Erden ÖZKANT

Habervaktim adlı site, 9 Nisan’da hayatını kaybeden senarist oyuncu Meral Okay’ın (53) ölümü üzerine “O KADIN ÖLDÜ/ KOCASI İLE AYNI KADERİ PAŞLAŞTI” başlığını attı, atabildi.
Birçok yazar, bu başlığı eleştirdi doğal olarak.

Sponsor Bağlantılar

Önce o eleştirilerin bazılarını verelim;

Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar:“İnsanları dinden soğutma” diye bir suç varsa, bunun cezası ahrette boyunlarına asılacak ve belki de Tanrı onları bu yaftayla karşılayacak… Meral gibi yazamayan, tarihe meydan okuyamayan, kabaramayan kel Fatmalar! Siz, ‘Ölülerinizi hayırla yad ediniz’ buyruğunu dahi çiğneyecek kadar kindar, bir o kadar çirkinsiniz; yuh olsun! Sevgiyle uğurladığımız ‘O kadın’, ‘yine güzel, yine çiçek…’ Hamdolsun!

Zaman gazetesi yazarı Ahmet Turan Alkan:Meral Okay’ın vefatı, basınımızın fay hatlarında ilginç ürpertilere yol açtı; sevenleri, beni de şaşırtan bir hissiyatla ardından güzel uğurlama (Nekroloji) yazıları kaleme aldılar. Vakit gazetesi ise, herhalde senaryosunu yazdığı son diziden hoşnutsuz oldukları için ‘O kadın’ ifadesini tercih etti. Üzerlerinde yoğunlaşan ayıplama baskısından sıyrılmak için, ‘İşte o kadının vasiyeti’ başlığıyla Meral Okay’ın öldükten sonra yakılmak istediğini ileri sürdüler. Yakışıksız oldu. Ölenin ardından sevimsiz konuşmamak gerektiğini hatırlatmaya lüzum yok. ‘O büyük kapı’dan geçenler, mutlak hakikate dokunuyor zaten. ‘Ölüm büyük bir şeydir!’

Bugün gazetesi yazarı Nuh Gönültaş:Ölmüş insanları Allah’tan önce yargılamaya bizim hakkımız yok!.. Meral Okay mesela… Şu ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisinin senaristi. Meral Okay’ın yaptığı bir diziydi sonuçta. Tarihte kutsal bir alan olabilir mi? Tarih insanların o olaylara bakışlarıyla ilgili, pek de objektif olmayan, daha çok sübjektif bir alan. Padişahları kötülemesi bir insanı kötü yapmaz. Atatürk’e gelince çakıyorsunuz ama Osmanlı padişahlarına bir şey diyenleri susturmaya kalkıyorsunuz. Bu tavır adil değil.

Sabah gazetesi yazarı Emre Aköz:Okay’ın akciğer kanserinden erken yaşta vefat etmesine çok sayıda insan üzüldü. Ancak sevinerek, hınç alırcasına, ‘nihayet kurtulduk’ dercesine, ‘O kadın öldü’ diye başlık atanlar oldu internet sitelerinde. Niçin? Efendim, Okay’ın yazdığı Muhteşem Yüzyıl dizisine kızmışlar; Osmanlı’yı onların göstermek istediğinden farklı anlatıyormuş. Tabii Meral Okay’ı sevenler (hatta özel bir sevgi beslemeseler dahi, bu tavra sinir olanlar), ‘Ölünün arkasından bu yapılır mı’ diyerek ayağa kalktı. Arkadaşlar! Biz çoğu zaman ideoloji ile karakteri birbirine karıştırıyoruz. Mesela bu olayda, habere o başlığı koyanların, İslamcı oldukları için bunu yaptığını sanıyoruz. Halbuki sadece ahlak bozukluğundan böyle yapıyorlar ki bu duruma halk arasında basitçe hayvanlık denir. Hayvan da hayvandır; İslamcısı, sosyalisti, liberali filan olmaz… Hepimiz beğenmediğimiz şeylere laf edip duruyoruz… Ancak elinde imkânı olanların buna hakkı yok! İslami kesim eskisi gibi boynu bükükbir durumda mı? Değil! Elinin altında TV kanalları var… Para var… Oyuncular, yönetmenler, senaristler var… Madem yağın, unun, şekerin hazır… Başkasının helvasına laf etmeyecek; kendi helvanı yapacaksın. Her biri 90 dakika süren 20 bölümlük bir Kanuni Sultan Süleyman dizisi çekin de görelim: Bakalım aşk olmadan, dedikodu ve entrika olmadan nasıl götüreceksiniz işi, seyirciyi ekrana nasıl çekeceksiniz? Toplam 30 saatte ne anlatacaksınız? ‘Kanuni 46 yıllık saltanatının sadece bir buçuk yılını İstanbul’da geçirdi, kalanında seferlerdeydi’ düsturundan hareket ettiniz mi… Her bölümde en az 60 dakika kılıçlı kalkanlı cenk sahnesi göstermeniz gerekir ki erkekleri bilmem ama kadın seyirci bağlasanız durmaz ekran karşısında… Büyük yönetmen Alfred Hitchcock ne demişti: ‘Drama, sıkıcı bölümleri ayıklanmış hayattır.’ Yani sanat, hayatı temsil ederken, heyecan veren halleri kullanır. Tabii hayal gücünden de bolca yararlanır. Halep oradaysa, arşın burada… Aşksız, dedikodusuz, entrikasız bir Muhteşem Yüzyıl çekin… Bakalım tadı tuzu olmayan diziniz ne kadar reyting alacak?

Peki, Habervaktim sitesi ve Yeniakit gazeteleri ne yaptılar tüm bu eleştiriler karşısında?

Aynı terbiyesizliklerini ve ahlaksızlıklarını sürdürdüler tabii ki. “İyi de o kadın ölmedi mi” diyerek, Okay’dan “Malum çevrelerin sahip çıktığı” şeklinde bahsederek, “Kandil de sahip çıktı. PKK’dan Okay için başsağlığı: Yoldaşımızı, ilham kaynağımızı kaybettik” diye haber yaparak, “Okay’ın mirası Darwincilere” (Gazete, “Darwinciler” diyerek Prof. Dr. Ali Nesin’e ait olan ve onlarca öğrenciye ders verilen Matematik Köyü’nden bahsediyor) diyerek…

Zaten biliyoruz bu Yeniakit’i…

Dindar(mış) gibi yaparak insanları dinden soğutmayı çok iyi beceren bir gazete oldu yıllarca ve olmaya da devam ediyor.

Habercilik yapamıyorlar, tiraj alamıyorlar, elaleme saldırıyorlar.

Çünkü anlamıyorlar, beceremiyorlar gazeteciliği.

Çünkü onların işi “din” deyip kendilerinden olmayanlara çakmak, hakaret etmek.

Bu gazeteye bakanlar bilir, inanılmaz ifadeler yazıyor yazarları, inanılmaz terbiyesiz cümleler yazıyorlar kendilerinden olmayanlara, hedef gösteriyorlar kafalarına taktıklarını.

Ama Başbakan Erdoğan seviyor onları ve uçağına alıyor her yurtdışı seyahatinde.

Gelelim asıl söyleyeceklerime…

Yıllar önce Mustafa belgeseli hazırladı gazeteci yazar Can Dündar.

Atatürk’ü anlatıyordu, Atatürk’ün de bir insan olduğunu, onun da korkularının ve zaaflarının olduğunu anlatıyordu bu belgesel.

Tabii bu durum Atatürk’ü “put” kabul edenlerin, onu “en güzel, en iyi” şekilde görenlerin, görmek isteyenlerin hoşuna gitmedi.

Ve “Bu belgesel kaldırılsın” deyip belgesele ve Can Dündar’a etmedik laf bırakmadılar.

Diğer kesim ise, “Atatürk de bir insan, put değil. Belgesel sansürlenemez” gibi sözlerle belgeseli desteklediler.

Aradan yıllar geçti…

Bir televizyon kanalında Muhteşem Yüzyıl adlı dizi başladı.

İnsanlar diziye büyük ilgi gösterdi.

Ama dizide Kanuni Sultan Süleyman’ın haremi filan gösterilince muhafazakar kesimin büyük bir kısmı ayağa kalktı.

Eleştiriler, hakaretleri kovaladı.

Yıllar önce Mustafa belgeseli için “sansür” isteyenlere kızan muhafazakâr kesimin büyük çoğunluğu, yıllar sonra “Bu terbiyesiz dizi yayından kaldırılsın” diye kampanya başlattı. (Bu kampanyaya ve diziye olan tepkilere, muhafazakar kesim içindeki kimi yazarların karşı çıktığını hatırlatalım) Yıllar önce Mustafa belgeseli için “sansür” isteyenler ise, muhafazakar kesime şu cevabı verdiler yıllar sonra: “Sansür olamaz, hangi devirde yaşıyoruz, tarih putlaştırılmamalı.”



“İyi de, ne oldu da yıllar sonra taraflar konumlarını değiştirdi?” diye bir soru akıllara gelebilir ancak aslında konum filan değiştirdiği yok kimsenin.

Çünkü iki taraf da, işine gelene işine geldiği gibi
davranıyor, ideolojik ve inanılmaz bir hoşgörüsüzlükle, tahammülsüzlükle bakıyor kendinden olmayana.

Doğrusu ya, beğenmiyorsan çık kendin daha güzelini yap, değil mi?

Kendi Sultan Süleymanı’nı kendin anlat.

Paran var, olanağın var…

Ama onların işi bu değil çünkü onlar, aynı karşılarında olan güruhun yaptığı gibi “Benden olmayan yaşamasın. Benim doğru bildiklerime kimse ‘yanlış’ diyemez” diyerek, Osmanlı tarihinde yaşananların hepsini bembeyaz görmek ve Osmanlı’yı eleştirtmemek istiyor ancak söz konusu Cumhuriyet tarihi ve Atatürk olunca istediği hakareti ve küfürü edebileceğini sanıyor. Yani, aynı Osmanlı’yı istediği gibi eleştirme hakkına sahip olduğunu zannedip de Atütürk’e tek cümle laf ettirmeyenler gibi.

Al birini, vur ötekine anlayacağın…

Bu arada, Cihan Haber Dergisi’nin Mart/ Nisan sayısına konuşan dindar yazar Cüneyd Suavi şöyle demiş: “Muhafazakarların sinema ve sanata uzak durması korkunç bir yanılgıydı.”

Hal böyle iken, sormazlar mı: Yıllarca gazeteci, sanatçı, oyuncu yetiştirmeyip üstüne üstlük bu isteği olan gençlere ‘dinsiz, ahlaksız’ muamelesi yaptın şimdi söz hakkın var mı birader?

Not: Derginin aynı sayısında, Yeniakit gazetesi Genel Yayın Koordinatörü yazar Hasan Karakaya’nın da röportajı var. Karakaya, “Küfür yok, halkın dilini kullanıyorum” demiş. Peki, ama Hakk’ın dilini de kullanmak gerekmez mi?

Bilin bakalım bu fotoğraf nerede çekildi?

Soru: Yukarıdaki fotoğraf nerede çekildi?

A)Komedi filmi izlerken
B)Neşeli, esprili bir arkadaş ortamında
C)Düğünde
D)Cenazede

Belki inanmayacaksınız ama doğru cevap: D şıkkı.

Evet, yanlış okumadınız yukarıdaki fotoğraf, CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal ile şu anki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun arasında bulunan ve şu an tutuklu olan ancak yakında serbest kalması beklenen Ergenekon Sanığı CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal’ın annesinin cenazesinde çekildi.

Keşke bu fotoğraf YGS’de sorulsaydı.

En azından lise sona geldiği halde 4 sene boyunca hiçbir halt öğrenememiş olan 50 bin “0”cının bahanesi olurdu!