Genel Tanımı
Van Gölü, Türkiye’nin Van ve Bitlis illeri sınırlarında yer alır ve yaklaşık 3.700 km²’lik yüzölçümüyle ülkenin en geniş gölüdür. 38°–39° K enlemlerinde ve 42°–43° D boylamlarında uzanan gölün doğu-batı doğrultusundaki uzunluğu yaklaşık 120 km, kuzey-güney doğrultusundaki genişliği ise 40–50 km’dir. Kıyı çizgisi oldukça girintili çıktılıdır; kıyı uzunluğu yaklaşık 430 km’yi bulur ve göl kenarında sayısız koy, liman ile yarımada oluşmuştur. Rakımı 1.648 m olan Van Gölü, aynı zamanda Türkiye’nin en yüksek kotlu gölüdür. Bu yüksek rakımın etkisiyle çevresindeki iklim sert ve değişken; yazlar serin, kışlar soğuk geçer. Gölün ortalama derinliği ~171 m olup en derin noktası batıdaki Tatvan havzasında yaklaşık 450 m’ye ulaşır. Yüksek derinlik ve geniş yüzey alanı nedeniyle Van Gölü su hacmi ~600 km³ olarak tahmin edilir; bu durum, gölü ülkenin en büyük su rezervi kılar.
Van Gölü, dünyanın en büyük sodalı (alkalin) göllerinden biridir. Su pH’ı yaklaşık 9,7–10,0 aralığında seyreder ve çözünmüş karbonat/bikarbonat oranı çok yüksektir. Bu kimyasal özelliğe karşın göl, büyük bir su kaynağıdır: yıllık yaklaşık 3,5 milyar m³ tatlı su girişi buharlaşma yoluyla dengelenir. Van Gölü çevresi seyrek nüfusludur; Van il merkezi gölün kuzeydoğu kıyısında yer alır. Kıyılara en yakın yüksek yaylalar ve platolar, bozkır bitki örtüsüne sahiptir. Bölgenin batısındaki Hınıs Platosu ile güneyindeki Ahlat Yaylası göl kıyılarına paralel uzanır.
Van Gölü’nü çevreleyen havza, tamamen kapalı bir havzadır. Eskiden göl suları doğrudan Murat Irmağı ve Fırat Nehri’ne akmışken (Geç Pleistosen’de Nemrut yanardağı lavları bu çıkışı tıkamıştır), günümüzde hiçbir yüzeysel çıkışı yoktur. Ana su beslemesi kar yağışları, yağmurlar ile çevre dağlardan gelen akarsulardır. Gölün başlıca kolları arasında kuzeydoğudan dökülen Bendimahi Çayı ile doğudan gelen Hoşap Deresi öne çıkar. Bendimahi Çayı yüksek debisiyle göle çok miktarda tatlı su taşırken, Hoşap ve Karasu gibi diğer dereler de gölü besler. Bu akarsuların yıllık toplam su potansiyeli yaklaşık 3,5 milyar m³ olarak tahmin edilir. Yaz aylarında kar erimeleri ve yağışlarla beslenen göl, kış kuraklığında da buharlaşma yoluyla kaybettiği suyun bir kısmını bu kollarla yeniden kazanır. Özetle, Van Gölü’nün su dengesi iklim değişkenliklerine karşı hassastır; izole bir havza olması nedeniyle su seviyesi yıllık birkaç metre arasında dalgalanabilir.
Jeolojik Oluşum
Van Gölü’nün oluşumu, Doğu Anadolu’nun aktif tektoniğiyle doğrudan ilgilidir. Göl, Neojen dönemde Muş–Zagros bindirme kuşağındaki sağ yatay fay hareketleri sonucunda oluşan çökmüş bir blok havzası üzerine oturmuştur. Yaklaşık 600.000 yıl önce başlayan levha çöküntüleri (pull-apart mekanizması), içinde bulunduğumuz göl çanağını oluşturmuştur. Karasal levha ve mantodaki hareketlilik, Karlıova Üçlü Fay Kavşağı’na yakın bu havzada halen de devam etmektedir. Havzanın kuzeydoğusundaki Karlıova civarında magma yüzeye yaklaşır; bu durum havaaltı çıkarma sıcaklık anomalileri ve jeotermal kaynaklar oluşumuna yol açar.
Van Gölü çevresinde Bitlis Masifi ve genç volkanik dağlar göze çarpar. Gölün güney kıyısında Bitlis Masifi’nin Paleozoik yaşlı kristalin şist ve gnaysları ile kuzey kıyısında Neojen–Kuvaterner yaşlı lav, tüf ve piroklastik kayalar bulunur. Suphan (4.058 m) ve Nemrut (2.989 m) stratovolkanları bölgenin batısında yükselir. Bu dağların geçmişte ve halen etkin lav akıntıları, Van havzasının jeolojik birikimini beslemiştir. Özellikle Nemrut Volkanı’nın lavları Pleistosen’deki göl çıkışını tıkamış ve Van Gölü’nün kapalı havza hâline gelmesine neden olmuştur. Ayrıca Tatvan Batı Havzası, göl çanağının en derin kısmıdır ve çevresini sınırlayan fay hatları bu havzanın oluşumunda rol oynamıştır. Sismik çalışmalara göre Tatvan Havzası’nı sınırlayan faylar göl tabanında aktif hareketlidir ve deprem üreten karakterdedir.
Jeolojik zaman ölçeğinde Van Gölü havzasında kalın tortul birikimleri oluşmuştur. Göl tabanındaki sediman kalınlığı 400 metreyi aşabilir; bu tortullar çoğunlukla volkanik kül ve organik madde cephesinden zengindir. Eski göl kıyılarında gözlenen teraslar, geçmişte su seviyesinin günümüzdeki düzeyden onlarca metre yukarıda olduğuna işaret eder. Paleoklimatik veriler buzul çağının zirvesinde (yaklaşık 18.000 yıl önce) Van Gölü su seviyesinin günümüz seviyesinden ~72 m yüksek olduğunu göstermiştir. Bunu takiben göl seviyesi Holosen başında dramatik bir düşüş yaşayıp binlerce yıl daha düşük düzeyde kaldı; M.Ö. 4. binyılın ortalarında yeniden yükselerek günümüz seviyesine yaklaşmıştır. Bu tarih öncesi seviye değişimleri, havzaya biriken tortulların incelenmesiyle belirlenmiştir.
Bölge sürekli sismik aktivite altındadır. Jeolojik verilere göre Van Gölü çevresindeki fay hatları bugün hâlâ hareketlidir. Yakın tarihli deprem kayıtları, 2011 Van–Erciş merkezli şiddetli deprem (Mw 7.1) gibi olayların havzadaki gerilme birikimini gösterir. Sürekli hareket halindeki bitlis masifi ve Erkenozoyik çökeller, bölgenin genişleyen tektoniğine tanıklık eder. Jeotermal etkinliğin de bir göstergesi olarak göl kıyılarında sıcak su kaynakları mevcuttur; örneğin Gevaş bölgesindeki kaplıcalar, Nemrut krater gölü çevresi gibi alanlar, bölgenin volkanik doğasının yeryüzüne yansımasıdır. Gölün Jeolojik bilimi açısından bir diğer özelliği de içerdiği minerallerdir: Van Gölü suları uranyum ve diğer radyoaktif elementleri içerebildiği için, göl sedimanları uranyum–toryum yatak potansiyeli açısından da araştırma konusudur. Tüm bu jeolojik özellikler, Van Gölü havzasının aktif bir tektonik ve volkanik çevrede bulunduğunu ve bugün de bu süreçlerle evrildiğini gösterir.
Fiziksel Özellikler
Van Gölü’nün fiziksel parametreleri, onu Türkiye’deki diğer göllerden ayıran çarpıcı değerler sunar. Ölçümlere göre temel özellikler aşağıda özetlenmiştir:
- Yüzölçümü: ~3.700 km² (yaklaşık 3700), Türkiye’nin en büyük gölüdür.
- En Uzun Mesafe: Doğu–batı doğrultusunda yaklaşık 120 km’dir; kuzey–güney genişliği ise 40–50 km arasında değişir.
- Derinlik: Ortalama derinlik ~171 m; en derin nokta batıdaki Tatvan alt havzasında yaklaşık 450 m’dir.
- Su Hacmi: Yaklaşık 600 km³, Türkiye’nin en büyük hacimli gölü konumundadır.
- Rakım: 1.648 m; oldukça yüksek bir rakım olup gölü Türkiye’nin en yüksek kotlu büyük gölü kılar.
- Kıyı Uzunluğu: Yaklaşık 430 km; çok girintili çıkıntılı bir kıyı şeridi vardır, sayısız koy ve yarımada içerir.
- Adalar: Göldeki başlıca ada Akdamar Adası’dır (yaklaşık 0,7 km²). Bunun yanında Adır, Orta Ada ve Lim Adası gibi küçük adacıklar bulunur.
- Hidrografi: Endorheik (kapalı) bir göldür; gölün suları ana olarak kar ve yağmurla beslenir, arıtacak çıkış suyu yoktur. Kayıplar buharlaşmayla gerçekleşir. Bu nedenle gölün su dengesi iklim koşullarına bağımlıdır.
Göl dibi profili morfolojik olarak çeşitlilik gösterir. Sığlık bölgesinde (litoral raf) yaklaşık birkaç kilometre genişliğinde sığ alanlar vardır. Bu alanlardan sonra doğuya doğru yamaçlı eğimler başlar ve batıda düz bir derin havza tabanı yer alır. Karayel tarafından esen rüzgârlar, dalga ve akıntılar kıyı sedimentini göl içine taşır; limnigrafik ölçümlerden gölün homojen yapıda olmadığı, farklı segmentlere ayrıldığı saptanmıştır. Van Gölü suyu tuzlu–alkaline olduğu halde berraklıktadır; su rengi saman sarısı ile açık mavimsi arasında değişir. Göl tabanına inen güneş ışığı birkaç metre altında hızla tükenir; bu da fotik bölgenin göreceli küçük olması anlamına gelir. Van Gölü, genleşen bir havzada konumlanmış olduğu için çevresinde birkaç düzine gözlemlenen su kırılma verisine göre göl içinde su sıcaklığı derinlik farkına bağlı olarak düşer ve 300–400 m derinlikte soğuk (yaklaşık 8–10 °C) sulardan oluşur.
Hidrokimya
Van Gölü’nün su kimyası diğer tatlı su göllerinden çok farklıdır. Suyu son derece alkali (pH ~9,8–10,0) ve tuzlu-sodalıdır. Başlıca kationlar sodyum (Na⁺) ve potasyum (K⁺), anionlar karbonat (CO₃²⁻) ve bikarbonat (HCO₃⁻) oluşturur. Magnezyum (Mg²⁺), sülfat (SO₄²⁻) gibi iyonlar da yüksektir. Genel tuzluluk 20–25 ‰ (g/L) civarındadır. Bu bileşim, Van Gölü suyunun doğada alkali soda çözeltileri sınıfında olmasını sağlar. Sıcaklık ve buharlaşma etkisiyle zaman zaman doyma seviyesine çok yaklaşan iyon konsantrasyonları, göl suyunda sürekli karbonat çökelmesine neden olur. Bu yüzden gölün bazı derinliklerinde su çalkalandığında milky white görüntü veren asit konumları gözlenir.
Hidrokimyasal olarak Van Gölü, tuzlu ve sodalı göllerin ekstrem bir örneğidir. Bu nedenle, göl kıyısındaki tuz gölleri ve soda gölleri toplulukları önemlidir. Örneğin Van Gölü’nün bazı kıyı çukurlarında su buharlaştırılarak geriye kalan çökeltilerden teknik soda (sodyum karbonat) ve tuz elde edilmiş, tarih boyunca sabun ve cam sanayinde kullanılmıştır. Göl suyundaki aşırı alkalinite, su moleküllerini karbonatla bağladığı için Van Gölü suyu insan tüketimine uygun değildir (içme suyu olarak yararlanılmaz); ayrıca tuzlu su çok az canlı türüne elverişlidir. Buna karşın gölde yalnızca bir balık türü –inci kefali (Alburnus tarichi)– yaşamını sürdürebilmiş, göl içinde beslenme alışkanlıklarını özel adaptasyonlarla çözmüştür. Van Gölü suyu yüksek tuz ve karbonat içeriği nedeniyle endüstriyel amaçla da değerlendirilmeye devam etmektedir. Örneğin detergant ve tekstil sanayisi için soda hammaddesi üretim tesisleri, Van Gölü yakınlarında işletilmektedir.
İklim ve Çevre
Van Gölü çevresi, tipik bir karasal iklim etkisi altındadır. Kış ayları soğuk ve kar yağışlı geçer; yazlar ise kısa ve serindir. Van ilinde ölçülen istatistiklere göre yaz ortalaması 22–25 °C, kış ortalaması -3 ila -12 °C civarındadır. Gerçekleşen kayıtlarda yaz mevsiminde 35–38 °C’ye varan maksimumlar, kışın ise -30 °C’yi bulan nadir ekstrem değerler görülmüştür. Bu iklim dalgalanmaları göl suyuna kısmen yansır: Yazın yüzey suları 20–22 °C’ye kadar ısınırken, kışın göl suyu nadiren 5 °C’nin altına düşer. Sıcaklık farkının bu kadar yüksek olmasına rağmen, Van Gölü aşırı tuzluluk nedeniyle çoğu kış ayında tamamen donmaz. Sadece gölün en sığ kuzey kıyıları çok nadiren ince bir buz tabakasıyla kaplanabilir. Yıllık yağış tutarı 400–700 mm arasında değişir. Yağışın büyük bir kısmı sonbahar ve ilkbahar döneminde düşer; kışın düşen kar, ilkbahar başında eriyerek gölü besler. Yaz kuraklığında göl buharlaşarak su kaybeder, buharlaşma miktarı yıllık 1.000–1.200 mm’ye kadar çıkabilir. Böylece Van Gölü, karasal iklim koşullarıyla belirginleşen bir sıcaklık döngüsü ve mevsimsel su salınımına sahiptir.
Coğrafi olarak Van Gölü, çevresindeki dağlık alanlarla sulak alanların geçiş bölgesine denk gelir. Kuzey ve batısındaki Munzur, Tendürek ve Erzurum dağlık kütleleri çam ve karaçam ormanları içerir. Göl çevresinde yukarı kesimlerde otsu bitkiler (kekik, adaçayı, kurakçıl step bitkileri) yaygındır. Van Gölü kıyısındaki hava nemi göl seviyesinde nispeten yüksektir; kıyı boylarında sazlıklar, kamışlıklar ve sulak çayırlıklar gelişmiştir. Bu sulak alanlar, gölün ikliminin yumuşamasına katkı sağlar. İçeride kalan havzada rüzgâr hızı düşer ve yazları nispeten serin yaz akşamları ile serin geceler görülür. Yüksek rakım ve göl iklimi sayesinde Van Gölü çevresinde yaz koşulları diğer Anadolu platolarına göre daha yumuşaktır. Örneğin Van il merkezinde ortalama Temmuz sıcaklığı ~22.5 °C, ocak ortalaması ~-3.5 °C’dir. Sonuç olarak Van Gölü, sert kara iklimine sahip olmasına karşın göl iklimi nedeniyle belirgin mikroklimatik özellikler de sergiler.
Ekosistem ve Biyoçeşitlilik
Van Gölü ekosistemi, aşırı kimyasal koşullara rağmen zengin çeşitlilik içerir. Göl suyunun alkali yapısı, canlı çeşitliliğini sınırlasa da gölde ve çevresinde çok sayıda canlı türü yaşam bulur. Derin sularda oksijensiz koşullar hüküm sürerken, kıyı sularında yeterli oksijen vardır; böylece ekosistemde iki farklı zon ayırt edilebilir. Sığ kıyı bölgeleri sıcak ve oksijenli olup sazlar, kamışlar ve sucul bitkilere ev sahipliği yapar. Derin merkez havzası ise soğuk, tuzlu ve düşük oksijenli; burada sadece mikrobiyal (bakteri ve arkea) topluluklar canlı kalabilir. Bu zon farkı, Van Gölü’nü uç bir limnolojik sistem yapar.
Van Gölü ekosisteminin bazı önemli bileşenleri:
- İnci Kefali (Alburnus tarichi): Van Gölü’nde yaşayabilen tek balık türüdür. Tatlı suya göç eden bu balık, gölde fotosentetik alg (fitoplankton) beslenerek ayakta kalmıştır. İlkbahar sonunda gölden akarsulara doğru yaptığı üreme göçü, bölge halkı tarafından takip edilir ve inci kefali kültürel bir değerdir.
- Mikrobiyalitler: Göl tabanındaki mikrobiyal koloniler, karbonat biriktirerek dev kireçtaşı kuleleri oluşturur. 1991’de keşfedilen bazı mikrobiyalitler 40 m’ye varan yüksekliklere ulaşmıştır; bunlar siyanobakteri aktivitesinin sonucudur.
- Fitoplankton: Van Gölü’nde yüzlerce fitoplankton türü bulunur (mavi-yeşil alg, diatom, yeşil alg vb.). Yüksek karbonat konsantrasyonuna uyum sağlayabilen bu alg toplulukları, göl sütununda birincil üretimi sağlar. Fitoplankton miktarı göl yüzeyinde yıl boyunca sabit kalır.
- Göçmen Kuşlar: Göl çevresi, yüzlerce kuş türüne konaklama alanı sunar. Kışın Van Gölü Gedik Sazlığı gibi sulak alanlarda ördek, kaz, balıkçıl kuşlar yoğunlaşır. İlkbahar ve sonbahar göçlerinde ise binlerce flamingo, yaban ördeği, yalıçapkını, pelikan ve yırtıcı kuş (kızıl kartal, atmaca vb.) gölü kullanır. 150’den fazla kuş türü bu bölgede belgelenmiştir.
- Sulak Bitkiler: Kıyıda geniş sazlıklar, kamışlıklar, su menekşesi ve nilüfer gibi sucul bitkiler bulunur. Edremit–Van Sazlığı’nda 100’ü aşkın bitki taksonu tespit edilmiştir; bu zengin flora göl ekosistemini destekler. Sazlıklar göçmen kuşlar için beslenme ve dinlenme alanı sağlar.
- Karasal Fauna: Van Gölü çevresindeki meralarda sürü halinde yaban koyunları, vaşak, kurt ve çakal gibi yırtıcı memeliler, ayrıca tilki ve tavşan gibi küçük memeliler görülür. Bölgede endemik Van kedisi de (suya düşkün olduğu bilinen beyaz, tekir desenli bir kedi ırkı) yaşamaktadır; Van kedisi yöre kültüründe simgesel bir yere sahiptir. Sulak alanlara yakın bölgelerde kurbağa (örneğin sıçanköpeği, benekli kurbağa) ve semenderler yaşar. Suda ise Van Gölü suyu yüksek tuzlulukta olduğu için su böcekleri bulunmaz; ancak kıyı akarsu ağızlarında tatlısu böcekleri ve kabuklular gözlenebilir.
Van Gölü’nü çevreleyen fauna, aynı zamanda önemli bir göç koridoru görevi de üstlenir. Son yıllarda, İran tarafındaki Urmiye Gölü’nün kurumasıyla göç eden flamingo sürülerinden bazıları Van Gölü’nü de kullanmaya başlamıştır. Bu durum bölgedeki kuş türü çeşitliliğini daha da artırmıştır. Ayrıca göl çevresi ornitologlarca “kuş cenneti” olarak tanımlanır. Van Gölü’nde kayda geçmiş nadir türler arasında karabatak, kanadalı yaban kazı ve kurt balıkçını sayılabilir. Bütün bu çeşitlilik, Van Gölü ekosisteminin denge durumunu vurgular.
Sosyo-Kültürel Etkiler
Van Gölü, bölge halkı için başlıca ekonomik kaynaktır. En belirgin geçim kaynağı inci kefali avcılığıdır. Her ilkbahar, göç döneminde Van, Erciş ve Ahlat kıyılarında balıkçılar hareketlenir; göç eden inci kefalleri genellikle filelerle yakalanır ve yöresel yöntemlerle işlenir. İnci kefali, mısır unu ve baharatla tuzlanıp geleneksel usulde kurutulduktan sonra “Van balığı” adıyla tüketime sunulur. Bu balık taze tüketimin yanında özellikle sonbaharda balık konserveleri veya tuzlu preparatlar (pater) halinde de değerlendirilir. İnci kefali avcılığı, Van kültüründe van balığı festivali adıyla şenliklere dönüştürülmüş; bu etkinlikler toplumsal birlikteliği destekleyen birer gelenek haline gelmiştir.
Van Gölü kıyısında yıllardır faaliyet gösteren soda ve tuz işletmeleri de bölge ekonomisine katkıda bulunur. Göl suyundan buharlaştırma yoluyla elde edilen doğal soda külü (sodyum karbonat) ve tuz, tarih boyunca temizlik maddesi olarak kullanılmıştır. Günümüzde göl çevresinde kurulu tesislerde bu ürünlerden deterjan ve cam sanayi hammaddesi üretilir. Ayrıca Van Gölü suyundan elde edilen sodyum sülfat da kâğıt ve tekstil endüstrisi için ham madde sunmaktadır. Bu sanayi kolları, göl kenarında iş imkânı yaratmıştır.
Tarım ve hayvancılık faaliyetleri de gölün yarattığı iklim ve toprak koşullarından beslenir. Van Gölü’nün suyu, kenarındaki tarım arazilerini sulayarak buğday, arpa, fasulye ve özellikle meyve (elma, üzüm) üretimini destekler. Bölgedeki aşırı iklim koşullarına dayanıklı tıbbi aromatik bitkiler (adaçayı, kekik) yaygın biçimde yetiştirilir. Yaz aylarında göl çevresindeki platolar ve yaylalar meraya dönüşür; yakıcı yaz sıcağından korunan hayvan sürüleri göl kıyılarında otlatılır. Sonuç olarak göl, kıyısındaki altı geçimini çeşitlendirmiştir.
Van Gölü turizmi, sosyal-kültürel etkileşimin diğer bir boyutudur. Göl kıyısındaki Van Kalesi ve Akdamar Adası Surp Haç Kilisesi (10. yüzyıl Ermeni eseri) başta olmak üzere tarihi ve doğal miraslar turiste açıktır. Nemrut Dağı Krater Gölü ve sıcak su kaynakları, doğa yürüyüşü ve fotoğrafçılığa olanak verir. Van Gölü’nde yazın yelken, kano, deniz bisikleti gibi su sporları, ayrıca yıllık Van Gölü Film Festivali gibi kültürel etkinlikler düzenlenir. Yerel el sanatlarında göl teması göze çarpar: Gölde inci kefali motifli kilimler dokunur, kıyı köylerinde balıkçı lokantaları yöresel lezzet sunar. Van Kahvaltısı’nın vazgeçilmezi tereyağı ve ot peynirine ek olarak, Van balığı da göl turizminin gastronomi figürüdür.
Göl, folklorik öğeler bakımından da zengindir. Bölge halkı arasında yayılan “Van Gölü Canavarı” efsanesi (gölden zaman zaman ortaya çıktığına inanılan dev bir yaratık) gölün gizemini vurgular. Van kedisi efsanelerde özel bir yer tutar; bu beyaz, kehribar gözlü kedi türünün göl kıyısında suyla oynamaya duyduğu düşkünlük dilden dile anlatılır. Van Gölü ile ilgili halk türkülerinde, destanlarda balıkçılık veya göle dair hikâyeler anlatılır; ayrıca balık avlama ritüelleri, bölgesel şenliklerde canlandırılır. Tüm bu sosyal ve kültürel aktiviteler, Van Gölü’nün halk hayatına entegre olduğunu gösterir.
Modern dönemde çevresel farkındalık arttıkça Van Gölü’ne yönelik koruma çabaları öne çıkmıştır. Örneğin Van Sazlığı Ramsar alanı ilan edilmiş; göl kıyısındaki koruma bölgeleri doğal habitatları korumaya almıştır. Bununla birlikte küresel iklim değişikliği ve bazı insan etkinlikleri tehlike oluşturmaktadır: Son yıllarda göl seviyesinde düşüş gözlenmesi, iklimsel kuraklık ve sudan çekilmelere işaret eder. Göl kenarındaki yerleşimlerin artan su tüketimi ve tarımsal kirletici yük, ekosisteme yeni zorluklar getirmektedir. Bu nedenlerle yerel yönetimler ve araştırmacılar Van Gölü’nü izlemeye, su kaynaklarını planlamaya yönelik çalışmaları sürdürmektedir. Van Gölü, hem doğal bir varlık hem de bölge kültürünün temel öğesi olarak halkın gündeminden düşmemektedir.
Tarihsel Önemi
Van Gölü havzası, Anadolu’nun tarihte önemli kavşak noktalarındandır. M.Ö. 9.–6. yüzyıllarda Urartu Krallığı’nın başkenti “Tuşpa” Van Gölü kıyılarında kurulmuş, göl suyu sulama ve savunma amaçlı altyapı için kullanılmıştır. Urartu yazıtları göl suyunu kontrol eden barajlardan (örn. Taşçı Barajı) söz eder; bu yapılar günümüzde arkeolojik kalıntılardır. Urartu sonrası dönemde Van, sırasıyla Pers, Büyük İskender komutasındaki Helenistik krallıklar, Roma ve Bizans hakimiyetine girmiştir. Roma İmparatorluğu döneminde göl kıyıları bölgenin önemli bir sınır garnizonu sayılırdı.
- yüzyılda Arap akınları Van Gölü çevresine de ulaşmış; bölge uzun süre Abbâsî Halifeliği sınırları içinde kalmıştır. Orta Çağ’da Van Gölü kıyıları, Araplar, Ermeniler ve Bizans arasında el değiştirmiştir. 10. yüzyılda Van çevresi Vaspurakan Ermeni Krallığı’nın merkezi olmuş, dönemin en büyük anıt kilisesi Akdamar’da inşa edilmiştir. 1071 Malazgirt Savaşı’yla Selçuklu Türkleri bölgeye yerleşmiş; 12.–13. yüzyıllarda Anadolu Selçukluları ile Moğol İlhanlıları Van’da hakimiyet kurmuştur. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Van, Doğu Anadolu vilayetlerinden biri sayılmıştır. 16. yüzyıl Amasya Antlaşması sonrası Osmanlı yönetimine kesin olarak bağlanan bölge, Kanuni Sultan Süleyman döneminde imar edilmiş; 17.–18. yüzyıllarda göl çevresinde hanlar, kervansaraylar ve han (yol kenarı konaklama) tesisleri kurulmuştur.
- yüzyılda Van Gölü havzası, Osmanlı–Rus çatışmalarına sahne olmuş; 1877–78 Osmanlı–Rus Savaşı sonunda Van bir süre Rus işgali altına girmiş, ancak 1880 Berlin Antlaşması ile yeniden Osmanlı ülkesine dönmüştür. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi kuvvetleri Van’ı geri almış, göl bölgesi Lozan Antlaşması ile Türkiye sınırlarına resmen dahil edilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında göl çevresi imar edilmiş, göl kıyısındaki yamaçlar tarıma açılmıştır. 20. yüzyılın ikinci yarısında göl kenarındaki ulaşım altyapısı gelişmiş; Van–Tatvan feribot hattı ile demiryolu bağlantısı bölgeyi iç kesimlere bağlamıştır.
Günümüzde Van Gölü çevresinde sürdürülen arkeolojik kazılar, bölgenin katmanlı tarihine ışık tutmaya devam eder. Van Kalesi’nde Urartu saray kalıntıları, Akdamar’da Orta Çağ Ermeni taş işçiliği incelenmekte, göl tabanında yakın zamanda keşfedilen sualtı Urartu kalesi kalıntıları dikkat çekmektedir. Van Gölü’nün tarihsel önemi bir taraftan kadim medeniyetlerin merkezi olması, diğer taraftan günümüze dek yaşanan toplumsal dönüşümlerle şekillenen kültürel bir mirasa ev sahipliği yapmasındadır. Bu nedenle Van Gölü hem bilimsel arkeolojistlerin hem de bölge halkının geçmişlerini algılamasında temel bir unsurdur.