Sırrı Sakık; DTP Muş Milletvekili. İyi ve renkli giyimli, her daim kravatlı ve kravatına uygun mendilli, şık bir milletvekili. HEP döneminden buyana parlamentoda olan ve bu nedenle de oldukça tecrübeli, 50 yaşını devirmesi nedeniyle de yeterince olgun olması gereken bir siyasetçi.

Sponsor Bağlantılar

DTP’nin ılımlı, yani “Güvercinler” olarak adlandırılan kanadının Ahmet Türk’ten sonraki en önemli adamı Sakık, Ankara’nın gözde gece kulüplerinde, barlarında, eğlence yerlerinde, kendisi gibi birkaç DTP’li milletvekili ile birlikte boy gösteren, yine Ankara’nın lüks restaurantlarında rakılı, balıklı akşam yemeklerinde yerini alan bir şahsiyet.

Sakık’ın önemli bir özelliği de, kardeşi Şemdin Sakık’ın, bir dönem PKK içerisinde Öcalan’dan sonra gelen ikinci adam olması. Şemdin Sakık, bilindiği üzere, Apo’ya zaman zaman karşı gelmiş, özellikle kadına olan zaaflarını eleştirmiş, Apo’yu diktatör ve keyif düşkünü olarak nitelemiş ve bu konularda uzunca kitaplar yazmış, örgütte çevresi geniş eski bir PKK lideri. Sakık, böylesi birinin ağabeyi.

Geçtiğimiz hafta TBMM Genel Kurulu’nda yapılan bütçe görüşmeleri sırasında Sırrı Sakık, meclis salonunu ringe çevirerek sahne aldı. CHP Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun üzerine yürüyen Sakık, bir yumruk ve bir dirsek attı, ancak hamdolsun ki biri teğet geçti ve Meclis hakem vekili Meral Akşener, “dong” ziline basarak birinci raund’un bittiğini ilan etti. Verilen raund arasında da karşılıklı bağrışma ve tartışmalar yaşandı.

Boks maçının sebebi kısaca şu;

Bütçe görüşmeleri sırasında söz alan AK Partili Öznur Çalık, DTP’li Sakık’ın, bir gün önceki bütçe görüşmelerinde İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi hakkındaki iddialarına ilişkin ihbarına değiniyor.

Çalık’ın konuşmasının ardından Sakık, TBMM Başkanvekili Meral Akşener’den “sataşma olduğu” gerekçesiyle söz istiyor.

Bu sırada ayağa kalkan CHP Malatya Milletvekili Aslanoğlu, bir gün önceki görüşmelerin tutanağını göstererek, “Ne sözü istiyorsun. İhbarcısın, ihbarcı…” diye bağırıyor.

“Terbiyesizlik etme, bana ‘ihbarcı’ diyemezsin. Soytarı” diye bağıran Sakık, Aslanoğlu’nun üzerine yürüyor ve böylece raund başlıyor.

İkinci raunda gelince…

Diğer DTP’li milletvekilleri tarafından kulise çıkartılarak sakinleştirilen Sakık, “Dün, hastane yönetimiyle ilgili olarak, Bakan’a ‘İhbar ediyorum, lütfen bu konuyu araştırın’ dedim. Bu bir ironiydi. Bugün bana “ihbarcı” diye bağırıyor. Hakarete varan bir şey bu. ‘İhbarcılık’ kelimesi ağır bir kelime, hazmedemem. Dengemi kaybettim. Keşke olmasaydı. Üzgünüm” diye konuşuyor.

“İhbar sözcüğü ağırıma gitti, hazmedemem bunu” diyor Sakık. Niye, “ihbar etmek” kötü bir şey mi ki! Bu bakışın, bu zihniyetin, ihbardan anladığı ne ola ki? Suçluyu ihbar etmenin, hırlıyı, hırsızı, haksızı, katili ihbar etmenin ne sakıncası, hatta ne SAKIKcası olabilir ki!!! Üstelik, siz bir milletvekilisiniz. Halkın, toplumun, devletin aleyhine ne durum varsa, bunu tabii ki ihbar edecek ve takip edeceksiniz. Siz, bir hastanedeki yanlış uygulamadan Bakan’ı bilgilendiriyor ve araştırılmasını istiyorsunuz. Bu, zaten sizin göreviniz ve orada bulunma sebebiniz. Bundan daha doğal ne olabilir ki?

Üçüncü raund başlıyor…

Tek taraflı kavga sonrasında Sakık, DTP Başkanı Ahmet Türk ile birlikte Aslanoğlu’nun odasına giderek özür diliyor ve kucaklaşmanın ardından da tartışma tatlıya bağlanıyor. Aslanoğlu; “Anlık bir olaydı. Türkiye’nin, sevgiye, barışa, dostluğa ihtiyacı var. Önce bizim el ele vermemiz, Türkiye’ye örnek olmamız gerekiyor. Bir sorun yok. Küsmek, darılmak yok” diyerek, önemli bir sağduyu örneği ve olgunluk gösteriyor.

Hiç kimsenin tasvip etmeyeceği bir olayın yaşandığını ifade eden Sakık ise, basın mensuplarına; “Parlamentodan, Mevlüt kardeşimden, Türkiye kamuoyundan özür diliyorum. Gergin bir atmosferdeydik. Yanlış bir anlaşılmadan dolayı bir itişme oldu. İnsanın olduğu her yerde bu tür şeyler oluyor. Ben toplumun bizi anlayışla karşılayacağına inanıyorum” diye konuşuyor.

Ancak, Sakık’ın bir basın mensubunun “Sizde biraz sinirlilik hali mi var?” sorusuna verdiği cevap ise biraz düşündürücü. Sakık; “’Kavga ve şiddet benim tarzım değil. Zaten bütün hayatımız bu şiddeti ve kavgayı Türkiye’nin gündeminden çıkarmaya çalışmakla geçti. Biraz ezildiğimiz için (Kürtleri kastediyor) tepkimiz de bazen böyle oluyor maalesef” karşılığını vererek, ruh durumunu ve gösterdiği tavrı, ezilmişlik siyasetine bağlıyor ve maalesef yine bilindik politikasını yapıyor.

Özrü kabahatinden büyük” bu son çarpıtma mahiyetli “Ezilmişlik edebiyatı” bile aslında, DTP ve geçmişteki benzeri partiler tarafından sürekli dillendirilen, hatta kemikleştirilerek dayatılan “Barış, kardeşlik, demokrasi istiyoruz. Devlet, imha ve inkâr politikalarını sürdürüyor” gibi sözlerin, ne kadar göstermelik ve kalıplaşmış bir sözcükler bütünü olduğunu ve bunun da bir nevi “kalkan” olarak yıllardır kullanıldığını, bir kez daha gösteriyor, ortaya koyuyor.

Üstelik, rakılı-balıklı restaurantlı, 400 milyon hesaplı, gece hayatlı, aylık 10 milyar maaşlı böylesi bir ezilmişliğe can kurban, canlar kurbanken. Türkiye’de, söz konusu imrenilecek bu ezilmişliğe sahip olabilmek için, her gün ve sabahın en erken saatlerinden başlayarak, 70 milyon insanın sıraya girebileceği gerçeği varken, apaçık ortadayken.

“Barış, kardeşlik, demokrasi, diyalog …”!!!

Sırrı Sakık ve temsil ettiği zihniyet, saklamaya çalışılan, çoğu zaman kalkan olarak kullanılan ve artık sır olmaktan çoktan çıkmış bu SIRRI, yine SAKIKlayamadı, pardon saklayamadı. Ben de özür diliyorum, yanlışlıkla ve bir anda yazdım, hepimiz insanız. Geçmişte biraz ezildik de…

Sabahattin Talu

sabahattintalu@gmail.com