Örneğin, bir insana sımsıkı sarıldığı değerini kötüleyerek, ona inancın, kötü adi, diyerek onu caydıramayız, oysa senin inancına saygı duyuyorum ama birde benim inancımı dinle ve ortak yanlarını birleştirelim birlikte mutlu olalım dediğinizde, hiçbir insan bu yaklaşım karşısında hırçınlaşmaz, fikrinizi ona dinlettirirsiniz, sevgiyle onu yanınıza çeke bilirsiniz.
Zorla, kabul ettirdiğimiz, fikirlerimiz diğer zorbaların yaptıklarıyla aynıdır, ben haklıyım diyen yanılır.
Şu yapılan siyasete bir bakın ve kendinizi o kötülediğiniz partinin veya partilerin oy veren halkın yerine koyalım, birde doğruyu ergiyi henüz ayırtına varamamış insan olun, siz ne düşünürsünüz? Sizin güvendiğiniz ve oy verdiğiniz insanları kötülense, kötüleyeni siz sever misiniz, önerdiği yola güvenir misiniz? sempati duyarımsınız? Ne malum sizin güvendiğiniz siyasetçiler dürüst mü, nasıl bir güven duygusu aşılanır kötülemeyle, benim tanıdığım halk daha da sıkı sarılır karşı tarafın kötü dediğine, iyi kanıt gerek, yoksa ikna gücü lazım, aksi takdirde yanlışı daha da güçlendiririz. Ve daha sıkı sarılırı yanlış olana bu halk.
Yanlışlardan dönmek istiyor isek, sevgiyle ve hoş görüyle sabır gerekir, bilinçsizce oy verenleri yanımıza çekmenin yolu oy verdiklerini karalamak değildir, bunun yerine biz.
Hak sahibi, adil olabileceğimizi anlatarak, her konuda insanlara doğruyu anlatma imkânımız daha yüksektir, insanların sevdiğini kötüleyerek elinden almak, korkunç kın ve nefret yol açar bunu bilelim.
Eğer biz âlim geçinenler kendi, Egolarımızı yenip, bilinçsiz halka egilmaz isek kayıp bizim olacak, bir insan kurtarmak başarı demektir, herkes ben doğrusunu bilirim diyor inatlaşıyor boş lafla boş korkular yayıyor. Halkı yanına çeke bilecek en ufak bilgece davranan yok, ya diğerleri, adamamlar halkını çözmüş onların kuralına göre oynuyor, ya aydın kesimi ne yapıyor? ben bilirim kasıntısı içinde, oy potansiyeli olan halkı küçümser bir yaklaşımla yalnız aydın kesime yöneliyor bu ülkenin aydını bir avuçtur ve oylamaya sunulursa kayıp etmek normaldir.
Bu bölünmüşlük bazı partinin suçu değil sadece, Avrupa’nın. Amerika nın Arapların Akdenizlilerin intikam komplosudur uyumayın, biz kendi içimizde kozlarımızı paylaşma çabasındayken ülke yenik düşmek üzere.
Tüm kitler satıldı, kansız savaşsız yeniliyoruz, bölünüp parçalanıyoruz, ayrıştırılıyoruz, kim kayıp edecek biliyor musunuz bu topraklarda yaşayan her fert.
Yakında güçsüz halklar gurupları, mülteci duruma düşerse hiç şaşırmayalım, hep ezilen güçsüzler. Askerde, dağda, meydanlarda ölenler hep güçsüz ve bilinçsiz halk, onların önderleri her daim kendi çıkarlarını düşünür, o zavallı halk çaresizlik içinde savrulup dururken, rüştünü ispatlamış olanlar sessiz kaldı, ama herkes bilsin ki, sıra size gelecek soluğanı boş laf değildir, görüyoruz. Şimdi tekrar o çaresiz halktan imdat bekleniyor, bu insan toplulukları cumhuriyet kurulduğundan bu yana her konuda eğitile bilirdi, ne yapıldı?
Ezberci bir okul sistemi ne vere bilir ki insana, yeteri kadar toplum bilinci var mı? Öğretilen ve dayatılan tek konu yasaklar ve dayatmacı bir bilgi sistemi, başka bir yolu yok mu, yasalar çıkarılır ne anlama geldiği halka anlatılmaz, sokaktaki halkın durumu korkunç, T V muhabirleri soru soruyor.10 kişide biri ancak doğru cevap vere biliyor, peki bu okullar ve yayın araçları hiç mi işe yaramıyor bu halk t v ne izliyor sadece şiddet içeren ve acıtasyon dizileri mi izliyorlar.
2011 yazı yapılacak seçimin ne olduğunu doğru olarak bilen bir insan yok mu, hiç kimse cevap veremedi ve ben şaşkınlık içinde izledim. Bu halk mı seçiyor başımıza yöneticileri ve bir de buna özgür halk iradesi saçmalığı adı veriliyor, bir daha diyorum herkes elini taşın altına koymalı, şu kavga gürültü yayınlarını ortadan kaldırıp. Halkı saygı ve sevgiyle eyiten poroğramlar yayınlanmalı, tüm yayın organlarında.
Biz halkı koyun yerine koyup kaval sesiyle oyalamaktan cayılsın artık, lütfen en ufak kurtuluş yoluna aklı eren herkesi davet ediyorum, aklımızı başımıza alalım kavga, gürültü, bölünmek ve ayrışmak hepimize zarar veriyor, biz bu ülkeyi kurtarırken hep birlikte aldık ve şimdi aptallık etmenin zamanı değil kayıp hepimizin olacak inatlaşmaktan kurtulup fikir birliğine varalım.
Bu tehlikeyi göz ardı etmeyip, oturup fikir birliği sağlansaydı, amerikanın yanında olmak yerine şimdi birlik olunurdu ve ülke parsel, parsel satılmazdı.
Yanlışı fark edemiyoruz.
Din baskısı, geliyor diye korku salınmasın, hiç sanmıyorum Amerika hiç aptal değildir bu ülkeyi İslam a teslim etmez, onun kalesi burası, İslam ı buradan yıkacak, hiç teslim eder mi İslamcılara, şimdi bunu anlamıyor muyuz, bu kadar mı saf bizim akıl tayfası, hala korku imparatorluğu yapıyoruz, ülkeyi.
Zavallı kadınların türbanı insana ne zarar vere bilir siz kafalarının içine bakın, başlarını kapatsınlar siz beyinlerini kurtarın, körelmiş duygularına hitap edin, zorladıkça kıymetleniyor, kurnazlar bunu kullanıyor, kadınlar korkularından başlarını kapatıyor, en azından büyük çoğunluğu bunu yapıyor, çok azı bilinçli kapanıyor, ya siyasi, amaçlı veya korkuyor yani ALLAH korkusu, bunları zorlamanın ne anlamı var, onlara iyi bir delil sunulmalı ki gereksiz olduğunu anlasınlar.
Benim en tutarlı gerekçem şudur, TANRI insanı çıplak gönderdi dünyaya, eğer kapanmamızı isteseydi diğer canlılar gibi tüylü kıllı, yünlü gönderirdi, oysa bize akıl verdi gerekli şartlara güre kapanmayı biz örgendik, aşırı soğuktan korunmak için tehlikelerden ve savunma aracı sıkı, giyindik, sıcakta ve güvenli ortamlarda açılma hakkımızı kullanıyoruz açılarak, hepsi bu.
Neden karşı cinse karşı savunma ihtiyacı duyarak kapanalım, aklımız yok mu? Tüm hayvan âlemi zorlamanın kötü bir şey olduğunu biliyor karşı cinsini, peki akıl sahibi insan nefsine sahip olmayı bilemez mi yani.
Not: benim siyasetten anlayışım bu, önce kendime yakın olanları eleştirdim ki,
Sıra ötekilere gelsin.
Hayatım boyunca önce kendimi eleştirdim, başkalarını çok az!.
Saygılarımla.
Aklı önceleyen bir dile yazılmış, ölçülü, eleştirel fakat hikmetli bir yazı, selam Karaer.
yorum ve açıklamalarınıza teşekürler,sayğılar benden
…neler söylüyorlar ki mutlaka sizde farkındasınız? Bunlar boşu boşuna ya da tesadüf eseri değil, hayır! Aynı merkezden yönetildiklerine işaret ediyor.
Hayata hiçbir şey tesadüf değildir; tesadüf denilen şey henüz sebepleri bulunamamış gerçeklerdir.
İyi niyet ve sevgiyle yaklaşıyorsunuz olaylara, sizi anlıyorum. Yapıcı tutum ve gayretlerinizi takdirle de karşılıyorum. Ancak bu ateş yakılmış bir kere öyle bir körüklenmiş ki, yangın mutfağı da bacayı da sarmış, suskun kalmak yaklaşımlarıyla bu yangının söndürülebileceği kanatinde değilim. Keşke her şey sevgi ve anlayış gösterek güzel sonuçlara varabilseydi… Keşke ayrılık ve nifak tohumları bu kadar kökleşip filizlelenmeseydi… Keşke güzel sözler herkesin kin ve öfkesini unutmasına sebep olabilseydi…
Yine de “çıkmamış canda umut vardır” sözüyle yorum/yazımı bitirirken, yazılarınızı daha sık aralıklarla okumayı arzu etiğimi belirtir, samimiyet ve sadeliğinizden dolayı sizi tebrik eder, selam ve hürmetlerimi iletirim.
Yeryüzündeki herhangi bir topluluğun milet olarak kabul görmesi, uluslararası düzeyde tanımlanan ve tanınan bir devlet olmasına bağlıdır. Milet, aynı kıvanç ve tasada bir araya gelmiş, aynı hedef ve ülkü (Fikir-düşün) etrafında birleşmiş, ortak kültüre sahip çıkan topluluk demektir. Vatan, bir miletin üzerinde yaşadığı sınırları beli olan toprağa verilen adır. Devlet, sınırları beli topraklar üzerinde bir arada yaşama iradesi göstermiş topluluğun oluşturduğu kurumlardır. Egemenlik, vatan diye tanımlanan topraklarda kurulan devletin otoritesini ve bağımsızlığını ifade eder. Bu dört unsurdan herhangi birini kaybeden bir milet, milet olma özeliğini kaybeder, kurduğu devlet yaşayamaz, egemen ve bağımsız olarak ayakta duramaz, toprağına sahip çıkamaz ve yıkılır.
Şimdi mevcut durumumuza şöyle bir bakalım, bakalım ki durum ne imiş anlayalım. Evet, tekrar tekrar gözden geçirmekte fayda vardır. Empoze edilen propagandaların etkisinde kalarak değil, akıl-mantık ölçülerinde, tarihin ve gerçeklerin verileriyle olup bitenleri analiz edelim.
İnsan unsuru ne durumdadır: Dağlarda Marksist-Leninist disipline bağlı terör çeteleri gayrı nizami harp yöntemiyle silahlı şidet eylemlerine devam ederken, şehirde ve meclis içinde ise onun siyasi uzantısı “Biz bir ulusuz, kendi kaderimizi tayin hakı istiyoruz” diye propaganda yapmakta, K.Irak bölgesel yönetimiyle de stratejik çalışmalar yapmaktadır. Bu ayrılıkçı siyasetin arkasında ona oy veren yüzde 6-7’lik bir halk kitlesi bulunmaktadır.
İşbirlikçiler altan alta, sinsi faliyetlerine devam ediyor, onlara destek veren batı ülkeleri ikide bir hem uluslararası düzeyde “Ermeni Soykırımı (!)” yasa tasarıları vererek ülkemize baskı yapıyor, hem içeride bazı işbirlikçi unsurlar basın ve medya aracılığıyla 1915 tehcir olayını, “Devlet (İtihat ve Teraki Fırkası) Ermenilere zulmeti!” diye sunuyor; hata bazıları açıkça bu olayları “Soykırım” olarak nitelendiriyor.
Mezhep temelinde, bir yandan Dersim olayı siyasi polemik konusu yapılarak gündeme getirilirken Sıvas ve Çorum olayları ve diğer benzeri olaylar kin, öfke ve husumet hisi uyandıracak şekilde yansıtılıp, adeta benzeri olayların yeniden alevlenmesi için her türlü çaba gösterilmekte; toplum, alevi-süni diye ayrıştırılmak istenmektedir.
Toprak unsuru ne durumdadır: Büyük Kürdistan ve Büyük Ermenistan (Doğu sınırını Uluslar arası cemiyet belirleyecek, 100 yılık bir projedir. Yurtdışında Ermeni diasporası ve ayrılıkçı Kürtçüler arasında yapılan bir protokol ve eylem birliği kararıdır.) olarak parçalanmak istenmekte, batının dayatığı ve yasalarımıza soktuğu “Yerel Yönetimler Özerlik Şartı”nın uygulanması ile bölünme sürecinin önü açılmak istenmektedir.
Devlet unsuru ne durumdadır: “Kemalist Devlet!” denerek hücum edilmekte, her kötülüğün, her şerin kaynağı sayılmakta, “Kemalist Devlet İdeolojisini Yıkacağız!” propagandalarıyla her türlü proje uygulanmakta, her şey temelinden sarsılmakta, bu uğurda her sözü söylemek, iftira etmek ve yapmak mubah sayılmaktadır. Bu izlenen siyasete aşırı sol dünya görüşüne sahip olanlar, ayrılıkçılar, azınlıklar, bazı cemat mensupları ve liberaler destek vermektedir. Muhalif olanlara, karşı çıkanlara ise hep bir ağızdan “Irkçı, Şoven, Aşırı Miliyetçi, Ulusalcı, Faşist” diye aynı sözleri söylemektedir. Tüm bu gruplar bir hedef doğrultusunda, şimdilik aynı safta hareket etmektedir.
Son zamanlarda yazılan yazıların içeriklerini okuyorsunuz, kimler kimlere nasıl destek veriyor, neler söylüyor farkındasınız? Bunlar boşu boşuna ya da tesadüf eseri olmuyor, hayır! Bunlar aynı merkezden idare ediliyorlar. Hayata hiçbir şey tesadüf değildir; tesadüf denilen şeyler henüz sebepleri bulunamamış olaylardır.
İyi niyetle ve sevgiyle yaklaşıyorsunuz olaylara, sizi anlıyorum. Yapıcı tutum ve gayretlerinizi takdirle de karşılıyorum. Ancak bu ateş yakılmış bir kere, bu yangın bacayı sarmış, bu tarz yaklaşımlarla asla söndürülemez. Keşke her şey böyle olabilseydi… Keşke nifak tohumları filizlenip de bu kadar kökleşmeseydi… Keşke güzel sözlerle herkes kin ve öfkesini unutup birbirini sevebilseydi…
Yine de “çıkmamış canda umut vardır” sözüyle sözlerimi bitirirken, yazılarınızı daha sık aralıklarla okumayı arzu etiğimi bildirir, bu kıymetli makalenizden dolayı tebrik eder, şahsınıza karşı duyduğum derin hürmet ve selamlarımı gönderirim.