Giriş

Milliyetçilik ve Atatürkçülük kavramlarına değineceğimiz bu çalışmada milliyetçilik bazında, Türk toplumunun geçmişten günümüze yaşadığı değişmeleri, evrensel milliyetçiliğin ulusal anlamda Türk toplumuna yansımalarını ve Atatürk’ün milliyetçilik anlayışını irdeleyeceğiz.

Sponsor Bağlantılar

Milliyetçilik, sadece bir ideoloji değil, bir yaşayış ve bir duyuş tarzıdır.” -M. Kaplan.[1]
Milliyetçilik[2], tüm toplumların ulusal anlamda kendi benliklerini fark edip, ırklarına yönelik bağlılığı ifade etmede kullanabileceğimiz en temel kavramlardandır. Bu bağlamda Türk toplumu geçmişten gelen köklü birikimiyle kendine has bir milliyetçilik kavramı geliştirmiş ve bunu eşsiz kültürüyle zenginleştirmiştir. Bilinen ilk Türk devletlerinden itibaren milliyetçilik kavramı farklı boyutlarda göze çarpmıştır. Asya Hun Devleti’nin ortaya çıkışından itibaren her ne kadar yerleşik bir düzen olmamasına rağmen Türk devletleri asla benliğini kaybetmemiş ve bugünün Türk devletlerinin temelini atmıştır. Bunun zeminini oluşturan şey ise milliyetçilik unsurunun ta kendisidir. Çünkü bir ulus ne kadar birlik ve beraberlik içinde olursa, devletinin o kadar sağlam temeli olur ve devletin yıkılması da bir o kadar zorlaşır. Zaten eski Türk devletlerinin yıkılış sebeplerine baktığımız zaman genelde devletin yönetim şeklinden kaynaklandığını görmekteyiz. Hiçbir Türk devleti Türk asıllı yurttaşlarının isyanı sonucu yıkılmamıştır. Aksine gücünü her zaman kendi yurttaşlarından almıştır. Yönetimin ikili sistem olması yöneticilerin taht için savaşmasına sebep olmuş ve devletin önce bölünmesine sonra da dağılmasına zemin hazırlamıştır. Bunun en iyi örneği Göktürk Devletinde görülür. Önce ikiye bölünen Türk devleti düşmanlarının da etkisiyle yıkılmıştır.

Orta Asya olarak adlandırılan “Türkistan” coğrafyasında güçlü Çin İmparatorluğuna rağmen Türkler genel anlamda bu bölgede bulundukları sürece ekonomik ve kültürel anlamda her zaman Çinlilerin bir adım önünde olmuşlardır. Bunu sağlayan şey ise temelde halkın devletine olan bağlılığı bir başka ifade ile milliyetçilik ve ulus olma bilincinin her zaman var olmuş olmasıdır.

İslamiyet’le beraber yeni toplumlarla tanışan Türk milleti, kültürünü geliştirmiş fakat hiçbir zaman benliğini yitirmemiştir. Bununla birlikte Türk toplumlarına katılan yabancı milletler zengin Türk kültüründen faydalanarak güçlerine güç katmıştır. Birçok yabancı millete baktığımızda göçler ya da başka bir devletin himayesi altına girdiğinde benliklerinden uzaklaşarak dejenere olur. Ama birkaç Türk topluluğu dışında genel olarak Türk dünyasında bu görülmemiştir. Bu birkaç Türk topluluğu da genel olarak kendi kimliğine uygun olmayan dinleri benimsemelerinden ötürü kendi öz kimliklerinden uzaklaşmıştır. Bugün hala varlığını devam ettiren Bulgarlar ve Macarlar Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra Slavlaşarak kendi kimliklerinden nispeten uzaklaşmıştır.

Geçmişteki Türk toplumlarına genel olarak baktıktan sonra milliyetçiliğin kültürel, sosyal ve ekonomik ögeler üzerindeki çeşitli etkilerine değinelim:

I. Milliyetçiliğin Dil ve Edebiyat üzerindeki Etkileri

Milliyetçilik kavramının oluşmasındaki ve bu kavramın halk üzerinde etkili olmasını sağlayan en temel faktör kuşkusuz ki dildir. Çünkü her dil kendi öz kültürünü yansıtır ve içerisinde kendi toplumuna ait ögeler barındırır. Türk diline baktığımızda bilinen en eski Türk devletlerinde bile bir öz Türkçe vardır. İlk Türkçenin varlığı bize bir Türk toplumunun milli bir devlet olduğunu gösterir. Bu da Türklerin tarihi boyunca hiçbir zaman imparatorluk haline dönüşmediğinin bir göstergesidir. Dilin milli kalması halkın bütünlük içinde kalmasını sağlar. Kuşkusuz tanışılan yeni kültürlerle dil başka dillerden yeni kelimeleri bünyesine alsa da bu da etkileşimin doğal sonucudur ve bu etkileşim her zaman çift yönlüdür. Arap dünyası ile tanışıldıktan sonra Arapça kelimelerin dilimize girmesi, Tanzimat dönemiyle beraber batıdan gelen eserlerle dilimize İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Almanca gibi dillerden yabancı soylu kelimelerin girmesi gayet doğaldır. Dilimize giren tüm bu yabancı kelimelere rağmen her zaman öz Türkçe kendi benliğini korumuş ve günümüze kadar varlığını devam ettirmiştir. Bu da Türk dilinin köklü ve zengin olduğunu gösterir. Dilin varlığını koruması ve hâlâ devam ettirmesi Türk milletinin milliyetçi bir yapıya sahip olmasıyla direkt olarak ilgilidir. Eğer böyle bir yapı olmasaydı şu an konuştuğumuz dilin adı Türkçe olmazdı.

Kuşkusuz ki edebi eserler de yukarıda bahsettiğimiz Türk dilinin etrafında şekillenmiştir. Geçmişten günümüze Türk edebiyatını incelediğimizde sözlü eserleri ayrı tutarsak edebi eserleri hemen hepsi (Göktürk kitabelerinden günümüz eserlerine kadar) her zaman Türkçe üzerine şekillenmiştir. Bunun dışında yazılan veya söylenen eserler ya rağbet görmemiş ya da zamanla etkisini kaybederek tarihin tozlu sayfaları arasında kaybolup gitmiştir.

Türk edebiyatının milli olması ve yozlaşmaması sonucunda fetihlerle Türk devletlerinin bünyesine katılan yeni toplumlar edebiyatlarında da Türk dilinin zenginliklerinden faydalanılmıştır. Arap edebiyatının Türk edebiyatı ile etkileşimi sonucu Arap edebiyatındaki nazım şekilleri Türk diline uyarlanarak daha önce yazılmamış kalitelide eserlerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Bu yegâne eserler Divan edebiyatında boy göstermiştir. Bu noktada da Türk dilinin Arap diline nazaran daha kullanışlı olduğu rahatlıkla söylenebilir.     

Milletin varlığını devam ettirmesindeki en büyük etkenlerden olan dil unsuru Türk tarihi boyunca önemle korunmuştur. Bunun en güzel örneği ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Dil Kurumu’nu kurmasıdır. Atatürk’ün bu kurumu kurmasındaki en büyük sebep Türk kültürünü var eden Türk dilini koruyup mevcudiyetini devam ettirmek istemesidir. Çünkü toplumlar kendilerini kendi dilleriyle ifade edebildikleri sürece var olabilir. Bunun en güzel örneği tüm dünyada emsali görülmemiş bir direnişin ve zaferin gerçekleştiği Milli Mücadele dönemidir. Bu dönemdeki Milli Edebiyat halkı ateşlemiş, halka cesaret vermiş ve milli duyguları öne çıkartmıştır. Kıymetli Şair Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşı’nı başka bir dille yazdığını düşündüğümüzde şüphesiz hiçbirimiz üzerinde bu derecede etkileyici duygular oluşturmayacaktı.

Osmanlı Devleti dönemi edebiyatına baktığımızda özellikle Türkçenin etkili bir şekilde kullanıldığını görürüz. Türkçülük ve milliyetçilik kavramları bütünleşerek milli edebiyatın oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu dönemde yazılan yazıların birçoğu da ismine uygun içerikte olup milli meseleleri ve vatanseverliği ele almıştır. Özellikle Milli Mücadele döneminde ortaya çıkan eserler dilin, şairler ve yazarlar tarafından ustaca kullanılarak manevi değerlerle harmanlanarak halk üzerinde etkili olmasını sağlamıştır. Kazanılması ütopya olarak görülen Çanakkale Savaşının zaferle sonuçlanmasında da bu eserlerin etkisi tartışılmazdır. Bu noktada milliyetçiliği benimsemiş edebiyatçılarımız eserlerindeki dili ve üslubu bu doğrultu da kullanmaları bahsini ettiğimiz milliyetçiliğin dil üzerindeki
etkisini göstermektedir.

Çanakkale Şehitlerine adlı şiirde Akif şu mısrasıyla dili kullanmadaki ustalığını ilahiyatın güzelliğiyle birleştiriyor:

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor![3]

II. Milliyetçiliğin Ekonomik Alandaki Etkileri

Bir devletin özgür bir şekilde varlığını devam ettirebilmesi sadece topraklarında düşmanlarından bağımsız bir şekilde yaşaması demek değildir. Tam bağımsızlık için mutlak suretle ekonomik alanda da bağımsızlık gerekmektedir. Mustafa Kemal’in “Siyasi ve askeri muzafferiyetler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferlerle taçlandırılmadıkça payidar olamaz.” sözü bu durumun önemini açıklamada son derece dikkate alınması gereken bir sözdür. Devletin kalkınması milli doğrultuda olduğu sürece ekonomik kalkınma olumlu bir yönde gelişir. Çünkü yabancı sermaye üzerine kurulan bir ekonomi ülkeyi yabancı devletlerin pazarı haline getirmekten başka bir şey yapmaz. O nedenle ekonomideki milliyetçi bilinç arttıkça tam bağımsızlık yönünde önemli bir adım atılmış olur.

Milliyetçilik ve buna bağlı oluşan milli bilinç halkın kendi milletinden olan firmaların ürünlerini tüketmesini sağlar. İşte bu nokta da milli gelir artar ve ekonomik gelişme sağlanır. Aksi takdirde yabancı ülkelerin ekonomisine katkıdan öteye gidemez. Elbette yabancı devletlerin yatırımları ülkemize fayda sağlayacaktır çeşitli yönlerden; fakat bu yatırımlar devlet kontrolü altında ve belli oranda olmalıdır. Aksi takdirde ekonomiye zarar verecektir.

Kısacası milliyetçilik ülkenin ekonomisini şekillendirmede etkilidir. Yerli mallarını kullanması ve milli sermayenin gene kendi milletinden yatırımcılarının desteklenmesiyle milli kalkınma oluşur.

III. Milliyetçiliğin Toplumsal Alandaki Etkileri

Milliyetçilik Türk tarihi boyunca en çok toplumsal alanda etkili olmuş ve Türk kültürünün ve varlığının devamlı olmasını sağlamıştır. Türk toplumunun vatanseverliği ve milli bilinci, onu eşsiz ve dünyadaki en köklü toplumlardan biri haline getirmiştir. Tüm dünyanın hasta adam olarak nitelendirdiği Osmanlı Devleti daha önce benzeri görülmemiş zaferlere ulaşması temelde milliyetçiliğe dayanmaktadır. Çünkü Milli Mücadele döneminde Osmanlı Devleti içerisinde yaşayan tüm yabancı unsurlar zayıflayan Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmış ve yüzyıllar boyunca refah içinde yaşadıkları bu devlete karşı savaş açmışlardır. İşte tam bu noktada daha önce Osmanlı Devletini çöküşten kurtarmak için ortaya atılan başta Osmanlıcılık, Batıcılık, Adem-i Merkeziyetçilik gibi akımlar bir kenara bırakılarak Türk vatandaşların destanlar yazmasını sağlayacak yegane akım olan Türkçülük akımı boy göstermiştir. Türkçülüğün ortaya çıkmasıyla milli duyguların ve milli bütünleşmenin sağlanması zaferi kaçınılmaz yapmıştır. Geçmişten gelen ve çok köklü bir şekilde var olan Türk-İslam kültürü cesaret ve imanın bütünleşmesiyle Türk ulusunu ebedi kılmıştır.

Sonuç

Milliyetçilik, milliliği ve kendine has kültürü oluşturan temel yapı taşıdır. Toplumu şekillendiren ve ona yön veren en temel kavramdır. Geçmişten günümüze milli bilinci olmayan ve milliyetçilik kavramıyla tanışmayan ya da bu kavramı benimsemeyen topluluklar yok olmuştur. Bu noktada yukarıdaki başlıkları vermemizin ve açıklamamızın sebebi Türk milliyetçiliğinin sadece ırk bağlamında değil çeşitli yönlerden birçok fonksiyonunun bulunmasıdır.

Bir millet, millet olabildiği sürece başarılı olacak ve başarılı olduğu sürece ebedî olacaktır. Ne mutlu ki böyle bir milletin içinde var olduk. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Ne mutlu Türküm diyene!”.

Dipnotlar

[1] www.ortadogugazetesi.net/makale.php?id=8528
[2] Maddi ve manevi açılardan millet ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışı, ulusçuluk, ulusalcılık, nasyonalizm.
[3] Ersoy, M., Akif, Safahat VI, Dergah Yayınları, 2005, İstanbul

Kaynakça

Ersoy, M., Akif, Safahat VI (Âsım), Dergah Yayınları, 2005, İstanbul
TDK, Güncel Türkçe Sözlük, Komisyon, 2005, İstanbul.
www.ortadogugazetesi.net/makale.php?id=8528
www.sayistay.gov.tr/yayin/dergi/dergi3.asp?id=491

MELİKŞAH KORKMAZ tarafından “Makale Yarışması” için yazılmıştır…