Din ahlakında özgürlük; yalnızca Allah’a kulluk etmek, O’na teslim olmak, varlıklara ya da birtakım değerlere kulluktan tamamen kurtulmaktır; bu gerçek özgürlüktür.

Sponsor Bağlantılar

Tarih boyunca pek çok kez tanımlanmaya çalışılan özgürlük, yanlış anlaşılmış olan bir kavramdır. Örneğin Allah’ın emirlerini gözetmeden, yalnızca nefsinin bencilce tutkuları doğrultusunda yaşayan kişi, özgür olduğu yanılgısına kapılabilir. Çünkü Allah’a imanın ve teslimiyetin getirdiği gerçek özgürlüğü tatmamıştır ve kıyas yapma olanağına sahip değildir. Ancak kıyas yapabildiğinde çok açık anlayacaktır ki, gerçek özgürlük, yalnızca Kuran ahlakı yaşandığında kazanılabilir.

Kur’an ahlakından uzak bir yaşamı seçerek özgür olacağını zanneden kişi, gerçekte içinde yaşadığı çarpık sistemin zorlayıcı, kısıtlayıcı ve yasaklayıcı kuralları nedeniyle özgürlüğü değil, tutsaklığı yaşamaktadır. Kurallar derken, toplumu bir arada tutan manevi ve ahlaki değerler, kurallar ya da yükümlülüklerden söz etmiyorum. Toplumda düzenin sağlanması, insanların güven ve huzur içinde yaşaması için bu kurallara uyulması zorunludur. Özgürlüğü engelleyen; toplumda yerleşmiş olan yanlış telkinler, batıl inanışlardan kaynak bulan uygulamalar ya da gerçek din ahlakına uygun olmayan kurallardır.

Bu cahiliye sisteminde, Kuran ahlakında yeri olmayan ancak bazı toplumlarda zamanla oluşan çok sayıda baskıya, Allah’ın ondan istemediği ama kişinin tutuculuğu nedeniyle kendisine getirdiği katı kurallara uyması zorunludur. Sonuçta yalnızca Allah’ın kulu olmak yerine, bilinçsizce çok sayıda sahte gücün emrine giren kişi asla gerçek anlamda özgürlüğü tadamaz.

“Yardım görürler umuduyla, Allah’tan başka ilahlar edindiler. Onların (o ilahların) kendilerine yardım etmeye güçleri yetmez; oysa kendileri, onlar için hazır bulundurulmuş askerlerdir.” (Yasin Suresi, 74-75)

Kişi, gerçek din ahlakından uzak toplumda batıl kurallardan oluşan sistemin adeta tutsağı haline gelir. Oysa Kuran ahlakı, toplumun ve bireylerinin insan üzerindeki baskılarını, yaptırımlarını, batıl kurallarını, her türlü bağnazlığı ve olumsuz telkini kırar, ortadan kaldırır.

“… (Resul) onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.” (Araf Suresi, 157)

Kuran ahlakını yaşayan insan özgürdür; Rabb’inin sınırları içinde yaşarken özgürdür, rahattır, huzur içindedir. Kuran ahlakını yaşayan insan, etrafına Allah aşkıyla bakar, sevgiyle yaklaşır. Yaşanan olaylar karşısında her zaman birleştirici, kucaklayıcı, dengeli ve kararlı davranır.

Özgürlük fiziksel olmasının dışında, gerçekte ruhta hissedilen bir kavramdır. Özgür insan Allah’ın kalbine yerleştirdiği ferahlık, güven ve huzur duygularını yoğun hisseder. Bu nedenle özgürlük iman, takva, tevekkül ve teslimiyet ile doğrudan ilişkilidir. Gerçek anlamda özgür olan insan, kalbi tatmin olan insandır.

…Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur. (Rad Suresi, 28)

İnsanların kalplerine Allah’ın bir uyarı olarak hissettirdiği darlık ve sıkıntı, fiziksel özgürlüğün ruhsal özgürlük olmadıkça hiçbir anlamı olmadığının kanıtıdır.

Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam’a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir. (En’am Suresi, 125)

İman etmeyen kişi fiziksel açıdan özgür gibi görünse de, gerçek özgürlüğü bilemez, gerçek anlamda huzur ve mutluluğu yaşayamaz. Küçücük bir ortamda, Rabb’inin kalbine huzuru rabtettiği insan, özgür olduğunu düşünerek sınır tanımadan yaşayan ancak kalbi darlık içindeki kişiden daha özgürdür.

Samimi bir mümin, her anını Allah’ın rızasına uygun yaşar, nefsinin bencil tutkularını tatmin etmek için Allah’ın sınırlarından asla ödün vermez. ”Nefsime yenildim” mazeretinin, aslında “Allah’ın sınırlarını ihlal ettim” demek olduğunun bilincindedir.

Dünya hayatındaki her nimet, her sıkıntı, her durum insanların nasıl davranacaklarının denenmesi için yaratılır. İman eden insan yaşadığı her olayda, aynı kararlı ve tevekküllü ruh halini korur. İman etmeyenleri bekleyen son ise-bağışlanma dileyip kesin bir tevbe etmedikleri takdirde- “Elleri boyunlarına bağlı olarak, (cehennemin) sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu isteyip-çağırırlar. Bugün bir yok oluşu çağırmayın, birçok (kere) yok oluşu isteyip-çağırın.” (Furkan Suresi, 13-14) ayetleriyle haber verilir. Özgür olmak adına imanı yaşamaktan kaçınan kişinin, Allah’ın dilemesiyle, ahirette zincire vurulacağını ve üzerine kilitlenmiş daracık mekanlarda sonsuza kadar hapis hayatı yaşayacağını bilmesi gerekir.

İnananlar ise güzel ahlaklarının ve Rabb’lerinin sınırlarını korumalarının karşılığı olarak, Allah’ın dilemesiyle, “genişliği gök ile yerin genişliği gibi olup Allah’a ve Resûlü’ne iman edenler için hazırlanmış” olan sonsuz cennette özgür olacaklardır.

Kuran’da, Hz. Meryem’e hamile kalan annesinin, Allah’a yönelerek “Rabbim karnımda olanı ‘her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak’ Sana adadım benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen” …” (Al-i İmran Suresi, 35) diyerek dua ettiği bildirilir.

Annesi bu duasıyla, Hz. Meryem’in yalnızca Allah’a kul olmasını, insanların rızasından tümüyle uzaklaşarak özgür olmasını dilemiştir.

Kur’an ahlakını yaşamak, insanları her türlü dünyevi sıkıntıdan kurtarır. “Benim hakkımda ne düşünüyorlar?”, “beni sevmezlerse ne yaparım?”, ” işimi kaybedersem ne olur?” gibi sayısız korkudan uzaklaştırır. İman eden insan, yaşamındaki onlarca insana benlik vermenin ve sahte ilahlara kulluk etmenin baskısından kurtulur. Sonsuz akıl ve güç sahibi, her şeyi denetimi altında tutan, merhamet edenlerin en merhametlisi olan Allah’a yönelip bağlanır. O artık ‘asla kopmayacak bir kulba yapışmıştır’.

“Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.” (Bakara Suresi, 256)