Eğitim sistemindeki çarpıklık bariz bir şekilde kendini göstermektedir. Herkesin doktor, mühendis ya da öğretmen olmak zorundaymış gibi davranıldığı bir ülke de yaşıyoruz. Yetenekleri hiçe sayarak, meslek edindirmeye çalışıyoruz gençleri…

Sponsor Bağlantılar

Okul hayatı boyunca başarılı olan bir çocuğun hayatta da başarılı olacağını zannediyoruz ya da okulda başarısızsa hayatta da başarısız olacağını düşünüyoruz. Pervasızca çocukların hayatlarıyla oynuyoruz. Bu nedenle eziyoruz o küçücük ruhları. Sınavdan sınava koşturarak başarısızlık duygusuna daha kendilerini bilmedikleri yaşlarda tanıştırıyoruz.

Böyle davranarak aslında balık olan bir canlıdan, kuş gibi uçmasını bekleyerek hayal kırıklığı yaşıyoruz. En önemlisi çocuklara yaşatıyoruz bu duyguyu. Sonra onlardan ilerlemelerini, gelişmelerini bekliyoruz. Herkes bu hataya düşüyor, kimileri cahilliğinin kurbanı oluyor, kimileri ise kendi yapamadığı şeyleri çocuğunun yapmasını bekliyor, aslında çocuklarında farklı hayalleri ve yetenekleri olduğunu düşünmeden hareket ediyoruz.

Çocuklar ezilmişlikle önce aile de, sonra okulda ve çevrede tanışıyor. Sosyal ortamda ise etkileri devam ediyor. Ailedeki kıyaslamalar, çocuğun kapasitesinin üstündeki beklentiler, okuldaki öğretmenin tembel çalışkan ayrımı ve çevredeki baskılar… Tüm bunlar hayatlarımızı etkiler. Başkalarının dayatmaları sonucu onların istediği hayatı yaşarız. Toplum insan hayatına öyle bir yön verir ki yapmak istemediklerini, yapmak zorunda bırakır… Bu baskıya karşı koyamazsın. Toplumun istediği gibi yaşamaz ya da düşünmezsen dışlanmak kaçınılmaz olur. Ve bu da yalnız kalarak psikolojik çöküntü yaşamaya sebep olur, yıpratır insanı tüm bu yaşananlar… Değişirsin, başkalaşırsın…

Kısaca herhangi bir alanda başarısız olan insanların, başka alanlarda başarılı olabileceği fikrini benimsemeliyiz.. Böylece baskıların olmadığı, hoşgörünün hakim olduğu bir toplumda daha mutlu ve başarılı birer bireyler olabiliriz…