John Steinbeck Fareler ve İnsanlarÜnlü Amerikan yazar John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar romanı, kendilerine ait küçük bir ev ve arazi satın alma hayaliyle Kaliforniya’nın Salinas Vadisi’ndeki bir çiftliğe çalışmaya giden iki arkadaşın ve çiftlikte çalışan diğer işçilerin karın tokluğuna verdikleri zorlu yaşam mücadelesini anlatır.

Sponsor Bağlantılar

Fareler ve İnsanlar romanın orijinal adı “The Mice and Men”dir. Roman, 1937 yılında yayımlanmıştır. 114 sayfalık bir metne sahiptir. (John Steinbeck, Fareler ve İnsanlar, Çev: Ayşegül Çetin Tekçe, Remzi Kitabevi, 6. Basım, Ekim 2004) İnceleme yazımızdaki metin alıntıları bu baskıdan yapılmıştır.

1902 yılında Kaliforniya’nın Salinas kasabasında doğan John Steinbeck, romanlarının çoğunda Kaliforniya’nın Salinas Vadisi’ndeki çiftliklerde çalışan tarım işçilerinin kötü çalışma koşullarını, zengin tarla sahipleri tarafından sömürülmelerini; her türlü olumsuzluğa rağmen yaşama sevinçlerini, umutlarını kaybetmeyen, yaşama tutunmaya çalışan insanları anlatır. Ezilen, sömürülen tarım işçilerinin çalışma koşullarının iyileştirilmesi için bir edebiyatçı olarak elinden geleni yapar. Çocukluk ve gençlik yıllarında kendisi de bu çiftliklerde çalıştığı için buradaki işçilerin durumunu yakından gözlemleme imkanı bulmuş, bunları eserlerine etkili bir biçimde yansıtmıştır.

John Steinbeck, Gazap Üzümleri (The Grapes of Wrath, 1939) adlı romanıyla 1940’da Pulitzer Ödülü’nü, 1962 yılında ise edebiyata olan katkılarından dolayı Nobel Edebiyat Ödülü’nü almıştır. 1968 yılında ölmüştür.

Fareler ve İnsanlar, Gazap Üzümleri, Bitmeyen Kavga, İnci, Sardalye Sokağı adlı romanları çok ünlüdür.

Fareler ve İnsanlar Romanının Konusu

Fareler ve İnsanlar romanı, kendilerine ait küçük bir ev ve arazi satın alma hayaliyle Kaliforniya’nın Salinas Vadisi’ndeki bir çiftliğe çalışmaya giden iki arkadaşın ve çiftlikte çalışan diğer işçilerin karın tokluğuna verdikleri zorlu yaşam mücadelesini anlatır.

Salinas Vadisi’ndeki çiftliğe giden iki arkadaştan ufak tefek olanı, zeki, olgun bir insandır; iri yarı olanı ise zeka özürlüdür. Ufak tefek olanın adı George’tur, iri cüsseli olanın adı ise Lennie’dir. Lennie kocaman bir cüsseye sahiptir, ancak zekası küçük bir çocuğunki kadardır. Çok güçlüdür, fakat bu gücü kontrol edecek zekaya sahip olmadığı için, bu güç tehlike yaratır, başlarına büyük belalar açar. George her ne kadar arkadaşına göz kulak olmaya çalışırsa da yine de beladan kaçamazlar.

Lennie’nin hastalıklı bir tutkusu vardır: yumuşak ve tüylü şeylere dokunmak, onları okşamak. Yumuşak tüyleri olan fare, tavşan, köpek gibi hayvanları okşayıp mıncıklamaktan çok büyük keyif alır. Fakat gücünü kontrol edecek zekası olmadığı için bu okşamalar, mıncıklamalar farkında olmadan sertleşir. Okşadığı hayvanları farkında olmadan öldürür. Onlara zarar verdiğinin farkında bile değildir. Okşadığı hayvanın ölüp ölmemesi de önemli değildir. Okşarken öldürdüğü bir fareyi gizli gizli cebinde taşır, okşamaya devam eder. Bu hastalık, başlarına daha büyük belalar da açar. Lennie, sokaktan geçen bir kızın elbisesini okşamaya kalkınca kız çığlığı basar. Kasabanın tüm erkekleri peşlerine takılır. Salinas Vadisi’ndeki çiftlikte çalışırken de bir kadının yumuşak saçlarını okşarken, farkında olmadan okşayışları sertleşir, kadın çığlık atmaya başlayınca Lennie paniğe kapılır, ne yapacağını bilemez. Kadını sert bir şekilde silkeler. Kadının boynu kırılır.

Romanda işlenen önemli temalardan biri “arkadaşlık”tır. George hiçbir karşılık beklemeden zeka özürlü arkadaşına göz kulak olur. Ona bir anne şefkati ve sabrıyla yaklaşır. Gözünü bir an bile ondan ayırmaz. Her an başını belaya sokacakmışçasına tetiktedir. Bir çocuk zekasına sahip koca bir adamı kollamak, kontrol altında tutmak öyle sanıldığı kadar kolay değildir. George’un da kahırlandığı, sabrının taştığı anlar olur.

“Allah biliyor ya tek başıma çok daha rahat bir hayatım olurdu. Bir iş bulup çalışırdım, hiç de sıkıntı çekmezdim. Ne dert, ne bela olurdu başımda, ay sonu geldi mi elli papelimi aldığım gibi kasabaya iner istediğimi satın alırdım. Hatta canım isterse bütün geceyi kerhanede geçirirdim be. Yemeğimi de istediğim yerde yerdim, otele falan gider aklıma eseni ısmarlardım. Hem de bunu her ay sonu yapardım. Bir şişe viski alır, oyun salonuna gider, istersem kumar, istersem bilardo oynardım.” … “Peki ben ne yapıyorum?” … “Senle uğraşıyorum! Bir işte dikiş tutturamıyorsun, senin yüzünden ben de girdiğim her işten kovuluyorum. Senin peşinden hababam ülkeyi gezip duruyorum. Bununla kalsa yine iyi. Her gittiğin yerde başını belaya sokuyorsun. Sen belaya bulaş, kurtarmak yine bana düşsün.” (s.17-18)

Bırakın zeka özürlü bir arkadaşı, normal bir arkadaşımıza bile ne kadar dayanabiliyor, sabır gösterebiliyoruz? George’un arkadaşına karşı gösterdiği sabırlı ve içten tutumu, gerçekten takdire değer. George, Lennie’nin normal bir insan gibi yaşayabilmesi için elinden geleni yapar, fakat Lennie yaptığı hiçbir şeyin farkında değildir. Saçlarını okşadığı bir kadını sert bir şekilde silkeler, kadının boynu kırılır. George, bu olaydan sonra, kendisi ne kadar uğraşırsa uğraşsın Lennie’yi kontrol etmenin olanaksız olduğunu, Lennie’nin çevresindeki insanlara zarar verdiğini, acı da olsa kabullenir. Zeka özürlü arkadaşının çevresindekilere daha fazla zarar vermemesi için onu tabancayla vurarak öldürür. Steinbeck bu romanıyla, zeka özürlü bir insanın normal insanlarla bir arada yaşamasının, onlara uyum sağlamasının ne kadar zor olduğunu, bunun tehlikelerini okuyucularına göstermek istemiştir.

Romanda işlenen diğer bir önemli tema “yoksulluk”tur. Çiftlikte çalışan işçiler, çok düşük ücret karşılığında ölesiye çalışırlar. Kazandıkları para hiçbir işe yaramaz. Yazarın romanına seçtiği “Fareler ve İnsanlar” sözünün ne anlama geldiğini buradan çıkarabiliriz. Yazar, çiftlikte çalışan yoksul işçileri, farelere benzetir. Bu insanlar da tıpkı fareler gibi; hedefsiz, amaçsız, hayalsiz yaşarlar; insan olduklarının farkına bile varamazlar, kaldıkları yatakhane çok bakımsızdır, yedikleri yemekler çok kötüdür, onları hayata bağlayacak küçücük bir dalları yoktur, başlarını sokacakları bir evin hayalini dahi kuramazlar… Yaşam koşulları açısından işçilerinki ile farelerinki arasında hiçbir fark yoktur. Günlerce kan emek kazandıkları parayı bir gecede içip eğlenerek tüketirler.

“Bizim gibiler, yani çiftliklerde çalışanlar, dünyanın en yalnız adamlarıdır. Aileleri yoktur. Yerleri yurtları yoktur. Bir çiftliğe gidip üç beş kuruş için gece gündüz çalışırlar, sonra şehre inip bütün paralarını çarçur ederler, ertesi gün bir bakmışsın yine bir çiftliğin yolunu tutmuşlar. Böylelerinin hayattan hiçbir beklentileri yoktur.” (s.20)

George ve Lennie’nin hayali, kendilerine ait küçük bir evlerinin olmasıdır. Roman boyunca George, bu hayali sık sık anlatır. George bu hayalin gerçekleşmeyeceğini çok iyi bilmektedir, fakat zeka özürlü arkadaşını sevindirmek için sık sık bu hayali anlatır. Kim bilir, bunları anlatırken çok küçük bir an bile olsa, anlattıkları gerçekmişçesine tat alıyordur. Okuyucu, bu satırları okurken küçük bir ev almayı bile hayal edememenin acısını yüreğinde duyar.

Romanda göze çarpan diğer bir tema “ırkçılık”tır. Çiftliğin seyisi Crooks, zencidir. Sırf zenci bir insan olduğu için işçilerin kaldığı yatakhaneye onu almazlar. Crooks, ahırın duvarına yaslanmış kötü bir barakada kalır. Odasına da kimse gelmez, adeta vebalı bir insanmış gibi herkes ondan kaçar. İşçiler kendi aralarında kâğıt oynarlar, ancak Crooks’la oynamazlar. Sırf zenci olduğu için ikinci sınıf insan muamelesi görmek, Crooks’un iç dünyasında derin yaralar açar. Yalnızlığını kitaplarıyla gidermeye çalışır. İçini dökecek, konuşacak birilerini arar, bulamaz. Kimi zaman kendi kendine konuşur. Yalnız yaşamaya mahkum olmak, psikolojisini bozar. Bir gece Curley’in karısı odasına gelir, hakaretler yağdırır. “Bana bak zenci parçası” … “O ağzını açacak olursan sana neler yapacağımı biliyorsun değil mi?” … “Zenci köpeğin birisin sen, haddini bil.” (s.92)

Romanı okuduğumuzda 1930-1940’lı yılların Kaliforniya’sında bir insanlık ayıbı olan ırkçılığın var olduğunu görüyoruz. İnsanoğlunun güzele, doğruya ulaşmasında hangi aşamalardan geçtiğini, ne kadar canların yandığını görmüş oluyoruz. Bir insanı, sırf derisinin renginden dolayı aşağılamak, köpek yerine koymak kabul edilir şey değildir.

Fareler ve İnsanlar Romanının Kişileri

George: Küçük bir ev alma hayaliyle çalışıp para kazanmak için Salinas Vadisi’ndeki çiftliğe giden iki arkadaştan ufak tefek ve zeki olanıdır. Zeka özürlü arkadaşı Lennie’ye bir anne şefkatiyle kol kanat geren, pek çok sıkıntıya sabırla göğüs geren fedakâr bir insandır. Lennie, koca bir bebek gibidir, bu nedenle onu kontrol etmek çok zordur. Lennie bilinçsizce başını belaya sokar. Yine romanın sonunda Lennie, bir kadının saçlarını okşarken farkında olmadan onu öldürür. George, zeka özürlü arkadaşının çevresindeki insanlara zarar vermeye başladığını görünce kendince doğru, fakat bir o kadar zor olan bir karar verir. Lennie’yi Carlson’un tabancasıyla ensesinden vurarak öldürür.

Lennie: Salinas Vadisi’ndeki çiftliğe çalışmaya giden iki arkadaştan iri yarı ve zeka özürlü olanıdır. Oldukça iri bir cüssesi vardır. Bir boğa kadar güçlüdür. İki işçinin zorlanarak kaldırdığı arpa çuvalını tek başına kolaylıkla kaldırır. Kocaman bir adam olmasına karşın, adeta küçük bir çocuk gibidir. Kendi kendini idare edebilecek kadar dahi aklı yoktur. Lennie yumuşak ve tüylü şeylere dokunmaktan, onları okşamaktan çok hoşlanır. Fare, tavşan, köpek gibi hayvanların yumuşak tüylerine dokunmaktan, onları okşamaktan, mıncıklamaktan büyük keyif alır. Fakat gücünü kontrol edemediğinden onları okşarken farkında olmadan öldürür. Öldürmenin ne anlama geldiğini bilmez. Öldürdüğü hayvanları cebinde taşır, okşayıp mıncıklamaya devam eder. Lennie için bu bir hastalıktır.

Slim: Salinas Vadisi’ndeki çiftlikte arabacı olarak çalışan kişidir. Ekibindeki işçileri tarlaya götürüp getirir, arabasıyla arpa çuvallarını taşır. Aklı başında, olgun, becerikli bir adamdır. “… hareketlerine ancak soylu kimselerde ya da büyük sanatçılarda görülen bir zarafet hâkimdi. Çiftliğin prensiydi o, arabacıydı, aynı anda on, on altı hatta yirmi katırı, bir teki bile hizayı bozmaksızın sürebilirdi. Bir katırın sağrısındaki sineği elindeki kırbaçla haklar, hayvanın ruhu bile duymazdı. Halinde tavrında öyle bir ağırbaşlılık ve sükûnet vardı ki, o konuşmaya başladığında herkes susardı. Otoritesi tartışılmazdı ve konu ister aşk, ister siyaset olsun ağzından çıkan her söz doğru kabul edilirdi. İşte arabacı Slim buydu. İnce yüzünden yaşını kestirmek olanaksızdı, otuz beşinde ya da ellisinde olabilirdi. Kulakları kendisine söylenenden çok daha fazlasını duyar, kelimeleri tane tane söyleyerek konuşur, konuşmasında sadece zeka değil zekanın çok ötesinde bir anlayış yankılanırdı. İri, ince kemikli elleri, tıpkı tapınaklarda dans eden kadınlarınki gibi hünerli ve kıvraktı.” (s.41-42) Slim, Curley’nin sataşmalarına karşı George ve Lennie’yi korur. Slim ile George arasında içten bir arkadaşlık vardır.

Candy: İşçilerin kaldığı yatakhanenin temizliğini yapan yaşlı bir adamdır. Sağ eli bilekten itibaren yoktur. Tıpkı kendisi gibi iyice yaşlanmış, topal, uyuz, tüyleri dökülmüş, oldukça pis kokan bir köpeği vardır. Carlson bu yaşlı köpeği öldürür. Köpeğinin öldürülmesi Candy’yi derinden üzer. Kendini, tıpkı köpeği gibi hiçbir işe yaramayan, varlığıyla çevresine rahatsızlık veren, ölmesi gereken bir varlık olarak görür. George ve Lennie’nin küçük bir ev alma hayallerini duyunca çok heyecanlanır; birikmiş parası olduğunu söyleyerek bu hayale ortak olmak ister. Romanın sonunda Lennie’nin Curley’nin karısını öldürmesiyle bu hayali suya düşer.

Curley: Patronun oğludur. Vaktiyle ringlerde dövüşmüş bir boksördür. Kocasını sevmeyen, sürekli diğer işçilerin peşinde dolanan oynak, işveli bir karısı vardır. Sürekli karısının nerede olduğunu sorar, karasını arar, karısının peşinden koşar. Karısını kıskandığı için işçilerle tartışır. Kendisi ufak tefek olduğundan iri yarı adam görmeye dayanamaz, onlara sataşmadan duramaz. Sol elinde sürekli olarak eldiven vardır. Bu eldivenin içi vazelin doludur. Bu elini karısı için yumuşak tuttuğunu söyler. Kişiliksiz, kavgacı, kalleş bir adamdır. Lennie’yi haksız yere pataklar. Lennie de Curley’in parmaklarını avucunun içinde sıkıp ezer. Patronun oğlu olduğu için her zaman haklı çıkar, George ve Lennie’ye sürekli sataşır, onlara aman vermez.

Curley’nin Karısı: Kocasını sevmeyen, bulunduğu yeri beğenmeyen, çiftlikteki yaşamından sıkılan, kendini yalnız ve mutsuz hisseden bir kadındır. Süslenir püslenir işçilerin peşinde dolanır; yalnızlığını giderecek, konuşacak birilerini arar. Cilveli, oynak biridir. On beş yaşındayken bir tiyatro oyuncusuyla tanışmış, ancak annesi izin vermediği için tiyatro grubuyla gidememiştir. Daha sonra bir film yapımcısıyla tanışmış, adam kendine Hollywood’da filmlerde oynatmayı vaat etmiş, ancak yine annesi engel olmuştur. Derken sevmediği, âşık olmadığı Curley ile evlenmiştir. Film yıldızı olma, lüks otellerde kalma, güzel elbiseler giyme hayalleri suya düşmüş, can sıkıcı bu çiftlikte yaşamaya mahkum olmuştur. Romanın sonunda Lennie ile ahırda konuşurlar. Lennie, saçlarını okşamaya başlar. Bir süre sonra okşamalar sertleşir, kadın kurtulmaya çalışır, çırpınır, çığlık atar. Lennie, farkında olmadan kadını sert bir şekilde silkeler, kadının boynu kırılır, ölür.

Crooks: Çiftliğin seyisidir. Zenci olduğu için diğer işçilerin kaldığı yatakhanede yatmasına izin vermezler. Crooks ahırın yanındaki küçük bir barakada kalır. Beli sakat olduğu için vücudu eğik kalmıştır. Kimseyle pek içli dışlı olmaz, diğer işçilerle arasına bir mesafe koyar. Zenci olduğu için ikinci sınıf insan yerine konmak, sürekli aşağılanmak, yalnız yaşamaya mahkum edilmek Crooks’u derinden yaralamıştır. Crooks, ara sıra konuşacak, dertleşecek bir arkadaşa hasret kalmıştır.

Carlson: Çiftlikte çalışan işçilerden biridir. Yaşlı Candy’nin kendi gibi yaşlı, uyuz, pis kokan köpeğinden şikayetçidir. Tabancasıyla bu köpeği öldürür. Romanın sonunda George, Carlson’un Luger marka tabancasını gizlice alır, arkadaşı Lennie’yi bu tabancayla vurup öldürür.

Fareler ve İnsanlar Romanının Özeti (Olay Örgüsü) için tıklayınız…