Son günlerde ülke gündeminde tek madde var. Açılım… Kimisi demokratik açılım diyor, kimisi Kürt Açılımı. 25 yıllık kan emici, bölücü terör sorununu önce tüm Kürtlere mal edip Kürt sorunu yaptılar. Sonra da terör örgütü ve onun siyasi uzantılarının isteklerini tüm Kürt asıllı vatandaşlarımızın talepleri gibi göstermeye başladılar.

Neyiniz olmadı bugüne kadar? Bugüne kadar Kürt asıllı Cumhurbaşkanı mı olmadı? Başbakan mı? En önemli Bakanlıklardan İç İşleri ve Milli Eğitim başta olmak üzere birçok Kürt asıllı Bakan olmadı mı? Yüzlerce Kürt asıllı Milletvekili olmadı mı? Kürt asıllılar, Belediye Başkanı olamadılar mı? Hepsini oldular hepsini. Kürt asıllı vatandaşlarımız, çalıştıkları kurumlarda yükselemediler mi? Yönetici olamadılar mı? Veya diğerlerinden az maaş mı aldılar? Kürt asıllı vatandaşlarımız, otobüslerde daha fazla para mı ödedi? Veya diğerlerinden daha fazla vergi mi ödediler? Hiç kimse bunların olumsuzunu iddia edemez.

Sponsor Bağlantılar

Bunlar yasal yönden olanları. Peki, bunlarla mı kaldı? Bunlarla da kalmadı. Bakın Türkiye Cumhuriyeti’nde kendilerine ayrımcılık yapıldığını iddia eden bu kesim rahatça neler yapar oldu… DTP’li Belediye Başkanları, terörist cenazelerini Belediye ambulanslarıyla aldırıp teröristleri Belediye işçilerine defnettirir oldu. Belediyeler, daha önce terör örgütüne yardım ve yataklık yaptığı kanıtlanan birçok kişiye yardım eder oldu. Eruh’ta 25 yıl önce 33 can alarak yapılan ilk terör eyleminin yıldönümünde yapılan festivalde, 25 yıl önce o gün kanlı eylemde bulunmuş olan teröristlerden birisi, Siirt Belediyesi’nin sponsor olduğu programda, kurduğu çadırın altında ve kurduğu sahnede söz alıp o günleri pişkin pişkin ve gururla anlatır oldu. DTP’li Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı, Başbakan’a tabiri caiz ise posta koyar oldu. İstedikleri zaman tüm esnafa protesto amaçlı kepenkleri kapattırır oldular, kapatmayanın camını çerçevesini indirir oldular. Deyim yerindeyse Ali kıran baş kesen oldular. Müdahale eden oldu mu? Olmadı. Ceza alan oldu mu? Olmadı. DTP’li Milletvekilleri, terörist başına rahatça sayın diye hitap edip,”Sayın Öcalansız ve PKK’nın taleplerinin gözetilmediği bir süreç faydalı olmaz” der oldu. Belediyelerin yaptığı etkinlikler, PKK’nın gövde gösteri yaptığı alanlar oldu. TRT 6’nın açılışından sonra DTP’liler, artık rahatça bu ilk adımlardandı, dilimizi tanıdılar, ilerde Kürdistan’ı da tanıyacaklar der oldu. Terör örgütünün şehir merkezindeki yandaşları, rahat rahat yolları kapatır, belediye otobüslerini yakar, askeri polisi taşlar oldu. Her gün bir yerde bazen her yerde terör örgütü yandaşları, büyük caddeleri kapatıp ellerinde terör örgütü elebaşının resimleri ve devlete kin kusan pankartlarıyla terörist başına rahatça özgürlük ister oldu. Türk bayramı olan Nevruz, terör örgütünün gövde gösterisi, devlete kin kusma ve isyan provası günü haline gelir oldu. Bir yerde İstiklal Marşımız okunurken ayağa kalkanın sadece Kaymakam olduğu başka bir yerde ölmüş teröristler için yapılan saygı duruşunda ayağa kalkmayanın sadece Kaymakam olduğu bir zamana geldik… Daha sayayım mı? Bunlar ve bunlar gibi nerden nereye geldik dedirten yüzlerce durum var ne yazık ki… Ve ne yazık ki yetkililer, bu durumlar karşısında sesini çıkarmaz oldu. Bunlarda yetmez gibi AB uyum yasaları ve benzeri safsatalarla askerin polisin elini kolunu bağlar oldular. Demek ki bu kadarı da yetmiyormuş ki şimdi de başımıza bir açılım çorabı örmeye kalkıyorlar. Daha ne vereceğiz? Bu kadar taviz ve 40.000 can yetmedi mi?

Demokratik açılımmış… Daha neremizi açacağız? Açılım adı altında değişiklik istenilen, bana göre bahsinin geçmesinin bile hainlik olduğu başlıklara bakın. İstenilenler arasında; Anayasada Türkiye Cumhuriyeti’nin kuranların Türk Milleti diye adlandırılması ibaresinin değiştirilmesi, eğitim dilinin Kürtçe olması, yer isimlerinin Kürtçe ve Ermenice yer isimleri ile değiştirilmesi, dağlardaki “Önce Vatan” ve “Ne Mutlu Türküm diyene” yazılarının silinmesi, bunlar ve bunlar gibi yapılmasında zarar yokmuş gibi gösterilmeye çalışılan ama ilerde büyük problemler teşkil edecek konular var. Bunlar, bugün belki masum şeyler gibi görünebilir ama bu değişiklikler, insanlarımızı önce kamplaşma ve ayrışmaya, sonra çatışma ve onun arkasından da bölünme ile tamamlanacak bir sürecin içine sokacak değişikliklerdir. Bu ülkeyi birden bire bölemezler. Bu uzun bir senaryodur. İlk perdesini 25 yıllık süre zarfında belli oranda kamplaşmayı sağlayarak ve düşmanlığın temelini atarak oynadılar. Gelelim demokratik açılıma. Demokratik açılım ise, Türk izlerini bölgeden silip, Türkçeyi yok edip, en sonda bölücü olmayan Kürt asıllı vatandaşlarımızın da zamanla kandırılarak ve baskı yoluyla terör yandaşlarının yanlarına çekildiği ülkeyi bölünme ortamına çekecek olan bölünme senaryosunun oynanmaya çalışılan ikinci perdesidir. Açılım paketinin içeriğini görmesek de DTP’lilerin memnuniyetlerini belirten açıklamaları ve gözlerindeki ışıltı da bu açılım hakkında bizlerde bir kanı oluşturmuyor değil.

En son da terörist başının açıkladığı yol haritasına bakılırsa geri dönüşü olmayan bir yola giriyoruz. Neymiş? Federasyon istemiyormuş ama Kürt Ulusunun belediyesi, meclisi, ordusu, bilmem neyi ayrı olacakmış. Allah’tan Federasyon istememiş. İlerde çoğu kişi keşke diyecek ama nafile… Bu girişimler; Fas’tan Çin’e kadar onlarca ülkeyi kendi içinde ayrıştırıp sonra da sınırlarını değiştirerek kaynaklarını daha kolay ele geçirmeyi amaçlayan BOP (Büyük Orta Doğu Projesi)’un Türkiye sahnesinde oynatılmak istenilen senaryonun bir bölümüdür. Senaristi ABD, başrol oyuncusu; kendisini “BOP’un Eşbaşkanı” olarak adlandıran Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN, figüranı ise terör örgütüdür. Allah, sonumuzu hayır eylesin derken Mehmet Akif’in çok sevdiğim şu güzel kıtasıyla veda ediyorum.

Durma düşman durma, gücünü arttır,
Türklüğün başına hakaret yağdır.
Uyuyan bir kavme bu felaket azdır,
Vur eski kölesi uyandır onu,
Bırakma uyusun, uyandır onu!..
.

17.08.2009
Emrullah TÖREN