Evren(Prof. Dr. Zeki Duman)’ın ‘’on dört asırlık tefsir birikiminin kuran’ın anlaşılmasındaki olumsuz etkileri‘’ başlıklı yazısından bazı alıntılar yaptım kuranı anlamak adına okuduklarımı yorumladım.

 

Sponsor Bağlantılar

Yazı hayli uzun ben içinden bazı paragrafları aldım, işte Prof. Dr. Zeki Dumanın açıkladığı ayetlerden bazıları ve yorumlarım…

 

‘’Kuran-ı Kerim’de, müminlerin, okudukları ayetler üzerinde durup düşünmelerini teşvik eden pek çok ayet vardır.[11] Allah bir ayetinde, okuduklarını anlamadan, tefekkür etmeden kuran okuyanları, akıllarına kilit vurulmuş kimseler olmakla itham etmiştir.’’

[12]

 

Buradan benim anladığım şudur aklını erdirerek oku anlayarak oku öğrenmek için oku bu kitap roman değil anla ki doğru yaşa diyor..

 

Tefekkür etmeden yani düşünmeden okuduğundan bir fayda görmeyeceğin hususunda uyarıyor.

‘’Kuran’ın aklı kullanmaya ve tefekküre teşvik eden ayetleri, vahyin ilk dönemlerinden itibaren Müslümanları, onun derin manasını anlamaya, üzerinde düşünmeye ve ihtiyaçlarına göre, ondan yeni yeni hükümler çıkarmaya teşvik etmiştir.’

 

Yeni yeni hükümler… Şimdi burada bir nefeslik aralayalım konuyu, bu durumda kuranı anlayarak okumak ve aslını değiştirmeden gelişen zamana uyarlı rehberi doğru kullanmaktır, zaten istenen de budur bu ne olanı reddetmek anlamındadır ne de inkâr daha çok anlamak daha iyi anlatmak babında bir söylemdir.

 

Ve aklıma hemen bir soru geliyor neden Allah bu kuranı Arapça oku düşünmen önemli değil kutsal dil ile oku maksat okumandır o güzeldir anlamasan da olur dememiş.

 

Hayret!!

Yine Kuran’da açıklandığına göre,

“Rahman’ın Kulları, kendilerine Rabb’larının ayetleri hatırlatıldığında, okudukları ayetler üzerine, sağır ve körler gibi kapanmazlar”[13]; ayetlerin, lafzının söylediğinden başka, söylemek istediği asıl manayı kavramaya çalışırlar; okuduklarını düşünür, kavrar ve etkisi altına girerler; okudukça iman bakımından artar ve Allah’a sıkı sıkıya güvenip bağlanırlar. Onlar, bu iman ve güven ile itaat ve ibadete devam ederler.[14]

 

Harika… okudukları ayete sağır ve körler gibi kapanmazlar.. okudukça Allaha sıkı sıkıya bağlanmak…

 

Neden aklıma bu kitap anlaşılmaz bir dil ile okutulmak zorunda bırakılınca kişinin Allah ile arasında ki bağda o sıkılık olmayacağı geliyor ve neden ben bu birilerinin işine yarar anlamazsan ayrıca korkarsın o zaman anlayanlar(!) yardım eder sana korku muskası  yapar eline yazar elli milyon göbeğine yazar yüz elli milyon alır bu Pazar da başkadır diye düşünüyorum…

Daha fazla yorum yapmayacağım..

‘’Kur’an, yaklaşık olarak yirmi üç yıllık nüzul süreci içerisinde, insanların ihtiyaçlarına, olaylara ve zaman zaman sorulan sorulara bir cevap olmak üzere[15] ve dura dura okunmak maksadıyla,[16] bölüm bölüm indirilmiş yüce bir mesajdır’’[17]

“Elbette Kur’an, kendiliğinden konuşacak değildir. O, gerekli ilmi donanımla mücehhez, ehliyetli ilim adamları tarafından zamanın ihtiyaçlarına göre, güncelleştirilip konuşturulmalıdır,”[20] Hz. Ali de aynı konuya işaret etmiştir.’’

Ehliyetli ilim adamları burası çok önemli…

 

Bu durumda akademisyenler birinci sırada yer almalılar ehliyet sahibi ilim adamları olarak.

 

Bakara-170:’’Ne zaman onlara: ‘Allah’ın indirdiklerine uyun’ denilse, onlar:’ Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız’ derler. Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?’’

 

İşte Kuran’ın bugünü gören sözleri.. Aynı şeyleri tartışmıyor muyuz?

 

Bugün ilim adamları ayetleri yorumlarken pek çok insan bugüne kadar ibn bilmem kim yanlış mı yazdı imam bilmem kim efendi yalan mı söyledi sen en iyisini mi biliyorsun dini oyuncak mı edeceksin ne karıştırıp duruyorsun bilenler yazıp çizdi ne diye nifak çıkarıyorsun diye avazlarda değiller mi?

 

Hadi onlar doğru yolu bulamamış iseler diyor kuran bakın…

 

Ve en can alıcı sure fussilet suresi hep kuran Arapçadır o dil mübarektir başka türlü okunsa da ibadette olmaz Arapça okumadıysan hatim falan sayılmaz kendi diline çeviride zarar verirsin anlayamazsın diyenlere sesleniyor…

 

 ‘’Eğer biz Kuran-ı kerimi yabancı bir dilde okunan bir kitap kılsaydık. Diyeceklerdi ki, ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalıydı. Muhatapları Arap olduğu halde, Arapça olmayan bir kitap mı geldi.’’

 

Arapça inmesinin sebebini açıkça ifade ediyor yani dilin Arapça olması sadece o günkü koşullarda çoğunluğun Arap olması sebebiyledir eğer başka dille indirseydik bu kez de böyle söylerdiniz diye ayetle açıklamış.

 

Hep aynı şeyi savundum kuran içinde söylenmeyen söz yok yeter ki insan anlamak istesin yeter ki at gözlüğü ile bakmadan okusun yeter ki benim atalarım şeyhlerim şıhlarım demesin yeter ki sağır ve körler gibi ayetlerin üzerine kapanmasın…

 

Çok soğuk bir kış günü padişah, tebdil-i kıyafet gezmeye karar vermiş. Yanına baş vezirini alıp yola çıkmış. Bir dere kenarında çalışan yaşlı bir adam görmüşler. Adam elindeki derileri suya sokup, döverek tabaklıyormuş.

Padişah, ihtiyarı selamlamış ‘Selamünaleyküm ey pir i fani …’

‘Aleykümselâm ey serdar i cihan…’

Padişah sormuş: ‘Altılarda ne yaptın?” Altıya altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor…’

Padişah gene sormuş: ‘Geceleri kalkmadın mı?’ ‘Kalktık… Lakin. Ellere yaradı…’

Padişah gülmüş ‘Bir kaz göndersem yolar mısın?’ ‘Hem de ciyaklatmadan…’ demiş ihtiyar

Padişahla baş vezir adamın yanından ayrılıp yola koyulmuşlar. Padişah baş vezire dönmüş:
‘Ne konuştuğumuzu anladın mı?” Hayır padişahım…’

Padişah sinirlenmiş ‘Bu akşama kadar ne konuştuğumuzu anlamazsan kelleni alırım.’ Korkuya kapılan baş vezir, padişahı saraya bıraktıktan sonra telaşla dere kenarına dönmüş. Bakmış adam hala orada çalışıyor.

‘Ne konuştunuz siz padişahla…’ Adam, baş veziri şöyle bir süzmüş: ‘Kusura bakma. Bedava söyleyemem. Ver bir yüz altın söyleyeyim.’ Baş vezir, yüz altın vermiş.’ Sen padişahı, serdar-ı cihan, diye selamladın. Nereden anladın padişah olduğunu?

‘Ben dericiyim. Onun sırtındaki kürkü padişahtan başkası giyemezdi.’ Vezir kafasını kaşımış ‘Peki, altılara altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor ne demek?…’

Adam bu soruya cevap vermek içinde bir yüz altın daha almış ‘Padişah, altı aylık yaz döneminde çalışmadın mı ki, kış günü çalışıyorsun, diye sordu. Ben de yalnızca altı ay yaz değil, altı ay da kış çalışmazsak, yemek bulamıyoruz dedim. Vezir bir soru daha sormuş…

‘geceleri kalkmadın mı ne demek?’ Adam bir yüz altın daha almış. ‘Çocukların yok mu diye sordu. Var ama hepsi kız. Evlendiler, başkasına yaradılar, dedim…’

Vezir gene kafasını sallamış. ‘Bir de kaz gönderirsem dedi, o ne demek…’ Adam gülmüş ‘Onu da sen bul…’

 

Bilmediğimiz dilde konuşulanları anlayamayız ve vezirin halini yaşarız ciyaklatmadan yolunmak tabirini bize uyarlamasınlar buna izin vermeyelim…

 

Yararlanılan Kaynaklar

* Prof. Dr. Zeki Duman