Günlerden yine sonbahar sarısı… Çiçekler boyun bükmüş, düşen yavrularına bakarken aklımda yine sen. Alışmıştı kalbim artık senin ismini duyunca direk sızlıyordu, ciğerimin köşesiyle anlaşmış gibi içimde bir kıyamet kopardı. İyi oluyordu aslında, sonbaharın matem tutmuş havasına da böyle ruh hali yakışırdı. Önceden olsa 2 günde geçerdi bilirim kendimi, ama sen her gün yüreğimin defterine imzanı atıp çıkıyordun. Adın beynimde, bir Sezen, bir Yıldız bestesi etkisi yapar, gözlerim kendi yaşının tuzunda boğulurdu.
Sırf senin adının baş harfi çıksın diye içip, fal baktığım kahveler almış başını gidiyordu. Her aşk biraz iz bırakır, ama sen yüreğimin koridorlarından her gün bağıra bağıra geçmekten usanmadın. Okulumuzun önünden her gün ay parçası çocuklar geçerdi, bu onların çifte kağıda çekilmiş kopyası gibi. Arkadaşlarıma anlatırken gözümün önünden geçen gülüşü mimikleri, yürüyüşü kalbimin ritmini değiştirir, en baba uyuşturucunun iki katı etkisini yapardı. Sanki hiç derdim yokmuş, akşam istediğim yerde uyusamda sabah kendi odamda uyanacağımın rahatlığı üstüme çökerdi.
Gözlerinin uçurumlarından bin defa düşerdim, her seferinde gülüşü beni tutardı. Sağlam bir beddua almış olmalıydım. Birisi içinden sev ama sevilme diye okkalı bir küfürle birlikte arkamdan sövmüş olacak ki bu cennetin oğluna tutuldum. Diğerleri gibi basit sıfatlar yakıştıramıyordum ona. Sanki zembille inmiş, sanki hiç kusuru yokmuş gibi davrana davrana, onu havalara soksam da yaptıklarım bana az geliyordu. Her geçen gün gülüşümü biraz daha içten yapıyor, gözlerimin siyahını ona bakarken temizliyordum…