Bir evin karanlık odasından hıçkırık sesleri geliyordu. Öyle içten ve acı doluydu ki… Yalnızlığını yanına almış genç bir kız dizlerine kafasını koymuş ağlıyordu. Yalnız, yapayalnız… Her gözyaşı gözlerini terk edip ellerine düştüğünde aklında yaşadığı şeyler tekrarlanıp hüznü daha da artıyordu. Gözyaşlarının arttığını hissettikçe kendini durdurmaya çalışıyor ama bu sefer de kalbine ağrı giriyordu.

Sponsor Bağlantılar

Hıçkırıklarını tutmaya çalışırken nefes alması zorlaşıyor sanki bir daha nefes alamayacakmış gibi hissediyordu. Ne kadar ağlarsa ağlasın hiçbir şey değişmeyecekti; biliyordu. Kendini sakinleştirip derin bir uykuya daldı. Kâbuslarla dolu bir gecenin ardından tertemiz bir sabaha uyandı kalbinde anlam veremediği bir çarpıntıyla. Sabah mahmurluğuyla ne gerçek ne rüya anlayamadı. Dakikalar geçtikçe yaşadıklarını hatırlıyor, hatırladıkça da o çarpıntı yerini tarifsiz bir ağrıya bırakıyordu. Yüzünde gülümsemeyle uyandığı sabahları artık karamsarlıklarla dolu gün doğumlarına dönmüştü. Yine de hayat devam ediyordu; her şeye rağmen…

Kalbini acıtan gerçekle yüzleşmek zor geliyordu ve kaçmaya karar verdi bu gerçekten. Kaçtıkça yaşadıkları sanki birer hayalmiş gibi gelmeye başladı ve acısı köreliyordu yavaş, yavaş. Hiç yaşanmamış gibi görmeye başlamıştı olanları. Sanki kötü bir rüyaydı da soğuk bir suyun serinliğiyle uyanmıştı. Ne kadar dindi dese de kalbinde hep aynı yerde aynı acı vardı. Yoksaymaya çalıştıkça sanki kendini unutturmamak için çabalıyordu. Şımarık bir çocuk gibi hiç bırakmak istemiyordu yakasını. Üstelik o acıyı iyileştirecek olan şeylere de izin vermiyordu. Bu körpe kızın en mutlu anlarında, kahkahalarının arasında kendini hatırlatıyor, mutluluğunu zehir ediyordu. Hep hayatta kaldı; yok olamadı.

Bir gün o çok uzun zaman kaçtığı gerçek karşısına çıkıverdi. Biranda hiç ummadığı bir anda buluverdi onu. İşte o an kalbinin o iyileşmez yarası sanki tüm kalbini esir aldı. Bir anda her şey eskisi gibi oldu. Yaşanmamış kabul edilen her şey gerçekliğini tekrardan kazandı. Ne kadar kaçmak istediyse yapamadı. Belki de artık her şeyi olduğu gibi kabul etmenin zamanı gelmişti. Belki o zaman her şey eskisinden daha iyi olurdu. Kalbinin o iyileşmez yarası belki de bu şekilde iyileşirdi. Ve kalbinin acısına rağmen o gerçekten kaçmadı. O an her şey çok kötüydü. Kalbi ağladığı gece bile bu kadar acı çekmemişti, ama zamanla anladı ki kaçmakla çok büyük hata yapmıştı. Yüzleşerek acılar daha kolay iyileşiyordu. Hayatına mutluluklar getiren o gerçeğin acı getirmesine artık tahammül edemeyişini de anlayarak sadece mutluklarının kalmasına izin verdi. O gerçeği tekrar kabul etti hayatına. Belki çok pişman olacaktı sonraları, belki de en mutlu günlerini yaşayacaktı. Kim bilebilir diki… Yaşanmamışları kim bilebilirdi? Ama bildiği bir şey vardı kalbindeki acı bu sefer gerçekten azalıyordu. Bazen hiçbir şey olmamışçasına bile hissediyordu bu sefer köşede bir yerde acı olmamaksızın.

Yine de hep bir savaş halindeydi içinde. Hep bir daha o acıyı kalbine geri getirmekten korkuyordu. Bu korku ona anlık pişmanlıklar da yaşatıyordu. Ama hep anlıktı bunlar. Bir an için aklına gelen ama sonra kendini hemen ikna eden. Bazen o hıçkırıklarla ağladığı geceyi hatırlardı. Kalbinde hafif bir ağırlık olurdu. O anlar ağlamak isterdi yine. Bu ağlama isteği kalbindeki tüm kötü şeylerden kurtaracağını sanmasından o gözyaşlarının; ama ağlamazdı, ağlayamazdı. Bir gün hayatındaki o eşsiz gerçekliğin karşısına geçti. Nefes almakta zorlanıyordu biraz. Göğsü sıkışıyordu hafiften. Göz pınarlarında yaşlar belirmeye başlamış ama aynı zamanda da kalbinde o her zamanki çarpıntılar başlamıştı. Söyleyecekleri en önemli şeylerinden birini kaybetmesine neden olacaktı belki; belki de yine hiçbir şey olmamış gibi devam edecekti hayat. Çok mukayese etmiş ama sonunda söylemeye karar vermişti. Lafı nereden açacağını bilmez halde bir yandan kalbini dizginlemeye, gözyaşlarını tutmaya çalışırken normal bir şekilde konuşmaya başladı. Sonra durdu biraz. Tam arkasını dönüp gidecekken durdu. Gözlerini dikti ve şunları söyledi:

” Bu dünyaya bir kere daha gelsen, şu anki acılarını yaşayacağını bilsen de yine onu sevmeyi seçerdin değil mi?” gözyaşlarını tutamıyordu artık. Karşısında bükülen boynu gördükten sonra hıçkırıklarını tutmak zorunda kaldı. Sonra devam etti:

“Ama biliyor musun, bu dünyaya” gözyaşlarıyla ıslanmış yüzünde hafif bir gülümsemeyle devam etti:
“Bu dünyaya bin kere de gelsem, bir kere mutlu olamayacağımı da bilsem ben de seni sevmeyi seçerdim. Ne olursa olsun en büyük acıları da çeksem senden vazgeçmezdim. Şarkılarda seni bulmak, anılarda seni yaşamak kalbime bu kadar mutluluk veriyorken seni sevmekten vazgeçmezdim.” artık hıçkırıklarını tutamayacağını anladı ve arkasını dönüp koşa koşa uzaklaştı. Arkasında bıraktığı yüzde nasıl bir ifade vardı göremedi, bakmaya cesareti yoktu. Bundan sonra olacak mıydı, yoksa bu sefer gerçekten kayıp mı etmişti? Hayatına yeni bir pişmanlık mı eklemişti yoksa yaptığı ona mutluluk mu getirecekti? Bilemedi, bilemezdi. Eğer bilebilseydi hayatı çözmüş olurdu ki gizeminden sıyrılmış bir yaşam mutluluğa neden olabilir miydi ki?

H.D.