Ertuğrul Gazi,  Hayatı,  Savaşları,  Kişiliği ve Resimleri

Ertuğrul Gazi 1198 – 1281

 

Sponsor Bağlantılar

Oğuzların Bozok koluna bağlı Kayı boyundan Süleyman Şah’ın oğlu Ertuğrul Gazi,  Osmanlı Devletinin kuruluşunda büyük hizmetleri görülmüş bir şahsiyettir.  Babası Gündüz Alp,  annesi Hayme Ana (Haymana)’dır.

 

 

Tuğrul,  akbabaya benzer gagasıyla ve pençeleri çelikten esatiri bir kuştur.  Avcı kuşlarının padişahı olduğu kabul edilir.  Tuğrul,  Oğuzların Talas kabilesinin bir totemi idi.  Bu Tuğrul kelimesine bir (er) ilavesiyle Ertuğrul adı meydana gelmiştir.  Ertuğrul, doğru kalpli adam anlamına gelmektedir.

 

 

Ertuğrul Gazi,  uzun boylu,  geniş omuzlu,  sert bakışlı bir askerdi.  

Ertuğrul Gazi’nin başbuğluk ettiği Kayıhaniler Aşiretinde dört çeşit askeri kuvvet vardı.  Bu kuvvetler Gaziler Alayı,  Ahiler Alayı,  Abdallar Alayı ve Bacılar Alayı idi.  Gaziler,  serdengeçtiler; Ahiler,  sanatkarların yiğit alayları; Abdallar ise Alevî tarikatlarına mensup alaylar ve Bacılar da kadın alayları idi.  Kayıhaniler Aşireti bu hali ile tam teşkilatlı seyyar bir site idi.  Ayrıca aşiretin içinde Horasan Erenleri denilen alimler de bulunmaktaydı.

Bizanslı tarihçi Halkondil’in kayıtlarında babasının Gündüz Alp olduğu yazılıdır (Ayasofya Kütüphanesi no 3204).  Yine Rûhî Tarihi sağlam bilgi veriyorsa Ertuğrul Gazi’nin babasının adını Gündüz Alp olarak kabul etmek gerekmektedir.  Enveri’nin Düstur-namesi ve Tavki’i Mehmet Paşa’nın Tarihi gibi önemli Osmanlı kaynakları da bunu ifade eder.  Ayrıca ilim adamları tarafından yakın dönemde bulunan “Osman bin Ertuğrul bin Gündüz Alp” yazısının darp edildiği bir sikke de bu görüşü teyit etmektedir.  Fakat kaynaklar,  babasının Süleyman Şah olduğunu kaydetmektedirler.  Suriye hududumuzda bir de Süleyman Şah’ın mezarı mevcuttur.

  Ertuğrul Gazi Türbesi 

Türkün Şanına,  Ancak Mağlup Olanlara Yardım Etmek Düşer

Selçuklularla Moğol ordusu Sivas’ın Hafikkale civarında savaşa tutuştular.  Ertuğrul bu harbi duyar duymaz kuvvetlerini alarak o tarafa gitti.  Bir dağın yamacında iki ordunun çarpıştığını seyrettiler.  Bunlardan bir taraf yenilmek üzere,  diğer taraf da galip gelmekte idi.  Bunu gören Ertuğrul Gazi maiyetindeki Koç yiğitlerine dedi ki:

Yiğitlerim hangi tarafı tutalım?
Bu soru üzerine kardeşi Dündür:
Galip tarafa geçelim…  Onların zafer ganimetlerinden istifade ederiz… dedi.  
Ertuğrul kaşlarını çatarak:
Türkün şanına,  ancak mağlup olanlara yardım etmek düşer.  Galibe yardım etmek ise insana ne şeref kazandırır,  ne de mal. . .  dedi.

Derhal mağluplara yardıma karar verildi.  Kayı yiğitleri dağdan bir çığ gibi harp meydanına daldılar.  Kılıçlar oynadı,  oklar çekildi,  kavga yeniden kızıştı.  Çok geçmeden galipler mağlup duruma düştüler.  Mağlup olanlar Selçuklular’dı ve Ertuğrul Gazi’nin onlara destek vermesiyle galip geldiler.  Moğollar ise perişan bir halde kaçtılar.  

Kayıların bu yardımlarından Sultan Alaeddin çok memnun oldu.  Kayı aşiretinin beyi olarak Ertuğrul’u tanıdı.  Sultan Alaeddin.  Ertuğrul Gazi’yi,  Bizans hududuna uçbeyi tayin etti.  Kayı kabilesine Söğüt kasabasını kışlak,  Domaniç yaylasını da yaylak olarak verdi (1230).  Ertuğrul Gazi,  Karacadağ’dan Kayı aşiretini alarak Söğüt’e geldi.

 

O civarlarda oturan Afşar (yâhut Alişar) ve Çavdar aşîretlerinin etrâfa verdikleri zararlara mâni oldu.  Hıristiyan tekfûrlarla da iyi geçinmeye dikkat etti.  Adâleti,  halka olan iyi muâmele ve yardımları o kadar çoktu ki,  Hıristiyan tebaa bile kendisini sevip sayıyordu.

Ertuğrul Gazi,  çok geçmeden,  maiyetindeki kılıç erleri ile Bizanslılarla savaşa girişti.  Bizanslılara ait,  Sultanönü bölgesi ile Karacahisar’ı fethetti.  Bu zaferleri duyan Anadolu’nun muhtelif bölgelerindeki kılıç erleri,  Ertuğrul’un etrafında toplandılar.  Hudut boyu serdengeçti akıncılarla doldu.  

Ertuğrul’un değerli kumandanları şunlardı: Akçakoca,  Konuralp,  Turgut Alp,  Saltuk Alp,  Aykut Alp,  Samsa Çavuş,  Hasan Alp,  Karamürsel,  Akbaş,  Kocaoğlan. . .  Bu kumandanlar kuvvetleri ile gece gündüz demeden Bizans’a doğru akınlarına devam ettiler.

 

  Ertuğrul Gazi Türbesi 2
 

Saltanat İle Dünyayı Sarmak

Ertuğrul Gazi,  bir gece bir rüya gördü.  Rüyada,  “göbeğinden bir pınar fışkırdı…  Bu çıkan sular çoğalarak bir deniz halini aldı. . .  Bu deniz,  bütün dünyayı kapladı…

Senin bir oğlun olacak; bu oğul bir devlet kurup,  saltanatı ile dünyayı sarsacaktır…”  dedi.

Nitekim o yıl içinde Ertuğrul’un karısı Hayme Ana,  bir oğlan çocuk doğurdu.  Bu çocuğun adını Otman koydular.  Sonradan Otman,  “Osman” adı ile anıldı.  Ertuğrul’un diğer oğulları Sarubalı ile Gündüz Alp’tir.  Küçük Osman,  Söğüt kasabasında kılıç erleri arasında büyüdü.  Beş yaşına geldiği zaman,  bir gün babası onu,  Konya’ya beraberinde götürdü.  O gün Hazret-i Mevlânâ’yı ziyarete gittiler.  Lakin o gün Mevlânâ pek üzgündü.  Ertuğrul’u ve yanındaki oğlunu görünce şöyle deki:

Sultan Alaeddin,  Baba İshak’ı kendine baba yaptıysa,  ben de bu küçüğü kendime evlat edindim.

Mevlânâ; Osman’ı sevdi ve ona hayır duada bulundu.  Ravzatü’l-Ebrar adlı tarihte,  Ertuğrul hakkında şu malumat yazılıdır:

Kur’an-ı Kerîm’e Saygı

Ertuğrul Gazi,  Söğüt’te oturuyordu.  Bir gün köyleri dolaşmaya çıkmıştı.  Akşam olunca İtburnu köyünde bulunan ulemâdan bir zâtın evinde misafir kaldı.  Ev sahibi Ertuğrul’a fazlaca ikramda bulundu.  Ertuğrul,  gece yatacağı zaman rafta bulunan bir kitabı görüp,  sordu:

Bu kitap nedir? Diye sordu.  Ev sahibi:

Bu kitap,  Tanrı tarafından Hazret-i Muhammed vasıtası ile,  insanlara doğru yolu göstermek üzere gönderilen Kur’an-ı Kerîm’dir dedi ve odadan çıkıp gitti.  

Ertuğrul,  serilmiş yatağa yatmayıp,  Kur’an-ı Kerim’in önünde el bağlayıp,  sabaha kadar ayakta durdu.  Ancak güneş doğarken yatağa girdi.  Uyur uyumaz bir rüya gördü.  Rüyasında bir pîr ona:

Sen,  Tanrı sözü olan Kur’an-ı Kerîm’e halis bir kalp ile saygı gösterdin; bunun için sana mükafat olarak evlat ve torunlarına padişahlık verildi.  Bütün neslin aziz olsun. . .  dedi.

Ertuğrul,  bu sözlerin dehşetinden uyandı.  Ev sahibine de bu rüyasını anlattı.  Osmanlı Devletinin Kuruluşu adlı bir eser yazan İngiliz tarihçisi Gibbons,  bu hadiseyi ele alarak,  Ertuğrul Gazi’nin Müslüman olmayıp,  Şaman dininde olduğunu yazmaktadır.  Oysa bu fikir yanlıştır.

Ertuğrul Gâzi,  Selçuklu Sultânı Alâeddîn’in vefâtına kadar altı sene etrâfın fethi ve İslâmiyetin yayılması için bütün gayreti ile çalıştı.

Ertuğrul Gazi,  savaşları ile Osmanlı Devletinin arsasını hazırlamıştı.  Ertuğrul,  artık iyice ihtiyarlamış,  işlerini büyük oğlu Gündüz Alp’e bırakmıştı.  Küçük oğlu Osman da,  serhat boylarında düşmanlarla çarpışmaktaydı.

Ertuğrul Gâzi,  çevresinde bulunan beyliklerden devletlerin durumlarını ve siyâsî şartlarını gâyet iyi değerlendirirdi.  Komşuları ile dâimâ iyi geçinerek aşîret ve tebaasını güçlü bir durumda huzûr ve râhat içinde yaşattı.  Çok cömert olan Ertuğrul Gâzi,  fakirlere,  düşkünlere dâimâ yardım ederdi.  Yarım asır adâletle idâre ettiği bölgede Hıristiyanlara da İslâmiyeti sevdirdi.

 

Ertuğrul Gazi 1281 tarihinde 92 yaşında vefat etti.  Türbesi Bilecik ili sınırları içerisinde olan Söğüt ilçesindedir.   Her yıl,  Eylül aylarında Söğütlüler,  Ertuğrul Gazi için bir tören yaparak türbesini ziyaret etmektedirler.  Orhan Saik Gökyay’ın tesbitine göre Dede Korkut kitabının önsözünde şu kayıt yer almaktadır:

“Korkut ata ayitti, ahir zamanda hanlik gerü Kayi’ya dege,  kimesne ellerinden almaya, ahir zaman olup kiyamet kopunca.  Bu dedügü Osman neslidür,  isde sürilü gideyorur. “

 

Ertuğrul Gâzinin ölümünden sonra,  küçük oğlu Osmân Gâzi,  kavim ve kabîlesinin reisi oldu.  Oğlu Osman Gazi’ye yaptığı vasiyeti ile altı asır boyunca ayakta kalacak olan bir devletin idarecilik ruhunun temellerini atmıştır.  Osman Beyin bağrından çıkarak denizleri,  diyarları,  kıtaları ve ülkeleri muhteşem dalları arasına alacak olan çınarın kökü toprağa yayılmaya başlamıştır.  Öyle ki,  bu çınarın gölgesi altında bütün insanlık,  Asr-ı Saâdetten sonra,  bir daha görüp hayâl edemediği bir şekilde tam altı asır yaşadı.