Neredeyse iki ay olmuş Polonya’ya geleli, zaman ne kadar da hızlı geçiyor. Erasmus serüveninin yarısına gelmişiz üç ay sonra dönüş var. En son trendeydik galiba oradan devam edelim; Haydarpaşa Tren Garından sonra vapurla Avrupa yakasına geçip, Aksaray Metrosu’nun son durağı olan Atatürk Hava Limanı gidip, Check-in (Kontrol) saatinin gelmesini beklemeye başladık.

Sponsor Bağlantılar

 
Hava limanına gidip Dış Hatlar Gidiş bölümüne geldiğinizde bir dizi güvenlik önlemiyle karşılaşacaksınız, görevliler üzerinizde hiçbir metal kalmamasını (kemer dahil!) ve valizinizin içinde de sıvı, kesici, delici, yanıcı vs. maddelerin olmamasını isteyecekler. Yanlışlıkla valizinize koyduğunuz bir makas sizin uzun bir süre beklemenize neden olabilir. Valizleriniz X-Ray cihazından sorunsuzca geçerse, yukarı çıkıp ekranlardan kendi havayolu firmanızın Check-in saatini kontrol edip uçuş saatinizin gelmesini bekleyecekseniz.

Bazen Check-in işlemleri tek kişi tarafından yapılabiliyor veya uzun kuyruklar olabiliyor onun için, uçuş saatinizden birkaç saat önce hava limanında olursanız kendinizi riske atmamış olursunuz. Saatinizin gelmesini beklerken biraz fotoğraf çekip, Wireless keyfi yapabilirsiniz. Daha sonra pasaport ve bilet kontrolünüzü yaptırıp valizlerinizi telsim edersiniz. Bagaj ağırlığınız uçakta aldığınız yerin Ekonomic Class veya Business Class olmasına göre, hava yolu firmasına, uçak tipine göre de değişmekle birlikte Economic Class için bagaj valizinin 23-25 kilo, el çantasının da 7-8 kilo olması istenir. Fazla kilolarınız için kilo başına 10 € ödemeniz istenebilir, biraz ısrar ederseniz bir kaç kilo fazla için ödeme yapmayabilirsiniz. Daha sonra son bir KDV daha ödersiniz ülkenize yurtdışı çıkış pulu alırsınız, Polis memuru pasaportunuza çıkış mührünü vurur ve artık hava alanındaki işiniz biter. Uçaktaki koltuğunuza yerleşip hava limanı ve gökyüzü fotoğrafları çekebilirsiniz.

İstanbul’dan Varşova ortalama 2 saat 25 dakika falan sürüyor (ortalama 2000 km). Biz Sefa kardeşimle birkaç gün başkent Varşova’da kalıp orayı gezdik, sonra trenle kendi şehirlerimize gittik. Bütün Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Polonya’da da Demir yolları çok yaygın, Tren en önemli ulaşım aracı burada zaten öyle büyük otobüs firmaları falan yok, her 15 dakikaya bir tren bulmak mümkün çoğu yere. Bizim TCDD deki gibi trenlerde var burada çok daha hızlı ve lüks trenlerde var. Mesela özel bir şirket tarafından işletilen İntercity buradaki en hızlı trenlerden biri, tabi rahatlık ve hızla doğru orantılı olarak bilet fiyatları da artıyor. Ben Varşova’dan Wroclaw’a “Pos” adı verilen orta kalite bir trenle 6-7 saatte geldim.

Şu ana kadar gözlemlediğim farklılıklardan bahsedeyim birazda; burası Avrupa’nın en koyu Katolik ülkesi olarak biliniyor ama aynı zamanda Avrupa’nın en çok bira tüketilen ülkesi olma özelliğini de koruyor!. Daha öncede bahsettiğim gibi Polonya’nın haklı hep sarışın ve renkli gözlü, ben henüz siyah ya da kahverengi gözlü tek bir kişiye bile rastlamadım, hep mavi ve yeşilin tonları. Rahibeler dışında başı kapalı kimse ya da öyle cami falan görmeniz mümkün olmuyor, çünkü bu ülkede yaşayan insanların neredeyse hepsi Katolik, 2000 civarında Türk’ün yaşadığı söyleniyor Polonya’da onlarda tekstil ve lokantacılıkla uğraşıyorlar. İnsanları kişilik olarak gerçekten çok iyi durumda, çok yardımsever insanlar. Mesela trafik kurallarına uyma konusunda bizden çok daha ilerideler diyebilirim. Burada kırmızı ışıkta geçen neredeyse hiç kimseyi göremezsiniz, ayrıca trafik ışıklarının olmadığı yerlerde geçiş öncelik hakkı her zaman yayalara ait, zaten araçlar sizi gördüklerinde hemen durup sizin geçmenizi bekliyorlar. Evet şunu da söyleyebilirim ki ben bu ülkede ne korna sesi duydum nede trafikte bir münakaşa. Tabi her zaman böyle güzel şeyler söylemek mümkün değil, mesela Polonların tembel bir millet olduğunu izlenimi oluştu bende, burada resmi daireler çoğunlukla 15:00 gibi kapanıyor, hayat çok erken saatlerde, henüz hava aydınlanmadan başlıyor ve çok erken bitiyor. Bürokrasi çok yavaş işliyor bu ülkede. Çok fazla çalışmayı sevmiyor galiba bu millet. İşyerleri çoğu zaman gün içinde bile kapanabiliyor. Pazar günleri pek çok insan kiliseye gittiği için işyerlerinin çoğu kapalı oluyor. İlk başlarda alışmakta çok zorlanmıştık, bazı günler çok geç yattığımızda doğal olarak ertesi günde geç kalkıyorduk ve kalktığımızda dışarıda hayat bitmiş oluyordu, mesela postanede işiniz olsa diğer güne kalıyordu. Akşam saatlerinden sonra büyük alışveriş merkezleri, restaurantlar ve barlar haricinde açık bir yer bulmak gerçekten zor.

Polonya’nın resmi dili olan Lehçede çok fazla vurgulu harf olduğu için sizinle konuşurken size kızdıklarını düşünebilirsiniz ama bu aslında onların normal konuşmaları. Dilleri Japonca, Çince, Rusça gibi birkaç dilden sonra en zor dillerden biri. Kelimeleri sessiz harf yığınlarından oluşuyor, bizdeki “ş, ç, j, z” harflerinin telaffuzuna benzer altlarında ve üstlerinde işaretler bulunan çok fazla harfleri var. Dilden söz etmişken birkaç basit cümle örneği yazabiliriz; English Polish How are you? Jak się masz? or Co słychać? Good morning Dzień dobry Good evening Dobry wieczór Good night Dobranoc Hello, hi Cześć Hello Witaj Bye, see you Do widzenia, do zobaczenia Thank you Dziękuję You’re welcome Proszę Please Proszę I’m sorry Przepraszam I speak Polish Mówię po polsku I speak English Mówię po angielsku.

Yaşadıkları evler hep 1900’lü yıllardan kalma tarihi binalar, mimarileri bizim demir yollarının yanlarında bulunan Almanlar tarafından yapılan binalara benziyor. Polonya’ya komşu olan bir çok ülkede benzer mimariye sahip, tarihi ve eski binalar, dik ve sivri çatılar. Aslında buradaki mimariler hep birbirine benzediği için, hangi bina eski hangisi yeni pek ayırt etmek kolay olmuyor. Paraları da değerli değil bu milletin 1 € kendi para birimleri olan 3.7 Zloty’ye, 1 YTL’ de 2 Zloty’ye karşılık geliyor, bizim paramız iki kat daha değerli. Ama hayat pahalılığı hemen hemen Türkiye ile aynı, marketlerinde bizde olan pek çok şeyi bulmak mümkün, sebze ve meyve çok pahalı bu ülkede ama balık çok ucuz mesela, ayrıca tütün bizden daha ucuz, alkol çok tüketildiği için su fiyatları ile aynı, Polonya’da üretilen ve tüm dünyada markalaşmış biraları var. Ayrıca burada kırmızı toz biber bulmanız mümkün değil mesela, yoğurt ve salçayı çok az kullandıkları için çok küçük kaselerde satıyorlar ve pahalı. Bizim için en kötü şey domuz hayvanının nimetlerini! çok kullanıyor olmaları; salam, sosis vs. gibi şeyleri alamıyoruz. Ayrıca restaurantlardaki etli yemeklerinde pek çoğunda kullandıkları için bu ucuz et ve yağ kaynağını, bir şeyler yiyeceğinizde çok rahat olamıyorsunuz. Buraya gelmeyi düşünüyorsanız ilk. Globalleşmiş öğreneceğiniz kelimelerden biride domuz eti (viepsovina) olmalı markaları burada görünce sanki bizim gibi sahip çıkıyoruz, mesela marketlerde o kadar polon yapımı kolanın arasında Pepsi’yi görünce düşünmeden aldık. Salatalıkları bizim kabaktan daha büyük ve taneyle satılıyor. Bütün meyvelerini suyunu bulmanız mümkün burada hem de gazlı içeceklerden çok daha ucuza, mesela 5 litre erik suyu alabilirsiniz, Elma ve böğürtlen suyuna bayıldım doğrusu. Lays kapatmış burayı, burada en çok tüketilen cipslerden biri, Coco cola nasıl yaygınsa tüm dünyada, Lays de burada o durumda. Mesela marketlerin levhalarını Lays yaptırıyor reklam için. Bizde ne zaman Lays alsak arkasındaki Kocaeli/Türkiye yazısına bakıp hasret gideriyoruz. Mc donalds, Real, Tesco, Carrefour gibi globalleşmiş markalar burada da var. Ayrıca Turecki Kebab çok yaygın bu ülkede. Fakat bunlar bizim dönere kebap diyorlar,tadı biraz farklı olsa da pizza ve kebap bizim favori yemeklerimizden burada.

Çok yağmur yağıyor bu ülkeye, bitki örtüsü bizden daha yeşil, çok fazla ormana sahip, dağ ve orman gezileri çok popüler, bizde geçen hafta sonu okuldan bir öğrenci topluluğunun organize ettiği bir dağ gezisine gittik polon arkadaşlarla, gerçekten Polonya’da geçirdiğim en güzel zamanlardan biriydi, dağların arasından tabi; her taraf ağaç ve ormanlık arazi 7 saat boyunca yürüyerek kalacağımız dağ evine gittik, yoldayken kar yağmaya başlamasını ve zeminin ıslak olmasını saymazsak gerçekten çok eğlenceli bir geziydi, tabii bir o kadar da zor. Trafikte hep Alman arabaları yaygın, eski arabalarda var yeni arabalarda, Polonya’nın kendi markası olan Polonez adında bir arabaları var. Burası çok çok gelişmiş bir ülke değil ama Avrupa Birliğine girdiği 2004 yılından beri hızla geliştiğini söylüyorlar. 22 Aralık tarihinde de Schengen Ülkesi olması bekleniyor, bizde bu tarihi bekliyoruz diğer ülkelere vizesiz gidebilmek için, şimdilik böyle yeni bir günlükte yeni konularda görüşmek … (25.11.2007)

Not: Bu yazı sadece yaşadığım deneyimleri bir anlatımıdır. Diğer insanlarla paylaşmak için dile getirdiğim kişisel düşüncelerimden oluşmaktadır. Hoşça kalın. Celal Karaca – Selçuk Üniversitesi 2007