(‘’Seviyorum’’ demenin kolay olduğu yerde…)

Belki bu söz gerçek anlamını kaybetti belki de sevmek esası nedir bizler unuttuk, ancak her birimizin diline dolanan sevgi bugün gerçek hezimetini yaşıyor…

Sponsor Bağlantılar

Dilimizle yüreğimiz arasında ki bağ mı koptu dilimize geleni söyleyip geçer mi olduk bilmiyorum ama bildiğim tek şey var ki menfaatlerin çakıştığı yerde duygular değişim yaşıyorsa onun adı ‘’sevgi’’ değil…

Bizler sevmiyoruz sevmiş gibi yapıyoruz.

Oysa biz milletçe bu duygumuza sıkı sıkı sarılan sahiplenen, vatanı için toprağı için yari için yareni için hayatını yok sayacak kadar yürekliydik, ne oldu da kaybettik?

Ülkemin toprakları satılıyor vatan ‘’sevgisi’’ için!

Eğreti binaların içinde adına eğitim dedikleri kurslarda 17 minik canı toprağa verdik Allah ‘’sevgisi’’ için!

Bir ucundan ateşe verilen ormanlarımız alev alev yanan ciğerlerimiz, yüreklerimiz, hangi zalimin sadist ‘sevgi’sine teslim!!

Sevginin adı mı değişti?

Gelin yürekli olun gelin dürüst olun ve deyin ki;

Biz almayı din ve sevgi saydık var olan şerefim(!) üzerine yemin ederim ki, kendi çıkarlarımın önüne geçen her şeyi yakar yıkarım.

Deyin ki;

Menfaatlerimi kollamak adına birime bin katmak adına bu keseri hep kendi adıma yontmak adına şahsım dışında hiçbir menfaat gözetmeyeceğime ant içerim…

Haydi deyin!

Nasılsa allahsızsınız kitapsızlar nasılsa arsızdır o diliniz siz bin kere tövbe eder bozarsınınız da adına da ALLAH ‘’sevgisi’’ dersiniz nasılsa.

Siz dersiniz sizler dersiniz de o olmayan vicdanınız ne der?

Hiç değil mi?

Yaptığınız her şey sevgi adınayken vicdan ne desin, hiç…

Biz sizden vazgeçtik bıraktık deveyi hamutuyla yutun, yıldı gönlümüz gerçekten usandık, her şeyi talan ettiniz hiç değilse elleşmeyin de şu bizim bildiğimiz anlamında kalsın sevgi…

Olmaz mı?

YOKSA BEN BAŞLARIM BÖYLE SEVGİYE!!!

Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yaşam şansı, beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan aynı hastalıktan mucizevî bir şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın mikroplarını yok eden antikorlar oluşmuştu. Doktor Nat durumu beş yaşındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve “Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı” dedi. 

Kan nakli yapılırken, ablasının gözlerinin içine bakıyor ve gülümsüyordu.

Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı, ama küçük çocuğun yüzü de giderek soluyordu…

Gülümsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu :

“Hemen mi öleceğim ?”

Ufaklık, doktoru yanlış anlamıştı, ablasına vücudundaki bütün kanı verip, öleceğini düşünüyordu…

Kaçınız şu ‘’ufaklık’ kadar yürekli oldunuz kaçınız böylesine hakkını verdi sevmenin, hiç tattınız ömrünüzce böyle sevmeyi?

Bilmem ki…