Erden ÖZKANT

(Sitemiz yazarı ‘kişisel gelişim profesyoneli’ Merve Dönerçark, “Hayatı nasıl algılamalıyız” diye soruyordu yazısında. Ben, hayatı galiba bu yazımdaki gibi algılıyorum Merve Hanım. Netcez gari?)
Arunas Yayınlarından çıkan ve uzun bir süre çok satanlar listesinin 1 numarasında kalan John C. Parkin’in “S*ktir Et” adlı kitabında yazar, her şeye “S*ktir Et” dememizi ve canımızı sıkmamamızı öneriyor, canımızı bir şey sıkacak olduğunda da “S*ktir Et” deyin geçer diyor. Uygulaması zor doğrusu… Ama uygulayanların olduğunu biliyoruz bu öneriyi…

Sponsor Bağlantılar

Herhalde uygulayanlar mutludurlar hayatta…

Her gün saçma sapan tartışmaların ve olayların yaşandığı hayatta…

Her gün kadın cinayetlerinin yaşandığı hayatta…

Her gün hırsızlıkların, cinayetlerin, tecavüzlerin yaşandığı hayatta…

Her gün değişik değişik siyasi gelişmelerin yaşandığı hayatta…

Milyonlarca insanın aç olduğu hayatta…

Afrika’daki insanların, açlık ve susuzluktan öldükleri hayatta…

Dört bir yanda siyasi ve ekonomik krizin yaşandığı hayatta…

Milyonlarca insanın sokaklarda, parklarda yaşadığı hayatta…

İnsanların artık birbirlerine güvenemez hale geldiği hayatta…

Göz göre göre askerlerimizin hayatlarını kaybettikleri hayatta…

Gökhanların, Ceylanların “yanlışlıkla öldürdük” şeklinde açıklanan ölümlerinin yaşandığı hayatta…

Birçok insanın işini sevmeyerek, yaşamayı sevmeyerek yaşadığı hayatta…

Her gün patronun saçma sapan emirlerinin ve azarlarının işitilmek zorunda kalındığı hayatta…

Ailede yaşanan saçma sapan küslüklere, kavgalara ve patron yetmezmiş gibi aile büyüklerinden de sık sık duyulan öğüt ve azarlara katlanılmak zorunda kalınan hayatta…  

İftiraların, yalanların, ihanetlerin, diğerine karşı hoşgörüsüzlükte aşırılıkların yaşandığı hayatta…

Bırakın arkadaşları, akrabaların bile birbirlerini anlamaktan yoksun oldukları hayatta…

Yani demek istediğim bu hayatta mutlu olabilmek, mutlu yaşayabilmek, canımızı sıkan olaylar karşısında “S*ktir Et” diyebilmek zor bence…

Doğrusu ya “Hayat çok güzel” , “Yaşamak çok güzel”, “Yaşamak güzel valla, ölmek bile istemiyorum”, “Öldüğümde Allah beni geri gönderse keşke hayat o kadar güzel ki” gibi şeyler söyleyenleri şimdiye kadar hiç anlayamadım.

Anlayabileceğimi de pek zannetmiyorum…

Ama merak ediyorum gerçekten insanların bu hayatta nasıl bu kadar mutlu olabildiklerini…

Bu hayattan nasıl bu kadar zevk aldıklarını, alabildiklerini merak ediyorum…

Tamam ben çok karamsarım bu hayat ve yaşamak konusunda ama yine de merak ediyorum bu mutlu mesut yaşayanları…

Gerçi mutlu yaşayanların da ne kadar mutlu oldukları bir soru işareti…

54 ilde yapılan “2011 Türkiye Değerler Araştırması”na göre insanların % 77’si mutlu…

Ama ne mutluluk!

Zira insanların çoğunluğu işini kaybetmekten korkuyor ve yeni iş bulmaktan da umutlu değil; çocuğunu iyi okutamamaktan endişeli; insanlara güvenmiyor: Hayrettin Hoca gibi kendisinden olmayanları komşu olarak istemiyor…

Bakın değerlere: 1990’dan bu yana, genel olarak insanlara güvenebileceğini söyleyenlerin oranı %8- %10 dolayında iken, son araştırmada bu oran %15’e çıkmış…

Yüzde 84 eşcinselleri, yüzde 74 AİDS’lileri, yüzde 68 nikâhsız yaşayan çiftleri, yüzde 64 ateistleri, yüzde 54 şeriat yanlılarını, yüzde 48 Hıristiyanları, yüzde 26 kızları şortla dolaşanları, yüzde 20 oruç tutmayanları, yüzde 17 sevmediği partiye oy verenleri komşusu olarak görmek istemiyor.

1990 yılında toplumun yüzde 91’i orduya güvenirken bu oran 2011’de yüzde 75’e gerilemiş: Orduya güvenenler (tamamen + biraz güvenenlerin toplamı) %75

Orduya güven son 20 yılın en düşüğü çıkmış bu sonuçla…

Hükümete güvenenler (tamamen + biraz güvenenlerin toplamı) %61

Polise güvenenler (tamamen + biraz güvenenlerin toplamı) %75

Basına güvenenler (tamamen + biraz güvenenlerin toplamı) %41

Ve kendisini “mutlu” hissedenler (çok + biraz mutlu toplamı) %77

10 üzerinden ortalama “genel olarak hayattan memnuniyet” puanı 7.31

Tüm bu yazdıklarım ışığında benim yakında dogumgünümün olduğu ve yine insanların, her yıl olduğu gibi, “çok yaşa, iyi ki doğdun” diyecekleri aklıma geliyor ve “böyle bir hayatta iyi ki doğdum diyebilmek mümkün mü acaba” diye düşünüyorum…

NOT: Yazımı bitirdim. Ancak bir yerde aşağıdaki cümleler dikkatimi çekti: Neden bu kadar üzülüyoruz bitip gitmiş şeye? Nedir bu aşk mı, sevda mı? Yoksa yarım kalan bir şeyler mi var da insanoğlu bugününü geçmiş için zehir ediyor. Ve en önemlisi ne geçiyor elimize? Değmez ya, yeminle değmez. Hayat o kadar kısa ve güzel ki 1 saniyesini bile olmuş bitmiş için üzülmeye, hasretini çekmeye değmez. En büyük acıları bile siliyor zaman. Gün bugün, saat bu saat. Gerisi hikâye. Yaşam dediğimiz şey de bu yani…

Bir de şu cümle var: Ölümün olduğu bir yerde hiçbir şey ciddi olamaz.

Bilmem belki de bu cümleleri yazan kişi ve bu cümleleri savunanlar haklıdırlar. Ama yukarıda verdiğim araştırma sonuçları, daha dün 12 askerimizin şehit olması ve bunun neden olacağı sonuçlar ile dünyada olup bitenler pek öyle demiyor. Tabii ben de…

(Bu yazıyı yayınlatmasam mı ki diye düşünürken bir GSM operatörünün gazabına uğradığımı ve sahtekârlığın ne boyutlara vardığını öğrendim. Dolayısı ile yazıyı yayınlatmam da bana farz oldu!)