Fırsat eşitliği; insanların özellikle alt sınıfların ısrarla istediği bir kavramdır. Toplum olarak start çizgisinden hep beraber başlamayı, bir grubun torpil yaparak starttan önce finişi görmemesini sağlamayı fakirliğin zenginlikle baş edemediği bizim gibi devletler de halk çok ister. Halkın bu isteğine karşı veremeyen “zengini daha zengin ve fakiri de daha fakir yapmayı” prensip edinmiş devlet politikacıları bu isteği soğutmak ya da tümüyle ortadan kaldırmak için topluma demagoji yapma yoluna giderler.Soyut kavramlarla yani tinsel güçlerle halkı belli bir düzende tutmaya çalışır ve bu düzenin bir metre ilerisine gitmeye çalışanlara çok büyük cezalar verirler. Örneğin; lise yıllarımda saflığın ve cahilliğin etkisiyle yanlışlıkla sınıfa komünist bir bildiri sokmuştum. Keza bu durum başıma çok büyük bir dert açmıştı. Beden eğitimi hocamızın sözü hala kulaklarımda. Bana “Sen sigara içsen, içki içsen sorun değil. Bu yaptığın en büyük kötülüktür” demişti. O gün anladım ki yanlışlıkla bile bu ülkede bir şeyleri savunmak, dışlanmak için yeterliydi. Bir metre öteye gitmenin karşılığı kesinlikle toplumdan tecrit edilme ve insanların yanlış cümlelerine kurban gitmedir. Bu baskıyı yapabilmek için toplumun bireyleri üzerinde müthiş bir medya etkisi oluşturulmaya çalışılmıştır. Devlet yanlısı kanallar işine geldiği kadar doğruları göstermiş, arka plana hiç girmemiştir. Özeller ise korkularından bir adım öteye gitmeye çalışmamışlardır. Nitekim, devlet  tarafından yapılan bu baskı devletine aşık olan Türkiye’de halkı doğrulara saldırmaya itmiş, seksenlerde çocuklar idam sehpasına yollanmıştır.

Sponsor Bağlantılar

Seksenler aslında fırsat eşitliği için büyük bir şanstı. Dünyada olup bitenleri düşünen, bunlara kayıtsız kalmayan bir üniversite gençliği halkının en azından biraz olsun refaha kavuşmasında büyük bir etken olamaz mıydı? “Eşitlik” sloganıyla başlayan devrimci gençlerin istekleri güzeldi fakat hayat akışı içerisinde bu isteklerin gerçekleşemeyeceği aşikârdı. Yine de eşitliğe bir merdiven çıkılmasında bu çocukların başlarını vermeleri takdire şayandır. Neyse bunları  geçelim.

Ne için fırsat eşitliği dünya düzenine uygun değildir. Basit bir örnekle bunu açıklayalım. Yedi yaşında on iki çocuğu ilkokula aldınız. Aynı kurallar, aynı yaşam şartları, aynı düzeyde ilgi… Daha sonra lise döneminde de bu şekilde bir eğitim veriyorsunuz. Sonra ise bunu üniversitede devam ettiriyorsunuz. Bu üç çocuğun aynı maaşla, aynı işyerinde iş bulabileceğini  düşünebiliyor musunuz? Kesinlikle hayır. Zaten bu öğrencilerin zevkleri, amaçları ve yaşam istekleri eşit bir düzeyde yaşamalarına engel değil midir? Yazar olup dünyaya yeni edebi eserler katmak isteyen bir çocukla tüccar olmak isteyen çocuğu lise de aynı eğitimden geçirdiğiniz takdirde benzer başarılar gösterebileceklerine inanıyor musunuz? “Kardeşim  çocuklara seçenek hakkı sunarım. Hangi dalda eğitim isterlerse o dalda eğitim veririm” diyecek olursanız bunun da eşitliğe bir engel teşkil ettiğini hemen söyleyebilirim. Nasıl mı? Siz, yazarlık ve tüccarlığın aynı parayı kazandırdığını mı düşünüyorsunuz? Tüccar olan aynı eğitimden geçmesine rağmen babası da tüccar olduğu için çok daha başarılı ve refah düzeyi daha yüksek olamaz mı? Aynı durum yazarlık yapmak isteyen çocuk  için de geçerli değil midir? Bunlar topluma eşitliğin gelmesine en gel olan dış etkenlerdir. Fırsat eşitliğine engel olan bu yaşam şartlarından kurtulmaya çalışmak “Şirinler” çizgi filmini dünyada oynatmaya benzer.

Salt doğrulara inanan, halkını bu doğrulara baskı yoluyla inandırmaya çalışan devletler hiçbir zaman eşitlik için bir adım atmayacaklardır. Onlar için önemli olan hangi tabakanın daha fazla işlerine yaradığıdır. Onların yarattığı bu dünya düzeni eşitliği midesine sindirebilecek kadar şerefli değildir. “Rekabet”, “yarışma” kavramları insanları robot yapacak ve belli bir noktadan sonra aile içinde bile çatışmalar yaşanacak, kardeşler arasında dünya refahına daha fazla sahip olabilmek için büyük kavgalar verilecektir. Daha sonrası ise çok çok daha karışık. Fırsat eşitliğinin en ufak bir hareketinin olmadığı totaliter ülkeler toplu açlıklar, toplu hırsızlıklar ve toplu bunalımlara sahip olacaktır. Nitekim “düzene baş kaldırma”, “ isyan” gibi kavramlar amacı olmayan ve sadece yaşamak için yaşayan toplumlarda büyük bir etki gösterecektir. Kısacası adam düzene karşı gelecek ve senin üç evinden birini zorla elinden alacak. Zorba eşitlik sonucunda herhalde çok farklı bir yaşama gözümüzü açacağız.