Yıllardır unutulan Suriye Türkmenler’i, Suriye’de asimilasyon ve yok etme politikalarına kurban gidiyorlar. Türk Hükümeti’nin, Türkiye halkının desteğini bekliyorlar.
Geçtiğimiz haftalarda Suriye Türkleri Derneği Kurucu başkanı Sn. Tarık Sülo CEVİZCİ ve Suriye Türkmen Topluluğu Sözcüsü Ziyat HASAN ile yaptığımız görüşmede, “Suriye Türkmenleri’ne gereken önemin verilmediğini” dile getirdiler.
Suriye’de isyanın ilk başladığı günlerde muhaliflerin yanında olan, bu hareketten medet uman Suriye Türkmenleri şu anda çatışmalardan en çok zarar gören toplulukların başında geliyor. Çatışmaların yoğunlaştığı Humus’ta özellikle Türkmen mahallesi Bab Amro’da baskının arttığı ve yüzlerce Türkmen’in çatışmalarda öldüğü gelen haberle arasında. Suriye’de direnişin lokomotifi işlevi geren Bab Amro’da, rejimin şimdi Türkmen’leri kökten yok etmek için bastırdığını söyleyen Suriye Türkmen Topluluğu Sözcüsü Ziyat HASAN, bugüne kadar 600 den fazla Türkmen’in hayatını kaybettiği ve akan bu kanın durmasını, çözümün Türk hükümeti tarafından sağlanması gerektiğini belirtiyor.
Ziyat HASAN ve Tarık Sülo CEVİZCİ, Suriye’de yaşayan Türkmenler’in sorunlarını aktardılar.
Öncelikle geçmişten günümüze Suriye Türkmenleri’nin tarihçesine ve yaşanan sürece göz atalım.
Suriye Türklerinin Tarihçesi:
Suriye topraklarındaki Türk varlığı, Anadolu topraklarındaki Türk varlığından da eskilere dayanmaktadır. Türkler 11. Yüzyılda Suriye Selçuklu Devleti’ni bu bölgede kurmuşlar ve özellikle Halep, Lazkiye, Trablusşam ve Asi Irmağı vadisi boyunca Hama, Humus ve Şam bölgesine yoğun olarak yerleştiler. Bu bölgedeki Türk boyları, 1096 yılında Haçlı seferleri başladığında Selahattin Eyyubi komutasındaki Müslümanlarla birleşerek Haçlılara karşı bölgeyi savundular. [1] Bu kişiler bölgelerinde isyan eden, devlete problem olan güçlü ailelerden seçilmişti. Yeni yerleştirildikleri topraklarda kabile asabiyeti gösteremedikleri için uyum içinde yaşadılar ve kendilerine verilen görevi hakkıyla yerine getirdiler.[2] Türk Selçuklu Devleti Anadolu’da Moğol baskınına uğrayınca Kayseri ve Sivas’ta yaşayan Türkmenler, Memluk Sultanı Baybars zamanında Suriye bölgesine yerleştiler. Bu dönemde Suriye’ye gelip Şam’a yerleşen Türkmenler, İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han’ın ölümünden sonra çıkan siyasi karışıklıktan faydalanarak 1337’de Elbistan civarında Dulkadiroğulları beyliğini kurdular. [3] Yavuz Sultan Selim, 1516 yılında Mercidabık’ta Memlukluları yenerek bu günkü Suriye topraklarını Osmanlılara bağladı [4] Bu bölge tam 402 yıl Osmanlı hakimiyeti altında kaldı.
1877-78 Osmanlı-Rus savaşının kaybedilmesinden sonra Ermenilere toprak açmak için harekete geçen Rusya’nın özellikle Kafkasya’daki Türkmenleri tehcir ettiği ve onların bir kısmının Suriye’ye bir kısmının da Bekaa Vadisi’ne yerleştiği biliniyor.
1918’den itibaren başlayan kopuş:
1. Dünya Savaşı sırasında bölgenin kaderi değişti. Batılı devletler, o zamana kadar huzur içinde yaşayan Türk ve Arap milletlerini, Ortadoğu üzerindeki oyunlarını rahatça sahneye koyabilmek için sunni olarak ortaya attıkları “Arap milliyetçiliği” ile birbirine düşürmeye çalıştılar. 1916 yılında yapılan Sykes-Picot Andlaşması ile Ortadoğu’daki Osmanlı toprakları gizlice paylaştılar. Buna göre Suriye, Lübnan, Kilikya ve Musul yöreleri Fransa’nın, Ürdün, Irak ve Kuzey Filistin ise İngilizler’in payına düştü. Geri kalan Filistin topraklarında ise, uluslararası bir rejim ve sınırları belli olmayan bir Arap devleti kurulması kararlaştırılmıştı [5] Bu anlaşmadan başka Batılı güçlerin Araplara karşı ikinci oyunu, Lord Balfour’un Filistin bölgesine Yahudilerin yerleşeceği kararını açıklamasıyla ortaya çıkacaktı. [6] Bu gelişmelerden habersiz olan Araplar, Mondros Ateşkes Antlaşması’na göre bölgeyi paylaşan İngiliz ve Fransızlarla işbirliği ve pazarlık yapıyorlardı. Bölgede yaşayan Türkler ise, hemen Halep ve Lazkiye’de müdafaa kuvvetleri kurup işgalcilere karşı mücadele verdiler. Ancak İngiliz askerleri Türkleri tasfiye ettiler. Araplar, I. Dünya Savaşı sona erdiği zaman ancak yapılan vaatlerin boş olduğunu anlayabildiler. Fransızlar ile 20 Ekim 1920 yılında yapılan Ankara anlaşması ile bu bölge, Fransız mandası altına girdi.
1918 yılından itibaren bu bölgedeki Türklerle irtibat kurulmayıp, adeta kendi kaderlerine terk edildiler. Her zaman bu bölgede her alanda önemli ağırlığı olan Türkler zaman içinde Suriye rejiminin baskısı ile asimile olmaya başladılar. Ancak, yoğun Türk nüfusunun yaşadığı İskenderun Sancağı (Hatay) Fransızlarla Türkiye arasında uzunca süre anlaşmazlığa yol açtı. II. Dünya Savaşı’nın başlamasına yakın dönemlerde, Avrupa’daki siyasi sorunlarla ilgilenmek zorunda kalan Fransa artık Türkiye’nin isteklerine daha ılımlı bakar hale geldi ve 1936 yılında Vionet Antlaşması ile Suriye’ye bağımsızlık verdi. Aynı yıl Suriye’de Türklerin Türkçe konuşup, yazmaları ve Türkçe yayınlar yasaklandı. Hatay ise, 24 Temmuz 1939 tarihinde son Fransız askerinin çekilmesi ile Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ili oldu. Ancak Hatay ili, Suriye’deki okullarda ve devlet dairelerinde asılı duran haritalarda hala Suriye sınırları içinde görünüyor.
Fransızlar 1943´te Suriye´den çekilmek ve 1 Ocak 1944´te de bu ülkenin bağımsızlığını tanımak zorunda kaldılar. Bugünkü Suriye ise 17 Nisan 1946 yılında bağımsızlığını kazandı. Suriye´nin bağımsızlık sonrası ilk cumhurbaşkanı Türk asıllı Şükri El-Kuvvetli´dir. El-Kuvvetli yönetimine 1949 darbesiyle son verildi. Bağımsızlık sonrası Suriye bir darbeler ülkesi oldu. 1949, 1954, 1961, 1962, 1963, 1966 ve 1970 yıllarında birbirinden farklı darbeler gerçekleştirildi. 1963 darbesi bir SSCB darbesiydi. Komünist yayılmacılık politikaları sonucu yapıldı. Bu darbe Baas Partisi´nin iktidarı ele almasını sağladı. 1966´da gerçekleştirilen darbe ise Baas´in bağımsız askeri kanadı için bir zafer oldu. Hafız Esad 1970´te gerçekleştirdiği darbeyle yönetimi ele aldı. Bu darbeden sonra Baas Partisi içindeki Nusayriler, diğerlerini tasfiye etmeye başladılar. Yönetime gelmesinden sonra Sovyetler Birliği´yle sıkı bir dostluk ilişkisi içine giren Esad, dağılmasına kadar Sovyetler´den sürekli destek görmüştür. Esad, izlediği politikada ABD ve Batı´nın çıkarlarını gözetmeyi de ihmal etmedi. Suriye´de Baasçılar’ın yönetimi ele geçirmeleriyle birlikte Müslümanlar üzerinde ağır bir baskı dönemi başladı. Sunni müslümaların temsilci olan Müslüman Kardeşler ile yönetim arasında sık sık çatışmalar yaşandı.
Hafız Esad yönetiminin Müslümanlara karşı gerçekleştirdiği en büyük saldırılardan birisi Hama katliamıdır. Esad´ın kardeşi ve zamanın genelkurmay başkanı Rıf´at Esad, Şubat 1982´de bir gece vakti Hama´ya havadan ve karadan saldırı düzenledi. Hama katliamında 10.000 ile 40.000 arası ( sayısı çeşitli kaynaklarca açıklanan ancak kesin olarak bilinmeyen) Müslüman öldürüldü. [7] Bu olaydan sonra Suriye’de Müslüman Kardeşler´in üyeleri ve sempatizanları ya sürgüne gitti ya da yeraltına çekildi.
Türkiye ile Suriye arasında sürekli bir güvenlik sorunu yaşandı. Suriye’nin PKK terör örgütüne verdiği destek Türkiye’de rahatsızlık yarattı. Esad yönetimin su güveliğine dayandırdığı bu desteğin aslında PKK’nin uyuşturucu trafiği sayesinde yıllık olarak elde ettiği gelirden, Esad ailesinin oldukça büyük bir pay elde etmesine bağlı olduğu da söyleniyor. 1998 yılında terör örgütü elebaşını topraklarında barındıran Suriye yönetimine karşı Türk Hükümeti savaş açacağını belirtince, elebaşı ülkeden çıkartılmıştır.
Hafız Esad’ın 2000 yılında ölmesi üzerine cenaze törenine katılan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ziyareti ile ilişkiler normalleşme sürecine girildi. Sonrasında2004 yılında Beşar Esad 1946 dan beri Türkiye’ye gelen ilk Suriyeli en üst düzey devlet adamı oldu. Bundan sonraki süreçte normalleşme eğilimi gösteren ilişkiler sayesinde ticaret hacmi arttı, vizeler karşılıklı olarak kaldırıldı. İki ülke arasında hep sorun olarak görünen güvenlik, su ve Ortadoğu barışı konularına karşılıklı katkılar sağlandı. Ancak 2011 yılında Suriye halkının başlattığı isyanlar sonrasında Türkiye hükümeti ile Beşar Esad rejiminin arası bozuldu ve telafisi zor bir sürece girildi.
Suriye’de Türkmen Nüfusu ve Yapısı:
1.Dünya Savaşı’ndan itibaren günümüze kadar geçen sürede kendi hallerine bırakılan Suriye Türkmenleri de Türkiye ile olan bağı yaşatma konusunda ihmalleri olduğunu kabul ediyorlar.
Suriye 14 vilayetten oluşuyor. En kalabalık nüfuslu vilayetler Şam ve Halep. 23 milyon olan nüfusun 11 milyonu bu iki vilayette yaşıyor. Türklerin toplam nüfus içindeki sayılarının 2.5- 3milyon olduğu tahmin ediliyor. Bunların 1.5 milyonu Türkçe konuşuyor. Çoğunlukla Halep, Humus ve Hama’da yaşıyorlar.
Suriye´de Toplam 523 Türk köyü vardır . Suriye hükümeti, son yıllarda Türkçe yer adlarını Arapça´ya çevirdi.
Suriye´de Türkçe eğitim yapan okullar olmadığı gibi. Türkleri bir arada tutan her hangi bir teşkilat da yoktur. Köy ve kasabalarda yaşayan Türkler kendi aralarında Türkçe konuşmayı sürdürürler. Yüksek eğitim yapan Türkler´in sayısı çok azdır ve tamamına yakını Türkiye´deki okullarda okudu.
Suriye Türkleri, şiveleri ve edebiyatları bakımından Türkiye´nin bir uzantısı gibidirler. Suriye´de konuşulan ağız da, Hatay bölgesinde konuşulan Türkmen ağızlarının bir devamı niteliğindedir. Hama ve Humus Türkmenlerinin şivesi eski Osmanlı diline daha yakındır.
· Lazkiye Türkmenleri: (Bayır-Bucak Türkleri) Hatay ağzı ile konuşan ve milli kimliklerini muhafaza eden Türk grubu. Yaklaşık 70 civarında Türkmen köyü bulunuyor. Köylüler kendi aralarında Türkçe konuşuyorlar. Hemen hemen hepsinin Hatay’da akrabası var. Dünya gündemini Türk televizyonlarından takip ediyorlar.
· Halep Türkmenleri: Gaziantep ağzı ile öztürkçe konuşan, milli kimliklerini muhafaza eden Türk grubu
· Hama ve Humus Türkmenleri: Suriye’nin en yoğun asimilasyona maruz kalan Türkleri. Kısa bir süre önce Esad rejiminin baskı altına aldığı Humus’un Bab Amr semtinin % 60’ı Türklerden oluşuyor
· Rakka Türkleri : Şanlıurfa ağzı ile konuşuyorlar. Bu ayni zamanda Kerkük ağzına yakın bir Türkçe. İdlip Türkleri Hatay’ın güney batısında yerleşikler ve büyük ölçüde asimile olmuş durumdalar. Türk olduklarını bilmekle beraber Arapça konuşuyorlar. Hasek/Kamışlı bölgesinde geniş bir Türk köylü ağı var. [8]
· Haseke Türkmenleri: Nusaybin’in altıdır. Türk kökenli aileler var ama Baas yönetiminin baskısı yüzünden bu bölgelere ulaşılamıyor.
· Kunteyra Bölgesi Türkmenleri : Burası Filistin sınırına çok yakındır. Kafkasya´dan gelenler 1878´de buraya yerleştirilen bağlı bazı Türkmen köyleri vardır.
· Şam ve Draa Türkmenleri : Şehirde Türkmenlerin oturduğu büyük bir mahalle bulunmaktadır. Ayrıca Havran ovasında da Türkmenler vardır. [9]
· Golan Türkmenleri: 1967 İsrail- Suriye savaşı sırasında Golan Tepeleri’nden sürülen Türkmenlerdir. Su kaynaklarının önemi yüzünden Golan’da Türkmen köyleri bombalandı. Şam’a sürüldüler. En acınacak durumda olanlar bunlardır. Barakalarda, varoşlarda yaşıyorlar. Türkçe konuşan ve en Türkçü grup bunlardır. Bir gün yaşadıkları topraklara dönme ümidini taşımaktadırlar. Bunlar Kafkasya’dan sürgünden gelen Çeçenler’le yaşamaktalar.
Şam’da merkezde bürokraside aristokrat aileler Türk Kökenlidir. Suriye’de siyasi kuruluşlarda, edebiyatta Türkler’in izi vardır. En büyük şairlerinden Ahmet Şevki Türk asıllıdır. Baas rejimi süresince Türkler bürokrasiden uzaklaştırıldılar, fakirleştirildiler. En büyük sıkıntı, kendi milli kimliklerini bölge menfaatlerinin üstüne çıkartmamalarıdır. İslam dininin de yaşananlarda etkisi vardır. Sünni Müslümanların çoğunlukta olmasına rağmen, azınlıkta olan ve Türk ve Müslüman kimliğine sıcak bakmayan Nusayriler’in yönetimde olması, Türk kimliğinin erimesine yol açtı. Bölgeye yaşayan çoğu Türk kanı taşımasına rağmen kimlik bilinci yok. Baas rejiminde Türk kimliği çalışmaları yapmak idam cezasına çarptırılmayı gerektiriyor. Türkler bölgede tecrit ve asimilasyonla karşı karşıyalar.
Şehirlerde yaşayıp da bürokraside, askeriyede olanlar, esnaf ve ticaret erbabı hep alt kademedeler. Suriye’de Türk kanı taşıyan birisinin üst kademelere çıkma şansı neredeyse imkânsız. Türkçe konuşan, Türk kültürünü devam ettirmeye çalışanlar köylerde yaşıyor ve ellerinden toprakları alındığı için günü kurtarma derdindeler; bir zamanlar kendilerine ait olan topraklarda maraba olarak çalışıyorlar. Hayvancılıkla ve ayakkabıcılıkla uğraşanlar var. Ancak Çin’deki ucuz üretimden dolayı çoğu atölye de kapanmış durumda.
Türkler bu topraklarda devletler kurmuş, her anlamda tarihi süreçte yer almışlardır. 6 cumhurbaşkanından 5’i Türk kökenlidir. Ancak zamanında Fransızların eline geçmesin, diye uğruna savaş verdikleri bu topraklarda sonrasında Türkiye hasreti oluştu. Türkiye’ye ziyarete gelenler ay-yıldızlı bayraklarla, şapkalarla döndüler. Türkiye’nin hep kendilerini düşündüğünü farz ettiler ve hep haber beklediler. Ancak şehirde siyasete yakın olanlardan ziyade kırsaldakilerin gönlü hep Ankara’dadır. Türkmenlerin kendi aralarında örgütlenememesi sonucu, siyasi parti kurma çalışmaları da engellendi.
1994’de Bayır-Bucak Türkleri bir aydın hareketi başlatmak istediler ise de Hafız Esad tarafından şiddetle bastırıldı. 1600 Türk aydın hapishaneye atıldı, sivil hakları, pasaportları ellerinden alındı, diplomaları iptal edildi. [10]
Suriye’de gelinen son nokta:
Bölgede yaşanan Arap Baharı’nın etkisiyle, 26 Ocak 2011 yılında Suriye’de bir kişin kendisi yakması ile başlayan ayaklanmalar halen devam ediyor. Baba Esad zamanında kurulan karmaşık istihbarat yapısı sayesinde Beşar Esat yalnızca herkesi izlettirmekle kalmadı, izleyenleri de izlemeye aldı. Yönetiminin kilit noktalarına, bağlı olduğu Nusayri mezhebinden yakınlarını yerleştirdi, Hıristiyan ve Dürzi azınlığı da yanına çekerek, onları Sünni çoğunluktan gelebilecek tehlikelere karşı koruduğu izlenimi yarattı. Amerika ise Suriye muhalefetine sözlü destek verse de adımlarını yavaş atıyor. Washington müdahalenin karmaşıklığına dikkati çekiyor, savaşacak cephe olmadığını savunuyor. Amerika bir yandan da İran sorunuyla uğraşıyor. Tahran rejimi, Sünni nüfuzuna karşı son kale gördüğü Suriye’ye destek veriyor ve Lübnan’daki Hizbullah örgütüne yardımını bu ülke üzerinden yapıyor. [11]
Suriye Türkleri Derneği Kurucu başkanı Sn. Tarık Sülo CEVİZCİ ve Suriye Türkmen Topluluğu Sözcüsü Ziyat HASAN ise medyanın Habbe’den Kubbe yaptığını, 100 kişilik bir çatışmanın 1000 kişi gibi gösterildiğini söylüyorlar. Özellikle, El-Cezire televizyonunun olayları abarttığını belirtiyorlar. Türkmenlerin duygusal olarak bu ayaklanmaya destek verdiğini, Araplar onlara “hain” demesinler, diye Bab-ı Amr ev Havcı Esve’de muhalif gruplara katıldıklarını söylüyorlar. Zaten şu anda da oradaki direnişin Türkmenler sayesinde devam ettiğini ancak rejimin katliama başladığını belirtiyorlar. Türkmen köyleri boşaltılıyor. 100 Türkmen ailesi Lübnan’a gitmiş durumdadır. Ancak 250 aile, bölgede mahsur kalmıştır. Esad’ın “ Nusayri Devleti” kurma projesi var. Asuri Blok’u, Liberal Blok, Sosyalist Blok, Kürt Blok’u var ancak Türkmen Blok’u yok. Kürt Blok’una Barzani ( gelsin Erdoğan sizi kurtarsın, Türkiye sizi kurtarsın, diyor) tarafından maddi-manevi destek yapılıyor. Batı Kürdistan’ına en büyük engelin Halep Türkmenleri olduğunu düşünüyorlar. Lazkiye- Bayır-Bucak Türkmenleri de Nusayri Devleti’ne engel olarak görülüyorlar.
Türk Hükümeti 10 ay boyunca yaşanan ayaklanmalarda Türkmenler’in durumunu göremedi, ancak son 1 aydır olayın farkındalar. Bazı görüşmeler yapıldı. Suriye Türkmenleri örgütlenme konusunda destek bekliyorlar.
Suriye muhalefetini temsil eden Ulusal Konsey, isyancıları silahlandırmak amacıyla bir büro kurma çağrısında bulundu. Ancak bu Ankara için ciddi bir açmaz. Türk hükümeti Suriye muhalefetine ne kadar destek verse de, isyancıları silahlandırma konusuna en azından resmen destek vermekten kaçınıyor. Ankara, muhalefetin silahlandırılmasına destek vermesi durumunda Şam hükümetinin de misilleme yaparak PKK militanlarını silahlandırmasından kaygı duyuyor. Türkiye de Suriyeli muhalefetin silahlandırılmasına destek veriyor, ancak bunu meşru bir uluslararası zeminde yapmak istiyor. Türkiye bu desteği Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden bulabilmiş değil. [12]
Bugüne kadar 10.000’e yakın kişinin çatışmalarda öldüğü söyleniyor. Hem rejimin hem de isyancıların yarattığı terör ortamında yaşanan vahşet ve katliamlar kabul edilebilir boyutta değil. Bu gidişatın bir an önce durdurulması gerekiyor. Türkiye’nin atacağı adımın bölgedeki rolü büyük olacak. Ancak Türkiye kendi istemediği müdahaleleri de yapmak zorunda bırakılabilir. Şam Büyükelçiliği’nin kapatılması, çalışanların ülkeye geri çağrılması, bölgeye bir müdahale mi olacak, sorusunu akla getirmektedir. Sınıra yakın bölgelerde oluşturulan çadır kentlerde yaşayan mültecilerin sayısının 20.000 ila 30.000 civarına ulaşabileceği, bu sayının ilerideki günlerde çok daha fazla olabileceği söyleniyor.
Suriye Türkmen Topluluğu Sözcüsü Ziyat HASAN, 60 seneye aşkın zulüm ve asimilasyon politikalarına maruz kalan Suriye Türkmenlerinin devrim sonrası beklentilerini şu şekilde özetliyor:
– Siyasi ve anayasal reformların gerçekleştirilmesi, çok partili sisteme geçilmesi, – yeni anayasa çalışmalarına Türkmenlerin de katılması, – Türkmen halkının Suriye anayasasında asli bir unsur olarak tanınması, -Türkçe’nin, Türkmenlerin yoğunlukla yaşadığı bölgelerde resmi dil olarak tanınması, – devlet okullarında Türkçenin öğretilmesi ve anadilde eğitimin önündeki yasal engellerin kaldırılması, – yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve yetki alanlarının arttırılması, – Suriye halkının ve Türkmenlerin ekonomik şartlarını geliştirmek üzere sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma sürecinin temellerinin atılması. [13]
Asıl önemlisi bundan sonrasıdır. Suriye büyük bir ihtimalle dış kaynaklı bir müdahale ile karşılaşacak, olaylar durulacaktır. Ancak sonrasında Suriye topraklarının en az 3-4 parçaya bölünmesi bekleniyor. Bu 3-4 bölgede de Türkmenlere yer verilmeyeceği aşikar. Bu durum, Türkiye’nin yıllardır ihmal ettiği Suriye Türkmenleri’ne sahip çıkması, onların yanında yer alması için tarihi bir fırsattır.
[2] Aksiyon-sayı :575, ” FOTOĞRAFLARLA SURİYE´DE UNUTULAN TÜRKLER “Suriyeli Türkler
[3] Fatih Kirişcioğlu, “Suriye Türkleri”, Avrasya Dosyası, Cilt 2, Sayı 3, Ankara, Sonbahar 1995, S. 132-133.
[4] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Ankara, 3. Basım, C. II/I, 1975, S. 284-286.
[5] Erdem Erciyes, Ortadoğu Denkleminde Türkiye Suriye İlişkileri, IQ Yayıncılık, 2004, s.59-60
[6] Hasan Köni, “Büyük Suriye Projesinin Tarihi Gelişimi”, Avrasya Dosyası, Cilt 2, Sayı 3, Ankara, Sonbahar 1995, S. 46.
[7] http://www.enfal.de/suriye.htm
[8] http://www.21yyte.org/tr/yazi6530-Suriye_Turkleri.html- Suriye Türkleri, 15.03.2012 – Prof. Dr. Ümit Özdağ, 21.yy Enstitü Başkanı
[9] http://www.turkmens.com/Suria.html
[10] http://www.21yyte.org/tr/yazi6530-Suriye_Turkleri.html Suriye Türkleri, 15.03.2012 – Prof. Dr. Ümit Özdağ, 21.yy Enstitü Başkanı
[11] http://www.voanews.com/turkish/news/Bir-Yil-Gecti-Esad-Rejimi-Hala-Direniyor-142797395.html Elizabeth Arrott
[12] Soli Özel- Habertürk Gazetesi Yazarı
[13] http://www.orsam.org.tr/tr/orsamkonukgoster.aspx?ID=497
ruslar ve iran esede yardım yapıyor kürtlere israil ve bazı avrupa devletleri yardım yapıyorlar
TC Devletide tarihte ve gelecekte hiç Zararı Olmamiş ve Olmayacak OLAN TÜRKMENLERE ıRAKTA Yapmadığı Yardımı ACİLEN Yardım YAPMASI Yoksa İleride TC Devletinin Zarar Göreceğini İYİ ANALİZ Yapması GEREKİR
bence böyle şey olmamalıydı