Anadolu’nun her karış toprağı, şehit kanlarıyla bir “şehitler diyarı” görünümündedir. Şehitlerimizin, olağanüstü kahramanlıkları kadar kıymetli olan hatıraları da, tarihimizi şereflendiren “mektupları”dır. Mehmetçiğin harp esnasında yakınlarına yazıp da gönderdiği veya gönderemediği öylesine örnek mektuplar vardır ki, gerçekten insanın kalbini, hissiyatını, millî ve manevî duygularını inşiraha getirecek cinstendir.
Savaşların acımasızlığına inat, cepheden yazılan ve çoğu adresine ulaşamayan, belki de kendinden önce şehâdet haberinin gittiği; kan, gözyaşı, ateş ve barut kokusuna bulanmış, sevgi, hasret, ideal, vazife şuuru, asalet ve duygu yüklü mektupları anlatmaya hangi kelimenin kudreti yeter ki? Şehit mektupları paha biçilmez değerini, gönüllerde saklanarak ve özündeki ideale sadık kalınarak ancak bulabilir. Ben de bu hazineden iki örnekle şehitleri yâd edeyim istedim.

Sponsor Bağlantılar

Ölümsüz Şehit Mektupları”nı, şehitler gülistanı Anadolu’dan, bir demet  “Peygamber Çiçeği” olarak topladım sizler için. Bu peygamber çiçeklerinden iki örnek;

Seddülbahir ve Conkbayırı’nın büyük kahramanlarından biri de Denizli’nin Çivril kazasının Madenler Köyü’nden Kadir oğlu Mehmet Çavuş’tu (1. Kolordu, 1. Tümen 7. Alay, 3. Tabur, 1. Bölük). Bu kahraman Anadolu çocuğu, İngilizlerin siperlerimize fırlattığı el bombalarını korkusuzca hemen yakalar, karşı tarafa fırlatır ve zararını kendilerine ödettirirdi. İngilizler bunu anlamış olacaklar ki bombaları birkaç saniye saydıktan sonra fırlatarak Mehmet Çavuş’un iadesini önlemeye çalışmışlardı. İşte böyle bir bomba Mehmet Çavuş’un elinde patlayarak sağ elinin bileğinden kopmasına sebep olmuştu. Bu yiğit delikanlı vazife şuuru ile hastanede yatarken tabur kumandanına yazdığı mektupta şöyle diyordu:

“Sağ kolumu kaybettim, zararı yok. Sol kolum var. Onunla da pek ala iş görebilirim. Beni müteessir eden ve kıtama katılıp düşmanla çarpışmama mani olan şey yaramın henüz kapanmamış olmasıdır. Hastaneden kurtularak halen harbe iştirak edemediğim için beni mazur görünüz, affediniz muhterem kumandanım.”

Bir diğer kahraman 1882 yılında doğmuş, 29 Temmuz 1903’ te jandarma eri olarak Silahlı Kuvvetlere katılmış olan Gümüşhane’nin Şiran ilçesinden Üsteğmen Zahit Bey’dir. Zahit Bey, cephede kurşun yağmurları altında savaşırken Erzurum Aziziye ilçesinin Kılıç Mehmet Bey köyünden Ahmet Efendi’nin kızı, eşi Hanife Hanım’a bir mektup yazmıştı.

Üsteğmen Zahit, ‘vasiyetim‘ dediği mektubu yazdıktan kısa bir süre sonra 9 Ocak 1916’da şehit olmuş kahraman bir dedemiz. Yıllar sonra ortaya çıkan o mektubun içinden şehit üsteğmenin küçük kızı Nahide’nin kırmızı kurdeleyle bağlı bir tutam saçı da çıkmıştı.

İşte o mektuptan duygu dolu satırlar…

“Bu günlerde her zamankinden daha önemli muharebelere gireceğiz. Bilirsin, her muharebeye giren ölmez. Fakat eğer ben ölürsem sakın gam yeme… Beni ve seni yaratan Allah bizi nasıl dünyada birbirimize nasip etti ise, benden şehitlik rütbesini esirgemediği takdirde, elbette, ruhlarımızı da birbirine kavuşturur. Vatan yolunda şehit olursam bana ne mutlu. Ancak, sana bir vasiyetim var: Birincisi benim için kat’iyyen ağlama… Eşyamın listesi ilişikte. Bunları sat, ele geçecek paradan “mihr-i muaccel” ve “mihr-i müeccel” ini al, üst tarafı ile bana bir mevlit okut. Eğer bunlar sana borcumu ödemezse hakkını helal et ve ilk gece aramızda geçen sözü unutma… Vasiyetimi aldığınız zaman yüksek sesle ağlamanıza razı değilim.”

Dedelerimizden iki dede… Misal Mehmet Çavuş ve Zahit Üsteğmen. Onlar şehitlerimiz. Şehitler ölmez. Onlara layık torun olmak arzusuyla…

* Şehit Şiirleri