Yazar: İbrahim Yusuf Yavuz

İktidarın Haylaz Çocuğu Sanat: Türkiye Örneği

GİRİŞ Tarihi insan kadar eski bir fenomen olarak sanat, kimi zaman insanın hakikat arzusuna yönelen arayışının bir yöntemi, kimi zaman da hakim sınıf, inanç yahut toplumsal yönelimlerin hegemonya kurmasına bir destek araç olarak var olmuştur. Bu bakımdan insan eline düşüp de “araç” olma potansiyeli olan her mefhum gibi –biliyoruz ki bunlara akıl bile dahildir- sanatı ele alırken de bir öz ve görünüş ayrımı yapmak, onun olduğu şey ile “olarak kullanıldığı” şeyi tespit etmek zorunlu olmaktadır. Bu çalışmanın amacı, konu üzerine akıl yürüten önemli filozofların sanata yaklaşımlarını ele alıp sanatın neliğini mümkünse ortaya çıkarmaya çalışmak, bununla birlikte sanatın günümüz Türkiye’sindeki neliğini, işlevini ve iktidarla ilişkisini ortaya çıkararak araştırmaktır. Sanatın “hakikaten” ne anlama geldiğini araştırmak ve olgusal alanda onun tarihini ve izini sürmek, günümüzle ilişki içerisinde ele alındığında umut edilmektedir ki hem bir eleştiriyi, hem de bir ideal olarak sanatın yaratıcı imkanlarını hatırlamayı sağlayabilecektir. 1. Sanat Fikri Modern bir bakışla sanat olarak tanımlanabilecek yapıtların bir çoğu, ortaya çıktığı toplumun dinamikleri ve kültürünü yansıttığı gibi, o toplumun yaşam pratiklerine, aksayan yönlerine ve ideallerine dair içerikler barındırmaktadır. Eski Çağ’da duvara yapılan resimler, Orta Çağ’da dini temaların baskın olduğu tablolar ve 21. Yy.’da –Fütürizm, Dadaizm, Sürrealizm gibi – bir çok sanat akımının eşiğinde ortaya çıkan yapıtlara baktığımızda, sanat tanımı farklılık göstermektedir. Sanatın ne olduğuna dair görüşler ile neyin sanat olduğuna dair fikirlerin, o çağın ihtiyacı ve hâkim akımına yönelik çatışması, evrensel bir sanat tanımının...

Devamını Oku

İslam’ın Türkler Üzerindeki Etkisi

GİRİŞ İnsanlık tarihi boyunca küçük kabilelerden, büyük milletlere, tek tek bireylerden, imparatorluklara kadar herkes belli bir inanç fikrine ihtiyaç duyup, bu ihtiyacı bir şekilde karşılamıştır. Tutarlı veya mantıklı olması aranmaksızın insan inanma ihtiyacını, Zeus, Odin, Pan-Ku, Krişna, Ninus, Beltis, Baküs, Allah gibi birçok ilah fikri ile cevap vermeye çalışmıştır. Ancak bu inanma ihtiyacı, sadece kendini güvende hissetme ve varlığını devam ettirmek adına, doğaya karşı sığınacak bir güç olması bakımından doğmuş olsa da, zamanla gelişen ve sistematik hale gelen inanç fikri, dinlerin doğuşuna sebep olmuştur. İnsanlar, ilk önce doğanın acımasız tavrına karşı, korku ve kaygıdan hareketle aradıkları ilah fikrine, birçok yeni misyon yüklemiş ve kültürünü, gündelik yaşamını, insan ilişkilerini, ticareti, kanunları o ilahın emirleri doğrultusunda yapacağına dair mitler geliştirmiştir. Bu bakımdan yeni ilah, sadece insanı doğaya karşı korumakla kalmaz, din aracılığıyla hayatın her alanında insanla birlikte hareket etmektedir. Öyle ki zamanla ortaya atılan mitler o kadar üniter bir hal almıştır ki, insanın dinden, tanrıdan bağımsız bir hareketi söz konusu olmamıştır. Bir dine inanmanın, o dine inanmanın dışında getirdiği sorumluluk ve zorunluluklar eşiğinde ele almak istediğimiz konu Türklerin, İslam dinini kabul ettikten sonra, yaşam pratiklerinde ve dinden bağımsız kültürlerinde ne gibi etkileri olduğudur. Bunun için Türklerin kültürüne, İslam dininin öğretilerine ve bu ikisinin nasıl bir araya gelip, ne şekilde varlıklarını sürdüklerine bakacağız. Çalışmada bu amaç doğrultusunda Kuran başta olmak üzere birçok başka tarih kitabı incelenecek, insan doğası hakkında görüş bildirmiş önemli...

Devamını Oku