleneceklerini söyler. Victorine Taillefer ile Slyvie, genç öğrenciyi odasına çıkarırlar. Victorine Taillefer, kimsenin görmediği bir anda genç öğrencinin alnına bir öpücük kondurur.

 
Gece içilen uyuşturucu katılmış şarabın etkisiyle, ertesi gün hemen herkes geç saatlere kadar uykuda kalır. Eugene de Rastignac ile Goriot Baba saat on bire kadar uyurlar. Mademoiselle Michonneau herkesten önce aşağıya iner, polis şefinin verdiği ilacı Vautrin’in gümüş bardağına boşaltır. Eugene de Rastignac, uyuşturucu katılmış şarabın etkisiyle uyuyakalmış, dün gece Delphine de Nucingen’in yanına gidememiştir. Delphin de Nucingen’den bir mektup gelir. Madame de Nucingen, dün gece gelmediği için kendisini merak ettiğini söyler, gelmesini veya haber göndermesini ister.

Monsieur Taillefer’in uşağı telaşla pansiyona girer, Taillefer’in oğlunun düelloda alnından yaralandığını, doktorların umudu kestiklerini söyler. Monsieur Taillefer’in acil olarak Madame de Couture ile Victorine Taillefer’i çağırdığını söyler. Vautrin olan biteni soğukkanlılıkla izler, genç kızın milyonluk servete konduğunu söyler. Madame Vauquer, genç öğrenciye turnayı gözünden vurduğunu söyler. Bu konuşmalar Goriot Baba’yı endişelendirir. Eugene de Rastignac, hiçbir zaman Victorine Taillefer’le evlenmeyeceğini söyler. Goriot Baba’nın yüzü güler. Bu sırada kahvesine konulan ilaç etkisini gösterir, Vautrin yere yığılır. Eugene de Rastignac, mağarayı andıran bu yerden kaçıp uzaklaşmak ister. Goriot Baba’da kızının yanına gideceğini söyler.

Madame Vauquer uşak Christophe’u ilaç getirmesi için eczaneye yollar. Vautrin kucaklanarak odasına götürülür. Mademoiselle Michonneau ile Poiret, Vautrin’in giysilerini çıkarırlar, polis şefinin söylediği, mahkum olduğunu gösteren işaretin vücudunda olup olmadığına bakarlar. Vautrin’in omzunda mahkum olduğunu gösteren iki harfi görürler. Artık hiçbir şüpheleri kalmaz. Vautrin, bir türlü yakalanamayan kaçak zindan mahkumu Jacques Collin’dir.

Eugene de Rastignac, dolaşırken tıp öğrencisi olan arkadaşı Bianchon’a rastlar. Mosieur Taillefer’in düelloda yaralanan oğlunun öldüğünü söyler. Arkadaşına artık zengin olan Victorine Taillefer’le evlenip evlenmeyeceğini sorar. Eugene de Rastignac, Victorine Taillefer’le değil, çok hoş bir bayan olan Delphine de Nucingen’le evleneceğini söyler. Bianchon, arkadaşının bu kararını doğru bulmaz. Milyonluk bir servete konan Victorine Taillefer’i gözden çıkarmaya değebilecek bir kadının olamayacağını söyler. Eugene de Rastignac, bir an zihninde bunalım, tehlikeli gelgitler yaşar. Victorine Taillefer ile Delphine de Nucingen arasında gelir gider. Goriot Baba’nın yaptıklarını, kendisi ve kızı için tutulan evi hatırlar, kendisine hediye edilen saate bakar. Delphine de Nucingen’e âşık olduğunu, ondan vazgeçemeyeceğini anlar.

Bir boğa kadar güçlü bir bünyeye sahip olan Vautrin, ilacın etkisi geçince ayağa kalkar. Bir anda pansiyonun dışından silah sesleri gelir. Vautrin kaçmaya fırsat bulamaz. Jandarmalar, güvenlik memurları içeri giriverirler. Vautrin kaçmaya yeltendiği anda oracıkta öldürüleceğini çok iyi bildiği için zorluk çıkarmadan teslim olur.

Mademoiselle Michonneau’nun para karşılığında Vautrin’i güvenlik memurlarına yakalattığını öğrenen pansiyonerler, bu ispiyoncu kadının pansiyondan uzaklaştırılması için Madame Vauquer’e baskı yaparlar. Eğer ispiyoncu kadın pansiyondan atılmazsa, kendilerine başka bir pansiyon bulacaklarını söyleyerek Madame Vauquer’i tehdit ederler. Müşterilerini kaybetme tehlikesini göze alamayan Madame Vauquer, Mademoiselle Michonneau’yu pansiyondan kovar.

Madame Couture ile Victorine Taillefer de eşyalarını istetirler. Müşterilerini kaybeden Madame Vauquer, yine aç kalacağı korkusuyla derin bir hüzne kapılır.

Goriot Baba, Eugene de Rastignac’ı kolundan tutarak adeta kaçırır gibi götürür, arabaya binerler. Akşam yemeğini yemek üzere kızı Delphine de Nucingen’e giderler. Birlikte neşeli, keyifli bir akşam geçirirler. Goriot Baba kızına, bu gencin değerini bilmesini, milyonluk servete konan kızı istemediğini söyler.

Gece yarısı Goriot Baba ile Eugene de Rastignac pansiyona dönerler, Madame Vauquer’e pansiyondan ayrılacaklarını söylerler.

Madame de Beauseant’dan bir balo davetiyesi gelir. Baloya Eugene de Rastignac ile Delphine de Nucingen çağrılmaktadır. Eugene de Rastignac balo davetiyesini götürmek için Delphine de Nucingen’in yanına gider. Delphine de Nucingen, yüksek çevreye kabul edildiği için çok sevinir. Delphine de Nucingen, kız kardeşi Anastasie de Restaud hakkında kulağına gelen söylentileri anlatır. Anastasie de Restaud’nun sevgilisi Maxim de Trailles’in 100 bin franklık kumar borcunu ödemek için kaynanasının hatırası olan elmasları sattığını, Madame de Beausant’ın balosunda herkesin dikkatini çekmek için parıltılı bir elbise diktirip elmaslarıyla boy göstereceğini anlatır. Eugene de Rastignac, ertesi gün artık kesin olarak ayrılacağını düşündüğü pansiyona gelir.

IV. Bölüm  “Babanın Ölümü”
Ertesi gün Delphine de Nucingen babasını görmek için pansiyona gelir. Eugene de Rastignac da okula gidip yoklamada bulunduktan sonra, eşyaların taşınması ve Madame Vauquer’e olan borcun ödenmesi için pansiyona dönmüştür. Kendisini kimse görmez. Bir şey unutup unutmadığına bakmak için odasına çıkar. Delphine de Nucingen’in sesini tanır. Goriot Baba ile kızının konuşmalarına kulak misafiri olur. Delphine de Nucingen çok zor durumda olduğunu, tüm parasının kocasının elinde olduğunu, kendisini özgür bırakmak için paralarının yönetiminin iki yıl daha kendisinde olmasını şart koştuğunu, aksi takdirde tüm parasına el koyup kendisini meteliksiz bırakmakla tehdit ettiğini söyler. Tüm iplerin kocası Marsay de Nucingen’in elinde olduğunu söyler. Goriot Baba, kızının böyle köşeye kıstırılmasını kabullenemez, bunu yapmasına izin vermeyeceğini, kanunlar gerekeni yapmazsa, bu adamın cezasını kendisinin vereceğini, onu yaşatmayacağını söyler. Bu sırada Anastasie de Restaud da babasının yanına gelir, çok zor bir durumda olduğunu söyler, babasından yardım ister. Anastasie de Restaud, sevgilisi Maxime de Trailles’in 100 bin franklık borç senedi yüzünden intihara kalkıştığını, kendisinin bunu son anda fark ederek engellediğini, senedi ödeyebilmek için kaynanasından kalan elmasların hepsini kocasından gizli, tefeci Gobseck’e götürdüğünü söyler. Kont de Restaud bunu öğrenince çok sinirlenmiş, elmasları tefeciden geri almıştır. Karısını çağırıp elmasların nerde olduğunu sormuş, Anastasie de Restaud sessiz kalmıştır. Bunun üzerine Kont de Restaud, karısına tüm malları sattığını belirten bir senedi imzalaması için baskı yapar. Anastasie de Restaud, senedi imzaladığı anda beş parasız kalacaktır. Tüm bu sıkıntılar yetmezmiş gibi, elmaslardan aldığı paranın Maxime de Trailles’in kumar borcunun tamamını karşılamadığını, 12 bin frank açık kaldığını, bu parayı bulamazsa Maxime de Trailles’in hapse gireceğini söyler. Babasından acilen 12 bin frank bulmasını ister. Goriot Baba elinde kalan son paraları Eugene de Rastignac ile Delphine de Nucingen’in oturacakları eve ve eşyalara harcadığını, hiç parasının kalmadığını söyler.

Goriot Baba gözünden esirgediği, ölesiye düşkün olduğu, tutkulu bir aşkla sevdiği kızlarının çaresizlik içinde kıvrandıklarını görüp de hiçbir şey yapamadığı için sinirlenir, ciddi bir kriz geçirir. Delphine de Nucingen, akşama Italiens’e gideceklerini söyler. Eguene de Rastignac, ona
evine kadar eşlik eder, Goriot Baba’yı merak ettiği için pansiyona geri döner.

Bianchon, yaşlı adamın çok şiddetli bir ruhsal sarsıntı yaşadığı için beyin kanaması geçirmiş olmasından şüphelendiğini söyler. Durumunun çok ciddi olduğunu, kurtuluş ümidinin olmadığını belirtir.

Eugene de Rastignac akşam Italiens’de Delphine de Nucingen’i endişelendirmemek için Goriot Baba hakkında dikkatli konuşur. Ertesi gün yaşlı adamın durumunu merak ettiği için pansiyona gelir. Goriot Baba’nın durumu kötüleşmiştir, Bianchon da başında beklemektedir.

 
Madame Vauquer, Şubat’ın 15’inde çıkacaklarını söylediklerini ve üç gün geçmiş olmasına rağmen hâlâ çıkmadıklarını hatırlatır. Her ikisi için bir aylık para ister. Goriot Baba’nın durumunun ağır olduğunu, şayet ölecek olursa kızlarının metelik vermeyeceklerini söyler, genç öğrenciden Goriot Baba’nın borcu için de güvence ister.

Bianchon, Goriot Baba’nın sabahleyin bu hasta haliyle para edecek nesi varsa toplayıp satmaya gittiğini, bu gezintinin de yaşlı adamı fazlasıyla yıprattığını söyler. Eugene de Rastignac, Goriot Baba’dan açıklama ister. Goriot Baba, büyük kızı Anastasie de Restaud’nun yanına geldiğini söyler. Anastasie de Restaud, elmas olayından sonra kocasından para isteyemediğini, baloda giymek için yeni bir elbise diktirdiğini, ancak 1000 frank borcu olduğu için elbisesini alamadığını, kız kardeşi Delphine de Nucingen’in baloya çok güzel bir elbiseyle geleceğini, kendisinin de kız kardeşinden aşağı kalmamak için bu elbiseyi mutlaka alması gerektiğini söylemiştir. Bunun üzerine Goriot Baba, sofra takımlarını ve küpelerini 600 franka satmış, yaşam boyu gelir senedini de dört aylığına Gobseck adlı tefeciye 400 franka rehin vermiştir. Kızını mutlu edecek 1000 frankın yastığının altında olduğunu söyler.

 
Eugene de Rastignac ile tıp öğrencisi Bianchon, geceleyin hastanın başında nöbetleşe beklerler. Anastasia de Restaud, parayı almak için uşağı Therese’i gönderir.

Eugene de Rastignac, ölüm döşeğinde yatan Goriot Baba’yı Bianchon’a bırakır, Delphine de Nucingen’in yanına gider. Onu balo için giyinmiş, süslenmiş bir halde bulur. Eugene de Rastignac, babasının durumunun çok ağır olduğunu, baloya gitmektense babalarının yanında olmalarının daha doğru olacağını söyler. Delphine de Nucingen, şiddetle karşı çıkar; önce baloya gideceklerini, balo dönüşünde de babasının yanına uğrayacaklarını söyler. Eugene de Rastignac’ın sevdiği kadın hakkındaki olumlu düşünceleri sarsıntıya uğrar, değişir. Kendilerine her şeyini vermiş, bu derece düşkün, hastalık derecesinde tutkun bir baba ölüm döşeğinde can çekişirken, baloya gitmeyi istemek, Eugene de Rastignac’a doğru bir davranış gelmez.

Eugene de Rastignac ile Delphine de Nucingen baloya giderler. Madame de Beauseant oldukça üzgündür, ama yine de dik durmaya çalışır. Üç yıldır birlikte olduğu yakışıklı Marki d’Ajuda, sevgilisi Madame de Rochefide ile resmen evlenmiştir. Madame de Beauseant aldatılmı, terk edilmiş bir kadın olmasına rağmen baloda son ana kadar soğukkanlılığını korur. Genç öğrenciden, kocasından kendisine ait mektupları almasını rica eder. Eugene de Rastignac, mektupları alır. Madame de Beauseant mektupları ateşe atar.

Baloda Paris’in yüksek çevresine ait bakanlar, elçiler, ünlü kişiler vardır. Anastasie de Restaud elmasları ve yeni elbisesiyle göz kamaştırmaktadır. Aynı şekilde Delphine de Nucingen de elbisesiyle göz kamaştırmaktadır. Eugene de Rastignac bir an, kızların bu ışıltılı görüntüsüyle Goriot Baba’nın yoksul yatağı arasındaki zıtlığı düşünür, yüreği burkulur. Eugene de Rastignac, akrabası Madame de Beauseant’ı arabasına bindirir, daha sonra nemli ve soğuk bir havada yürüyerek pansiyona döner.

Goriot Baba’nın durumu daha da kötüleşir. Sürekli olarak kızlarını, onların baloda güzel elbiselerle eğlendiklerini, mutlu olduklarını sayıklar. Genç öğrenciye kızlarının niçin gelmediklerini sorar. Zavallı Goriot Baba, artık son nefeslerini vermektedir, ancak kızlarından biri bile yanında değildir. Eugene de Rastignac, babalarının durumunun kötü olduğunu haber vermesi için Christophe’u kızların evine gönderir. Fakat Anastasie de Restaud’yu kocası bırakmaz, Delphine de Nucingen de uyuduğu için hizmetçisi uyandırmak istemez.

Goriot Baba ölüm döşeğinde yatarken kızlarını yanı başında göremeyince, kızlarına iyi bir baba olamadığını, kendisini sevdiremediğini düşünür. Onlar için her şeyini vermiştir, fakat şu an yapayalnız kalmıştır. Genç öğrenci, yaşlı adamın yürek sızlatan konuşmalarına daha fazla dayanamaz, ne olursa olsun kızları bulup getirmeye karar verir.

Bianchon ile Eugene de Rastignac’ın çok az paraları vardır. Eugene de Rastignac, kendisine Delphine de Nucingen’in hediyesi olan saati rehine vermesi için arkadaşına verir.

Eugene de Rastignac arabayla Anastasie de Restaud’nun evine gider. Monsieur Restaud, kendisini soğuk bir tavırla karşılar. Goriot Baba’nın ölmek üzere olmasını umursamadığını söyler. Babasının yanına gitmesi için karısına izin vermez. Eugene de Rastignac, buradan çıkıp Delphine de Nucingen’in yanına gider. Delphine de Nucingen, balodan çıkınca üşüttüğünü, zatürre olmaktan korktuğu için babasının yanına gidemediğini söyler. Hediye olarak aldığı saati Eugene de Rastignac’ın kolunda olmadığını fark eder, kumar oynadığını düşünür. Eugene de Rastignac, Goriot Baba’nın içine konacağı kefen parası bile olmadığı için saati satmak zorunda kaldığını söyler. Delphine de Nucingen’in umursamaz tavrı karşısında sinirlenir. Babasının ölmek üzere olduğunu söyler, pansiyona gitmesi konusunda ısrar eder.

 
Eugene de Rastignac pansiyona döndüğünde Madame Vauquer, hem kendisinin hem de Goriot Baba’nın borcunu hatırlatır. Kefen olarak kullanılacak temiz bir çarşafı bile, parasını alamayacağı korkusuyla vermek istemez. Eugene de Rastignac hemen yukarı çıkar, saatin parasından 200 frank alıp Madame Vauquer’e verir. Madame Vauquer, genç öğrenciden temiz çarşaf parası almış olmasına rağmen, Slyvie’ye ters yüz edilmiş eski bir çarşaf getirmesini, bunun bir ölüye bol bol yeteceğini söyler.

Eugene de Rastignac ile Bianchon, Goriot Baba’nın gömleğini değiştirirler. Bu sırada yaşlı adam, göğsündeki bir şeyi korumak ister gibi yaparak acı bir çığlık atar. Henüz ölmemiştir. Sürekli göğsünde taşıdığı madalyonu aramaktadır. Bianchon, az önce çıkarıp şöminenin üzerine koyduğu madalyonu getirir. Madalyonun bir yanında Anastasie, öbür yanında Delphine yazılıdır. Her iki yazının üzeri, kızların bebeklik döneminden alınmış saç telleriyle örülüdür. Madalyon yaşlı adamın göğsüne değince, tüyleri ürperten acı bir çığlık duyulur.

Bianchon, Goriot Baba’nın kısa bir süre sonra öleceğini, kanın bütün beyni kapladığını söyler. Merdivenlerden soluk soluğa gelen genç bir bayanın ayak sesleri duyulur. Gelen, Delphine de Nucingen değil, hizmetçisi Therese’dir. Anastasie de Restaud da hızla içeri girer. Ancak çok geç kalmıştır, babası kendinde değildir artık. Anastasie de Restaud, sevgilisi Maxim de Trailles’in büyük borçlar bıraktığını, kendisini başka bir kadınla aldattığını söyler. Babasının kıymetini bilemediğini belirtir.

Eugene de Rastignac bir şeyler yemek için aşağıya iner. Bir süre sonra yukarıdan Anastasie de Restaud’nun çığlığı duyulur. Goriot Baba ölmüştür. Yukarıya çıktıklarında Anastasie de Restaud’yu baygın halde bulurlar. Eugene de Rastignac, Anastasie de Restaud’yu Therese’e teslim eder, Delphine de Nucingen’in evine götürmesini tembihler.

Eugene de Rastignac, cenaze masraflarını karşılamaları için damatlara mektup gönderir. Ertesi gün, geceleyin cenazenin başında bekleyen papazın parasını kendisi vermek zorunda kalır. Slyvie, yaşlı adamı kefenlemek ve kefeni dikmek için 10 frank ister. Bianchon cenazeyi, hastaneden ucuza getirttiği bir tabuta kendi eliyle yerleştirir. Eugene de Rastignac, cenaze masrafları için damatların kapısını çalar, ancak eli boş döner.

Eugene de Rastignac, yaşlı adama ait olan kızlarının saçlarıyla örülmüş altın çemberli madalyonu Madam Vauquer’in elinde görür. Eugene de Rastignac sinirle madalyonu elinden alır, cenaze arabasındaki tabutun çivilerini söktürür ve madalyonu Goriot Baba’nın göğsüne koyar. Kilisede ucuz olduğu için akşam ayini yapılır. Ceset, cenaze arabasına konduğunda Kont de Restaud ile Baron de Nucingen’in içi boş olan arabaları da oradadır. İki mezarcı, tabutun üzerine toprak atar, Eugene de Rastignac’tan bahşiş ister. Cebinde hiç parası kalmayan Eugene de Rastignac, uşak Christophe’tan borç alır. Goriot Baba’nın mezarı başında gözyaşı döker. Daha sonra Delphin de Nucingen’e yemeğe gider.

 
– S O N –