Mainz; 10.04.2010

Başlığın ardına ünlem işareti koymamız önemli bir zaruretten kaynaklanmaktadır. Zira „İslam“ dediğimiz kavram olumlu-olumsuz hiç bir şekilde ön ek, sıfat yahut tanımlamaya izin vermez. Ilımlı şeklinde bir sıfatı kabullendiğimizde bunun mefhum-u muhalifinden hareketle şiddetli İslam veya aşırı İslam (Ne demekse?) gibi ifadeleri de kabul etmemiz gerekir.İslamı, en kısa bir anlatımla, İnsanın, hazreti insan olarak mutlu bir hayat sürebilmesi için Allah tarafından insana bahşedilmiş bir yol haritası olarak tanımlamak mümkündür. Zira insan yolcudur. İki kapısı bulunan bu hana doğum yoluyla girer ölüm yoluyla da çıkar. Ancak yolculuk yine de devam eder. Bu yüzden İslam inancında ölüm, bitiş, yok oluş değil ebedi hayatın başlangıcıdır. Daha önceki bir yazımızda kısaca deyindiğimiz üzere İslam ve müslüman ayırımını gözden uzak tutmamalıyız. Yüce yaratıcının insanın her iki alemde bahtiyar olabilmesi için göndermiş olduğu ilahi vahye “İslam“, bu vahyin buyruklarını bila kayd-u şart kabul edip hayatını bu prensiplere göre yaşamaya çalışanlara ise „Müslüman“ denilir.

Sponsor Bağlantılar

İslam, Allahın bizzat muhafaza ettiği ilahi bir kitap ve hayatının her anı kayıt altına alınmış muazzez bir Peygamberin hayatı ile taçlanmış bir şekilde ortadadır. Bu dinin kitabı Kuràn adeta „Yürüyen Peygamber“ „İz“ lemekle emrolunduğumuz kutlu Peygamber ise „Yazılı bir Kitap (Kuràn) hüviyetindedir. Bu bakımdan  İslam kelimesi sadece ılımlı ön ekini değil mesela ilk bakışta çok afilli gözüken „Kuràn İslamı“ gibi ekleri de kabul etmez. Sünni İslam, Alevi İslamı, Türk İslamı, Arap İslamı v.b sıfat yada tanımlamaların hiç biri doğru değildir. Zaten biraz dikkatlice baktığımızda bu kavramların hiç birinin bize ait olmadığını rahatlıkla görebiliriz. Bu ve benzer kavramların batılı „oryantalistler“ ve onların yerli „taşeronları“ tarafından sümmet-tedarik zihinlerimize dercedildiği bilinen bir gerçektir. Siz bu durumu, ister batılıların kıskançlıkları ile isterseniz doymak bilmeyen emperyal iştahları ile açıklayın, sonuç değişmez. Hristiyan alemi İsa `yı (a.s) Allahın oğlu olarak kutsayınca izini takip edecek bir peygamberden kendisini mahrum ederek insanlığa en büyük kötülüğü yapmıştır. Hristiyan aleminin bugün için en önemli açmazlarından birisi izlenebilen bir Peygamberden mahrum olmak diğeri ise şeytandan mahrum olmaktır. Kızmayın ama şeytana sahip olmak bir nimettir. Zira insanın yapısı şeytana ihtiyaç duyar. Eğer insan İslamın va`z ettiği şeytan telakkisini benimsemezse mutlaka kendine bir şeytan tedarik eder.Ne mutlu bize ki kovacak ve taşlayacak şeytanlara sahibiz. Batı dünyasına bir bakın şeytansızlık yüzünden güzel dünyamızı kan gölüne çeviriyorlar. Bu yüzden batı dünyası müslümanları kendisi için şeytan olarak telakki etmekte ve onlarla mücadeleyi dini bir vecibe olarak görmektedir. Yüksek ve ileri teknolojiden başı dönen batı dünyası önemli bir zenginlik ve refah içinde olmasına rağmen „mutluluk“ denen o muhteşem duyguyu tatmayı başaramamıştır.Habire insanın cesedine çalışarak bunu başarması mümkün de gözükmüyor. Zira insan , yürüyen bir organizmadan ibaret bir canlı değildir.İnsan, iradesi, aklı, kalbi, vicdanı, irfanı, ihsanı, insafı, merhameti, letafeti, zerafeti hulasa şeref ve haysiyeti olan “aziz” bir varlıktır.İslam, insan için: “İnsan insanın cennetidir” der. Batı ise insan için : “homo hominu lupus” yani “İnsan insanı kurdudur” der. Mesele tam da buradadır. Tasavvuru yamuk olanın  bakışı düzgün olamaz. Bugün dünyamızın yangın yeri halinde olmasının yegane sebebi de işte bu yamuk tasavvurdur.Bilinen tarih içerisinde 19. yüzyıla kadar yaklaşık 45 milyon civarında insanın savaşlarda öldüğü kaydedilmektedir. Oysa batılılar sadece 50 yıl gibi kısa bir zamanda çıkardıkları iki dünya savaşında yaklaşık 60 milyon insanın ölümüne yol açtılar. Böylesi bir vahşeti şeytanlaştırmak yahutta daha kibar bir tabirle “öteki” leştirmek dışında başka  hangi saik açıklayabilir. Unutmayalım ki, kedi yavrusunu yiyeceği zaman onu fareye benzetirmiş.

1950`li yıllarda ABD`nin Ortadoğudaki emperyalist menfaatleri için bir “Yeşil Kuşak” projesi ihdas ettiğini ve bunun altyapısını da (onların tabiriyle) “Baskın İslama karşı bastırılmış İslamı desteklemek” olarak temellendirdiklerini bilmeyenimiz yoktur. Bizim anlayışımızda bu tabirlere yer yoktur. Ancak bu tabiri baskın müslümanlar ve bastırılmış müslümanlar olarak kullanmak mümkündür. Bir çok örnek var ama mesela bu ifade için HAMAS ve FKÖ`yü örnek gösterebiliriz. ABD, müslüman bilincini önceleyen Filistin halkının temsilcileri olan bir teşekkülü „terör örgütü“ olarak nitelerken laisizmi önceleyen FKÖ`yü hararetle desteklemektedir. Şimdilerde hemen herkesin ağzında pelesenk olmuş bir ifade var. Şöyleki, kızıl tehlikenin yok edilmesinin ardından batılılar hedef tahtasına müslümanları koydular. Özellikle de 2001 ikiz kule tezgahıyla birlikte İslamı terörle özdeşleştirerek müslümanların tamamını bastırmak suretiyle hedeflerine ulaşmanın yollarını arıyorlar. Esasen batının İslam düşmanlığının tarihçesi çok daha eskidir. Ancak konumuz kronolojik bir tarihçe vermek olmadığı için bu kadarıyla yetinmek istiyoruz. Hem sonra dikkat edilirse batı kullandığı tabirlerde sürekli müslüman ifadesi yerine İslam kavramını kullanmaktadır. Mesela radikal müslüman demez de radikal İslamcı der. Siyaset bilinci olan müslümanlar demez de siyasal İslamcı lar der. Elbette ki bunu bilerek ve isteyerek yapmaktadır. Zira batının korktuğu müslümanlar değil İslamdır. Çünkü batı insanı harcamıştır. İnsana yazık etmiştir. İnsanlığını kaybetmiştir. Hiç bir seküler ideolojinin vicdan inşa edemiyeceğini çok iyi kavramıştır. Kamil bir insan inşa edebilme kabiliyetine sahip tek nizamın İslam olduğunu da idrak etmiştir. Batı, dünyanın hemen her yerinde ılımlı, radikal, fundamentalist, diyalogçu ve benzer yaftalarla ötekileştirip kendi çıkarlarına hizmet ettirmekte olduğu müslümanların bir gün İslamdaki bu muhteşem kamil insan yetiştirme potansiyelini farkedip kinetize olmalarından çekinmektedir.

İslam yahut sorumluluğunun bilincine varmış şahsiyetli bir müslümanın (muttaki), ılımlısı-radikali, sağcısı-solcusu, faşisti-sosyalisti olmaz. Müslüman sadece müslümandır. Zira bu ismi ona Allah vermiştir.

İman iddiasında bulunan müslümanların imanlarını ispat sadedinde bile olsa  Allahın hakkını Allaha teslim etmek üzere „kitabına uydurmak“ yerine „kitaba uyma“ konusunda bedel ödemeyi göze almaları halinde, yaşlı gezegenimizin huzur ve barışı doya doya solumasının yanısıra batılılar da yeni şeytanlar arama zahmetinden kurtulacaklardır.

İmanı için bedel ödemeye hazır olanlara ne mutlu!

Baki Selam ve Saygılarımla.

Ömer Erdem
Mainz/Almanya