Ne Kadar KendinizsinizBazen birilerini kınarken bu adam yaramaz içi başka dışı başka deriz, burada sevmediğimiz onaylamadığımız şey kişinin kendini ayrı ayrı şekillerde sergilemesidir, ama hep bir şey düşünürüm,  acaba kaçımız dümdüz ve her zaman olduğumuz gibiyiz?  

Sponsor Bağlantılar

Bu gün nabza göre şerbet vermek adamına göre oynamak hayat politikamız oldu, belki olduğumuz gibi görünmek iyiden iyiye zorlaştı.
 

Aslında kendimizce belirlediğimiz bu yol kolaylıklar sağlayacağı sanılan ama işimizi daha da çıkmaza sokan yoldur, ne hikmetse sürekli deneriz.

 
Bu ne kadar doğrudur veya bize ne kazandırır onu bilemem ama sadece fikrimi söylüyorum zor iş…
 

Hiç yalan söylemezsen ne söylediğini hatırlamak zorunda kalmazsın diye bir söz var, şimdi her kişiye göre ayrı bir insanı oynamak beraberinde bizim olmayan fikirlerimizi de sunmayı getirir.

 

Bu durumda bir dahaki sefere söylediklerimizi hatırlayamaya biliriz, bu çok doğal çünkü onlar sadece şirin görünmek için söylediğimiz aslında bizle ilgisi olmayan düşüncelerdi, yani olmadığımızı olmaya çalışmak bizi bir yandan da yalancı yapıyor.

 

Katılmıyorum ama bunca insan da yanlış yapıyor demek istemiyorum, mutlaka sebepleri vardır bazen maddi anlamda çıkar ilişkileri bazen sadece sevilmek adına sergilenen bu değişimler her halde artılar sağlıyordur, anlayamadığım, çok emanet olan bu tavrı zaten benimseyemeyeceğiz, nasılsa bir şekilde falso vereceğiz, ne diye böyle çabalarız?

 

Kişiyi kendi halinden uzaklaştıran tamamen yapmacık bu sözde biz, ne kadar biz olabilir?

 

Her birimize özel kendimize uygun mimiklerimiz davranışlarımız, hatta bize yakışan lehçemiz var, eğer eksik buluyorsak geliştirir daha güzel yaparız, ama bunları hepten yok sayıp sadece karşımızdaki bizi daha çok beğensin diye başka biri olamayız.

 

Ne yapıyorsak yapalım ne olursak olalım o biziz, iyi ya da kötü, dosdoğru olmak tabii ki yaptığımız yanlışı doğru etmeyecek ama evet yanlıştı yaptım demek bizi doğru yapacaktır.

 

Astıysak astık kestiysek kestik, sonradan yalanlayıp inkâr edeceğimiz bir şeyi kendimizi hangi kılıfa sokarsak sokalım bir yerinden delinir, onu da bırakın bu iç hesaplaşma biter mi?

 

Şimdi görüyoruz adam sadece çıkarı hesabıyla karşısındakinin önünde kırk kere eğiliyor el ovuşturuyor, e tamam ne diyelim, bu o kişinin anlayışı böyle der kabul ederiz bize ters gelse de ederiz, ama aynı adam dönüyor hayatımda kimsenin karşısında bükülmedim eğilmedim el ovuşturmadım diyor böyle şeyleri yalakalık kabul ederim deyince, Mevlana sesleniyor, ya göründüğün gibi ol ya olduğun gibi görün…

 

Söylemek istediğim nasıl doğduk öyle de öleceğiz değil, zevklerimiz bazı düşüncelerimiz bir takım görüşlerimiz zaman içinde değişebilir değişmeli de, çünkü değişen dünyanın içinde fikri sabitlik yapılmaz, yanlışsak düzeltiriz yok ben öyleydim dönemem diye bir şey yok döneriz, bilim adamları yanlışlarından dönüyor, adam yenilmekle, marifetli yanılmakla alim olur, ama bu değişim bizi kökten koparmadan yani kişiliğimizin ana hatlarını yırtmadan olmalı.

 

Anne babası köy kökenli olan biri bu günün tabiriyle kendisi de entel, bulunduğu ortama sözde ayak uydurmak biraz daha sempatik görünmek daha çok beğenilmek için, ya şalvardan tutuyor ya topraktan söylüyor da söylüyor.

 

Biraz anlamakta zorlandığımız yeni Türkçesiyle, (hani dilimize ilave olan istiklal marşına ulusal düttürü anneye doğurgaç, babaya doğurtkan diyen) yeni kelimelerle inkar ettiği aslı, ne kendiyle ne atasıyla bağdaşmıyor…

 

Öyle mi düşünüyor gerçekten öyle mi ikilemi içinde dinlediğimiz bu insan aslında kendide nerede duracağını şaşırmış ne olduğuna karar verememiş öylesi biri…

 

Beğenilmek güzel de böyle ucuz değil…

 

Doğruluk erdemlerin başında gelir, bizi kendimizden ayırmaz başka olmak için çabalatmaz, bütün dinlerin temel ahlak değerleri doğruluğa dayanır, buna sırt çeviren toplumlar ve kişiler geçici kazançlar sağlasa bile sonuçta yok olup gitmişlerdir.

 

İnsan düşündükçe üreten ürettikçe büyüyen bir duygu makinesi, makinesi diyorum çünkü çok sistemli, duygu makinesi diyorum çünkü ne yapıyorsa duygularıyla önsezileriyle yapıyor.

 

Beğenilmek, kendini beğendirmek çevremizdeki herkesten bir adım önde olabilmek hepimizin kuvvetle yaşadığımız duygumuz değil mi?

 

Hayır, ben kimseye kendimi beğendirmek için çabalamam her yaptığım kendim içindir diyenlerimiz var.

 

Buna da katılıyorum, amaç değişmiyor, siz başarmaya güzel yapmaya en iyi olmaya çalışırken, aynı zaman da örnek teşkil ediyorsunuz ve bunu beğenilmek adına yapmasanız da, takdir edilmekten rahatsızlık duymazsınız…

 

İçimizden en gencinden en yaşlısına kadar, aynaya baktığında bu gün ne kadar kötü görünüyorum deyip kendini harika hissedebileceğine inanmıyorum.

 

Dış görünüşümüz ruh halimize etki eder, tertemiz ışıl ışıl bir yüz güzel üretken düşüncelerimiz, haleti ruhiyetimizi yönlendirir.

 

Hepimizin ortak çabaları vardır, daha geç yaşlanmak, hep sağlıklı kalmak, her zaman mutlu olmak, daha çok başarmak gibi.

 

Aslında bütünü hayattır…

 

Sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek, yumuşacık kalbimizin fark edilmesi, nahif yönlerimizin keşfedilmesi, belki cesaretsizliğimizin anlaşılması korkularımızın fark edilmesi sanki çok kötü bir olaymış gibi, ya kendimizi saklar veya başka birini oynarız…

 

Erkekler ağlamaz denir diye bir türlü şöyle dilediği gibi içini boşaltamaz çoğu erkek, ne derler zayıf adam mı?

 

E desinler, sonuçta zayıf taraflarımız yok mu, kaldı ki ağlamak duyguların taştığı noktadır keşke herkes ağlayabilse…

 

Sadece biz olduğumuz için yaşamak ve bize özgü değerlerimizden taviz vermeden devam etmek, insan olmanın en özel yanı, bunu hiç kimseye eğilmeden bizi şirin görmesi için uğraşmadan kendi prensiplerimizle kişiliğimizle yaparsak karşımızda eğilenler olacaktır.

 

Kendimiz gibi olmak büyük olmaktır…