Yeryüzündeki tüm varlıklarda sayısız yaratılış mucizesi vardır. Detaylardaki mucizeler, tüm canlılığın yapıtaşı olan atomlarda başlar, olağanüstü dengeler ve düzenlere sahip gökyüzü, galaksiler, Güneş, insan vücudu, bitkiler, dağlar ve denizlerdeki sayısız detay ve özelliklerle devam eder. Hepsinin sahip olduğu özelliklerde bir sanat vardır. Bu, Allah’ın muhteşem yaratma sanatıdır. Tüm canlılara dilediği şekli veren, tüm doğaya hakim olan, üstün güç sahibi Yaratıcı’nın sanatı…
“Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır.” (Casiye Suresi, 4)
Evrende, maddeyi oluşturan atomlardaki elektronların yörüngesinden, gezegenlerin yörüngesine kadar her şey muhteşem bir tasarım ve düzene sahiptir. Tüm maddelerin yapıtaşı olan atomun çekirdeğini bir arada tutan ‘güçlü nükleer kuvvet’ , fizik kurallarının tanımlayabildiği en büyük kuvvettir. Bu kuvvet daha da güçlü olsa çekirdekteki protonlar ve nötronlar birbirlerinin içine geçecek, biraz daha az olsa dağılıp gidecek ve hiçbir varlık oluşamayacaktı. İşte bu kuvvet Büyük Patlama’nın ilk saniyelerinden itibaren atom için gerekli olan en uygun değere sahiptir. Evrendeki yıldızların, gezegenlerin yörüngelerinde kalmalarının nedeni olan ‘kütle çekim (yerçekimi) kuvveti’ ise evrendeki diğer kuvvetlere oranla şiddeti en düşük kuvvettir. Bu kuvvetin değerlerinde bir azalma olursa yıldızlar yerinden kayar, dünya yörüngesinden kopar, bizler dünya üzerinden uzay boşluğuna dağılırız. En küçük bir artma olursa da yıldızlar birbirine çarpar, dünya güneşe yapışır ve bizler de yer kabuğunun içine gireriz. Bu düzenin sahibi Yüce Allah, mucizevi bir yaratışla, en küçük kuvvetle yıldızları yörüngelerinde tutmakta, en büyük kuvvetle küçücük atomun çekirdeğini kaynaştırmaktadır. Bütün kuvvetler, O’nun koyduğu ‘ölçü’lere göre hareket etmektedir:
“Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah’ın her şeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah’ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için.” (Talak Suresi,12)
Evrende düzeni sağlayan tüm fizik yasaları, Allah’ın yaratmış olduğu düzenin insanlar tarafından yapılan bir açıklamasıdır. Evrendeki düzeni düşünüp Allah’ın üstünlüğünü kavramamız ve verdiği nimetlere şükretmemiz için hizmetimize verilmiştir.
Rabb’imizin koyduğu kanunlardan biri olan yerçekimi kuvveti bugünkünden daha fazla olsaydı ne olurdu?.. Koşmak ve hatta yürümek imkânsız hale gelirdi. İnsanlar ve hayvanlar tüm bu hareketleri gerçekleştirmek için şimdikinden daha çok enerji harcarlardı. Bu durumda başta yeryüzündeki besin kaynakları olmak üzere enerji kaynakları hızla tükenerek yok edilirdi. Çekim kuvveti daha zayıf olsaydı?.. O zaman da hafif şeyler yeryüzünde sabit durmayacaktı. Yağmur damlalarının hızı çok yavaşlayacak, yere inmeden yeniden buharlaşacaklardı. Akarsuların akış hızı yavaşlayacak, bu nedenle onlardan elektrik enerjisi elde edilemeyecekti.
Bu düzenin tek sahibi Allah, evrenin yaratılışındaki ‘belli bir ölçüyle’ hesaplanmış dengelere “Göklerin ve yerin mülkü O’nundur; çocuk edinmemiştir. O’na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir.” (Furkan Suresi, 2) ayetiyle dikkat çeker.
İnsanın yaratılışında da, Allah’ın bir örnek edinmeksizin yaratmasının çok sayıda mucizevi delili vardır. Örneğin, embriyonun gelişimi sırasında bütün hücreler adeta görev yerine dağılan işçiler gibi bölük bölük hareket ederler. Sonra aynı organı oluşturacak hücre grupları birbirine yapışarak birikir ve organları oluşturmak için hazırlanırlar. Bu yoğun faaliyetler sonucunda, kemik hücreleri kemiklerin olması gereken yerde, kas hücreleri kasların olması gereken yerde birikirler. Bazıları daha iç kısımlara giderek iç organları yapmaya başlarlar. Bazıları beyni, bazıları gözleri, bazıları ise damarları oluştururlar. Bu sürece zamanla yeni süreçler de eklenir; örneğin hücrelerin tespit edilmiş yönlere doğru göç etmesi, programlanmış hücre ölümleri ile bazı organların inşa edilmesi vs… Kısacası bu başkalaşım sürecinde mükemmel bir strateji uygulanmakta, hücreler belirli bir plan doğrultusunda hareket etmektedirler.
Bu hazırlığın nasıl yapılacağı her hücre grubuna ayrı ayrı ilham edilmiştir. Her hücre DNA’sında yazılı olan bilgi aynıdır. Ancak her hücre grubu bu bilgiyi ancak kendilerine ilham edilen programda kullanır ve her organın görevini yerine getirmesi için gereken özel yapıları elde ederler. Bir yandan bu şekilde farklılaşırken bir yandan da sürekli bölünerek sayılarını artırırlar. Bu muhteşem organizasyonda asla bir karmaşa yaşanmaz.
Allah’ın eşsiz yaratmasındaki gerçekleri sürekli akılda tutmak, bu mucizevi olaylar üzerinde düşünürken derinleşmeye ve Allah’ın sonsuz yaratma sanatına şahit olmaya vesile olması bakımından çok önemlidir.
Tüm tasarımların gerçekte tek bir sahibi vardır ve O’nun yaptığı işlerde hiçbir zorluk yoktur. Allah tüm canlıları kusursuzca ve tek bir “OL” emriyle yaratır. Kuran’da bu gerçek, “Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca “OL” der, o da hemen oluverir.” (Bakara Suresi, 117) ayetiyle bildirilir.
Gördüğü her şeye hikmetle bakabilen ve derin düşünebilen her insan – yine O’nun izniyle- Yüce Allah’a kesin bilgiyle iman eder:
Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) ‘Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru’. (Al-i İmran Suresi, 190-191)