Katarsis, yani sözlük anlamı tam olarak bu olmasa da aslında iktidarın toplum üzerinde tanrılar aracılığı ile yarattığı korku ve iktidar olmayanın ırzına geçme eylemidir. Bu durum böcek oğlu ateşi, rüzgârı ve diğer bilmediklerini keşfetmeye başladıkça geçerliliğini yitirmeye başlamış ve iktidarı yeni arayışlar içersine itelemiştir. Bu durum aynı zamanda bir başka gerçeğinde ipuçlarını vermiştir bize. Böcek oğlu bilmediklerinden korkabilmekte ve bildikçe korkularından kurtulabilmektedir. Yazık ki iktidar böcek oğlunun bu özelliğini kendisinden önce keşfetmiştir. Ve harekete geçmekte tereddüt etmemiştir. İnsan bilmediklerinden korkmuştur hep tarih boyunca ve maalesef bu durum bu günde hala güncelliğini sürdüre gelmiştir. Bu korku halinin kendisini koruyan bir otokontrol olduğuna bile inanmıştır çok zaman.
En acı olan da budur zaten, korkularının esiri olma hali. Korktuklarına tapınma, yaltaklanma hatta korkusundan dilenme haline bile indirgemiştir kendisini. Sanki her şeyi bilmesi gerekirmiş gibi yaşamaya çalışmış ve bilmiyorum demekten korkar gibi yaşayıp bilmedikleri için kendisini hep suçlu hissetmiştir. Bu insanın ruh halinin gereğinden çok iktidarın bu durumdan faydalanma arzusundan kaynaklanmıştır. Evet, böcekler atalardan kalma korkuları çözümlemiş ve bu yolda onlara yön veren bilim lanetlenmiştir. Demek ki formül; Ulaşılması güç yeni korkular yaratmak ve bilimi, bilmeyi engellemektir. İşte unutulmaması gereken en önemli durumda budur. Egemen gücü egemen yapan bilgidir. Gerekli bilgi neredeyse, egemen oradadır. Orada olmak ve o bilgiye ulaşmak zorundadır. Çok basit bir denklem gibi görünse de aslında gerçek budur. Tüm iktidarlar sahip oldukları bilgi, pratik zekâ ve bilgiyi kurnazca çıkarları doğrultusunda kullanabilme yetenekleri sayesinde iktidar olabilmeyi başarmış ve bunu devam ettirdikleri sürece iktidar olabilmişlerdir. Binlerce kişiden oluşan insan toplulukları bile bu sayede çok kolay bir biçimde kontrol edilebilmiş, yönlendirilebilmiş hatta ölüme bile gönderilmiştir.
Siyaseti bu yüzden seviyorum işte… Bir anda, çok haksız bir durum bile, siyasetin belirgin bir mantık silsilesi ile savunulabiliyor, parlak zekâsı sayesinde haklı olabiliyor ve buna binlerce kişiyi tereddütsüz inandırabiliyor. Bu çirkin silah insanlığın en büyük düşmanı ve paylaşamadığıdır. Ve doğa yeterli süreyi armağan etmiştir insanlığa. İnsanlar bu vakti bugüne dek iyi değerlendiremese de bundan sonrası için çok geç kalmış da sayılmaz. Ama yinede doğanın bu işi tamamen insanların insafına bırakacağını zannetmiyorum. Umuyorum ki insanlar da bunu fark edecekler ve korktukları için değil, kendileri için bilerek, isteyerek bu duruma müdahale edecekler. Aksi halde doğa kendini koruyacak ve kendisini daha çok sevecek canlılara ev sahipliği yapacaktır. Savaş ve ölüm; Yalnızca ülkemize has olmayan bir durumdur bu, Dünya tarihi savaşlar çöplüğüdür. Savaşlar ve ölümler. Bu konu benim özellikle hassas olduğum, sabit fikirli olduğum ve hatta sübjektif olduğum bir konudur. “Savaşın Kazananı Olmaz” Bu söz sonuna kadar arkasında durduğum, savunduğum ve her fırsatta kendime de çevremdeki diğer insanlara da tekrarladığım önemli bir sözdür.
Savaşın kazananı olmaz çünkü savaşın tüm tarafları sonunda mutlaka zarar görür. Taraflardan biri ya da birkaçı amacına ulaşmış, hedeflediği başarıyı sağlamış olabilir. Ama bu savaşı kazandığı anlamına gelmez. Savaştan herkes zarar görür, savaşmayan, savaşın yakınında olan bile… Kendimizden, yakın tarihimizden bir örnekle açıklayayım durumu. Hemen hepimizin bildiği Çanakkale zaferi örneğin; Bu savaşta tarafların tümü ağır zayiatlar vermiştir. Binlerce insan bu savaşta ölmüş ve bu savaşın sonucunda ülke topraklarının bütünlüğü korunmuş, Çanakkale geçilememiş ve ülkemiz açısından istenilen başarı sağlanmıştır. Bizim açımızdan buraya kadar her şey normal, ortada kazanılmış koca bir zafer var. Karşı taraftan bakıldığında da bizden çok daha üstün ordu teçhizatlarına sahip olmalarına rağmen ortada kazanılamamış bir zafer, kaybedilmiş koca bir savaş var. Onlar savaşı kaybettiklerini düşündüler, biz de kazandığımızı düşündük sonuç bundan ibaret görünüyor. Oysa onlar başarabilselerdi bile istediklerini sizce kazanmış olacaklar mıydı gerçekten? Binlerce insanın öldüğü bir savaşa zafer diyebilecekler miydi?
Politikacılar halkın gözünü boyamak, bakın verdiğiniz vergilerle biz bu savaşı kazandık diyebilmek ve hatta bakın kocalarınız, kardeşleriniz, babalarınız öldü ama verdiğiniz vergileri iyi kullandık diyebilmek için evet buna zafer diyebileceklerdi belki. Biz de yüz binlerce insanın öldüğü bir savaşa zafer diyebilmek için biraz düşünmeliydik. Zaferi kutlarken ölen askerlerimizin kaybının da bir hiç olmadığını anlamalı, anmalıydık. Bir bahçeyi bile önemli kılan şey içindeki yeşildir, yani üzerinde yaşayan canlı. O halde bir toprağı, bir ülkeyi önemli kılan da üzerinde yaşayan insanlardır. Bir ülkede yaşayan insanlar mutlu ise o ülke zengin, bir ülke zengin ise orada yaşayan insanlar için hayat güzeldir. Gerisi laf… Hayat sunulmuş bir armağan gibidir insana, onu önemli kılan şey ise uğrunda harcadığınız zamandır.
Dünya tarihi savaşlarla doludur, toprak savaşları, din savaşları, su savaşları, petrol savaşları vesaire, vesaire. Günümüz Dünyası da savaşlarla dolu, teknoloji savaşları, nükleer savaşlar, bilgi savaşları, sanayi savaşları, yani sonu gelmeyen kibir savaşları ile dolu bir dünyada yaşıyoruz. Saymadım ama sanırım bu güne kadar yaşanan savaşlarda ölen tüm insanları toplasanız bu günkü Dünya nüfusuna yakın bir sayı çıkar. O halde şöyle bir cümle kurmak yerinde olur; Bir Dünya insan öldü ve bugün hala insanlar yeterince mutlu değil. Demek ki bu savaşların hiç biri insanlığın mutluluğu için yapılmamış. Çıkar kaygısı gütmeyen bir savaş olamayacağına göre, bu çıkar insanlığın çıkarı değil, peki, o halde kimin?
* Böcek (Birinci Bölüm)
* Böcek 2 (İlkel Böcekler)
*
title=”Böcek 3 (Savaş ve Ölüm)”>Böcek 3 (Savaş ve Ölüm)
* Böcek 4 (Dinler)
çok ilginç böcekler vardır misal çıngırdaklı böcek