T.C.

EGE ÜNİVERSİTESİ

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

Uluslararası İlişkiler Bölümü

BÜYÜK ORTA DOĞU PROJESİ VE TÜRKİYE

Sponsor Bağlantılar

(AK PARTİ TÜRKİYE’ si adına BOP )

Ferdi ÇETİN

İZMİR-2010

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER

KISALTMA LİSTESİ

HARİTALAR

ÖZET

GİRİŞ

BOP BAĞLAMINDA ABD VE AB İLE İLİŞKİLER

A.BOP’ TA TÜRKİYE İÇİN TASARLANAN ROL

B.BOP BAĞLAMINDA TÜRKİYE – ABD İLİŞKİLERİ

C.BOP BAĞLAMINDA TÜRKİYE – AB İLİŞKİLERİ

C.1.AB-ABD Ekseninde Yaşananlar

C.2. Türkiye-AB İlişkilerinde AKP ve BOP etkisi

SONUÇ

KAYNAKÇA

KISALTMA LİSTESİ:

AB: Avrupa Birliği

ABD: Amerika Birleşik Devletleri

AKP: Adalet ve Kalkınma Partisi

BOP: Büyük Orta Doğu Projesi

GAP: Güneydoğu Anadolu Projesi

NATO: North Atlantic Treaty Organization

T.C: Türkiye Cumhuriyeti

TR: Türkiye

TSK: Türk Silahlı Kuvvetleri

HARİTALAR:

1.1: Genişletilmiş Orta Doğu

ÖZET

Dünya gündeminden hiç düşmeyen Orta Doğu, siyasetteki etkin rolünü ülkemizde de yıllar boyu korumuştur ve korumaya devam etmektedir. Bu etkin rolün içinde etnik, dini, siyasal farklılıklar gibi argümanlar var iken, son asırda petrolünde eklenmesiyle Orta Doğu dünya siyasetinin merkezine oturmuştur.

ABD’nin , yegane süper güç olarak dünya üzerindeki hakimiyetini sürekli kılmak stratejisinin bir boyutu olarak Büyük Orta Doğu Projesi’ni yeniden gündeme getirmesi, jeostratejik, tarihi ve kültürel özellikleri yanında bölgenin tek laik ve demokratik ülkesi olan Türkiye’yi ön plana çıkarmıştır. ABD’nin Beyaz Saray’a yakın duran bir çok akademisyeninin de, soğuk savaş sonrasında Türkiye’nin Avrasya ve Orta Doğu’da çok stratejik bir role büründüğünü çeşitli düşünce kuruluşlarında dillendirmesiyle birlikte, ülkemizin yaşamsal çıkarları bu projenin ve bunun uygulanmasında Türkiye’ye biçilen rolün tüm yönleriyle , ve titiz bir dikkatle incelenmesini gerektirmektedir.

Özellikle , ABD’nin Irak’ı işgalini izleyen vu bunun yol açtığı sorunların yoğunlaştığı aşamada Büyük Orta Doğu Projesi’ni yeniden canlandırmaya çalışması, bölge ülkelerinde, demokrasi, insan hakları, ekonomik kalkınma, eğitim gibi masum amaçların perde arkasında art niyet ve düşüncelerin bulunduğunu düşündürmekte, bunların teşhis ve tespit edilmeleri önem taşımaktadır.

İşte buradaki öneme binaen bu yazıyı, ABD’nin bu girişiminin açıklanmayan niyet ve taraflarının, çelişkilerinin, uygulama güçlüklerinin hatta imkansızlıklarının içine Türkiye’yi de dahil etme çabalarını ve Türkiye yönünden olası risklerini AKP hükümetleri dönemini temel alarak, objektif bir biçimde ve sağlam bir analitik bakış açısıyla ortaya koymak için yazıyorum.

GİRİŞ

Giriş kısmında genel bir bilgi aktarımı yapıp, projenin neleri içereğinden bahsedeceğiz, zira konumuz bundan sonra daha Türkiye odaklı olacaktır.
Büyük Orta Doğu projesi (BOP), (Greater Middle East) nedir?

Büyük Orta Doğu Projesi ya da tam resmi adıyla Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Müşterek bir Gelecek ve İlerleme için Ortaklık Projesi, (Greater Middle East Initiative /Partnership for Progress and a Common Future with the Region of the Broader Middle East and North Africa). Amerika Birleşik Devletleri 43. Başkanı Bush hükümeti tarafından Büyük Orta Doğu adıyla duyurulan, en batıda Fas’ın Atlantik kıyılarından, en doğuda Pakistan’ın kuzeyindeki Karakurum yaylalarına, Kuzeyde Türkiye’nin Karadeniz kıyılarından Güneyde Aden ve Yemen’e kadar uzanan bölge.[1] Müslüman ülkelere demokrasi ihracını ve bu ülkelerin pazarlarının açılmasını amaçladığı açıklanan, bölgeyi ekonomik ve politik şekillendirmeye dayalı bir projeden bahsediyoruz.

Harita 1.1: Genişletilmiş Orta Doğu.

Kaynak: http://www.hilalturk.com/Konu-BOP-ve-ABD-Kontolunde-Yeniden-Osmanli

ABD bunları planlarken Avrupa Birliği’nin bu bölgeye ilgisini ve planlarını da araştırmak gerekir. Daha çok görüşler, bu planla ilgili olarak AB’nin Birleşik Devletlerle aynı düşünceyi paylaştığı ve projeye destek vereceği yönünde. Bu görüşü destekleyen bir görüntü olarak AB’nin hali hazırda islemekte olan Barselona programını gösterebiliriz. BOP, kamuoyuna Joint Forces Quartly dergisinin 1995 Sonbahar sayısında “The Greaten Middle East” başlığıyla yayınlanan bir yazıyla yansıdı. Bunu müteakiben AB, Almanya-Fransa ikilisince hazırlanan “AB – Akdeniz Girişimi Projesi”ni hazırladı. AB’nin bu programı çerçevesinde 1995 senesinde AB ülkeleri ve 12 güney ve doğu Akdeniz ülkesiyle imzalanmış politik diyalog, ekonomik gelişme ve sivil toplum reformları paketi öngörülmüştür. Yani BOP’un açıklanan hedefleriyle birebir aynı. Ama bu bölgeyi AB’ye bırakmak istemeyen ABD daha sonra Kuzey Afrika’yı da BOP içine aldı.

Diğer yandan Arap ülkeleri bu “hazır demokrasi Paketi”ni değerlendirmeye alıp almama konusunda çok tereddütlü davranmışlar, buna mukabelen Filistin-İsrail sorunundan da bir tür kaçış olduğunu düşünmektedirler. “Amerika’yı yönetenlerin 11 Eylül Saldırıları’nı, Amerika’ya karşı duyulan kin ve nefretin bir göstergesi olarak yorumlaması, Amerika’nın Orta Doğu’ya demokrasi getirme çabalarının altında yatan en önemli etken. O zaman, Amerika’ya kin ve nefret duyanlar kimler? Yine Amerikalılara göre Amerika’ya kin ve nefret duyanlar, Arap milliyetçileri başta olmak üzere, bölge ülkelerinin milliyetçileri ve radikal İslamcılar olarak nitelendirdikleri kişiler. Amerika’ya ciddi stratejik bilgiler veren “Rand Cooperation” adlı düşünce örgütü, kapsamlı bir rapor hazırlayarak Amerikan yönetimine sundu.[2] Bu raporda müslümanlar dört guruba ayrılmıştır;

1- Köktendinciler; terörist, ABD düşmanı
2- Gelenekçiler; terörist değil ama ABD düşmanı
3- Ilımlı İslamcılar; terörizme ve şiddete karşı, her inanışa saygılı, küresel islam hedefli
4- Laikler; sahip oldukları değer yargısıyla batıya en yakın olan grup ama ABD düşmanı, BOP bağlamında işbirliği yapılabilecek yapıda değil.

Bu gurupların detaylı analizleri sonucunda, Büyük Ortadoğu Projesinin temelini oluşturan sonuçlara varıldı. ABD’nin islam toplumunu bu şekilde sınıflandırmasını,

“Amerika’nın bölgeye demokrasi getirmesiyle; akıbetlerinin, kullanılıp bir kenara atılan Soğuk Savaş’ın sona ermesinde büyük role sahip Gürcistan’ın devrik Cumhurbaşkanı Şevardnadze gibi olacağını çok iyi bilen Ortadoğu’nun bazı despot liderleri, Amerika’nın bu projesine baştan direnç göstermeye başladı. Amerika, nasıl AB’yi de bu olayın içine çekerek kendisine karşı oluşan nefret ve kini AB’ye yönlendirmeyi başardıysa, aynı şekilde İslam’ın çatışmasını da başarmış gözükmekte. Diğer bir deyişle,”Artık İslam, İslam’a karşı…”[3]şeklinde yorumlamak mümkün.

Peki dengelerin şimdiye kadar hiç bu kadar havada kalmadığı bir dönem yaşanıyorken, bu yazının temel yazılma sebebi olan Türkiye BOP’un neresinde? “Devasa ideolojik aygıtlar, soğuk savaşın ardından ABD’nin inşa ettiği dünya hegemonyasını insanlık değerlerini yüceltme başarısı olarak gösteriyorlar.”[4] Bop’ta bu hegemonyanın bir parçası iken, Türkiye de bu hegemonyayı insanlık değerlerini yüceltme başarısı olarak mı görüyor? Yoksa Noam CHOMSKY’nin;

“ABD bencil, acımasız ve kural tanımaz politikalarıyla dünya düzensizliğinin mimarıdır. İnsan hakları ihlalleri ancak ABD çıkarlarını tehdit ediyorsa ‘insani müdahalenin’ konusu haline gelebilir. ABD himayesindeki işbirlikçi bölgesel güçler ise insan haklarını ihlal etme özgürlüğüne dilediklerince sahiptirler. Kural tanımaz güç kullanımı ve zulüm politikaları müthiş bir etik çürümeyi kışkırtırken, asgari düzeyde dürüstlükte ısrar eden vatandaşlar ve entelektüeller ne yapabilirler?”[5] düşüncesini mi politikalarına referans almıştır? Yazımızda, işte bu son paragraftaki sorulara AK PARTİ dönemini inceleyerek cevap arayacağız.

BOP BAĞLAMINDA ABD VE AB İLE İLİŞKİLER

A.BOP’ TA TÜRKİYE İÇİN TASARLANAN ROL

BOP’un sahibi ABD’nin Orta Doğu’da pek temiz bir sicili ve izlenimi olduğu söylenemez. Tıpa tıp aynısı olmasa da Türkiye’nin de bu bölge halklarıyla ilişkileri çok sağlam değil. Gerek I. Dünya Savaşında Arapların Osmanlı’yı arkasından vurup saf değiştirerek Osmanlı’ya karşı savaşmasından dolayı Türkiye’nin bu bölge halkına güvenmemesi ve ilişki kurmada soğuk durması, gerekse Laik Türkiye Devleti’nin halifeliği kaldırması bu bölge ile ilişkilere bariyer olmuştur. Diğer taraftan batı yanlısı politikalar izlemesi de bölgede Türkiye’ye bir güvensizlik imajı çizmiştir. Ancak ortada bir gerçek var ki, Türkiye’nin kendisi de, ABD de Türkiye’nin bu projede yer alması gerektiği düşünüyor. Burada asıl tartışma konusu Türkiye’nin bu projede kendisine biçilmiş rolü mü oynayacağı, yoksa kendi rolünü kendisinin mi yazacağı üzerinedir. Ve tabiki baskın düşünce kendi yerini kendisinin tayin etmesi üzerinedir.

Görünürdeki haliyle Türkiye’ye biçilen rol;

Bölgeye hem ekonomik yapısıyla hem de demokratik yapısıyla ‘model ülke’ olarak öncülük etmesi,

Batı ile ORTA DOĞU arasında köprü görevini yerine getirmesi,

Ülkemize yapılacak yabancı yatırımlarla Orta Doğu ekonomisinin lokomotifi olması şeklindedir.

Türkiye ABD tarafından mOrta Doğuel ülke olarak değerlendirilip desteklense de ORTA DOĞU ülkeleri tarafından pek öyle görülmüyor. Özellikle ABD’nin Türkiye için “ılımlı islam” yakıştırması, batının ülkemize bu bölgede çizmeyi planladıkları imajın tanımıdır. Her nekadar çeşitli dönemlerdeki hükümet politikalarımız bu tanım doğrultusunda hareket etmeyi içeriyorsa da, ülkemizin nüfusunun %98’e yakın kesimi müslümansa da bu tanım “laik hukuk devleti” ilkemize aykırıdır ve devlet politikası olması şiddetle reddedilmektedir. Zira bu tanıma göre hareket etmemiz, ABD’nin bize ORTA DOĞU’da çizdiği yörüngeye girmemiz, bize biçilen rolü oynamamız anlamına gelmektedir.

BOP’un Türkiye’ye etkilerini anlayabilmemiz için değinilmesi gereken birincil temel nokta “model ülke” deyimiyle ne anlatılmak istendiğidir. Çünkü bu tanımdaki Türkiye, ORTA DOĞU ülkelerinde modelliğinin kabullenmesine yönelik “Nostaljik Makyajlı” bir görünümdedir. Nostaljik Makyaj tabiri, Türkiye’nin geçmişte bıraktığı eski yapısının, daha doğrusu Osmanlı’dan miras kalan ama yeni laik Türkiye Devleti tarafından reddi miras konusu olan yapının varmış gibi lanse edilmesinden ya da edilmeye çalışılmasından gelmektedir. Bu makyaj yıllardır tam üyelik için uğraştığımız AB yolunda ayağımıza gizli bir pranga vuruyor. Türkiye, demokratik yapısında hep laikliği ön planda tutarak bürokrasisini oluşturuyor ve hatta bazı yönleriyle batıdan daha kararlı uygulamalar yapıyor ancak dışarıya yansıtılan imajımız hep AB’ye üyelikte yetersiz bir islamcı Türkiye biçiminde oluyor. Yani BOP’ta bize biçilen ve giymemiz arzulanan kaftan, AB’nin baştan beri üzerimizden çıkarmamızı şart koştuğu çuha ile aynı. Olup biteni kendisine yakışır bir karmaşıklıkla ifade etmek gerekirse, onlar öylesiniz diyorlar, diğerleri öyle olmamalısınız diyor. Zaten analitik bir yaklaşım BOP’taki “Model ülke” kavramının nekadar havada kaldığını hemen ortaya çıkarır. Çünkü bir tarafta model olarak gösterilen Türkiye’nin kuruluşu ve demokratikleşme serüveni var, diğer tarafta halen krallıkların hüküm sürdüğü bir Orta Doğu var. Demokrasinin tepeden inme biçimiyle başarılı olamayacağının II. Körfez Savaşıyla birlikte Irak’ta ıspatlandığı düşünülürse projenin bu modellik ayağının sakat kalmış olduğu görülüyor.

İkinci olarak Türkiye’nin Orta Doğu’daki ilişkileri göz önüne alındığında aslında bu projedeki, Orta Doğu ile batı arasında köprü işlevi görmesi yönündeki ayağınında pek sağlam basmadığı görülecektir. Her nekadar malum bölgeye yönelik son dönem dış politika denemeleri başarılıymış gibi görünse de bölgede halen Türkiye ile işbirliği konusunda ortak bir görüş oluşmuş değil. Zira Türkiye’nin batı ile birlikte hareket eden bir izlenimde olması, bölgede öcü görünümündeki ABD ile müttefik olması, laik-Kemalist bir yapıya sahip olması, müslüman Orta Doğu ülkelerinin Türkiye ile bir güven sorunu yaşamasına neden oluyor. Güven temelli bir görev olan köprü işlevinden yoksun Türkiye’nin, BOP’ta kendisine biçilen rolü başarıyla oynayabilmesinde gözardı edilebilecek bir sorun değildir. Diğer taraftan Türkiye’nin görevini başarıyla yerine getirememesinin gözardı edilmesinin, aynı zamanda TC’nin çıkarlarını elde edememesinin de ABD tarafından gözardı edileceğinin kanıtı sayılabilir. Ancak ABD Orta Doğu’daki çıkarlarını riske edemeyeceği için apayrı bir oyun içine girmiştir. Türkiye-İsrail ilişkileri son dönemde kopma noktasına gelmiş, iki ülke arasında soğuk diplomasi diyalogları son dakika haberleri olarak dünya gündeminde yer almıştır. İşte bu noktada yapmaya çalıştığımız analitik incelemenin içerisine bir iki yorum cümlesi de katmak gerekirse; ABD’nin bu yaşanan krizde İsrail yanlısı bir tavır sergilememesinin nedeni, Türkiye’nin Orta Doğu’daki imajını düzeltmesine imkan tanımaktır. ABD, One minute krizi ile AKP’nin hedeflenen köprüyü inşa ettiğini düşünmekte ve iplerin sağlamlaşması içinde Türkiye’ye İsrail karşısında biraz daha prim tanımaktadır, şeklindeki cümlelerle ABD’nin oyununu yorumlayabiliriz.

Ayrıca ABD’nin, Türkiye’nin İran ile ilgili sorunlarda arabuluculuk çabalarına ses çıkarmamasının nedenini de yine köprünün sağlamlaştırılması olarak değerlendirebiliriz. ABD’nin Türkiye’ye yazdığı bu role ilişkin en net görüntü mayıs ayının ortasında netleşti. İran’ın uranyum takasıyla ilgili olarak Türkiye, İran ve Brezilya arasında imzalanan anlaşmanın hemen ardından, Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Namık Tan, ABD’ye, imzalanan anlaşmayı dikkatlice incelemesi çağrısında bulundu. Türkiye’nin, anlaşmanın ABD’nin tüm taleplerini karşıladığına inandığını belirterek, “eğer olumlu bir tepki alamazsak, bu gerçek bir hayal kırıklığı olur”[6] ifadesini kullandı. Bu son tavır AKP’nin BOP’ta kimin yazdığı rolü oynayacağını açıkça gösteriyor.

Son olarak Türkiye’nin bölge ekonomisinde lokomotif rol oynayarak, buradaki pazarı küreselleştirmesine değineceğiz. Bu konuya başlarken şunu belirtmek gerekir ki, AK parti hükümetleri bu konuda kendisine biçilen rolü diğer iki başlığa oranla daha kolay oynayabilecek bir görünümde. Özellikle Türk-i Cumhuriyetler’in etkisi ve Türkiye’deki yeşil sermaye grubunun hükümetle birlikte hareket etmesi AKP’yi bu bölgede güçlendirmiştir. Son dönemlerde bölge ülkeleriyle vizesiz geçiş konusunda çalışmaların yapılması, Türk bayraklı yabancı sermayenin bölgeye akması v.b. gibi durumlar AKP’nin Türkiye’ye çizilen rolde başarı elde etmesini sağlamıştır. 2010 yılının ilk çeyreğinde Orta Doğuya doğrudan yatırım için akan sermaye yaklaşık olarak 67 milyon $.[7] Yine yukarıda belirttiğimiz, ABD’nin Türkiye-İsrail sürtüşmesinde olaya müdahil olmayıp, daimi ortağı ve küçük kardeşi rolündeki İsrail’i üzen, şimdilik alternatifi olmayan, müttefiki Türkiye’ye tahammül etmesinin nedeni; AKP’nin ve de Türkiye’nin Orta Doğu’da yakalamış olduğu imaj tazeleme seansına zarar vermemek ve sermayeninde bu imajın etkisiyle Ak Parti’nin yöneldiği bölgeye yönelmesini sağlamak içindir. Zira ABD açısından aynı durumun İran-TR ilişkilerinde de buna benzer biçimde yaşandığı ileri sürülebilir. İran’ın nükleer çalışmalarını sessiz mOrta Doğuda izleyen Türkiye, aslında durumu destekliyormuş izlenimi yaratmaktadır. Bu durum ABD’nin hoşuna gitmese de, İran’nın mezhepsel bir baskı kurduğu Irak’ta yeniden inşa sürecinde Türkiye’ye etkili bir cazibe kazandırdığı için Beyaz Saray duruma daha temkinli yaklaşıyor.

Şimdi bunların üzerine önce ABD-TR ilişkilerine, ardından da AB-TR ilişkilerine bakalım ve AKP’nin BOP bağlamında Türkiye Cumhuriyetinin geleneksel dış politikası ile ne tür bir ilişki içinde olduğunu görelim.

B.BOP BAĞLAMINDA TÜRKİYE – ABD İLİŞKİLERİ

Akademik ve siyasi çevreler Türkiye’nin BOP içerisindeki rolünün, ABD yönetiminde ve denetiminde “Büyük Ortadoğu Jandarma Komutanlığı” şeklinde düşünüldüğünü kaydetmektedirler.[8] AKP’nin dış politikaları da genel olarak bu çizgideymiş izlenimi yaratmaktadır. Yine akademik çevrelerin Türkiye için yapmış olduklerı bir tanımlama olan “emperyalizmin uç kalesi” tabiri belki biraz ağır gelecektir ancak, AKP’nin Orta Doğu’da sergilemiş olduğu “çok eksenli politika”[9] çalışmalarının da sadece Türkiye’nin çıkarlarına hizmet ettiği söylenemez.

AK Parti’nin göreve geldiği 2002 yılından sonra hükümet nezdinde BOP’u destekleyen ilk beyanat, Başbakan Erdoğan’ın Bush ile 28 Ocak 2004’te Beyaz Saray’da yaptığı görüşmenin ardından, Türkiye’nin, sınırları genişleyen ve demokratik değerlerin yerleştirilmesi öngören bu projeye destek verdiğini, Türkiye’nin projede anahtar rol oynayacağını söylemesiyle gündeme gelmiştir. Bu toplantının ardından Türkiye’ye model ülke olarak eş-başkanlık görevi verilmiştir.[10]

Dönemin Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL 14 Mart 2006 tarihli Radikal gazetesinde yer alan demecinde “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Türkiye’nin dış politika ilkelerine uygundur. ABD ile hareket ediyouz. Amacımız islam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek.” şeklinde açığa vurduğu cümleleriyle BOP’a olan desteğini ifade etmiştir.

Akademik dünyada yaygın bir görüş, AKP’nin ABD ile olan ilişkileri doğrultusunda bölgede; Yeni bir Osmanlı İmparatorluğu kurulacağını ama bunun Türklerin kuracağı bir Osmanlı İmparatorluğu değil, Amerikalıların kuracağı bir Osmanlı İmparatorluğu olacağını, Yeni Osmanlı yapılanmasının federasyon ya da konfederasyon şeklinde ortaya çıkabileceğini ve ABD’nin planında yer alan Yakın Doğu Konfederasyonunun ” İstanbul Merkezli” olacağını dile getirmektedirler.[11] Bu projedekiTürkiye’nin artan stratejik değeri, AKP Türkiye’sinin iç istikrarını ABD’li politika belirleyicileri için daha da önemli bir kaygı haline getirmiştir. Türkiye’de ılımlı islam tanımlamasının tam karşılığı sayılabilecek AKP hükümetinin sağlam zemine oturması, yayılması ve gelişmesi için, ödünsüz laiklik anlayışı ile siyasetten üstün kurumlarmış gibi duran yargı ve TSK’ nın etkinliğinin kırılması zorunlu görülmekte; bunun için de en uygun yolun, AB’nin “uyum ve müktesebat dayatmaları” olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle, AKP döneminde AB’ye giriş için ABD’nin Türkiye’ye verdiği destek artarak sürmektedir.

Türkiye’nin BOP ve “Yeni NATO”[12] için ne kadar önemli olduğunu anlayabilmek için, Washington’un İzmir’de ikinci bir NATO karargahı kurmak istemesine dikkat etmek yeterli aslında. NATO’nun ilgili masa sorumlusu Stefani Bobst, İzmir’deki bu ikinci karargahın “Yeni NATO”nun asıl karargahı olarak düşünüldüğünü, 5 Nisan 2004 günü Ege Üniversitesi’nde yapılan bir panelde şu sözlerle ortaya koyuyor:”NATO’nun yeni güvenlik misyonu, ABD’nin Büyük Ortadoğu Planını içeriyor ve bu paralelde Belçika dışında, burada, Türkiye’de ikinci bir üsse ihtiyaç var. İzmir’in üs olmasını istiyoruz. NATO Büyük Ortadoğu ile ilişkilerini düzenlemek için Türkiye’de İzmir’i merkez olarak kullanmalıdır.”[13] Görüldüğü gibi ABD de Türkiye’nin bu proje için gerekli olduğunu dillendirmekten çekinmiyor ve hatta Erdoğan’ın “Diyarbakır bu projede yıldız olacak,Orta Doğunun başkenti olacak” söylemine karşın İzmir’in önemini vurguluyorlar.

Yine Türkiye’nin BOP bağlamında “Ilımlı İslam Modeli” olarak Ortadoğu ülkelerine önerilmesi , ABD Siyasetinde muhafazakar AKP iktidarının desteklenmesi şeklinde bir olgu yaratmıştır. Nitekim gerek 1 Mart tezkeresi sürecinde yaşananlar, gerekse Hamas liderinin şubat 2006’da Türkiye’de bulunması ABD nezdinde AKP’nin kredi notunu düşürmüşse de, Birleşik Devletlerin BOP bağlamında Türkiye’ye atfettiği değer dolayısıyla bunlarla ilgili hesaplaşmalar belirsiz biz zamana ertelenmiştir.

AKP Hükümetinin yanı sıra BOP ile ilgili bir değerlendirme de 2004 yılında şimdinin Genelkurmay Başkanı, Org. İlker Başbuğ’dan geliyor. Genelkurmay İkinci Başkanı olduğu dönemde, ABD’den döndükten sonra ABD ile BOP konusunda anlaşmaya vardıklarını söylüyordu;

“BOP’ un yararlı, isabetli olacağı düşüncesindeyiz. Teröre karşı mücadelenin sadece askeri tedbirlerle olmayacağını biz 80’lerden beri söyledik. Eğitimsel, ekonomik, sosyal, kültürel unsurlar da olmalı. Bu girişimin şeffaf olması, tepeden inme, zorlayıcı olmaması gerektiğini de muhataplarımızla paylaştık. İslam devleti mOrta Doğueli gibi kavramlar ortaya atılıyor. Hem laiklik, hem ılımlı İslam devleti bir arada olmaz. Ya biri ya diğeri olur. Biz anlattık. Türkiye’nin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu, bunu dışındaki düşüncelerin uygun olmadığını düşünüyoruz. Bu muhataplarımızca çok iyi anlaşıldı.”[14]

Yani BOP bağlamında ABD’nin yanında hareket etmemizin yararlı olacağı düşüncesinde ama “ılımlı islam modeli” kısmına takılmış görünüyor. Bu yaklaşıma benzer bir tutum Gül’den önceki Çankaya Köşkü’ne de hakimdi. Cumhurbaşkanlığı süresince A.Nejdet Sezer, Türkiye için yapılan ılımlı islam tanımlamasına her fırsatta karşı çıkmış, bunun sadece ABD patentli bir öngörü olduğunu, T.C’nin “laik bir hukuk devleti” olduğunu ısrarla vurgulamıştır. AKP’nin kendi internet sayfasında bu konuyla ilgi şöyle bir açıklama yer almaktadır; “Türkiye’nin model olmak gibi bir hırsı ve gayreti yoktur. Böyle bir hedef, İslam ülkeleri tarafından üzüntüyle karşılanabilir. Fakat Türkiye İslam kültürü ile demokrasi kültürünü bir arada buluşturabilmiştir. Bu, Türkiye açısından son derece önemlidir. Ülkemizin model ülke tartışmalarıyla ilişkilendirilmesi ancak bu çerçevede ele alınmalıdır.”[15]

AKP, ABD eski başkanı Bush’ un Orta Doğu bölgesinde pekte kabul görmeyen politikalarının yarattığı boşluktan yararlanarak bu bölgeye sızmasına yarayacak gösterişli politikalar sergilemiştir. Bu politikalarının bir tanesi İSRAİL- SURİYE arasında oluşturmaya çalıştığı diyalogdaki arabuluculuk hamlesidir. Bir diğerini de AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgenin en can alıcı ve çözüm noktasında en fazla acili yet arz eden sorunu, Filistin sorunudur. Unutmayalım, Kudüs yandıkça Filistin, Filistin yandıkça Orta Doğu, Orta Doğu yandıkça da dünyamız barış ve huzura erişemez”[16] şeklindeki cümleleriyle ifade etmektedir. Burada Erdoğan’ın “ONE MİNUTE” krizinden daha sakin bir dille ifade ettiği İSRAİL-FİLİSTİN sorununa ilişkin görüşleri ve soruna Filistin’in yanında müdahil olma çabası malum bölgede etkin rol üstlenme çabasındaki diğer bir diplomatik ataktır. İşte özellikle bu iki diplomatik atağın AKP adına ABD ve AB’den bağımsız oluşturulmasının, AKP ile batı arasındaki bağları zayıflattığı görüşünü doğurmuştur. Bop’ un oluşturulmaya başlandığı 1990ların başında Türkiye’de ABD büyük elçiliği yapmış bir isim olan Morton Abramowitz bu durumu 26 Mayıs 2006 tarihli Zaman gazetesinde”Türkiye’nin Orta Doğu’daki etkin diplomasisi ABD ve AB ile olan bağlarını zayıflatır” şeklinde yorumlamıştır. Bu görüntüye göre son zamanlarda AKP hükümeti daha ziyade Müslüman dünyası ile diplomasi hususuyla ilgileniyor ve Bush’un Washington’undan öte Esad’ın Şam’ı daha ilgiye şayan. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki AKP’nin doğuyla etkileşim içinde olduğu ne kadar kesin bir gerçek ise, ABD’nin “olur”unu hiçbir zaman göz ardı etmediği de o kadar kesin bir gerçektir. Bu yorumu destekleyeceğini düşündüğüm bir durum olarak Erdoğan’ın tarihi henüz kesinleşmemiş, ancak birkaç gün içinde olacağı tahmin edilen ABD’ye yapacağı ziyareti gösterebiliriz. İnanıyorum ki geziden sonra “Erdoğan Washington’a İran konusunda güven tazelemeye gitmiş” başlıklarıyla manşetler atılacaktır, ama bunun için ziyaretten dönüşü beklememiz gerekecektir.

C.BOP BAĞLAMINDA TÜRKİYE – AB İLİŞKİLERİ

BOP bağlamında Türkiye-AB ilişkilerini değerlendirmeden önce aslında yapılması gereken AB-ABD ilişkilerini biraz incelemektir. Çünkü AB’nin, bu projenin sahibiyle olan ilişkisi BOP’ta taşeron olan Türkiye ile olan ilişkisinin de belirleyicisidir. Bu durumu ABD’nin Türkiye’nin AB üyeliği sürecini etkilemeye çalıştığı dönemlerde çok daha net görmek mümkündür. Özellikle AKP döneminde hükümetin sadece ABD eksenli dış politika sergilemekten vazgeçerek, dış politikayı çeşitlendirmesi ve enaz ABD kadar AB çizgisine de yakın durması, TR-AB ilişkilerinde ABD’nin rol alması olayını da doğurmuştur. Bu yüzden kısa bir biçimde AB-ABD ilişkilerini irdeleyip, ardında asıl konumuzun bir parçası olan AKP Türkiye’si ile AB arasında dokunan mekiğin inceliğini gözden geçirelim.

C.1.AB-ABD Ekseninde Yaşananlar

İki kıta arasında yaşanan tarihsel süreci bir tarafa bırakacak olursak, aslına bakılırsa ABD Orta Doğu ile ilgili bu projesini hazırladığı dönemlerde Avrupa’nın asıl derdi kendisiyle ilgiliydi, tüm çabası AB’nin anayasal sürecini tamamlamak, siyasal bir bütünlük sağlamaktı. Zaten şuanda bile AB’nin BOP’un içerdiği tüm coğrafyayı kapsayacak bir projesi mevcut değil. Henüz kendinde küresel veya bölgesel anlamda ortak bir dış siyaset belirleme gücünü bulamıyor. Bu konuya örnek teşkil etmesi için, Irak savaşında ABD’ye destek verip vermeme konusunda AB içinde yaşanan bölünmüşlüğü gösterebiliriz. AB Irak savaşındaki bölünmüşlüğü BOP konusunda da yaşamakta ve ABD’ye güven konusunda sıkıntılar baş göstermektedir.

AB özellikle BOP’u Barselona programının bir kopyası olarak algılamakta ve buna K.Afrika’nın da dahil edilmesinden ayrıca bir hoşnutsuzluk duymaktadır. Bunların yanında AB’nin henüz kendi güvenlik mekanizmasını oluşturamamış olması ve ABD güdümündeki NATO’ya bağımlılığı, AB’nin ABD ile daha yumuşak bir politika izlemesini zorunlu kılmaktadır. Ancak AB’nin ekonomik topluluktan, siyasi birliğe geçme hamlesinin temelinde ABD yatıyor diyebiliriz. Özellikle enerji bağlamında dışa bağımlılığını yok etmek için çabalaması gerektiği gerçeğine karşın, sürekli ABD güdümünde görülmesi Avrupa’yı bölgesel projeler üretme konusunda bir hayli sınırlıyordu. Yaygın bir kanıya göre ABD ile AB arasındaki ilişki bir paranın iki yüzünü yansıtıyor. Yani para değerlenince iki yüzü de değerleniyor, değer kaybedince ikisi de üzülüyor, dolayısıyla bu iki güç birbirine rakip değil, müttefik. Oysa Avrupa bu olayı böyle görmemekte ve bu düşüncenin aslında Avrupa’daki ABD hegemonyasının şirinleştirilmesi olduğu fikrini savunmaktadır. Dolayısıyla güç mücadelesine girmesi gerektiğinin farkında ve gerekirse bazı bölgelerde ABD ile birlikte hareket etmeyeceği söylenebilir. Bahsettiğimiz bu bölgelerden birisi de Türkiye’yi de içine alan Orta Doğu bölgesidir. Şimdi AB’nin Orta Doğu ve Türkiye olan etkileşimine biraz daha yakından bakalım.

C.2. Türkiye-AB İlişkilerinde AKP ve BOP etkisi

Türkiye adına AB ile ilişkiler, tam üyelik hedefine yönelik bir entegrasyon ilişkisidir. Bu ilişki içerisinde; siyasi etkileşimi, güvenlik anlamında iyileştirmeleri, ekonomi kalkınmışlığı, ticari işbirliğini ve diğer birkaç alt unsuru içermektedir. ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi de benzer içerikte hedefler taşımaktadır. Bu nedenle ABD’nin BOP’ta hedeflediklerine Türkiye’nin de ortak olması Türkiye-AB ilişkilerine alternatif olarak gösterilebilir. Buda AB-TR ilişkilerinin, ABD-TR ilişkilerinden ve temel olarak BOP’tan etkilenmesi anlamına gelmektedir. Türkiye’nin ABD ile olan ilişkilerinin başlangıcını “Truman Doktrine ve Marshall Planına”[17] dayandıracak olursak AB ile olan ilişkisine nazaran çok daha köklü bir geçmişe sahip olduğunu görürüz. Bu durumda Washington ile olan ilişkilerin bir okadar yıprandığını göstermekte. Bu yüzden de AB ile olan ilişkiler, Türk kamuoyuna ve hükümetlerine daha cazip gelebilmektedir. Nitekim her seferinde ülkeyi yirmi yıl geri götüren darbelerin, halk nazarında ABD eliyle yapılıyor olması ABD dışında başka bir güce dayanan iktidarları daha albenili kılıyor.

Tabi bu saydıklarımızın yanında AKP’nin kendinden önce başlatılmış olan bir sürecin mirasçısı olması, AB’ye yönelik politikalarını, devraldığı temelin üzerine inşa etmesi gibi olgular, AKP’nin AB ile olan ilişkilerde BOP’u temel almadığını yansıtıyor. Hatta bazılarına göre AKP’nin muhafazakar çizgisine rağmen laik AB ile bu kadar fazla yakın durmasının nedeni tamamen iç dinamiklerden kaynaklanmakta, TR’nin AB ile olan münasebetleri AKP için ölüm-kalım meselesi. AKP’nin kökenine hitap eden bir sitede yer alan BOP konulu bir makalede, AB-AKP ilişkileri şu temellere dayandırılıyor;

“Türkiye’yi avuçlarına alan Kemalist elit tabakanın bütün engellemelerine rağmen iktidara gelen AKP bu güne kadarki bütün icraatlarında Laikliğe ve Kemalist düzene aykırı adımlar atmamasına rağmen yine de AKP’nin daha da büyüyeceği hesaplanarak ileride baş edilemeyecek bir noktaya gelmemesi için sürekli zorluklarla karşı karşıya bırakılmıştır. İktidarına ise geçici bir süre için ihtiyaç olduğundan müsaade edilmiştir. AKP de bunu bildiğinden konumunu ve iktidarını iç dinamiklerle sağlamlaştırmak yerine Avrupa Birliğinin desteğini almaya ve ABD’nin güvenini kazanmaya ağırlık vermiştir. Kendisini istemeyen elit kesimin ve TSK’nın etkinliğini de AB’ye uyum yasaları çerçevesinde düşürmeye çalışmaktadır.”[18]

Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerine yapılan bu genel değerlendirmeleri bir tarafa bırakacak olursak, BOP ile bağlantısını kurabileceğimiz en sağlam nokta Güneydoğu Anadolu Projesidir.[19] Çünkü tarihi süreç incelendiğinde görülecektir ki BOP’un işletildiği dönemlerde GAP’ın üzeri toz tutuyor, tam tersi dönemlerde de GAP gün yüzüne çıkartıldığında BOP’un geri çekildiği iddiaları dillendirilmektedir. Prof. Dr. Erol Manisalı 11.01.2008 tarihli Cumhuriyet Gazetesindeki köşe yazısında “GAP BOP’un alternatifiydi, BOP’un önünü kesecek alternatif bölgesel işbirliği projesiydi. Batı emperyalizmi, GAP’ın önünü kesti. Şimdi BOP’u uygulamaya çalışıyorlar” şeklinde bir yorum yapıyor. Ocak 2008’de Tel Aviv Üniversitesi’nde yapılan bir konferansta BOP ideolojisinin önemli isimlerinden olan Bernard Lewis, ABD’nin Ortadoğu’da geçmişten daha az belirleyici olmak istediğini ve geri çekilmek için planlar yaptığını söylemiştir.[20] Yani ABD’nin bölgede etkinliğini azaltmak istiyor olması otomatik olarak AB’nin Orta Doğu’da etkin olma arzusunu doğuruyor ki bunun göstergesi de, tam da bu dönemde AB’nin GAP’a destek vermesidir.

Bilindiği gibi Orta Doğu’da hakim sorunlardan birisi su sorunudur ve AB’nin bu soruna GAP ile çözüm bulma yoluyla bölgede etkin olma çabası vardır. AB Komisyonu 2004 tarihli Etki Değerlendirme Raporunda Orta Doğu’daki su meselesinin giderek daha stratejik bir konu haline geldiğine dikkat çekerek şu ifadelere yer verdi: “Türkiye’nin AB’ye katılımı ile beraber su kaynakları ve altyapılarına ilişkin uluslararası yönetimin AB için önemli bir mesele haline gelmesi beklenebilir.”[21] Türkiye’nin sınırları aşan iki nehri; Dicle ve Fırat GAP’ın hammadesini oluşturuyor, AB bu iki nehir üzerinde etki sahibi olabilmek için GAP’ın bitirilmesi ile ilgili atağa kalkarak, GAP için 47 milyon Avro mali destek verme konusunda taahütte bulundu.[22] Bütün bunların ışığında son dönemde AKP’nin GAP hamlesinin aslında BOP ve AB bağlantılı olduğunu iddia etmek pek yanlış sayılmaz.

Şimdi biraz da AKP döneminde AB’ye üyelik süreci ile ilgili yaşananları ortaya koyarak, AB’ye girmeye çalışan Türkiye’yi değerlendirmek şeklindeki geleneksel yaklaşımdan farklı olarak Türkiye’nin girmeye çalıştığı AB’nin değerlendirmesini yapalım.

Dışarıdan anlaşıldığı kadarıyla, gerek Nabucco Boru Hattı Projesi gerekse enerji bağlamında diğer çalışmalarının etkisiyle, Türkiye’nin stratejik öneminin giderek arttığı enerjiye aç ülkelerden oluşan bir AB var karşımızda. Türkiye’nin üyeliğine BOP bağlamında bakış açısı ise belirsiz ve karmaşıktır, üç ana konu dillendirilmektedir;

Müslüman bir ülke olan Türkiye tam üye olursa, bölgeye çok iyi bir örnek olur,

Türkiye’nin tam üye olması, AB’nin bölgenin tüm sorunları ile yüzyüze kalması anlamına gelir,

Türkiye tam üye olursa ABD ile olan ilişkileri nedeni ile ABD – AB ilişkilerinde bölgesel denge AB aleyhine bozulur.

İlk düşüncenin temelinde, AB Barselona Programı doğrultusunda Orta Doğu’ya el atacak olurlarsa, işlerini kolaylaştıracak model bir Türkiye’nin varlığına ihtiyaç duyacaktır, fikri yatmakta. Ayrıca Müslüman Türkiye AB’ye üye olduğunda, birliğe atfedilen “Hristiyanlar Klübü”[23] tanımlaması da anlamını yitirecek ve bu sayede ABD’nin Orta Doğu’da kazanamadığı sempatiyi AB, Türkiye sayesinde kazanacak. İkinci öngörünün oluşmasındaki temel olumsuz noktalar ise, İsrail-Filistin sorununa dahil bir Türkiye, birlik içerisinde huzursuzluk yaratacak, islam dünyasının teröre bulaşmış yüzü birliği yıpratacaktır. Yani Türkiye’nin müslüman olmasından kaynaklı sorunlar, AB’nin aslında isteksizce de olsa Türkiye’yi kabul etmesini iyice zora sokuyor. Bu noktada AKP’nin desteklediği “Gülen Hareketi”[24] ve temel felsefesi olan “dinler arası diyalog”, Türkiye’yi İslamın barış yüzü olarak gösteriyor, AKP Türkiyesi’nin batı ile diyalogunu sağlamlaştırıyor.

Son çekinceleri ise “Truva Atı” hamlesinden korkmalarından kaynaklanıyor. Önceki bölümlerde de değindiğimiz gibi, AB artık gerek kendi savunma hattını oluşturma konusu olsun gerekse enerji kaynaklarına alternatif oluşturmak için bölgesel projeler yaratma bağlamında ABD’yi kendine müttefikten öte rakip görmektedir. Bu yüzden de Türkiye’yi içine aldığı zaman kurtulmaya çalıştığı ABD güdümüne iyice girmiş olacağını düşünüyor ve ABD’nin Türkiye’nin üyelik süreci ile ilgili tavsiyelere mesafeli duruyor. AKP’nin BOP yerine son dönemki GAP hamlesi, bu çekincenin pekte oturaklı olmadığını düşündürüyor. Nitekim oluşturulan tüm projelerin nihayetinde ekonomik temelli olduğu hesaba katılırsa ve AKP’nin ekonomi rotasının büyük ölçüde Avrupa olduğu kabul edilirse, üyelik çabalarının Truva modeli doğrultusunda olmadığı yorumu yapılabilir.

SONUÇ

Genel bir değerlendirme yapacak olursak;

Karşımızda batıya oldukça meyilli bir Türkiye modeli vardır,

Orta Doğu’da kaybettiği prestiji yeniden kazanma çabasının temelinde “muhafazaklık” mı yoksa “BOP” mu var? Pek belirgin değil,

Aynı şekilde AKP, AB’nin GAP’ını mı yoksa ABD’nin BOP’unu mu seçeceği konusunda kararsız,

AB ve ABD her ne kadar birbirinin doğal müttefiki görünse de aslında birbirinin doğal “rakibi”

Nato BOP’un uygulanması için yeniden yapılandırılıyor, bu yapılandırmada en önemli roller(görevler) Türkiye için yazılıyor,

AKP, İran konusunda ABD’yi memnun etme çabası içerisinde ancak ABD durumdan pek memnunmuş gibi görünmüyor.

İşte bu cümleler Türkiye açısından olup bitene bir çerçeve çiziyor gibi. Eğer bunların üzerine birkaç öngörüde bulunmamız gerekecekse;

Elbetteki Türkiye’nin Orta Doğu’da olup bitenlere karşı kayıtstz kalması mümkün değildir ve bu yüzden BOP konusunda etkin olmalıdır. Ancak böyle bir etkinlik içerisine girerken cumhuriyetin kuruluşundan öte hiç terk etmediğimiz “sıfır sorunlu dış politika” vizyonumuzu unutmamalı, iyi komşuluk misyonumu kaybetmemeliyiz. Unutulmamalıdır ki; Orta Doğu’daki Müslüman ülkeler kadar İsrail de iyi ilişkiler içinde olmamız gereken bir devlet. BOP’a dahil olurken dış güçlerin boyunduruğu altına girmeyecek incelikte, bölgemizde düşman kazanmayacağımız bir yumuşaklıkta ve milli değerlerimizi çiğnetmeyecek ciddiyette olmalıyız.

KAYNAKÇA

KİTAPLAR:

CHOMSKY, Noam, (2002) : Amerikan Müdahaleciliği, Aram Yayıncılık,(y.y.)

ORAN, Baskın, (2001) : Orta Doğu’yla ilişkiler Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt. I, İstanbul,

İletişim Yayınları

ŞAHİN, Abdullah, (2010): Büyük Orta Doğu Projesi ve Türkiye, Truva Yayınları,(y.y.)

YILMAZ, Türel, (2009): uluslar arası Politikada ORTA DOĞU, Barış Platin Yayınevi, İstanbul

İNTERNET ADRESLERİ:

1)BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ VE TÜRKİYE;

http://eab.ege.edu.tr/pdf/4/C4-S1-2-%20M15.pdf (28.03.2010)

2)Civil Democratic İslam: Partners, Resources, and Strategies; http://www.rand.org/pubs/monograph_reports/MR1716/MR1716.pdf (04.04.2010)

3)BOP VE NATO ;

http://www.birben.net/bop_ve_nato.htm (12.05.2010)

4)The U.S. Greater Middle East Initiative;

http://www.wellesley.edu/Polisci/Candland/USGMEI.pdf (19.04.2010)

5)Policybrief; The Greater Middle East Initiative: Off to a False Start;

http://www.carnegieendowment.org/files/Policybrief29.pdf (19.04.2010)

6)Turkey Transformer;

http://www.carnegieendowment.org/files/Turkeys_Transformers1.pdf (19.04.2010)

7) Foreign Policy of Turkey in the Middle East: Values, Interests, Goals;

http://www.boell-tr.org/downloads/Ulli_Marc_bericht.pdf (17.05.2010)

8)Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye;

http://www.internethaber.com/buyuk-ortadogu-projesi-ve-turkiye-236193h.htm (11.03.2010)

9)AKP; Türkiye-Orta Doğu ilişkileri;

http://www.akparti.org.tr/disiliskiler/turkiye-ortadogu-iliskileri_1144.html (24.04.2010)

10) AKP; Türkiye-AB ilişkileri;

http://www.akparti.org.tr/disiliskiler/turkiye-avrupa-birligi-iliskileri_1140.html (24.04.2010)

11) AKP; Türkiye-ABD ilişkileri;

http://www.akparti.org.tr/disiliskiler/turkiye-abd-iliskileri_1141.html (24.04.2010)

12)Namık Tan: ABD Anlaşmayı dikkatlice incelemeli; http://www.haberbaz.com/haberbaz_load.asp?i=5538432&a=1&ur=http://www.netgazete.com/News/697602/buyukelci_tan_abd_anlasmayi_dikkatlice_incelemeli_.aspx (17.05.2010)

13)Türk Sermayesinin Gözü Orta Doğu’da;http://www.gozlemgazetesi.com.tr/haber/17745-turk-sermayenin-gozu-ortadogu39da.html (13.04.2010)

14)Büyük Ortadoğu Projesi nedir;

http://forum.memurlar.net/topic.aspx?id=615441 (10.05.2010)

15)Gül: BOP içinde ABD ile birlikte hareket ediyoruz; http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=181295 (17.04.2010)

16)ORDU KÜLTÜR DERNEĞİ KÜLTÜR KOMİSYONU FAALİYETLERİ KÜLTÜR/BİLİM KONFERANSLARI-3 http://www.ordukultur.com/kultur_egitim/k3.ppt (23.04.2010)

17) Eksenimiz Ankara ekseni, ufkumuz 360 derecedir ; http://www.tumgazeteler.com/?a=5844213 (18.05.2010)

18) BOP (BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ) VE TÜRKİYE’NİN ROLÜ–6 / M. ZEKİ GÜNEY; http://huseynisevda.net/news.php?readmore=423 (24.05.2010)

19) Türkiye’nin ve ABD’nin projeleri BOP içinde GAP; http://topraksuenerji.org/BOP_Icinde_GAP_%5BToprakSuEnerji.org%5D.pdf (24.05.2010)

20) AB Komisyonu 2004 tarihli Etki Değerlendirme Raporu; http://www.guncelmeydan.com/pano/bir-direnis-projesi-gap-4-t15828.html (26.05.2010)

21) AB’den GAP’a destek; http://www.beyazgazete.com/haber/2009/12/24/ab-den-gap-bolgesine-47-milyon-avro-kaynak.html (26.05.2010)

22) Babacan: AB Hristiyan klübü olmasın ; http://www.milliyetciforum.com/babacan-ab-hristiyan-klubu-olmasin-14746.html (26.05.2010)

23) BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ VE TÜRKİYE: AK PARTİ’NİN PERSPEKTİFİ; http://www.akademikortadogu.com/6/m1e2.htm (20.04.2010)

24) Gülen Hareketi; http://www.ntvmsnbc.com/id/24976762/ (27.05.2010)

25) Güneydoğu Anadolu Projesi; http://www.gap.gov.tr/Turkish/Ggbilgi/gtarihce.html (24.05.2010)

[1] Büyük Orta Doğu Projesi ve Türkiye, http://eab.ege.edu.tr/pdf/4/C4-S1-2-%20M15.pdf (28.03.2010)

[2] Elif Kutbay Yeneroğlu, elif.kutbay@ege.edu.tr, “Kaynak sağlama”, Ferdi Çetin’e, www.407_aslan@hotmail.com (29 Mart 2010)

[3] ŞAHİN, Abdullah, (2010): Büyük Orta Doğu Projesi ve Türkiye, Truva Yayınları(y.y.)

[4] CHOMSKY, Noam, (2002) : Amerikan Müdahaleciliği, Aram Yayıncılık(y.y.)

[5] CHOMSKY, Noam, (2002) : Amerikan Müdahaleciliği, Aram Yayıncılık(y.y.)

[6]Namık Tan: ABD Anlaşmayı dikkatlice incelemeli; http://www.haberbaz.com/haberbaz_load.asp?i=5538432&a=1&ur=http://www.netgazete.com/News/697602/buyukelci_tan_abd_anlasmayi_dikkatlice_incelemeli_.aspx (17.05.2010)

[7] Türk Sermayenin Gözü Orta Doğu’da; 2010 yılı Ocak-Şubat döneminde Orta Doğu ülkelerine doğrudan yatırım için giden Türk sermayesi geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 55. 9 artışla 43 milyon dolardan 67 milyon dolara yükseldi… ; http://www.gozlemgazetesi.com.tr/haber/17745-turk-sermayenin-gozu-ortadogu39da.html (17.04.2010)

[8] ORDU KÜLTÜR DERNEĞİ KÜLTÜR KOMİSYONU FAALİYETLERİ KÜLTÜR/BİLİM KONFERANSLARI-3 http://www.ordukultur.com/kultur_egitim/k3.ppt (23.04.2010)

[9] Çok Eksenli Politika; 2009 yılındaki Türk dış politikasını değerlendirirken Türkiye’nin reaktif değil, proaktif ve bütüncül bir politika izlediğini görürüz, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun deyimiyle “Eksenimiz Ankara ekseni, ufkumuz 360 derecedir” , http://www.tumgazeteler.com/?a=5844213 (18.05.2010)

[10] Hüseyin BAĞCI & Bayram SİNKAYA, “BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ VE TÜRKİYE: AK PARTİ’NİN PERSPEKTİFİ”; http://www.akademikortadogu.com/6/m1e2.htm (20.04.2010)

[11] Büyük Ortadoğu Projesi nedir?; http://forum.memurlar.net/topic.aspx?id=615441 (10.05.2010)

[12] “Yeni NATO”; Nato’nun amacı dünyayı sosyalizm etkisine kapatmaktı. Bu sürecin sona ermesiyle beraber NATO’nun ortadan kalkması gerekirken, tek egemen güç konumuna gelmiş olan ABD, eski müttefiklerini ve pazar alanlarını denetleme aracı olarak NATO’yu yeniden tanımlama sürecine girmiştir… http://www.birben.net/bop_ve_nato.htm (12.05.2010)

[13] BOP VE NATO ; http://www.birben.net/bop_ve_nato.htm (12.05.2010)

[14] BOP VE NATO ; http://www.birben.net/bop_ve_nato.htm (12.05.2010)

[15] AKP; Türkiye-Orta Doğu ilişkileri;http://www.akparti.org.tr/disiliskiler/turkiye-ortadogu-iliskileri_1144.html (24.04.2010)

[16] AKP; Türkiye-Orta Doğu ilişkileri;http://www.akparti.org.tr/disiliskiler/turkiye-ortadogu-iliskileri_1144.html (24.04.2010)

[17] Truman Doktrini; Sovyetler Birliği’nin genişlemesinden ve etkisini çevredeki ülkelere yaymasından rahatsız olan ABD Başkanı Harry Truman, Komünizmle mücadele eden hükümetleri destekleme politikasını devreye soktu, bu bağlamda 12 Temmuz 1947’de Türkiye-ABD arasında yardım anlaşması imzalandı ve Türkiye ABD’den yardım almayı kabul etmiş oldu. ORAN, Baskın, (2001) : Orta Doğu’yla ilişkiler Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt. I, İstanbul, İletişim Yayınları

[18] M. ZEKİ GÜNEY, “BOP (BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ) VE TÜRKİYE’NİN ROLÜ–6”; http://huseynisevda.net/news.php?readmore=423 (24.05.2010)

[19] Güneydoğu Anadolu Projesi; 1961 yılında Diyarbakır’da kurulan Fırat Planlama Amirliği tarafından yapılan çalışmalar sonunda 1964 yılında Fırat Havzası’nın sulama ve enerji potansiyeli belirlenmiş, ardından aynı işlem Dicle Havzası için de uygulanmış ve 1980 yılında bu iki havza projesinin “Güneydoğu Anadolu Projesi” şeklinde adlandırılması benimsenmiştir. Amacı Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamına giren yörelerin süratle kalkındırılması, yatırımların gerçekleştirilmesi… http://www.gap.gov.tr/Turkish/Ggbilgi/gtarihce.html (24.05.2010)

[20] Dursun YILDIZ; “Türkiye’nin ve ABD’nin projeleri BOP içinde GAP”; http://topraksuenerji.org/BOP_Icinde_GAP_%5BToprakSuEnerji.org%5D.pdf (24.05.2010)

[21] BİR DİRENİŞ PROJESİ: GAP -4-; http://www.guncelmeydan.com/pano/bir-direnis-projesi-gap-4-t15828.html (26.05.2010)

[22] AB’den GAP’a destek; http://www.beyazgazete.com/haber/2009/12/24/ab-den-gap-bolgesine-47-milyon-avro-kaynak.html (26.05.2010)

[23] Babacan: AB Hristiyan klübü olmasın; Dışişleri Bakanı ve Baş müzakereci Ali Babacan, Davos’ta yapılan toplantıda Avrupa Birliği’ni “Hristiyan kulübü olmaması” konusunda uyardı. Bakan Babacan, “Eğer AB, kendisini bir Hristiyan kulübü olarak nitelerse bu AB ruhuna aykırı olur” diye konuştu. http://www.milliyetciforum.com/babacan-ab-hristiyan-klubu-olmasin-14746.html (26.05.2010)

[24] Gülen Hareketi; Dinler arası Diyalog Enstitüsü’nün Başkanı ve Gülen Enstitüsü Yönetim Kurulu üyesi Yüksel Alp Aslan doğan, Gülen Hareketi’ni, “İslam inancı anlayışı içinde kök salan bir sivil toplum hareketi” olarak tanımlıyor. http://www.ntvmsnbc.com/id/24976762/ (27.05.2010)