Tam cambaza bak cambaza durumu…
Fransa Ulusal Meclisi’nde 1915 olaylarının reddinin cezalandırılmasını öneren yasa teklifi kabul edildi.
Türkiye ayağa kalktı.
Medya, misyonunu unuttu ve Zaman gazetesi genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın pazartesi günkü yazısında da dile getirdiği gibi üslubunu çok bozdu. “Manyaklar”, “azgınlar” manşetleri atıldı.
Milliyetçi damar kabartıldı.
Bir taşla iki kuş vurma hesabı devreye girdi.
Tabii medyanın içinde daha üsluplu ve soğukkanlı yaklaşanlar da yok değildi olaya. İşte onların yazılarından da anlaşıldığı gibi, bu yasa aslında Türkiye’deki insanları pek ilgilendirmiyor. Bir insan Türkiye’de “1915 olayları soykırımdır” da diyebilir, “1915 olayları soykırım değildir” de diyebilir. Yani Fransa’daki yasanın çıkması, Türkiye’dekileri pek de ilgilendirmiyor.
Ancak Fransa’daki bir insan, “1915 olayları soykırım değildir” derse hapı yutuyor. Yani Türkiye’deki 70 milyonun ayağa kalkmasını gerektirecek bir durum yok ortada.
Sorun bakalım etrafınızdakilere “Fransa’daki yasa neyi öngörüyor ve cezası ne?” diye. Cevap bulamazsınız kolay kolay. Çünkü cevabı medya bile yazmadı! Hangi gazetede gördünüz “Yasa şunları getiriyor ve cezası şu” diye?
Yok…
Böyle bir medyanın olduğu ülkede tabii ki “cambaza bak” durumları da kaçınılmaz oluyor. Sanki milletvekillerinin çok da umrundaydı bu yasa!
Sanki milletvekilleri “Soykırım yoktur” demek için taa Fransa’ya mı gidecek? Onları da ilgilendiren bir durum olmadığı için insanlar milliyetçi duygularla kandırıldıktan sonra kıyak bir zam geçti TBMM’den. Ama bu zam vatandaş için değildi. Vekillerin kendileriyle ilgiliydi.
Zira milletvekilleri insanların Fransa’ya odaklandığı saatlerde, Fransa’yı bahane edip TBMM’den gece yarısı “yangından mal kaçırır” gibi kendilerine kıyak bir zam yaptılar.
Emekli oldukları kuruma göre 3 ile 50 bin lira arasında maaş alan bakan ve milletvekillerinin emekli maaşları dört partinin ortak önergesiyle önce 5 bin 600 TL’ye sonra da ikinci bir önergeyle 7 bin 750 TL’ye çıkarıldı. Meclis’ten hızla geçen bu düzenlemeyle daha önce farklı oranlardaki maaşlar da eşitlenmiş oldu. Değişiklikle, bugüne kadar TÜFE oranında artan bakan ve milletvekili emekli maaşları Cumhurbaşkanının aylık ödeneğine endekslendi. Bu oran, önce emeklilik yaşı ile prim gün sayısı koşullarının sağlanmaları kaydıyla Cumhurbaşkanı’na ödenmekte olan aylık ödemenin yüzde 40’ı esas alınarak Cumhurbaşkanı’na bağlanacak yaşlılık aylığının yüzde 42’si olarak belirlendi. Bu değişiklik, maaşları yaklaşık 5 bin 600 TL’ye yükseltirken gece yarısı ikinci bir önerge daha verildi. Hesaplama yöntemindeki yüzde 42’lik oranın 31 Aralık 2020’ye kadar yüzde 60 olarak uygulanmasını öngören değişiklikle emekli maaşları bir anda 7 bin 750 TL’ye çıktı. Emeklilik hakkını elde edememiş eski vekillere de bu koşulları yerine getirmek kaydıyla yüksek rakamlı milletvekili emekliliği yolunu açan düzenlemeyle, bu vekillere prim desteği de sağlandı. Herhangi bir işte çalışmayanların milletvekili emeklisi olabilmek için ödemeleri gereken primin tamamı, çalışanların da ödedikleri prim ile ödemeleri gereken arasındaki fark bir yasama dönemi olan dört yıl süreyle TBMM bütçesinden karşılanacak.
Böyle başa böyle tarak durumu.
Bazı gazeteler uyandırdı sağolsun milleti.
CHP’den tepki geldi ve o düzenlemenin altında imzası olan 2 milletvekilini parti disiplin kuruluna sevketti Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu.
Milletvekilleri galiba vekilliği meslek olarak kabul ediyor.
Milletvekilleri galiba vatandaşın asgari ücretle geçinmek zorunda kaldığını unutuyor.
Hiçbir meslek grubundakiler kendi maaşlarını düzenleyemezken, milletvekilleri böyle bir düzenleme yapabiliyor. Hem de % 100 zam ile!
Vatandaş, yıllarca çalışıp zar zor emekli olabiliyorken, bir dönem vekillik yapan bile emekli vekil maaşı alıyor. Hatta emekli olduktan sonra tekrar vekillik yapanlar var şu an parlamentoda. Yani bu vekiller, hem emekli vekil maaşı hem de vekillik maaşı alıyor.
Bir de vekillerin akrabalarının arasından seçtikleri danışmanları var.
Eee tabii onların da maaşları var.
Hatta birkaç milyarlık!
Eminim birçok kişi, bu zammı “helal etmiyor” aynı bazı yazarların helal etmedikleri gibi.
Dedim ama: Böyle başa böyle tarak!
Aaaa bakın! Kuş uçtu…
Hay Allah! Kuş değilmiş o!
devamdır…
Firavun’u firavun yapan çevresindekilerdir denir. Ben bunu çevresi, şartları ve çevresindeki insanlardır diye açıyorum. Bu yazdıklarım ağır gelir diye korkarım. Kimseye firavun demek istemem. Firavunlar kendi ülkelerini yönetmişler. Öyle firavunlar gelmiş ki gücü zulüm ve haksızlığa dayandırmışlar. Sonunda firavunlar, vay firavun vay diye anılmaya başlamışlar. Benim cümlelerim sadece bir teşbihten ibaret. Sonra bir firavun duyarsa kurtaramam kendimi elerinden. Bizim siyaset adamlarımızın çevresini ve çevresindekileri de mevcut siyaset sistemi oluşturmakta ve oraya mevcut seçim sistemi ile gelmektedirler. Yani tabi ki bizim siyaset adamlarımız firavun değiler. Ama onlar her ne iseler, her gün kendileri tarafından hasım politikacılar üzerinde portrelerini çiziyorlar. Onlara bunu olma fırsatını veren sistemlerdir. Bu anlamlı kişilik tariflerini aydın kesimden medyada da izliyoruz. Her kesin birbirine hakaretler içeren sataşmalarıyla hayat sürüp gidiyor. Eğer hiçbir zaman oraya gelen insanlardan memnun olamıyorsan ya oraya memnun olabileceğin insanları getirebilecek sistemleri kurma ve kabul etirme arayışlarına girersin ya da oradaki şahısların senin istediğin gibi davranmalarını sağlayacak arayışlar içine girersin. Oy kulanan insanlara ***** diyecek *****lığı gösteremezsin. Hele, hele kendisine aydın denilenlerin bir an bile olsa bu tongaya düşmeye hakları yoktur.
Yılardır televizyonlarda seyrediyorum, hiçbir zaman birbirlerinin fikirlerinden hoşlanmayan siyasetçileri. Kırk yılda bir ortak bir kararda buluşacak gibi olsalar önce sen yap olmaz önce sen, sen benim yanıma gel, olmaz sen benim yanıma gel, yahu şu köprüden ikimizde geçelim! Tamam, ama önce ben geçeceğim. Ya hu milet hizmetin de inat olur mu? Nereye kadar böyle gidecek? Çok zorda kalmadan uyuşmuyorlar. Onları tek zorda bırakanda benim olduğum yerden bakınca, sandalye sayıları gibi görünüyor. İstedikleri şeyler şahsi çıkarlarımıdır? Halkın çıkarlarımıdır? Bilemiyorum ama bunları pek kendi başına bırakmaya gelmiyor. Güç bende hi-men, devam.
Keşke bir kerecik hiç kimse oy kulanmasaydı! Acaba neler olurdu? Neler olurdu tam kestiremiyorum ama bizdeki siyasetçilerin hiç sıkılmadan pişkin, pişkin halkın davranışının ne kadar *****ca olduğunu anlatmaya çalışacakları kesin.
Haksız yere miletimizin aleyhinde alınan kararlar mutlaka Türkiyenin ekmeğini yiyenleri üzmeli. Bana ne o Fransa da yaşayanları sorunu deyip geçmek aymazlık olur. Yarın dünya jürisi bu yalanların etkisi altında toprak ve canımıza kast ederler.
Milet vekilerinin tavrı şok edici bir şey değil, tamda onlardan beklenen bir davranış. Seçim sistemleri, seçilebilmek amacıyla bol miktarda para dağıtabilmek için bol miktarda para kazanmanın her türlü yolunu bir şekilde kendilerini kandırarak (Mesela Alah için ayağıyla) mübah sayanların rahatlıkla yol alabilecekleri, ya da birilerine gebe kalınarak ulaşılabilecek bir tarzla inşa edildiğinden, hasbel kader iyi niyetli olmalrına rağmen oraya ulaşabilen insanlar varsada onların iyi niyetli davranışları göze çarpsa bile, herkes melekmiş gibi davrandığından o gayretlerde anlamsız kalmaktadır.
Hiç kimse ülkenin seçim sistemini eleştirmeyecek, eleştirenler başa geldiği anda bir şekilde kendilerini iktidara taşımış olan bu sistemi muhafaza altına alacaklar. Olsa, olsa bundan sonraki iktidarlarını emniyet altına almak için sistem üzerinde gerekli makyajları yapacaklar.
Ülkemizin kurulduğu yılarda yetişmiş insan kalmamış. Okuma yazma bilen neredeyse yok. Tabi ki ihtiyacın olan her şeyi bu şartlarda tek başına var edemezsin. Yabancı ülkelerden ithal edilen birçok şeyin yanında sistemlerde olacaktır. Acaba önderlerimizin getirterek şartlarımıza uyarladığı bu sistemleri daha sonra gelenler ne derece gözden geçirerek düzenlediler? Yoksa bu kutsaldır aman dokunmayın ya da Atatürk olsaydı böyle yapardı gibi kısır çatışmalara mı girdiler? Oysa malesef artık Atatürk yok, kimse, kimse gibi hele, hele Atatürk gibi düşünemez. Düşünmesi de gerekmez. Artık onların gayreti ile kurulmuş hukuk fakülteleri, siyasal bilgiler fakülteleri bunların bir sürü mezunu doktoru, profesörü vardır. Un elemek istiyoruz, neden bu kadar bilim adamı bize düzgün bir elek imal edememektedirler? Önlerindeki engeler nelerdir? Evet, ne söylediğimi biliyorum. Ben seçmenim oy vereceğim, bunu da un elemekle özdeşleştiriyorum. Seçim sistemini de bir elek gibi görüyorum. Elime delik deşik bir kalbur vermişler hadi ele diyorlar. Eğer un eleyeceğiniz zaman kulandığınız elek bozuksa, yani bazı gözenekleri aşınmış, aşındırılmış, bazı yerleri yırtılmış hata parçalanmışsa, gereğinden büyükse istediğiniz kalitede un alamazsınız. Artık o un taşlıdır. Hata en kaliteli un bile olsa aradan geçen taşlar muhalebi yerken dişinizi kırar. İster pirinç unu, isterse buğday unu olsun biz hepsini kalburdan geçirip işimizi görürüz. Kimin neresi kırılırsa kırılsın bana ne?
Hiç kimse ülkenin seçim sistemini eleştirmeyecek, eleştirenler başa geldiği anda bir şekilde kendilerini iktidara taşımış olan bu sistemi muhafaza altına alacaklar. Olsa, olsa bundan sonraki iktidarlarını emniyet altına almak için sistem üzerinde gerekli makyajları yapacaklar. Sonrada siz ” Kırk katır mı? Kırk satır mı? “ sorusunu sandıkta cevaplayan insanlara ***** diyeceksiniz. Sandığa gitmezse de vatandaşlık görevini yapmamış olmakla suçlayacaksınız. Bu nu izlerken seyretiklerini hiç anlayamayanlar acaba ne kadar akılılar? Bu hükümet şunu yapıyor, şöyle enflasyon var, böyle fakirlik var, halkın hakı şöyle gasp ediliyor. Ben kendimi bildiğimden beri bütün iktidarlar bu sözlerin hedefi olmuşlardır. Bu cümleyi söylediğiniz anda birileri size ama bu daha çok yiyor diyorlar. Sanki daha az yemek sevapmış gibi!
Firavun’u firavun yapan çevresindekilerdir denir. Ben bunu çevresi, şartları ve çevresindeki insanlardır diye açıyorum. Bu yazdıklarım ağır gelir diye korkarım. Kimseye firavun demek istemem. Firavunlar kendi ülkelerini yönetmişler. Öyle firavunlar gelmiş ki gücü zulüm ve haksızlığa dayandırmışlar. Sonunda firavunlar, vay firavun vay diye anılmaya başlamışlar. Benim cümlelerim sadece bir teşbihten ibaret. Sonra bir firavun duyarsa kurtaramam kendimi elerinden. Bizim siyaset adamlarımızın çevresini ve çevresindekileri de mevcut siyaset sistemi oluşturmakta ve oraya mevcut seçim sistemi ile gelmektedirler. Yani tabi ki bizim siyaset adamlarımız firavun değiler. Ama onlar her ne iseler, her gün kendileri tarafından hasım politikacılar üzerinde portrelerini çiziyorlar. Onlara bunu olma fırsatını veren sistemlerdir. Bu anlamlı kişilik tariflerini aydın kesimden medyada da izliyoruz. Her kesin birbirine hakaretler içeren sataşmalarıyla hayat sürüp gidiyor. Eğer hiçbir zaman oraya gelen insanlardan memnun olamıyorsan ya oraya memnun olabileceğin insanları getirebilecek sistemleri kurma ve kabul etirme arayışlarına girersin ya da oradaki şahısların senin istediğin gibi davranmalarını sağlayacak arayışlar içine girersin. Oy kulanan insanlara ***** diyecek *****lığı gösteremezsin. Hele, hele kendisine aydın denilenlerin bir an bile olsa bu tongaya düşmeye hakları yoktur.
Yılardır televizyonlarda seyrediyorum, hiçbir zaman birbirlerinin fikirlerinden hoşlanmayan siyasetçileri. Kırk yılda bir ortak bir kararda buluşacak gibi olsalar önce sen yap olmaz önce sen, sen benim yanıma gel, olmaz sen benim yanıma gel, yahu şu köprüden ikimizde geçelim! Tamam, ama önce ben geçeceğim. Ya hu milet hizmetin de inat olur mu? Nereye kadar böyle gidecek? Çok zorda kalmadan uyuşmuyorlar. Onları tek zorda bırakanda benim olduğum yerden bakınca, sandalye sayıları gibi görünüyor. İstedikleri şeyler şahsi çıkarlarımıdır? Halkın çıkarlarımıdır? Bilemiyorum ama bunları pek kendi başına bırakmaya gelmiyor. Güç bende hi-men, devam.
Keşke bir kerecik hiç kimse oy kulanmasaydı! Acaba neler olurdu? Neler olurdu tam kestiremiyorum ama bizdeki siyasetçilerin hiç sıkılmadan pişkin, pişkin halkın davranışının ne kadar *****ca olduğunu anlatmaya çalışacakları kesin.
maş zamını da beceremediler eline yüzüne bulaştırdılar. Topu birbirlerinin üstüne atıyorlar. Meclis zabıtlarında M.İNCE (CHP- Yalova) – Bu çalışma koşuları ILO standartlarına uygun değil. … Biz bir kamyon şoförü olsaydık, otobüs şoförü olsaydık bir günde sekiz sat araç kulanırdık… Yani on sekiz sat, bundan sağlıklı bir sonuç almak mümkün değil. .. Şimdi, bakın, yarın ya da öbür gün gazetelerde şöyle fotoğraflar göreceğiz: Uyuklayan miletvekileri.. .Bundan daha doğal ne olabilir? Günde 7-8 bin kişinin girdiği Meclis lokantasında tüketilen et miktarını, 8 bine değil de 550’ye bölecekler, sonra da ‘Ayda 320 kilo et yedi!’ deyip bizi bir ayıyla yarıştıracaklar! (Alkışlar) Bunda bizim de payımız var, şöyle: Emekli olamayan arkadaşlarımız var. Ben emekli olanlardan birisiyim. TBM, toplumun sorunlarını çözmek üzere bir araya gelmiş. Kendi sorununu çözemeyen bir topluluk, bu miletin sorunlarını nasıl çözecek? (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kimden korkuyoruz? Yani iki tane gazeteci yazacak diye mi korkacağız? Burası holding patronlarının topluluğu değil, halk Meclisi. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Varlıklı insanlar da var, kıt kanat geçinenler de… diyerek zamın olmasının fitilini ateşledi ama kıvırıyor genel başkanı gibi. Zam hoşlarına gidiyor…
Sayın ERDEN Bey;
Ülkemiz çevresindeki sıkıntılarla boğuşurken, Ergenekon vs. davalarla ülkemizin altının nasıl oyulduğu görülürken, Suriye- Irak- İsrail ve Fransa ile uğraşırken meclis işi gücü bırakmış maş artışını ele almış. Tebrik etmek lazım bu duyarsız vekilere. Halk intibak yasası beklerken vekiler açlık sınırında olduğundan acilen yasa çıkarılmış. Yazık ölmesinler.. Çok lazımlar.. Onlarsız ne olur bu ülke. Kim kavga edecek mecliste, kim yeni yasa çıkaracak? Bu vekilerle yeni anayasa yapılması imkansızdır. Aha da yazıyorum. Dertsiz ve duyarsızlıkla bu işler yürümez. Alah vicdan versin bu …..