Türklerin Müslümanlığı kabul etmelerinden sonra, 13. yüzyıldan 19. yüzyıla kadarki dönemde medrese kültürüyle yetişen aydınların Arap ve Fars edebiyatlarının etkisi altında ortaya koydukları şiir anlayışına “Divan Şiiri” (Klasik Türk Şiiri) denir.

Sponsor Bağlantılar

Divan Edebiyatı; “Eski Edebiyat, Klasik Edebiyat, Saray Edebiyatı, Aydın Zümre Edebiyatı” gibi adlarla da anılır.

Divan şairlerinin şiirlerini topladıkları kitaplara “divan” denir: Fuzûlî Divanı, Nedim Divanı, Şeyh Galip Divanı…

Divan Şiirinin Genel Özellikleri

* Divan şiirinin nazım birimi beyittir.

* Divan şiirinde aruz ölçüsü kullanılır.

* Edebî sanatlar (teşbih, teşhis, istiare, hüsn-i ta’lil, kinaye…) yoğun biçimde kullanılır. Divan şairleri şiirlerini çekici hale getirmek için edebî sanatlarla süslemişlerdir.

* Şiir işçiliğine aşırı derecede önem verilir. Divan şairi şiirinde kullanacağı her bir sözcük için kafa yorar, sözcükleri akıcı bir söyleyişe uygun düşecek biçimde seçer, onları bir kuyumcu titizliğiyle işler.

* Divan şiiri, medrese tahsili almış aydın kesime hitap eder. Divan şiirini anlayabilmek için Türkçenin yanı sıra Arapça ve Farsçayı da bilmek gerekir. Ayrıca dinî ilimlerde de zengin bir birikime sahip olmak gerekir.

* Divan şiirinin dili ağırdır. Arapça ve Farsça sözcük ve tamlamaların yoğun bir biçimde kullanıldığı, edebî sanatlarla süslenmiş, anlaşılması zor, son derece ağır bir dili vardır.

* Divan şiirinde kafiye önemlidir. Genellikle tam ve zengin kafiye kullanılır. Redifler de sıkça kullanılır.

* Divan şiirinde platonik bir aşk vardır. Divan şairi daima âşıktır; sevgili ise her zaman vefasız ve cefakârdır. Üstelik âşığın rakipleri de vardır. Sevilen tek, seven yüzlercedir. Söz konusu aşk, asla ilacı bulunmayan bir derttir. Gerçi buna dert de denmez. Çünkü Divan şairi bu durumdan hoşnuttur. Bu durumun bitmesini, yani mutluluğunun sona ermesini istemez.

* Divan şiirinde her şairin bildiği, kalıplaşmış mazmunlar kullanılır: sevgilinin boyu: “selvi”, yüzü: “güneş, ay”, yanakları: “gül, lale”, kaşlar: “yay”, kirpikler: “ok”

* Divan şiirinde sevgili, asla erişilemeyen, soyut bir varlıktır. Sevgili, kimi zaman ay parçasıdır, kimi zaman da güneştir. Boyu selvi, saçları sümbüldür. Yanakları gül ya da laleyi andırır. Gözleri nergis gibi baygın bakar. Kaşları yay, kirpikleri oktur. Gamzesi ve kirpikleri ok olup âşığın kalbine saplanır. Dudakları hokka ya da mücevher kutusudur. Dişler ise, bu kutunun içindeki incilerdir. Sevgilinin dudağı, âşığa âb-ı hayat (ölümsüzlük suyu) bağışlar. Ondan bir kerecik öpen bir daha ölmez; fakat içebilen olmamıştır. Çünkü Divan Şiirinde sevgili daima nazlanır; vaat eder, ama sözünde durmaz.

* Divan şiirlerinde başlık yoktur. Şiirler konularına, yazılış amaçlarına ve biçim özelliklerine göre adlar alır: gazel, kaside, mesnevi, naat, mersiye…

* Tanınmış Divan şairlerimiz şunlardır: Fuzûlî, Bâkî, Nef’î, Nâbi, Nedim, Şeyh Galip.

Konularına Göre Divan Edebiyatı Nazım Türleri

Tevhit: Allah’ın birliğini, yüceliğini, güç ve kudretini anlatan şiirlerdir.

Münacat: Allah’a yalvarış ve yakarışları dile getiren şiirlerdir.

Naat: Hz. Muhammed’i övmek, ona duyulan sevgiyi, özlemi dile getirmek, ondan şefaat dilemek amacıyla yazılan şiirlerdir.

Methiye: Bir kimseyi övmek için yazılan şiirlerdir. Methiyeler; padişahlar, vezir, şeyhülislam gibi devlet büyükleri için yazılır.

Fahriye: Bir şairin kendi şiir sanatını, şairlik yeteneğini övmek için yazdığı şiirlerdir.

Hicviye: Bir kişi ya da kurumu, toplum veya olayı kusurlu yönlerinden dolayı eleştirmek, yermek, kötülemek amacıyla yazılan şiirlerdir. Bu amaçla yazılan şiirlere Halk Şiirinde “taşlama” denir.

Mersiye: Bir kimsenin ölümü üzerine, duyulan üzüntü ve acıyı dile getirmek amacıyla yazılan şiirlerdir. Bu tür şiirlere İslamiyet Öncesi Türk Şiirinde “sagu”, Halk Şiirinde “ağıt” denir.

DİVAN ŞİİRİ NAZIM BİÇİMLERİ

GAZEL

Gazel’in sözlükteki anlamı “kadınlarla aşk ve sevgi üzerine sohbet etmek” demektir.

Divan edebiyatında “aşk, sevgi, kadın, sevgilinin güzelliği, vefasızlığı, ayrılık, şarap” gibi konular üzerine yazılan şiirlere “gazel” denir.

Gazel, Divan Edebiyatının en yaygın, en sevilen nazım biçimidir.

Gazeller, Halk Şiirindeki “koşma”lara benzer.

Beyitler halinde yazılır. Gazelin ilk beyti kendi içinde kafiyeli, diğer beyitlerin ise birinci mısraları serbest, ikinci mısraları gazelin ilk beytiyle kafiyelidir.

Gazelin kafiye örgüsü “aa xa xa xa…” biçimindedir.

Gazeller en az 5, en fazla 15 beyitten oluşur.

Matla: Gazelin ilk beytidir.

Makta: Gazelin son beytidir.

Mahlas Beyti: Şairin mahlasının (şiirlerinde kullandığı takma adının) geçtiği beyittir.

Beytü’l-gazel: Gazelin en güzel beytidir.

Konularına Göre Gazeller

Gazellerde işlenen konuların başında “kadın” gelir. Bunun yanı sıra “sevgilinin güzelliği, çekiciliği, ona duyulan özlem, sevgilinin vefasızlığı, sevgiliye kavuşamamanın ıstırabı, şarap” gibi konular da işlenir.

* Âşıkâne (Lirik) Gazel: Aşkın verdiği mutluluğu, sıkıntıyı, acıyı, sevgiliden yakınmayı, sevgiliye karşı yakarışları içli ve duygulu olarak anlatan şiirlerdir.

* Rindâne Gazel: İçkiyi, içki zevkini, içkiyle ilgili türlü düşünceleri, hayata karşı kayıtsızlığı, yaşamaktan zevk almayı konu olarak işleyen şiirlerdir.

* Şuhâne Gazel: Kadını ve aşkın zevklerini konu alan, zarif ve çapkın bir anlatımla söylenmiş gazellerdir.

* Hikemî Gazel: Ahlâkla ilgili öğütler veren, türlü hayat görüşlerini yansıtan, özdeyiş niteliğindeki sözlerin ağır bastığı gazellerdir.

GAZEL

Menüm tek hîç kim zâr u perîşân olmasun yâ Rab
Esîr-i derd-i aşk u dâğ-ı hicrân olmasun yâ Rab

(Ey Allah’ım, benim gibi hiç kimse zayıf ve kendinden geçmiş olmasın.
Ey Allah’ım, aşk derdinin ve ayrılık yarasının tutsağı olmasın.)

Demâdem cevrlerdür çekdüğüm bî-rahm bütlerden
Bu kâfirler esîri bir müselmân olmasun yâ Rab

(Bu acımasız güzellerden her zaman çektiğim eziyet ve cefadır.
Ey Allah’ım, bu kâfirlerin tutsağı bir Müslüman olmasın.)

Görüp endîşe-i katlümde ol mâhı budur derdüm
Ki bu endîşeden ol meh peşîmân olmasun yâ Rab

(Ey Allah’ım, o ay yüzlü güzelin beni öldürmek düşüncesinde olduğunu görünce bütün üzüntüm şu:
O ay yüzlü güzel bu düşüncesinden cayacak diye korkuyorum.)

Çıharmak itseler tenden çeküp peykânın ol servün
Çıhan olsun dil-i mecrûh peykân olmasun yâ Rab

(O selvi boylu güzelin okunun ucunu
vücudumdan çekip çıkarmak isteseler,

Yaralı gönlüm çıksın da okun ucu çıkmasın isterim, ey Allah’ım.)

Cefâ vü cevr ile mu’tâdem anlarsuz n’olur hâlüm
Cefâsına had ü cevrine pâyân olmasun yâ Rab

(Sevgilinin cefasına ve eziyetine alıştım, bunlar olmadan halim nice olur.
Ey Allah’ım, sevgilinin cefasına bir sınır, eziyetine de son olmasın.)

Demen kim adli yoh yâ zulmi çoh her hâl ile olsa
Gönül tahtına andan özge sultân olmasun yâ Rab

(Onun adaleti yok ya da zulmü çok diye yakınmayın. Her ne şekilde olursa olsun,
Gönül tahtıma ondan başkası sultan olmasın, ey Allah’ım.)

Fuzûlî buldı genc-i âfiyet meyhâne küncinde
Mübârek mülkdür ol mülk vîran olmasun yâ Rab

                                                        Fuzûlî

(Fuzûlî, sağlık esenlik hazinesini meyhane köşesinde buldu.
Ey Allah’ım, orası kutsal bir yerdir, sakın yıkılmasın.)

KASİDE

Kaside, “belli bir amaç için yazılmış şiir” demektir.

Divan edebiyatında din ve devlet büyüklerini övmek, yüceltmek amacıyla yazılan uzun şiirlere “kaside” denir.

Kaside Arap edebiyatında ilk dönemlerden beri kullanılan bir nazım biçimidir. Eski dönemlerde şairler, her yıl Kâbe’de toplanıp kasidelerini okurlarmış. Kasidelerin en güzeli Kâbe’nin duvarına asılırmış.

Kaside, beyitler halinde yazılır.

Kasidenin kafiye örgüsü, gazelle aynıdır: “aa xa xa xa…”

Kasideler, gazellere göre daha uzun şiirlerdir. 100 beyte kadar çıkan kasideler vardır.

Kasideler en az 15, en fazla 99 beyitten oluşur.

Matla: Kasidenin ilk beytidir.

Makta: Kasidenin son beytidir.

Taç Beyit: Kasidede şairin mahlasının (takma adının) geçtiği beyittir.

Beytü’l-kasid: Kasidenin en güzel beytidir.

Kasidenin Bölümleri

1. Nesib: Kasidenin girişi niteliğindeki bölümdür. Kasidede asıl amaç, bir büyüğü övmektir; fakat şair, övgüye hemen başlamaz. Nesib bölümünde betimlemeler yaparak şiirine başlar.

Nesib bölümünde genellikle “bahar, kış, gece, at, savaş alanı…” gibi konular işlenir.

2. Girizgâh: Kasidenin “nesib” bölümünden “medhiye” bölümüne geçerken söylenen beyittir. Bu beyit, basamak görevi üstlenir.

3. Methiye: Kasidenin sunulduğu kişinin övüldüğü bölümdür.

4. Tegazzül: Sözcük anlamı “gazel söyleme”dir. Kasidenin içinde genellikle “methiye” bölümünden sonra, aynı ölçü ve kafiyede bir gazel söylemektir.

5. Fahriye: Kasidede şairin kendisini övdüğü bölümdür. Bu bölümde şair, kendisini tüm şairlerin üstünde görür, şiir sanatının ne kadar üstün olduğunu anlatır.  

6. Dua: Şair, övdüğü kişinin uzun ömürlü olması, bahtının açık olması için dua eder.

Konularına Göre Kasideler

* Bahariye: Nesib bölümünde bahar mevsiminin güzelliklerinin, çiçeklerin anlatıldığı kasidelerdir.

* Şitâiye: Nesib bölümünde kış mevsiminin, yağmurların, karların anlatıldığı kasidelerdir.

* Temmûziye: Nesib bölümünde yaz mevsiminden, sıcaktan söz edilen kasidelerdir.

* Ramazaniye: Ramazan dolayısıyla yazılan, “nesib” bölümünde Ramazan ayının türlü yönleriyle anlatıldığı kasidelerdir.

* İydiye: Bayramlarda sunulan kasidelerdir. Şair, bayramdan söz eden bir giriş yapar ve kasideyi sunduğu kişinin bayramını kutlar.

* Nevrûziye: Nevruz dolayısıyla yazılan kasidelerdir.

* Rahşiye: Nesib bölümünde “at”ın anlatıldığı, övüldüğü kasidelerdir.

* Hammâmiye: Nesib bölümünde hamamın ve hamamdaki bir güzelin anlatıldığı kasidelerdir.

* Dâriye: Nesib bölümünde devlet büyüklerinin yaptırdıkları köşklerin anlatıldığı kasidelerdir.

* Cülûsiye: Padişahların tahta çıkışları dolayısıyla yazılan kasidelerdir.

* Fethiye: Bir kalenin, bir ülkenin fethi dolayısıyla o yeri fetheden kişiye sunulan kasidelerdir.

*Sulhiye: Savaş sonunda imzalanan antlaşma ve sağlanan barış dolayısıyla yazılan kasidelerdir.

KASİDE

Esdi nesîm-i nevbahâr açıldı güller subhdem
Açsın bizüm de gönlümüz sâkî meded sun câm-ı Cem

(İlkbahar rüzgârı esti, sabahleyin güller açıldı.
Saki yetiş, bize Cem’in kadehini sun, bizim de gönlümüz açılsın.)

Erdi yine Ürd-i bihişt oldı hevâ anber-sirişt
Âlem bihişt-ender-bihişt her gûşe bir bâğ-ı İrem

(Yine nisan ayı geldi, hava amber kokulu oldu.
Dünya, cennet içinde cennete, her köşe de bir İrem Bağı’na benzedi.)

Gül devri ayş eyyâmıdur zevk u safâ hengâmıdur
Âşıklarun bayrâmıdur bu mevsim-i ferhunde-dem

(Gül devri, yiyip içip eğlenme günleridir
Bu mübarek mevsim âşıkların bayramıdır.)

Dönsün yine peymâneler olsun tehî hum-hâneler
Raks eylesün mestâneler mutrıblar etdükçe negâm

(Yine kadehler dönsün, meyhaneler boşalsın,
Çalgıcılar saz çaldıkça sarhoşlar kalkıp oynasınlar.)

Bir câm sun Allâh içün bir kâse de ol mâh içün
Tâ medh-i şâhenşâh içün alam ele levh ü kalem

(Allah için bir kadeh sun, bir kadeh de o ay yüzlü için
Padişahlar padişahını övmek için elime kâğıt ve kalem alayım.)

Ol âfitâb-ı saltanat ol şehsuvâr-ı memleket
Cem-bezm ü Hâtem-mekrümet memdûh-ı asnâf-ı ümem

(O, saltanat güneşi; o ülkenin usta yöneticisi
Cemşîd meclisli, Hatem gibi cömert, herkesçe övülen.)

Sultan Murâd-ı kârmân efser-dîh ü kişver-sitân
Hem padişah hem kahraman sâhib-kırân-ı Cem-haşem

(Sultan Murat, mutlu, taç veren, ülke alan
Cemşid gibi haşmetli, kudretli, kahraman bir padişahtır.)

Sözde nazîr olmaz bana ger olsa âlem bir yana
Pür-tumturâk u hoş-edâ ne Hâfiz’im ne Muhteşem

(Tüm dünya bir yana olsa, bana sözde benzer olmaz.
Çok gösterişli ve hoş söyleyişli olan ben ne Hâfız ne de Muhteşem’im.)

Nef’î yeter da’vâyı ko dünyâ ile gavgâyı ko
Eflâke istiğnâyı ko hâke yüzün sür lâ-cerem

                                                Nef’î

(Nef’î yeter, iddiayı bırak, dünya ile kavgayı bırak.
Göklere tepeden bakmayı bırak, mutlaka yüzünü toprağa sür.)

“HARNAME”  (Eşekname)

Bir eşek var idi za’îf ü nizâr
Yük elinden kati şikeste vü zâr

(Zayıf ve cılız bir eşek vardı.
Yük taşımaktan pek kırgın ve inler haldeydi.)

Gâh odunda vü gâh suda idi
Dün ü gün kahr ile kısuda idi

(Bazen odun taşır, suya giderdi.
Gece gündüz çok keder ve sıkıntı içindeydi.)

Dudağı sarkmış u düşmiş enek
Yorılur arkasına konsa sinek

(Dudağı sarkmış, çenesi düşmüştü.
Arkasına sinek konsa yorulurdu.)

Arkasından alınsa pâlânı
Sanki it artugıydı kalanı

(Arkasından semeri alınsa,
kalan sanki it artığıydı.)

Bir gün ıssı ider himâyet ana
Ya’ni kim gösterir inayet ana

(Bir gün sahibi onu himaye etti,
yani lütuf ve iyilik gösterdi.)

Aldı pâlânını vü saldı ota
Otlayurak biraz yüridi öte

(Palanını çıkardı ve ota saldı.
Eşek otlayarak biraz öteye yürüdü.)

Gördi otlakda yürür öküzler
Odlu gözler ü gerlü gögüzler

(Otlakta gözleri ateşli, göğüsleri gerilmiş yürüyen öküzler gördü.)

Sömürüp eyle yirler otlagı
Ki çekicek kılın tamar yagı

(Otları öyle sömürerek yiyorlardı ki,
kıllarını çekince yağları damlardı.)

Boynuzu ba’zısının ay bigi
Kiminün halka halka yay bigi

(Kiminin boynuzu ay gibi,
kimininki halka halka yay gibiydi.)

Har-ı miskin ider iken seyrân
Kaldı görüp sığırları hayrân

(Zavallı, âciz eşek dolaşırken
sığırları görüp hayran kaldı, şaşırdı.)

Ne yular derdi ne gam-ı pâlân
Ne yük altında haste vü nâlân

(Ne yular derdi, ne palan gamı vardı,
ne de yük altında yaralı ve inler halde idiler.)

Ki birüz bunlarunla hilkatde
Elde ayakda şekl ü sûretde

(Bunlarla yaratılışta,
elde, ayakta, şekil ve görünümde biriz.)

Bunlarun başlarına tâc neden
Bizde bu fakr ü ihtiyâc neden

(Bunların başlarına taç neden,
bizim bu yoksulluk ve ihtiyaç içinde olmamız neden?)

Gezerek gördi bir gögermiş ekin
Sanki dutardı ol ekin ile kîn

(Gezerken yeşermiş bir ekin gördü.
Sanki o ekine karşı kin tutuyordu.)

Işk ile degdi girdi işlemege
Gâh ayaklayu gâh dişlemege

(Aşk ile vardı, tarlaya işlemeye girdi.
Bir yandan ayağı ile çiğneyip eziyor, bir yandan da dişliyordu.)

Yiyürek toydı karnı çagnadı
Yuvalandı vü biraz agnadı

(Ekini yiyip karnı doyunca şarkı söyledi,
yuvarlandı ve biraz debelendi.)

Çıkarur har çün enker-ül-asvât
Ekin ıssısına arz olunur Arasât

(Eşek seslerin en çirkinini çıkarınca,
olay ekin sahibine arz olur.)

Ağaç elinde azm-i râh itdi
Tarlasını göricek âh itdi

(Adam elinde sopayla yola düştü,
tarlasını görünce ah etti.)

Dâneden gördi yiri pâk olmış
Gök ekinliği kara hâk olmış

(Tarlasını taneden temizlenmiş,
yeşil ekinliğini kara toprak olmuş halde gördü.)

Yüregi sovumadı sögmeg ile
Ulımadı eşegi dögmeg ile

(Sövmek ile yüreği soğumadı,
onu dövmekle öfkesi dinmedi, sakinleşmedi.)

Bıçaın çekdi kodı ayrugını
Kesdi kulagını vü kuyrugını

(Bıçağını çekti, başka tarafına dokunmadı,
kulağını ve kuyruğunu kesti.)

Kaçar eşek acıyurak cânı
Dökilüp yaşı yirine kanı

(Eşek, canı yanarak kaçar.
Gözünden yaş yerine kan dökülür.)

Bâtıl isteyü hakdan ayrıldum
Boynuz umdum kulakdan ayrıldum

                                    Şeyhî

(Batıl olanı isteyerek haktan ayrıldım,
boynuz umdum, kulaktan ayrıldım.)

MÜSTEZAT

Müstezat’ın sözlükteki anlamı “artmış, çoğalmış” demektir.

Gazelin her dizesine, kısa bir dize ekleyerek oluşturulan nazım biçimidir.

Müstezat, uzun ve kısa dizelerden oluşan bir nazım biçimidir.

Uzun dizeler aruz ölçüsünün “Mef’ûlü Mefâîlü Mefâîlü Feûlün” kalıbıyla, kısa dizeler “Mef’ûlü Feûlün” kalıbıyla yazılır.

Kısa dizelere “ziyade” denir.

MÜSTEZAT

Bülbül yetişir bağrımı hûn etti figânın
Zabt eyle dehânın
Hançer gibi deldi ciğerim tîğ-ı zebânın
Te’sîr-i lisânın

(Bülbül, bu kadar feryat yeter, bağrımı kanattın
Çeneni tut
Kılıç gibi keskin sözlerin hançer gibi ciğerimi deldi
Dilinin tesiri)

Âh etse nola bülbül-i dil meşhedim üzre
Tâ mahşer olunca
Çok çekti gam-ı hârını gül-zâr-ı cihânın
Bu bâğ-ı fenânın

(Öldüğüm yerde gönül bülbülü âh etse
Mahşer olunca
Gülbahçesini andıran dünyanın dikenlerinden çok çekti
Bu geçici bahçenin)

İzzet ne şeker çiğnedi tûtî gibi bilmem
Açmış yeni bir söz
Reşk ile sulandı yine ağzı şu’arânın
Sınf-ı husemânın
İzzet Molla

(İzzet, papağanın şeker çiğnemesi gibi ne güzel söyledi bilmem
Açmış yeni bir söz
Şairlerin kıskançlıktan ağzı sulandı
Düşmanlar sınıfının)

KIT’A

İki beyitten oluşan nazım biçimidir.

Beyit sayısı ikiden fazla olan
kıt’alar da vardır.

Kafiye örgüsü “xa-xa” biçimindedir.

Daha çok felsefî ve dinî konular, eleştiriler, hicivler, nükteler işlenir.

KIT’A

Kalem olsun ol kâtib-i bed tahririn
Ki fesâd-ı rakamı sûrumuzu şûr eyler
Gâh bir harf sükûtuyle eder nadiri nâr
Gâh bir nokta kusuruyla gözü kör eyler

                                     Fuzûlî

(Kalem kötü bir yazıcının eline geçince
Çirkin yazısıyla “sûr”umuzu “şûr” eder
Yahut eksik yazarak “nadir”i “nâr” eder
Veya bir nokta yanlışıyla “göz”ü “kör” eder)

RUBAİ

Tek dörtlükten oluşan bir nazım biçimidir.

Kafiye örgüsü “aaxa” biçimindedir.

İran edebiyatından Türk edebiyatına geçmiştir.

Rubailerde daha çok felsefî ve tasavvufî konular işlenir. “Aşk, kadın, şarap” gibi konular da işlenir.

Rubai türünün en önemli şairi, İranlı şair Ömer Hayyam’dır.

Divan edebiyatında rubaileriyle tanınmış şairimiz Azmizade Haleti’dir.

Cumhuriyet döneminde ise Yahya Kemal Beyatlı ile Arif Nihat Asya rubaileriyle tanınmış şairlerimizdir.

RUBAİ

Esrarını dil zaman zaman söyler imiş
Hengame-i gamda dâstan söyler imiş
Aşk ehli olup da mihnet-i hicrana
Ben sabr ederim diyen yalan söyler imiş

Azmizade Haleti

RUBAİ

Bilmem kime yahut neye uyduk gittik
Gâhi meye gâhi neye uyduk gittik
Erbâb-ı zekâ riyayı mezhep bildi
Bizler dili divâneye uyduk gittik

Yahya Kemal Beyatlı

RUBAİ

Bir merhaleden güneşle derya görünür.
Bir merhaleden her iki dünya görünür.  
Son merhale  bir fasl-ı hazandır ki sürer,
Geçmiş, gelecek cümlesi rüya görünür.

Yahya Kemal Beyatlı

TUYUĞ

Türklerin bulup kullandığı bir nazım biçimidir.

Tek dörtlükten oluşur.

Kafiye örgüsü “aaxa” biçimindedir.

Aruz ölçüsünün “Fâilâtün Fâilâtün Fâilün” kalıbıyla yazılır.

Tuyuğlar, Halk Şiirindeki “mani”lere benzer. (Halk şiirindeki “mani”nin Divan Şiirindeki karşılığı “tuyuğ”dur.)

Tuyuğlarda konu olarak “felsefî kavramlar, din, aşk, kadın, şarap” işlenir.

Edebiyatımızda tuyuğlarıyla tanınmış en önemli şairimiz Kadı Burhanettin’dir.

Nesimi ve Ali Şir Nevâî de tuyuğlarıyla tanınmış şairlerimizdir.

TUYUĞ

Dilberin işi it’âb u nâz olur
Çeşmi câdû gamzesi gammâz olur
Ey gönül sabr et tahammül kıl ana
Yâre erişmek az az olur

Kadı Burhanettin

(it’âb: yorma, zahmet verme – çeşm: göz – câdû: çok güzel göz – gammâz: işaret veren)

TUYUĞ

Özünü şeyh gören serdâr olur
Ene’l-hak dava kılan berdâr olur.
Er oldur, Hak yoluna baş oynaya,
Döşekte ölen yiğit murdar olur.

Kadı Burhanettin

(serdâr: komutan, lider, baş – Ene’l-hak: “Ben hakkım” anlamına gelen söz – berdâr: asılmış – murdar: kirli, pis)

MURABBA

Dörder dizelik betlerden oluşan bir nazım biçimidir.

Kafiye örgüsü “aaaa bbba ccca…” biçimindedir.

En az 3, en fazla 7 dörtlükten oluşur.

Murabbalarda “aşk, sevgiliden yakınma, övgüler, yergiler, tasavvuf” gibi konular işlenir.

MURABBA

Geçti cânânın firâkı cânıma
Tîr-i cevri gibi girdi kanıma
Nâleden bir kimse gelmez yanıma
Söyle ey bâd-ı sabâ cânânıma

(Sevgilinen ayrılığı  canıma yetti.
Eziyet okuı kanıma girdi.
İnlememden kimse yanıma gelmez.
Ey sabah rüzgarı sevgilime bunları söyle.)

Düşmanum gibi benüm ol nev-cuvân
Şâd olur çünkim gamumdan her zaman
Eyleyüp ahvâlümi bir bir beyân
Söyle ey bâd-ı sabâ cânânıma

(O sevgili benim düşmanım gibi
Çünkü üzülmemden o mutlu olur
Hallerimi bir bir açıklayıp
Ey sabah rüzgarı sevgilime bunları söyle.)

Yaktı yandurdı beni nâr-ı firâk
İşidenlerden ırak olsun ırak
Hey ne müşkil derd olur bu iştiyâk
Söyle ey bâd-ı sabâ cânânıma

(Beni ayrılık ateşi yaktı, yandırdı.
Bu arzu çok zor bir derttir.
Duyanlardan bu uzak olsun.
Ey sabah rüzgarı sevgilime bunları söyle.)

Derdmendine şefâat eylesin
Hâtırım sorsun inâyet eylesin
Bî-vefâlıktan ferâgat eylesin
Söyle ey bâd-ı sabâ cânânıma

(Sevgili ben dertliye şefaat eylesin.
Hatırımı sorsun, bana yardım etsin.
Vefasızlıktan vazgeçsin.
Ey sabah rüzgarı sevgilime bunları söyle.)

Âşık olal’dan ana leyl ü nehâr
Işkum artar eksilir sabr u karâr
Olmasun Yahyâ gibi mahzûn u zâr
Söyle ey bâd-ı sabâ cânânıma                           

                            Yahya Bey

(Ona âşık olduğum zamandan beri gece gündüz aşkım artar,
Fakat sabrım ve kararlılığım azalır.
O sevgili Yahya gibi hüzünlü ve feryat dolu olmasın.
Ey sabah rüzgarı sevgilime bunları söyle.)

ŞARKI

Divan şiirine Türklerin kattığı bir nazım biçimidir.

Murabba’dan doğmuş bir nazım biçimidir.

Şarkı, Halk Şiirindeki “türkü”nün yerini tutar.

Şarkılar, bestelenip söylenmek üzere yazılır.

Şarkılar dörtlükler halinde yazılır.

Dörtlüklerde tekrarlanan dizelere “nakarat” denir.

Kafiye örgüsü : “aaaa bbba ccca…” ya da “abab cccb çççb…” biçimindedir.

Şarkılarda konu olarak “aşk, sevgili, içki, eğlence” işlenir.

Şarkı türü, zevk ve eğlenceye düşkünlüğün arttığı Lale devrinde yaygınlaşmıştır.

Divan şiirinde en güzel şarkıları Nedim yazmıştır.

Nedim’den sonra şarkı yazan şairlerimiz Enderunlu Fazıl ve Enderunlu Vasıf’tır.

Cumhuriyet döneminde ise şarkılarıyla tanınan şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’dır.

ŞARKI

Dün kahkahalar yükseliyorken evinizden,
Bendim geçen, ey sevgili, sandalla denizden!
Gönlümle, uzaklarda bütün bir gece sizden
Bendim geçen, ey sevgili, sandalla denizden!

Dün bezminizin bir ezelî neş’esi vardı,
Saz sesleri tâ fecre kadar Körfez’i sardı;
Vaktâki sular şarkılar inlerken ağardı,
Bendim geçen, ey sevgili, sandalla denizden!

Yahya Kemal Beyatlı

ŞARKI

Bir safâ bahşedelim gel şu dil-i nâşâda
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’dâbâd’a
İşte üç çifte kayık iskelede âmâde
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’dâbâd’a

(Gel şu kederli gönle bir neşe bağışlayalım
Yürü ey servi boylum Sa’dâbâd’a gidelim
İşte üç çifte kayık iskelede hazır bekliyor
Yürü ey servi boylum Sa’dâbâd’a gidelim)

Gülelim eğlenelim kâm alalım dünyâdan />Mâ-i tensîm içelim Çeşme-i Nev-peydâ’dan
Görelim âb-ı hayât akdığın ejderhâdan
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’dâbâd’a

(Gülelim, eğlenelim dünyadan murat alalım
Yeni yapılmış çeşmeden cennet suyu içelim
Ejderha şeklindeki çeşmeden ölümsüzlük suyunun aktığını görelim
Yürü ey servi boylum Sa’dâbâd’a gidelim)

Bir sen ü bir ben ü bir mutrib-i Pâkize-edâ
İznin olursa eğer bir de Nedîm-i şeydâ
Gayri yârânı bugünlük edip ey şûh fedâ
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’dâbâd’a

                                      Nedim

(Bir sen, bir ben, bir de temiz edâlı çalgıcı
Eğer izin verirsen bir de çılgın Nedim’le
Ey neşeli sevgili! Diğer dostları bugünlük feda ederek
Yürü ey servi boylum Sa’dâbâd’a gidelim)

MUHAMMES

Beşer dizelik bentlerden oluşan nazım biçimidir.

Muhammesler hemen her konuda yazılabilir.

Kafiye örgüsü “aaaaa bbbba cccca…” biçimindedir.

ŞEVKİ YOK

Gül hazîn… sünbül perişan… bağ-zârın şevki yok…
Derd-nâk olmuş hezâr-ı nağmekârın şevki yok
Başka bir hâletle çağlar cûy-bârın şevki yok
Âh edib inler nesîm-i bî-karârın şevki yok
Geldi ammâ neyleyim sensiz bahârın şevki yok!

(Gül hüzünlü, sümbül perişan, gül bahçesinin keyfi, neşesi yok…
Şarkı söyleyen bülbül dert küpü olmuş, keyfi yok
Başka bir halde çağlar ırmak, keyfi, coşkusu yok
Kararsız rüzgâr âh edip inler, keyfi yok
Geldi ama ne yapayım, sen olmayınca baharın tadı, neşesi yok)

Farkı yoktur giryeden rûy-ı çemende jâlenin
Hûn-ı hasretle dolar câm-ı safâsı lâlenin
Meh bile gayretle agûşunda ağlar hâlenin
Gönlüme te’siri olmaz ateş-i seyyâlenin
Geldi ammâ neyleyim sensiz bahârın şevki yok!

(Çimenin üstündeki çiğ tanelerinin gözyaşından farkı yok
Lalenin eğlence kadehi hasret kanıyla dolar
Ay bile gayretle halenin kucağında ağlar
Gönlüme tesiri olmaz bu akan ateşin
Geldi ama ne yapayım, sen olmayınca baharın tadı, neşesi yok)

Rûha verdikçe peyâm-ı hasretin her bir sehâb
Câna geldikçe temâşâ-yı ufuktan pîç ü tâb
İhtizâz eyler çemen… izhâr eder bin ızdırâb
Hem tabiat münfâil hicrinle hem gönlüm harâb
Geldi ammâ neyleyim sensiz bahârın şevki yok!
Recaizade Mahmut Ekrem

(Çimen titrer, bin keder ortaya çıkar
Hasretinin haberini her bir bulut ruhuma verdikçe
Ufku seyrettikçe içimi bir telaş kaplar
Hem tabiat üzgün ayrılığınla hem gönlüm harap
Geldi ama ne yapayım, sen olmayınca baharın tadı, neşesi yok)

TERKİB-İ BENT

Bentlerle kurulan bir nazım biçimidir.

Bent sayısı 5 ile 10 arasında değişir. Daha fazla olanları da vardır.

Her bent kendi içinde 5 ile 10 beyitten oluşur. Bu beyitler tıpkı gazel gibi kafiyelenir.

Her bendin son beytine “vasıta beyti” denir. Bu beyit bentten ayrı olarak kafiyelenir.

Terkib-i bentte, vasıta beyti her bendin sonunda değişir.

Vasıta beytinin üstündeki beyitlerin tümüne “terkibhane” denir.

Terkib-i bent’in kafiye örgüsü şu şekildedir:

“aa xa xa xa xa xa bb – cc xc xc xc xc xc çç – …”

Bağdatlı Ruhi ve Ziya Paşa bu türün usta şairleridir.

TERKİB-İ BENT

IX. Bent

Pek rengine aldanma felek eski felektir
Zîrâ feleğin meşreb-i nâ-sâzı dönektir

(meşreb-i nâ-sâz: uygunsuz yaratılış)

Ya bister-i kemhâda ya virânede can ver
Çün bay u gedâ hâke beraber girecektir

(bister-i kemhâ: ipek döşek, yatak – bay u gedâ: zengin ve fakir – hâk: toprak)

Allah’a sığın şahs-ı halîmin gazabından
Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pektir

(şahs-ı halîm: yumuşak huylu kişi – gazab: öfke – pek: sert)

Yaktı nice canlar o nezaketle tebessüm
Şîrin dahi cana kasdetmesi gülerektir

Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma
Zer-dûz palan ursan eşek yine eşektir

(bed-asla: kötü yaratılışlı – necâbet: soyluluk – zer-duz: altın işlemeli)

Bed-mâye olan anlaşılır meclis-i meyde
İşret güher-i âdemi temyîze mihektir

(bed-mâye: mayası bozuk – meclis-mey: içki meclisi – İşret: eğlence, âlem – güher-i âdem: insanın cevheri – temyîz: iyiyi kötüden ayırt etme – mihek: birinin kıymetini anlamaya yarayan şey)

Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdîr
Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötektir

(nush: nasihat- tekdîr: azarlama – kötek: sopa, dayak)

Nâdânlar eder sohbet-i nâdânla telezzüz
Divânelerin hem-demi divâne gerektir

(nâdân: cahil – telezzüz eder: lezzet alır, hoşlanır – divâne: deli – hem-dem: sıkı fıkı, canciğer arkadaş)

Afv ile mübeşşer midir ashâb-ı merâtib
Kânûn-ı cezâ acize mi has demektir

(ashâb-ı merâtib: zenginler, makam sahipleri – mübeşşer: müjdelenmiş)

Milyonla çalan mesned-i izzetle ser-efrâz
Birkaç kuruşu mürtekibin câyı kürektir

(ser-efrâz: baş tacı edilen – mesned-i izzet: saygıdeğer, yüce – mürtekib: rüşvet yiyen – cây: yer)

İman ile din akçedir erbâb-ı gınâda
Nâmus u hamiyet sözü kaldı fukarâda

Ziya Paşa

(erbâb-ı gınâ: zenginler – hamiyet: onur, haysiyet)

TERCİ-İ BENT

Biçim ve kafiye yönlerinden terkib-i bent’e benzer.

Terkibi bentte vasıta beyti her bentte değişirken, terci-i bentte aynen tekrarlanır.

Terci-i bentlerde genellikle “Allah, evren, insan, yaşam” gibi dinî ve felsefî konular işlenir.

Terci-i bent’in kafiye örgüsü şu şekildedir:

“aa xa xa xa xa xa bb – cc xc xc xc xc xc bb – …”