GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRK DIŞ POLİTİKASI

Türk dış politikasının temel amacı, gerek Türkiye de, gerek bölgesinde, barış ve refah üzerine kurulu, istikrarlı, işbirliğine dayalı ve beşeri kalkınmayı sağlayacak bir ortamın yaratılmasını sağlamaktır.

Türk dış politikası geleneksel olarak, ülke güvenliğinin sağlanmasını, ülke çıkarlarını koruma, kalkınma ve refah için gerekli dış kaynakları kullanmayı, dostluklar ve müttefikler edinmeyi, Türkiye in çağdaş ve modern bir ülke olabilmesi için gerekli dış bağlantıları sağlamayı, muasır medeniyetler seviyesini hedef edinmiş ve başta  komşuları olmak üzer, tüm ülkelerle iyi ilişkiler ve iş birliğinin tesisi, uluslararası ilişkileri, istikrarı ve güvenliği ve refaha katkıda bulunmak amacıyla ilişkilerini bu düzlemede belirlemiştir.

Sponsor Bağlantılar

Şimdi Türk dış politikasını cumhuriyetin kurulmundan bu güne değişimleri, gelişmeleri ve yeni dünya düzleminde inceleyelim.

ATATÜRK DÖNEMİ DIŞ POLİTİKA

Atatürk dönemi dış politikanın temel amacı yeni türk devletini milletler arası arenada tanıtmak olmuştur.

Türkiye in bir devlet olarak uluslararası alanda meşrutiyet kazanması LOZAN  konferansı ile olmuştur.

Atatürk dönemi dış politikasında çok fazla sorun olmasına rağmen Türk dış politikasının temel ilkesi bağımsızlıktan ödün vermemek olmuştur.

Atatürk dönemi dış politikanın temel amaçlarında birisi ise modern ve çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmak olmuştur.

Atatürk dönemi dış siyasetinin temel özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz…

1. GERÇEKÇİLİK

Atatürk dış politikada gerçekçilik ilkesini benimsemiş ve hayalperestlikten ve maceracı bir siyasetten uzak kalmıştır.

2. BAĞIMSIZLIK

Atatürk hem dış siyasette hem de iş siyasette bağımsızlık olgusu asla ve katta vazgeçilmez amaçtır.

Bağımsızlık:siyasi, iktisadi, mali, askeri ve kültürel açıdan bağımsızlık olmuş ve bunlarda asla ödün verilemezdi.

Atatürk için bağımsızlık konusu öylesine önemli olmuştur ki ne Lozan görüşmelerinde ne de başka görüşmelerde asla taviz verilmemiştir.

3. BARIŞCILIK

Atatürk dış politikasının önemli özelliklerinden birisi ise barışçıl olma özelliğidir. Atatürk dönemi dış politika da hem iç de hem de dış da savaşın en son nokta olduğunu savaşa gelene kadar olan ki yolların hepsinin barış çerçevesi içinde kullanılmasına önem vermiştir.

Atatürk bu noktada şu sözlerine dikkat çekmek gerekir.

‘’harp zaruri ve hayati olmalıdır…. öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye harbe girebiliriz. Lakin millet hayatı tehlikeye uğramadıkça harp bir cinayettir.’’

‘’yurtta sulh cihanda sulh’’ sözleri ile Atatürk dış politikasının ne denli barışçıl olduğu görülmüştür. Atatürk dış politikasının barışçıl söylemi daha sonra Türk dış politikasını şekillendirecektir.

4. GÜVENLİK

Atatürk dönemi dış politikası güvenlik stratejisi üzerine kurulmuştur. Genç cumhuriyetin kendin koruyabilmesi için güvenlik önlemlerine ihtiyaç duyulmuş ve bunun gerekleri yerine getirilmiştir. Bu konuda askeri ve teçhizat anlamında yeniliklere gidilmiş ve batıyı ile güvenlik konusunda ilişkiler geliştirilme yoluna gidilmiştir.

5. BATICILIK

Türkiye cumhuriyetinin kuruluş felsefelerinden olan çağdaş medeniyetlerine ulaşma ve ulaşıldıktan sonra aşma olarak karşımıza çıkan düşüncenin yolu da batılaşmakta geçmektedir. Atatürk batının çağdaş, medeni, ve gelişmişliğini görerek  batılı ülkelerle iyi geçinmeyi hedef almış ve bunun için çaba harcamıştır.

6. AKILCILIK

Atatürk dönemi dış politika anlayışı ideolojik dogmalara, önyargılı saplantılara değil, aklı ve bilimi esas alan temeller üzerine kurmuştur.

Atatürk dönemi dış politika  çeşitli etmenlerden dolayı etkileşim içerisinde olmuş ve dönemin koşullarına göre farklılıklar göstermiştir.

Bu dönemde cumhuriyetin yeni kurulması ve buna bağlı olarak, Sovyetlerin komşu olması, boğazların Türkiye kontrolünde oluşu ve Türkiye in önemli bir orta doğu ülkesi oluşu gibi etmenlerden dolayı Türkiye buna bağlı olarak dönemine göre farklı politikalar üretmiştir.

Atatürk dönemi dış politikada  sorunların ülke içi dinamikler ile değil de sorunları uluslar arası ölçekte çözme noktasında bulunulmuştur. Bu bağlama  MİLLETLER CEMİYETİ de bu düşünceye hizmet edecektir.

Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllardan itibaren Türkiye hem iç de hem de dış ilişkilerde sıkıntı yaşamış ve bunu fırsat bilen çeşitli güçler Türk devletini güç durumda bırakmak için ellerinden gelen çabayı göstermişlerdir.

Atatürk özellikle dış ülkelerin Türkiye in iç sorunu olan konulara müdahil olmasının önlemini almak için hem de Türkiye in iç işlerine karıştırmamak için 1932 yılında milletler cemiyetinin teklifi üzerine milletler cemiyetine katılmıştır.

Atatürk dönemi dış politikasında milletler cemiyetine katılma cumhuriyet için bir milat oluşturmuş ve Türkiye cumhuriyetini hem uluslararası alanda saygınlık kazanması sağlanmış hem de boğazlar sorunu gibi önemli sorunların çözümü noktasını milletler cemiyetinden menfi yönde yararlanılmıştır.

Türk dış politikasında önemli bir sorun da balkanlarda olan kaos olmuştur. Balkanlarda olan karışıklıklar ve balkanlara ilgi duyan Avrupa bu kaos dan yararlanmak adına elinden geleni yapacak ve Türkiye bu durumdan rahatsızlık duyacaktır.

Türkiye in  de katılımı ile birlikte 9 şubat 1934 de Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya BALKAN ANTANTI NI imzalamışlardır. Bu antlaşma bir dönem balkanlarda bulunan karışıklığa önlem niteliği taşımaktadır.

Türkiye dış politikada bu antlaşmayla birlikte dünya barışına katkısını uluslar arası ve dünya devletlerine göstermiştir.

Türk dış politikası 1. Dünya Savaşından sonra 1930 a kadar olan süre içinde sorunların kendi imkan ve olanakları ile çözme yoluna giderken 1930 dan sonra Türkiye politika geliştirmiş ve Avrupa ile ilişkiler kurulmuştur.

1930 yıllarına gelindiğinde dünya buhran içerisine girmiş ve özellikle Avrupa da buhranlar dünyanın seyrini değiştirmiştir. Bu dönemden itibaren her ülke kendi çıkarları doğrultusunda politika izlemiştir. Türkiye de bu dönemde özellikle komşularıyla olan ilişkilerini bozmamaya çalışmış ve her fırsatta dünya barışına nasıl katkıda bulunabilirim diye politika geliştirme yoluna gitmiştir.

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI TÜRK DIŞ POLİTİKASI

3 eylül 1939 da İngiltere ve Fransa ın Polonya yı işgali ile birlikte 2. Dünya savaşı başlamış oldu. Bu döneme kadar Türk dış politikasının önceliği olan güvenlik  ve komşuları ile iyi ilişki politikası artık tehdit altındaydı.

Türkiye bu dönemde Sovyetlerin, Almanya ın ve Avrupa ın baskısı altına girmiş ve bu yapı içerisinde kendisine en iyi pozisyonu almak için dış politika üretmiştir.

Türkiye in bu döneme de politikası : Ülkenin toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını hiçbir
taviz vermeden muhafaza etmek amacı ile  savaşın dışında kalmak  ve büyük devletler arasında denge unsuru olma politikasını yürüterek saldırıdan korunmak olarak düşünülmüştü.

İsmet İnönü bu politikayı kendi üzerine almış ve bu politikanın gereklerini yerine getirmek için çalışmalara devlet düzeyinde başlanmıştı.

İkinci dünya savaşı ve sonrasında Türk dış politikası tarafsızlık politikasını pek fazla taviz vermeden koruyabilmiş ve en az zararla çıkmıştır. Burada Türkiye ye yapılan baskılar ve bu baskılar sonucu ortaya çıkan olumsuz durumlar mevcuttur ancak 2. dünya savaşı başlamadan hedeflenen tarafsızlık ilkesi pek zarar görmeden Türkiye bu savaştan çıkmıştır.

Ancak 2. dünya savaşında yer alan Avrupa, Almanya ve Rusya gibi savaşın asıl aktörleri arasındaki güç mücadelesi devam etmekteydi. Özellikle Avrupa nın Sovyetleri bir tehdit unsuru olarak algılaması ve çeşitli antlaşmalar yaparak Sovyet lere karşı kurulan birliktelikler yeterli görünmüyordu. ABD in Avrupa nın yanında yer alması Sovyet lere karşı olan bu birlikteliği güçlendirmiş ve Sovyetlerin denginde bir güç oluşturulmuştur.

12 ülkenin içinde bulunduğu Kuzey Atlantik paktı kuruldu (NATO).

Türkiye NATO un kurulması ile birlikte zaman kaybetmeden NATO ya girmek istemiş ancak Avrupa lı devleler bu isteğe şiddetle kaşı çıkmıştır. Fakat İngiltere  Ortadoğu  da ki çıkarlarını koruyabilmek adına Türkiye in NATO ya girmesine sıcak bakmıştır.

Bu dönemde dünyada KORE savaşı başlamış ve Türkiye bunu fırsat bilerek meclisin onayı olmaksızın KORE ye asker göndermiştir. Bu dönemde Türkiye iç siyasetinde değişiklik olmuş CHP iktidarı kaybetmiş ve demokrat parti (DP) iktidar olmuştu. DP de siyasetini Avrupa yönümlü izlemiş ve NATO ya girmek için büyük çaba sarfetmiştir.

Türkiye in KORE ye asker göndermesi ABD in dikkatini çekmiş ve Türkiye in NATO ya girmesinin zaruri olduğunu belirtmiştir.

Bu gelişmelerin ardından Türkiye ve Yunanistan 15-20 eylül arasında NATO ya kabul edilmiştir.

Türkiye in NATO ya girmesinde ki etmenler:Türkiye in yüzünün batıya dönük olması, jeopolitik, jeostratejik , KORE başarısı, batılı ülkeler ile birlikte hareket etmesi, kara ordusunun güçlü olması gibi etmenler Türkiye in NATO ya kabul edilmesinde etkili olmuştur.

SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI

Türkiye NATO  ya girdikten sonra tarafsızlık politikası terk edilmiş ve özellikle ABD in çıkarları doğrultusunda  hareket edilmiştir. Çünkü NATO un çıkarları ABD in çıkarları anlamına gelmekteydi.

Bu dönemde siyasi iktidar ve buna bağlı olarak da Türk dış politikası NATO un çıkarlarını ülkenin çıkarları doğrultusunda bir politika izlemiş ve Türkiye dış politikada yönünü batıya doğru çevirmiştir.

Türkiye in bu tavrı ABD ve AVRUPA ın dikkatini çekmiş ve Türkiye ye karşı muhabbet beslemelerine neden olmuştur.

Türkiye 1950 den itibaren politikalarında önemli bir değişiklik gözlenmemektedir. 1960 İhtilali ve sonrası Türkiye de dış politika NATO ekseni devam etmiş ve 1970 yılların başlarında üçüncü dünya ülkelerinin çıkmasına rağmen bu politikadan taviz verilmemiştir.

SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDEN SONRA TÜRK DIŞ POLİTİKASI

1991 de Sovyetler birliğinin dağılması, uluslar arası sistemde köklü değişiklikleri de beraberinde getirmiştir.

Sovyetlerin yıkılması ile birlikte ‘’iki kutuplu dünya‘’ sona ermiştir. Bunun ile birlikte dünyada yeni bir düzen hakim olmuştur. ABD  globalleşme ve küreselleşme olarak da adlandırılan yeni bir sistem hayata geçirmiştir. bu sistemde ABD süper güç olarak kendini tanımlayacaktır.

Bunun yanında iki kutuplu sistemden yeni dünya düzenine geçişte ülkeler de kendi dış politikalarını gözden geçirecekler ve yeni dünya düzeninde kendilerine yer açmak için ellerinden geleni yapacaklardı.

Bu süreçte öne çıkan politika bölgeselleşme ve buna bağlı olara bölgesel güçler ortaya çıkmıştır. Özellikle Japonya, Avrupa birliği, Almanya, Çin, Hindistan ve son zamanlarda Türkiye gibi ülkeler bölgesel güç haline gelmişlerdir.

Dünya iki kutuplu sistemden süper güç ve buna bağlı olarak da bölgesel güç stratejilerine geçiş de Türkiye bu yapı içinde yer almış ve bölgesinde söz sahibi olmuştur.

Türk dış politikası Sovyetlerin yıkılması ile birlikte önemli avantajlar sağlamış ancak bunu istediği gibi kullanamamıştır. Sovyetlerin dağılması ve dağılmanın sonucu olarak Türk toplulukları  bağımsızlığını ilan etmiş ve Türkiye de hemen bağımsızlıklarını kabul etmiştir.

Türk toplulukların bağımsızlığını ilan etmesi ve Türkiye in de buna kayıtsız kalmaması Türk dış politikasında önemli bir koridor açmasına neden olmuştur. Ancak Türkiye için fırsat olan Türki cumhuriyet ler Türkiye in yanlış politika uygulamasından ve yeterince ilgi göstermemesinden dolayı bu fırsatı iyi kullanamamıştır.

Ancak gelişen ve değişen dengeler Türki cumhuriyetleri her geçen gün Türkiye ye yaklaştırmakta ve gelinen son noktada da ilişkilerin olması gereken yere gelmesi için çalışmalar devam etmektedir.

Türkiye artık bölgesinde yeni bir güç olması hasebiyle bölgesinde ve uluslar arası arenada daha aktif ve sözünü geçire bilen ülke haline gelmiştir.

AK PARTİ DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI

Ak parti dönemi dış politika mevcudu koruma ve muasır medeniyetler seviyesine ulaşma (batılaşma) olarak tanımlayabiliriz. Çift kutuplu dünya sisteminin değişmesiyle birlikte dünya ve Türkiye de öncelikler değişmiş olmakla birlikte güç ve ekonomi dış politikaya etkileyen başlıca argümanlar olmuştur.

Türk dış politikasında değişim Turgut ÖZAL ile birlikte değişime uğramıştır.

Turgut ÖZAL Türkiye sinde bu değişim çok boyutlu dış politika olarak göze çarpmaktadır.

Bu dönemde Türkiye büyük güçlerin dengeci siyasetinden çıkarak, Batı, Avrasya ve Ortadoğu bölgeleri arasında dengeci rol almıştır.

AK parti, Turgut Özal ın komşularıyla daha iyi ilişki ve etrafında olup bitenlere kayıtsız kalmamak şartıyla müdahil olmak ve bölgesel güç olma çabalarını daha sıkı savunmuş ve bunun gereklerini yerine getirmiştir.

Türk dış politikasında AK parti dış siyasette komşuları ile daha sıkı ilişkiler içerisine girmiş, tehdit olarak gördüğü komşularını stratejik ortaklık çerçevesinde ele alarak masaya oturulmuş ve sorunla diplomatik yöntemlerle çözülmeye çalışılmış, İslam ülkeleri ile yakın ilişkiler kurulmuş, Türki cumhuriyetlere bu dönemde daha fazla değer verilmiş, Ortadoğu ve İslam ülkelerinin liderliğini yapma olanağı Türkiye in eline geçmiş, Kıbrıs sorunun da müzakere yolu denenmiş, İran  konusuna müdahil olmuş, komşuları ile sıfır problem stratejisi benimsenmiş, Yunanistan ile ilişkiler belli düzeye çekilmiş ve ebedi düşman kavramı  Yunanistan ile  kaldırışmış, Rusya ile iyi ve düzeyli ilişkiler geliştirilme yoluna gidilmiş, AB ile ilişkiler geliştirilmiş ve müzakere yolu açılmış, bunları böyle sıralamaya devam edebiliriz.

AK parti dönemi dış politika özellikle AHMET  DAVUTOĞLU ve ekibinin
Uluslararası politikayı iyi bilmesi ve izlemesi neticesinde Türkiye in çıkarlarına uygun politikalar üretmelerinde etkin rolü olmuştur.

AK parti dış  politikada daha fazla bürokrasi, daha fazla  ilişki, daha fazla müzakere, daha fazla ortak değerleri ortaya çıkarma ve daha fazla kendini ifade etme olarak özetleyebileceğimiz argümanlar üzerinde durmuştur.

AK parti dış politikasında sadece AB bağlı bir dış politika üretmemiştir. AK parti dönemi Türk dış politikası Avrasya ile, Ortadoğu ile, Kafkaslar ile ve arta Asya ile  iyi ve düzeyli ilişkiler kurarak Türkiye nin prestiji artmış ve AB sürecindeki Türkiye nin elini güçlendirmiştir.

AK parti dönemi dış politikalarda önemli değişim ve gelişmeler olmuş ancak Türkiye nin kayıp yılları olarak dikkate aldığımız ve askeri darbelerin olduğu yıllar Türkiye in için zaman ve enerji kaybı olarak değerlendirildiğinde Türkiye hala yolun başında olarak gözükmektedir. ancak Türkiye büyük bir güç olduğunun farkına barmış ve Türkiye artık bü gücün farkındalığı ile hareket etmektedir.

YUNUS SEBA
15.11.2010

Not: HÜLYA HANIMA KATKILARINDAN DOLAYI TEŞEKKÜR EDERİM…