Başlangıçta, Türkiye-Irak-İran ve Suriye’yi kapsayan “Marksist-Leninist bir Kürdistan istiyoruz” dediler.

Bölgenin muhafazakâr yapısının M-L komünist bir ideolojiyi kaldıramayacağı, kabul görmeyeceği, taraftar bulunamayacağı anlaşılınca, üstüne üstlük SSCB’nin yıkılmasıyla birlikte ABD tek süper güç kalınca, bu ideoloji ve amaçtan hemen vazgeçiverdiler.

Sponsor Bağlantılar

Bu sefer yerine, “Dört parçada bağımsız Kürdistan” dediler ve ayrılıkçı çizgilerine yine devam ettiler.

ABD’nin Irak işgali sonucu Irak’ın Kuzeyinde kurulan Barzani liderliğindeki Kürt Yönetimi ile birlikte, ABD’yi arkalarına aldıklarını düşünerek hareketlendiler, havaya girdiler.

Son yaşanan konjonktür, ABD-Türkiye-Irak üçlü ittifakı idi ve bundan son derece rahatsızlık duydular. Dışlandıklarını hissederek ABD’yi “güvenilmez” ilan ettiler, Barzani ve Talabani’yi de “çıkarcı”.

Bu sefer yüzlerini Türkiye’ye çevirdiler ve “Artık ayrılmayı düşünmüyoruz. Politikamızı değiştirdik. Gelin problemi kendi aramızda çözelim, dış güçleri bu işe karıştırmayalım” dediler.

Yeni politikalarının başlangıcında “Barış, kardeşlik ve demokrasi” argümanlarını kullandılar. Kullandılar da, her ne hikmetse (!) 25 yıldır sürdürdükleri silahlı saldırılarına da devam ettiler. ROJ TV vasıtasıyla, kan ve kin gütmeyi de hiç ihmal etmediler.

Öcalan’ın yakalanmasıyla birlikte tüm eylemlerini, gösterilerini, kampanyalarını Öcalan’a endekslediler. “Apo’nun sağlığı sağlığımızdır”, “Apo’ya uygulanan tecride son”, “Apo’ya özgürlük” falan dediler.

Birileri biraz uyanınca, Apo eylemlerine güya çeşitlilik kattılar. Örneğin; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinliklerine katıldılar, ancak “dünya kadınları” yerine “PKK’lı kadınlardan” bahsettiler. Güya, tüm kadınlara uygulanan şiddete, tecavüze karşı çıkıyor gibi görünerek, “Devlet Kürt kadınlarına şiddet uyguluyor, tecavüz ediyor” dediler.

Millet açlıktan, işsizlikten kırılırken “Kürtçe kurslar açılsın” dediler. Açıldı, açılmasıyla birlikte talepsizlikten çok kısa bir süre sonra teker teker kapandı, bu sefer bir şey diyemediler.

Kürtçe kanal “TRT ŞEŞ” açıldı ve halktan büyük ilgi gördü, rahatsız oldular. “Hemen kapatılsın. Devlet, kendi Kürdünü yaratıyor. Bu bir özel savaş taktiğidir” dediler, seyredenleri ve katılanları “hain” ilan ettiler.

Öyle ya, PKK yıllardır kendi Kürdünü yaratmaya çalışıyor ve Türkiye’de yaşayan Kürtlerin tamamını da kendisinin temsil ettiğini iddia ediyordu. Oysa, DTP ve benzeri partilerin, yerel ve genel seçimlerde aldığı oy ortalaması ancak 1.8 milyon idi. Yani, Kürt kökenli seçmen vatandaşın, ancak 4’te 1’inin oy’unu alabiliyordu.

Şimdi, ilkokul başlangıcından üniversite bitene kadar “Kürtçe” eğitim isteniyor ve Kürtçe’nin “resmi dil” olarak kabul edilmesi gündemleştirilmeye çalışılıyor.

Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizin “Özerk” bir yapıya kavuşturulması isteniyor. Yani, “Valimi, Kaymakamımı, Emniyet Müdürümü, Jandarma Komutanımı, kısaca tüm mülki amirlerimi, PKK ve DTP olarak ben seçmek istiyorum. Buraları ben yönetmek ve ben temsil etmek istiyorum” deniyor. Osman Baydemir de, TRT ŞEŞ’in açılışından sonra yaptığı açıklamada; “Bu bölgenin adı olan Kürdistan’ı da yakın zamanda kabul edecekler” diyerek, asıl maksadı ortaya çıkartıyor. Kürdistan

Bütün bunlar, ayrılık, bölücülük değil de ne?

Hani, barış, kardeşlik, demokrasi, …?

Ayrıca, anti parantez, yarın ayrılsanız, o toprakları siz kendiniz mi, yöneteceğinizi sanıyorsunuz? Yarın ayrılsanız, hangi Kürt vatandaşın Türkiye’den kopabileceğini düşünüyorsunuz?

Siz, ne kadar “hak” olarak iddia edilenleri verirseniz verin, onlar doymayacaklar ve her defasında bir başka bahaneyi öne sürecekler.

Onlar yine, halihazırda dedikleri gibi, 4’te 1 ile, “Kürtlerin temsilcisiyiz” diyecekler.

Bu coğrafyaya “Kürdistan” diyecekler.

“Devlet, imha ve inkâr ediyor” diyecekler.

“Özel savaş taktikleri” diyecekler.

“Soykırım” diyecekler, diyecekler, diyecekler…

Elinizi verseniz, kolunuzu alamazsınız” misali, “Olmadı, biraz daha” diyecekler, “İstiyoruz da istiyoruz” diyecekler, diretecekler, dayatacaklar.

Doğru ya, amiyane tabirle; İsteyenin bir yüzü kara, ya vermeyen!!!

 
Sabahattin Talu

sabahattintalu@gmail.com