Türk milleti devletine olan bağlılığını kayıtsız şartsız yüzyıllardır göstermiştir. Türk milletinin yöneticileri hem kendi halkına sahip çıkmış hemde kendisinden yardım isteyene yardım etmiştir. Bu yönetim anlayışı Türkleri Uygur Özerk Bölgesinden Bosna ya kadar olan bölgede hakimiyet kurmasını sağlamıştır. İçinde bulunan halka söz hakkı veren yönetim anlayışı onları bir cihan devletine kadar götürmüştür. Zaten bu anlayış olmasa idi cihan devleti yüzyıllar boyu yaşayamaz ve tarihin karanlık sayfalarında yerini alırdı.
Başkasına yaşama hakkı vermeyen toplum kendi yaşama hakkınıda zamanla kaybeder.

Sponsor Bağlantılar

Bugün Türklerin devlet felsefesini diğerlerinden ayıran en büyük fark içerisinde bulunan çeşitli unsurlara söz hakkı vermesidir.

Zulüm yapan bir devletin ya da hükümdarın uzun süre ayakta kalması beklenemez. Bu ilahi kanundur. Zulüm yapan zulüm görür. Kendi halkına söz hakkı vermeyen onların isteklerini göz ardı eden bir devlet ayakta duramaz. Türk devlet felsefesi yüzyıllardır bunun farkında olması sebebiyle tarihe damga vuran olaylara imza atmıştır. Günümüzde bunun örnekleri açıktır. Önce Hüsnü Mübarek sonra Kaddafi bir bir yok olmuşlardır. Kendi halkına zulüm yapmayı marifetmiş gibi gösterip dünyaya bunu normalmiş gibi gösteren Beşar Esad’ın da yokulması kaçınılmazdır.

İttihat ve Terakki anlayışı ile içerisindeki sadece Türk unsurlara söz hakkı tanıyan anlayış Türklerin devlet felsefesine balta vurmuştur. Bu anlayış sürdükçe değil cihan devleti olmak şu anki devleti bile zor savunur duruma gelecektir.

Türk devlet felsefesi içerisindeki çeşitli unsurlarla hareket ettikçe güçlenmektedir. Kürtleri yanına alamayan Türkiye’nin Ortadoğu da söz hakkı olamaz. Türkiye devlet ve millet olarak Yavuz Sultan Selim’i iyice öğrenmelidir. Kürtleri yanına alan Sultan Selim bütün Ortadoğuya hakim olmuş ve halifelik ünvanını dahi almıştır. Ortadoğuya hakim bir cihan devleti Avrupaya da hakim olmuştur.

Bugün yapılması gereken demokratik açılımı her ne olursa olsun devam ettirmek, bu açılımı hakla beraber yapabilmek ve devletine küsmüş daha sonrada dış güçlerin etkisi altında kalmış vatandaşlarımızı tekrar kazanmaktır. Tabi ki devlet demokratik açılımla rahmetini gösterdiği gibi, başka ülkenin toprağını kullanıp burada halka kan kusturan örgütede gazabını göstermelidir.

Türkiye ne Libya ve Irak gibi haddini bilmeden batıya kafa tutmuştur ne de bir sömürge devleti gibi davranmıştır şu ana kadar. Türkiye Osmanlı’nın küllerinden doğduğunu unutmadan İttihat ve Terakki anlayışından kurtulmalıdır. Osmanlı nın bıraktığı bölgede hakimiyetini tekrar kurmalıdır.

Bütün dünyanın buna ihtiyacı vardır.