Mehmet Akif Ersoy, henüz kişiliğini arama dönemindeyken, Türk şiiri öz ve biçim yönlerinden önemli değişmeler geçirdi. Şairler doğaya ve topluma bakışlarında eski çerçeveleri aştılar. Yakın çevre gözlerinde gerçeklik kazandı.

Sponsor Bağlantılar

İzlenimlerini somutlayabilmek için yeni ifade biçimlerine gereksinme duydular. Şiirlerde somut sözcükler çoğalmaya başladı. Özellikle Tevfik Fikret “aruzla Türkçeyi uzlaştırma başarısı kazandıkça” gerçekçi temaları daha rahatlıkla işleme ustalığına ulaştı. Giderek “manzum hikaye” niteliği taşıyan şiirler yazıldı.

On yıllık bir susuştan sonra yeniden ortaya çıkan Akifin de “manzum hikaye” türüne fazla eğilim duyduğu görülür. “Sırat-ı Müstakim”de yayımlanan bu yeni dönem ürünlerini topladığı Safahat I’deki (1911) şiirlerin çoğu (Küfe, Hasır, Meyhane, Seyfi Baba, Kocakarı ile Ömer) bu türdendir. Ne ki, kendisinden önce Tevfik Fikret ve -üstat saydığı- Ali Ekrem (Bolayır) tarafından ortaya konulan örnekleri nitelik yönünden önemli ölçüde geliştirdiği söylenemez. Fikret, hikayenin konusunu işlerken duyarlığını yilirmediği halde, Akifin “hikaye etme” yönü daha ağır basar: bu nedenle de “manzum nesir” niteliğindeki dizelere fazlaca raslanır.

Bu türe kazandırdığı örnekler, toplumsal amaçlara yöneliktir. Çevresinde karşılaştığı kişileri ve olayları yansıtırken alabildiğine gerçekçidir. Yaşam neyi sergilemişse onu saptamaya çalışır. Yoksulluk, sefalet, hastalık, tembellik, ölüm gibi içine elvermeydi durumlar karşısında öfke ve başkaldırı havasına düşerek toplumsal farklılıkların karşılaştırmasını yapmaktan çekinmez.

Cılız bacaklarının dizden altı çırılçıplak…
Bu ince mintanın altında titriyor, donacak.
Ayakta kundura yok başta var mı fes?
Ne gezer. Düğümler alnının üstüne sade bir çenber.

O anda mekteb-i rüştiyyeden taburla çıkan
Bir elliden mütecaviz çocuk ki, muntazaman
Geçerken eylediler ihtiyarı vakfe-güzin..
Hasanla karşılaşırken bu sahne oldu hazin…
(Küfe)

Akif’in manzum hikayelerindeki bu genel özelliklerin yanı sıra kuruluşa özgü öğeler şöyle saptanabilir.

1) Daha ilk dizelerden itibaren hikaye etmeye başladığını sezdirir:

Beş on gün oldu ki, mu’tada inkıyad ile ben
Sabahleyin çıkıvermiştim evden erkenden.
(Küfe, ilk iki dize)

Geçende, yayla civarında bir ufak cevelan
Bahanesiyle, bizim eski âşinalardan
Bir attarın azıcık gitmek istedim yanına;
(Hasır, ilk üç dize)

Geçen akşam eve geldim, Dediler: Seyfi Baba
Hastalanmış yatıyormuş.
(Seyfi Baba, ilk iki dize)

2) Konu ile ilgisi tartışmaya açık olan kimi yan olaylara başvurur:

Bizim çocuk yaramaz, evde dinlenip durmaz,
Geçende, Fatih’e çıktık ikindi üstü biraz
Kömürcüler kapısından girince, biz, develer
Kızın merakını celbetti, daima da eder;
O yamru yumru beden, upuzun, o bacak,
O arkasındaki püskül, ki kuyruğu olacak.
(Küfe, 60-66. dizeler)

3) Gerçekçi gözlemlere dayanan çevre betimlemeleri yapar. Şiirin öğelerini kullanmadaki başarısına inandıkça daha serbestlik: kazanmıştır, insanı çevresinden soyutlamadığı gibi, eşyadan araçlardan da ayırmaz. Betimleme değişik biçimde şiirin belirgin kay naklarından bilidir. Nedir ki betimlemelerinde doğayı yaşatacak renklere rastlanmaz pek. Daha çok insanların karakterlerini belirten “hain, sersem, sarhoş, satılmış, melek, hayasız vb.” sıfatlar kullanır.

Çamurlu bir kapı, üstünde bir değirmi delik;
Önünde tahta mı toprak mı?
Sorma, pis bir eşik.
Şu gördüğün yer için ne söylesen caiz;
Ahırla farkı: O yemliklidir, bu yemliksiz
Zemini yüz sene evvel döşenmiş malta imiş..
“İmiş”le söylüyorum, çünkü anlamak uzun iş,
O bir karış kirin altında hangi maden var?
Tavan açık kukla renginde: sağlı sollu duvar.
Duman ocak gibi çıkmaktan çünkü her lüleden.
Dikilmiş, ortaya boynundan üstü az koyu al;
Vücudu kapkara, leylek bacaklı bir mangal.
(Mahalle Kahvesi)

4) Konuşanlara göre değişen dil örgüsü içinde İstanbul ağzına özgü deyimler kullanır:

– Sakallı, yok mu işin? Git, cehennem ol şurdan
Ne dırlanıp duruyorsun sabahleyin oradan: (Küfe)

– Bizim çocuk, adı batsın, yılancık olmuş.. (Hasır)

– Efendi amca, sakız ve, biraz da balmumu kes. (Hasır)

Üç çocuk annesi, emzikli kadın, tek başına,
Koca, berhaneyi silsin de, süpürsün de sana.
Yine bilmeyerek, zalim, onun kıymetini
Dene biçarede kalkıp kolunun kuvvetini. (Köse İmam)

Dialoglar günlük konuşma dilinde geçen sözcüklerden oluşur: anlatanın doğallığını bozmazlar.

– Bir mubassır çağırın.
– Buyurun efendim,
– Bana bak; Hastanın gitmesi herhalde muvafık olacak (Hasta)

– Bırak hanım, o çocuktur, kusura bakmam ben…
Adın nedir senin oğlum?
– Hasan.
– Hasan dinle
Zararlı sen çıkacaksın bütün bu hiddetinle. (Küfe)

Bu tür verimlerinde hayatın içinde dolaşarak küçük insanların serüvenlerinden kesifler getiren Akif’in, ancak öykü yazarlarında raslanabilecek gözlem yeteneğinin zengin örneklerini verirken, şiire özgü duyarlıklarından uzak kaldığı görülür. Ölçü ve uyak adına yer yer söyleyişin de bozulduğu dizelerinde, genellikle benzeti, imge. soyutlama, örtmece sanatları çok azdır. Bu nedenle dingin bir düzeyde başlayan şiirler, olağanüstü güzellik koşullarını taşıyan bileşimlere ulaşamadan bilerler.

Dış izlenimlerin şairin iç dünyasında çeşitli değişimlerden, şiire aykırı öğelerin ayıklanmalarından geçirilmeden, onlara kendi varlığına bir şey kalmadan ölçü ve uyağa dökülerek verilmesi, hikaye şiir biçimindeki eserlerinin ortak zayıf yanlarıdır. Ne ki, kendisi bir özellik gibi gösterir bunu:

“Benim şiirlerimde öyle yüksek hayaller bulunmaz. Mesela bu, taş. Ona “taş” derim. Oaceri semavi demem. Ben şiirde hayale dalmam. Adi şeylerden bahsederim. Eşyanın hakikatlerini hayal kuvvetiyle değiştirip tabiatüstü hale koymam. Her şeyi olduğu gibi görür, göründüğü gibi tasvir ederim. En fıkara muhitlere gider, onları bir ressam gibi aynen tesbit etmeye çalışırım. (Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, cilt 3, s. 115).”

Akif’in Safahat I’de yayımladığı manzum hikayelerde günlük konuşma dilinde kullanılan sözcüklerin yanında “nezle-i sadriyye göğüs nezlesi,” “heykel-i uryan-i sefalet çıplak bir yoksulluk heykeli”. “hufre-i nisyan unutma çukuru”, “lemha-i lebriz-i elem elem taşan bir bakış” gibi ikili, üçlü tamlamalara da rastlanır.

Fatih Camii, Durmayalım, Geçinme Belası, Mezarlık, Hasbıhal vb. şiirlerinde de dil eskidir.

Bakma kabristanın ancak saha-i medhuşuna
Dur da bir müddet kulak ver nale-i hamuşuna.

Ey mezaristan, nihan ka’rında yüzbinlerce mah,
Fışkıran hak-i remininden bütün nur-i nigah.
(Mezarlık)

Ey bülbül-i ter-zeban-i irfan,
Dem-beste nevalarınla vicdan
(Hasbıhal)

Kimi şiirlerindeyse, çok sade dille söylenmiş bir dizenin yanında yazıldıkları dönemde bile kullanılmaktan vazgeçilen tamlamalara ve eski sözcüklere raslanır:

Beyaz entarisiyle kar gibi kız,
Sanki çenetten inme zade-i hür;
Ya seher – paredir ki perrandır
Duş-u nazında bir sehabe-i
nur.
(Hürriyet)

Safahat’ın ikinci kitabı olan Süleymaniye Kürsüsünde (1912) adlı uzun şiirde, şiirin iç yapı özellikleri bakımından değişik yönelişler yoktur. Üçüncü kitap, Hakkın Sesleri’nde (1913) ise beyit düzenine dayanan “mesnevi” biçiminde yazılmış parçaların yanı sıra beşli, altılı kuruluşlar bulunur. Kimi “ayet” ve “hadis”lerin yorumu yapılan bu şiirlerde Balkan Savaşı’nın acılı sonucunun yarattığı duyarlık egemendir. Genellikle “hikaye”nin arka plana itildiği beşli, altılı kuruluşlarda, eski sözcükler az kullanılmış, ikili ve üçlü tamlamalara hemen hemen hiç yer verilmemiştir. Bu parçalarda şairin başkaldırısı kimi zaman,

Tükürün Ehl-i salibin o hayasız yüzüne,
Tükürün, onların asla güvenilmez sözüne,
Medeniyyet denilen maskara mahluku görün
Tükürün, maskeli vicdanına asrın, tükürün.

biçiminde gücünü sözcüklerin şiddetinden alan dizelere yansırken; kimi yerde, daha sonra, lirik-epik şiirlerinde görülen içtenliğin güzelliğine yakın düzeyde dizeler halinde belirir.

Vefasız yurt. Öz evladın için olsun vefa yok mu?
Neden kalbin kararmış? Bin ocakta bir ziya yok mu?
İlahi; kimsesizlikten bunaldım, aşina yok mu?
Vatansız hanümansız bir garibim… müteca yok mu?

IV. kitap Fatih Kürsüsü’nde (1914), V. kitap Hatıralar da (1917) yapısal yönden Akif’in beliren şair kişiliğini aşan kuruluşlara ender olarak raslanır. Denilebilir ki, ideolojik yönü ağır basan şiirlerinden oluşan bu kitaplarında Akif, ideoloji içinde sanatı aramak diye bir amacı göz önünde tutmadığı için, çoğu makale planında işlenebilecek konuları “nazma dökmek”ten çekinmez. Bu nedenle coşkudan çok “telkin” havası egemendir:

Müslümanlık nerde!
Bizden geçmiş insanlık bile…
Adem aldatmaksa maksat, aldanan yok nafile!
Kaç hakiki Müslüman gördümse, hep makberdedir;
Müslümanlık, bilmem ama, galiba göklerdedir.
(Hatıralar, IV. Bölüm)

Hatadır ahiretten beklemek dünyada her hayri;
Öbür dünya bu dünyadan değil, hem hiç değil ayrı.
(Hatıralar, I. Bölüm)

Şehamet dini, gayret dini ancak Müslümanlıktır;
Hakiki müslümanlık en büyük kahramanlıktır.
(Hatıralar, VII. Bölüm)

Bu dizelere düşüncelerini ölçü ve uyağa uydurma becerisi göstermeyi tek başarı yolu olarak kabul eden şairin -ölçüye uymak için- “bilmem ama”, “hep”, “her”, “hem”, “bir” gibi ekleme sözcüklerin yardımına başvurduğu açıkça görülür. Berlin Hatıraları bölümündeki,

– Korkma
Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz;
Bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz!
Düşer mi tek taşı, sandın harim-i namusun?
Meğer ki harbe giren son nefer şehid olsun

dizeleriyle başlayan şiirin dışında kalan parçalarda “telkin” havasının egemen oluşu nedeniyle bu söyleyiş zayıflıklarının bolluğu belirgindir. Bu kitapları, Akif şiirinin estetik yapısı için bir aşama sayılamaz.

Yahya Kemal‘in gözü ile, Tevfik Fikret’in “… felsefede muarızı olduğu derecede sanatta muakkibi” olarak görünen Akif’in, VI. kitap Asım (1923) ve VII. kitap Gölgeler‘de (1933) yer alan şiirlerinde (Asım’ın Çanakkale Şehitleri bölümü. Bülbül, Leyla) biçimsel yönden kendini aşan deyiş ustalıklarına ulaştığı söylenebilir. Öz ve biçim kaynaşmasına örnek olarak gösterilebilecek olan bu şiirlerde şair, çoğun, aruz ölçüsünün tekdüze uyumundan sıyrılmış, iç yapı güzelliğini sağlayan öğelere özen göstermiştir. Özellikle “Çanakkale Şehitleri” ve “Bülbül’de kendisini iç dünyasının esin kaynaklarına bırakan şair, tekniği, dizelerde rüzgarlanan coşku havası ile birlikte oluşturur. Öykü şiire baskın çıkma olanağı bulamaz. Mübalağa sanatının usa uygun örnekleriyle ya da seslenmelerle görkemli bir yapı kurmayı başarır.

Mehmet Akif Ersoy İle İlgili Yazılar:

Mehmet Akif Ersoy
Mehmet Akif Ersoy’un Şiirleri
Mehmet Akif Ersoy ve Edebiyat
Mehmet Akif Ersoy’un Eserleri
Mehmet Akif Ersoy’un Sanatı
Mehmet Akif Ersoy’un Hayatı
Mehmet Akif Ersoy Çanakkale Şehitlerine