Ölümü beklerken, doktorların mutad işlerini yapması için büyük salona geçtim. En sevdiğim koltuğa kurulduktan sonra derin bir nefes aldım. Karşımda ki duvarda kuzenim Akadyan’ın bana hediye ettiği Türk ve Ermeni bayraklarının bir biriyle kardeşçe, aynı çerçevede buluştuğu resme bakarak, iyice eskilere daldım. Hayatımda yaşadığım sansasyonel olayların zihnimi bulandırdığı anda aklıma küçük oğlum Loran’ın doğduğu günün gelmesiyle garip bir mutluluğun sahibi olmuştum.Hemen ardından büyük oğlum Dikris’e ailenin önemi hakkında verdiğim nasihat hatırıma geldi. Bir süre bomboş gözlerle tavanı seyrettikten sonra, “gerçektende aile bu kadar önemli miydi?“ türünde bir birine benzeyen soruların cevabını vermeye koyuldum. Seksen üç yaşında ölümü bekleyen ihtiyar için çok önemli olmayan cevapların ardından, yardımcım Gabriel’in getirdiği kahveyi yudumlamaya başladım. Belki de son bir senede bana en büyük keyfi veren aktivitem, Gabriel’in getirdiği kahveyi ufak yudumlarla içmek olmuştu. Bunu yaparken kendimi tekrar güçlü hissediyordum. Doktorlarımın bütün emirlerine rağmen onlara boyun eğmemek, kendi bildiğimi okumak  hoşuma gidiyordu aslında.

Sponsor Bağlantılar

Elimde ki fincanı, yanımda bulunan sehpanın üzerine koydum. Üst kattaki çalışma odama gitmek için merdivenlerin başına geldim. Meryem Ana’nın çile yolunda yürüdüğü gibi ağır adımlarla menzile ulaşmaya çalışıyordum. Odamın kapısını açıp, arkamdan gelen saldırgan bir köpekten kurtulurmuşçasına, kendimi içeri attım. Yaşımın her döneminde bana en büyük huzuru veren yerdeydim artık. Çalışma masasının sol çaprazında bulunan ve duvarda mükemmel bir abideyi anımsatan aile resimlerinin olduğu köşede buldum kendimi. Edirneli olan sevgili eşim Kadriye, annem, babam, kardeşim, dayım ve teyzelerim ile hayatın her döneminde bana en yakın olan kuzenim Akadyan. Her birinin dünyada ki tek temsilcisi kalmıştım. Her birinin değişik emanetlerini muhafazaya çalışıyordum uzun süredir. Akadyan beni yalnız bırakana kadar çok ağır gelmeyen bu vazife, onun beni sonsuza kadar terk etmesiyle omzumda ayrı bir yük haline gelmişti.

Sessizliği Gabriel’in aniden çaldığı kapının sesi bozdu. İçeri gelmesini istedim. Torunum Gevond  ile  biricik kuzenimin yeganesi Amir’in geldiğini haber etti. Resimlere bakarak işte en değerli emanetleriniz diyerek, Gabriel’in yardımıyla küçük salona ilerlemeye başladım. Kapıdan içeri girdiğimde gencecik bedenleri, pırıl pırıl gözleriyle bana bakan ikiliyi gördüm.

Onlara yönelerek, “Yüce ailemin gençleri biraz geç kalmadınız mı?“ dememle, Gevond’un mazeretlerini sıralaması bir oldu. Biraz kızgın bir ses tonuyla yemek masasına gelmelerini söyledim  ve otoriter tavrımdan taviz vermeyerek masaya doğru ilerlemeye başladım.

Her zaman ki yerime oturduktan sonra merakla beni izleyen gençlere dönerek; “Sizi acilen çağırmama bir anlam yükleyememiş olabilirsiniz. İkiniz de bu yaz eğitimlerinizi tamamlayarak ailemize ne kadar layık evlatlar olduğunuzu gösterdiniz. Artık size yüklenecek sorumlulukları kaldırabilecek yaştasınız. Bundan böyle gözbebeğimiz olan Holding’in yüzde onluk hissesine ve yönetim kurulu üyeliği gibi onurlu bir vasfa sahipsiniz. İş hayatınız boyunca adaletten, güzel ahlaktan ayrılmayın. Kimseyi mağdur etmeyin. Elinizden geldiği kadar düşkünlere yardımda bulunun. Ailenizi unutmayın ve sizlere söylediklerimi hatırlayın. Aile bağlarınız güçlü olduğu sürece Tanrı ve onun bedeninden düşen Mesih sizin soyunuzu var edecektir. Dedenizin Çanakkale’de, Türklerle, doğduğu toprakları korumak için nasıl savaştığını ve Tanrı’nın katına ulaştığını anlatmıştım. Bu olay hep benliğinizde yer etsin. Doğup büyüdüğümüz, vatan eylediğimiz bu ülkeye ve onun değerlerine layık olun. Size gelen şerefsizce tekliflerden hep kaçının. Bu ülkeyi sevin ve gerekirse dedeleriniz gibi sizde onurunuzla yaşadığınız yerleri müdafaa edin. Ermeni kanından geldiğinizi unutmayarak ,kendinizi bir Türk gibi hissedin. Çeşitli oyunların içerisine girerek vatan eylediğiniz bu topraklara ihanet edip, dedenizi ve beni Mesih’in katında mahcup etmeyin. Kültürünüzü koruyarak, kimsenin sizi yok etmesine izin vermeyin. Hayatınız mukaddes, İsa yardımcınız olsun.“ dedikten sonra, Amir’in babasının vaktiyle bana hediye ettiği tabloyu onlara verdim ve “ Yıllarca beraber yaşadık. Aynı kültür paydasında buluştuk. Ayrı dinden olsak da aynı dili konuşup anlaştık. Onları kendimize dost ve eş eyledik. Bu kardeşliğe layık olacağınızı biliyorum“ dedim.

Bir müddet ikisiyle sohbet ettikten sonra Gevond ve Amir odalarına çıktılar. Bense eski yalnızlığıma geri dönerek akşam olan vakitte ölümü beklemeye koyuldum. Doğanın benden aldığı sevdiklerimin, bana ayırttığı yere gitmeyi iple çekerken altmış yıldır tuttuğum günlüğümü karalamaya başladım.

Bu günde ölmemiştim. Bakalım nereye kadar bu sayfaları karalayabileceğim…

*** Bu eser, ‘BİR ERMENİ’NİN GÜNLÜĞÜ’ isimli roman çalışmamızın bir kısmından alınmış ve Kamuya ifşa hakkı Yeni Makale aracılığıyla yapılmaktadır. Eserin yazardan izinsiz kullanılması, çoğaltılması, kullanılması ve yazarın kişilik haklarına müdahale amacıyla kullanılması yasaktır. Bu eser Fikri ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 2, 8 ve 23. maddeleri ile ilgili mevzuat uyarınca koruma altındadır.