Yazar: sabahattin

At Gözlüklü Romantik Bakış

DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, TRT 3’den canlı yayınlanan TBMM grup toplantısında, konuşmasının son bölümünü Kürtçe yaptı. Ahmet Türk’ün, yaklaşık on dakika süren konuşmasının Kürtçe devam etmesi nedeniyle canlı yayın kesildi. TBMM Grup Başkanvekili DTP’li Selahattin Demirtaş da, parti başkanına uyarak, kapanış konuşmasını Kürtçe olarak yaptı. Münfesih DEP’li Leyla Zana da, TBMM’den canlı yayınlanan milletvekili yemin töreninde Kürtçe yemin etmiş, büyük olaylara sebebiyet vermiş, hapis cezasına çarptırılmıştı. Bakın, en baştan belirtelim; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez 3. maddesine göre; devletin resmi dili Türkçedir. Milletvekilleri, her türlü yasama ve denetim faaliyetlerinde devletin resmi dilinin dışında bir başka dil kullanamazlar. Bu hüküm, Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu’nda son derece açık ve nettir. Tersi bir durum, Anayasa’nın açıkça ihlali anlamına gelir. Peki, yılların siyasi tecrübesi A.Türk, bunları bilmiyor mu!!! Biliyordur mutlaka ama, bilmiyorsa bile, en azından Leyla Zana olayını ve sonuçlarını hatırlıyordur herhalde. Peki, “bile bile lades” anlamında, neden ve ne amaçla böyle bir şey yapmış olabilir ki? Ahmet Türk’ün ta kendisi açıklıyor zaten bunu TBMM’de. Diyor ki; “Hem 21 Şubat Dünya Anadil Günü olması, hem Kürtçe üzerindeki anlamsız baskı ve yasakların sürüyor olması ve hem de anadil korkusunun yapay bir korku olduğunu anlatmak açısından, konuşmamın bundan sonraki bölümünü anadilimde sürdüreceğim”. Devam ediyor; “Türkiye’de resmi dilin Türkçe olmasına herhangi bir itirazımız yok (Yok bir de olsaydı, teveccüh buyurmuşlar). Herkesin anadilini özgürce kullanması gerekir. Çok dillilik bir zenginliktir. Bu...

Devamını Oku

Yancıların Rengi Soldi

ABD’de bulunan Lehigh Üniversitesi öğretim üyesi ve Ortadoğu uzmanı Henry Barkey, geçtiğimiz Ocak ayı içerisinde, Kuzey Irak ile ilgili olarak, “Kürdistan’da Çatışmayı Önlemek” başlıklı hazırladığı raporunu, çiçeği burnunda başkan Obama’ya sundu. Barkey’in raporu, genellikle uyarı mahiyetinde ve üç ana başlıkta toplanıyor. Bunlar; “Kürt Bölgesel Yönetimi’nin etki alanı ve Kerkük, Türkiye’deki Kürt nüfus ve PKK, son olarak da İran ve Suriye’nin Kürt bölgesine etkisi” konularını içeriyor.   Barkey, öncelikle, Obama yönetiminin, Kuzey Irak Yönetimi ile Türkiye arasındaki ilişkilerin daha da iyileşerek gelişmesini teşvik etmesinin ve bilahare, bölgedeki gelişmelerden tedirginlik duyan Suriye ve İran’ın da ABD tarafından rahatlatılarak güven verilmesi gerektiğinin, özellikle altını çiziyor.   Konu başlığı “Çatışma” olduğuna göre, doğal olarak raporda PKK’dan da bahsediliyor. PKK konusunda Barkey’in “meli-malı” anlamındaki önerileri ise aynen şöyle; Barzani ve Talabani, artık PKK varlığına göz yummamalı, PKK’yı, terör örgütü olarak ilan etmeli ve kınamalı. Bunun için de ABD, Kürt liderlere daha fazla baskı yapmalı. Raporun tanıtım toplantısında Barkey, PKK için ayrıca iki ayrı seçenek önerirken, “ya geniş bir af ile tamamen dağıtılmalı, ya da KDP’li peşmerge güçlerine katılmaları sağlanmalı” diyor. Barkey’in raporunun, anlaşılacağı üzere ana teması; Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin huzuru ve bu huzurun kaçırmasında çıbanbaşı olarak görülen PKK. Rapor, bu çerçevede. Top şimdi OBAMA’da. Rapora PKK’dan hemen tepki geliyor ve Karayılan, ROJ TV’den ABD’ye rest çekiyor!!! Raporun, Kürt halkını aşağıladığını, hiçbir sonuç vermeyeceğini söyleyen Karayılan, “ABD’yi, Kürt politikasını değiştirmeye çağırıyorum. Aksi taktirde...

Devamını Oku

Sabahattin Talu

  1959 Eskişehir doğumluyum. Sosyolog ve tarihçiyim. Çeşitli üniversite ve yüksekokullarda görev yaptıktan sonra, kendi isteğimle erkenden emekli oldum. Bir arkadaş grubu ile birlikte Global yorum adlı internet sitesini kurduk ve çeşitli yazılarım ilk olarak burada yayımlandı. Sitedeki format değişikliği nedeniyle, siteyi arkadaşlara devrederek ayrıldım. Şu an çeşitli sitelerde yazılar...

Devamını Oku

Bugün'ün Çocuğu, Yarın'ın Büyüğü

15 Şubat 1999. A.Öcalan, Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirildi. Aradan tam on yıl geçti ve her yıl 15 Şubat’ta, PKK’nın talimatı ve DTP’nin organizesiyle, özellikle Güneydoğu’daki bazı il ve ilçeler ile bazı büyük şehirlerde gösteriler düzenlendi. PKK televizyonu ROJ TV vasıtasıyla, son yirmi gün içerisinde hemen hemen her gün, 15 Şubat’tan bahsedilerek, Kürt halkının sokaklara dökülmesi, kepenklerin kapatılması ve eylemlerin yapılması talimatları verildi. Bu sefer ki 15 Şubat, diğerlerinden biraz daha farklı ve önemliydi. Çünkü, bu 15 Şubat, örgüt ve DTP için neredeyse bir “var oluş” mücadelesi olarak değerlendirilen 29 Mart yerel seçimlerinin provası niteliğindeydi. Amaç; önce halkı sokağa dökmek, sonra güvenlik kuvvetleriyle karşı karşıya getirmek, bilahare özellikle zarar görmesini sağlamak ve sonuç olarak bu durumdan nemalanmak idi. Nemalanmanın iki yönü var. Birincisi; çatışma görüntülerinden faydalanarak, Türkiye kamuoyu ile özellikle dış kamuoyu nezdinde, “orantısız güç kullanıldığı” iddiası gündeme getirilerek “mağduru” oynamak.İkincisi ve daha önemlisi ise; halk ile Devlet arasındaki “köprünün” yıkılarak, “kin tohumlarının” ekilmesini sağlamak. Dikkat ederseniz, televizyon görüntülerinden de anlaşılacağı üzere, eylemlere katılan kitlenin çok büyük bir bölümü 8 ila 16 yaş grubu içerisinde, yani, ya çocuklar ya da henüz yeni genç olmaktalar. Hatırlayın, daha dün 15-16 yaşlarında ve henüz çocuk sayılabilecek 3-5 genç adayı, yine bir başka DTP gösterisinde polislere ve araçlarına taş attıkları gerekçesiyle yakalanarak cezaevine konuldular. Haklarında 8-10 yıl isteniyor. Bundan ders alması gereken kim? Öncelikle aileleri ve sorumluluğun büyüğü onlarda olan DTP’liler.  Neden, şimdiye kadar...

Devamını Oku

Güneydoğu'da ki Seçimlerin Muhtemel Sonuçları

Yerel seçimler yaklaştıkça partilerin çalışmaları da giderek hız kazanıyor. Türkiye genelinde,  özellikle üç büyük kentteki AKP ile CHP arasındaki rekabet, Doğu ve Güneydoğu’da AKP ile DTP arasında yaşanıyor. AKP, etnik kimlik üzerinden siyaset yapan DTP’ye, bir önceki 22 Temmuz yerel seçiminde yaşattığı ikinciliği devam ettirmek ve aradaki büyük oy farkını daha da arttırmak için büyük gayret sarf ediyor. Irak’ın kuzeyi ile olan ilişkilerin gelişmesi, bilahare Kürtçe TV açılımının bölgede yarattığı atmosfer ve son olarak sosyal yardımların (!) etkisi, DTP’yi oldukça ürkütmüş, büyük ölçüde rahatsız etmiş görünüyor.Bu nedenledir ki DTP’liler, hemen her seçim gezi ve etkinliklerinde, TRT ŞEŞ’in, Kürtlere yönelik inkâr politikasının bir ürünü olduğunu ileri sürerek, seyredilmemesini, Irak ile geliştirilen ilişkilerin, PKK’nın, üçlü ittifak içerisinde imha edilmesi politikasının devamı olduğunu dillendirerek, karşı durulmasını, dağıtılan sosyal yardımların ise; seçime yönelik sadaka kültürünün bir sonucu olduğunu iddia ederek, aldanılmamasını sürekli vurguluyorlar. Öcalan’ın İmralı’dan gönderdiği “AKP’ye oy vermeyin” talimatı da bu sebepledir. Daha doğrusu, Öcalan’ın bu yöndeki talimatları doğrultusunda DTP’liler söz konusu yönlendirilmiş söylemlerine başladılar. Belediye seçimleri… Adı üstünde; “Belediye”, yani “Hizmet”. Oysa DTP ve öncesi partilerin bugüne kadar ki tüm söylemleri, salt “Etnik Kimlik” üzerinden. Hayrettir (!), DTP’li Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, ilk defa “Hizmet” ile ilgili bir laf etmiş, geçenlerdeki bir seçim etkinliğinde. Başbakan R.T.Erdoğan’ın “Diyarbakır’a hizmet getireceğiz” söylemine karşılık Baydemir; “80 yıldır bölgemize ne getirdiğinizi biliyoruz. Batı’ya fabrika, yol, bizlere jandarma, karakol” deyivermiş. İnsanın inanası gelmiyor gerçekten....

Devamını Oku

Yargısız İnfaz

“Ergenekon” soruşturmaları, tutuklamaları, aramaları, kazıları dalga dalga devam ediyor. Başlangıçtaki iddia ne? AKP Hükümeti’ni iktidardan indirmek amacıyla kaos ortamı yaratmak ve TSK’yı ihtilale yönlendirmek, zorlamak. Bu iddia ile, genellikle TSK mensupları olmak üzere, emekli paşalar, MGK eski genel sekreterleri, parti başkanları, akademisyenler, yargı mensupları, emniyet mensupları, STÖ ileri gelenleri, sendika başkanları, basın mensupları, kanaat önderleri, yazarlar, sanatçılar, ünlü Sisi’nin de içerisinde bulunduğu ilginç şahsiyetler gibi birçok insan, gözaltına alındı. Evleri, işyerleri arandı, bilgisayarlarına el konuldu. Kimisi tutuklandı, kimisi serbest bırakıldı. Bu insanların birkaçının ismi “Susurluk”ta da geçmişti. En son 11 nci dalga yaşandı, 12 nci dalganın da muhtemelen eli kulağında. Tahmin ediyorum, kazılar ve ele geçen silahlar, 9 ya da 10 ncu dalga ile birlikte gelmişti. Ele geçtiği iddia edilen krokilerden yola çıkılarak, bir furya ile kazılar yapıldı ve çeşitli silahlar ile birlikte, tesadüfen de olsa tarihi eser ve kırıntıları da toprak altından çıkarıldı. Kazılar yapılıp silahlar çıktı ya, DTP hiç durur mu!!! Hemen, fırsat bilip atladılar ve “Güneydoğu’daki faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar aydınlatılsın. Asit çukurları araştırılsın” diye bas bas bağırmaya, tükürükler saçmaya başladılar. “Kahraman insanlarımız (!!!) öldürüldü” dediler. Muş milletvekili Sırrı Sakık başta olmak üzere DTP’liler, eski itirafçı, halihazırda PKK içerisinde İsveç’te faaliyet gösteren Abdülkadir Aygan ile, ne olduğu, kim olduğu, nasıl olduğu, niye olduğu ve kim tarafından yönlendirildiği pek anlaşılamayan, sırasıyla muhabir, gazeteci, istihbaratçı ve son olarak haham gibi sıfatlara haiz ve şu an Kanada’da yaşayan...

Devamını Oku

İstiyoruz da İstiyoruz

Başlangıçta, Türkiye-Irak-İran ve Suriye’yi kapsayan “Marksist-Leninist bir Kürdistan istiyoruz” dediler. Bölgenin muhafazakâr yapısının M-L komünist bir ideolojiyi kaldıramayacağı, kabul görmeyeceği, taraftar bulunamayacağı anlaşılınca, üstüne üstlük SSCB’nin yıkılmasıyla birlikte ABD tek süper güç kalınca, bu ideoloji ve amaçtan hemen vazgeçiverdiler. Bu sefer yerine, “Dört parçada bağımsız Kürdistan” dediler ve ayrılıkçı çizgilerine yine devam ettiler. ABD’nin Irak işgali sonucu Irak’ın Kuzeyinde kurulan Barzani liderliğindeki Kürt Yönetimi ile birlikte, ABD’yi arkalarına aldıklarını düşünerek hareketlendiler, havaya girdiler. Son yaşanan konjonktür, ABD-Türkiye-Irak üçlü ittifakı idi ve bundan son derece rahatsızlık duydular. Dışlandıklarını hissederek ABD’yi “güvenilmez” ilan ettiler, Barzani ve Talabani’yi de “çıkarcı”. Bu sefer yüzlerini Türkiye’ye çevirdiler ve “Artık ayrılmayı düşünmüyoruz. Politikamızı değiştirdik. Gelin problemi kendi aramızda çözelim, dış güçleri bu işe karıştırmayalım” dediler. Yeni politikalarının başlangıcında “Barış, kardeşlik ve demokrasi” argümanlarını kullandılar. Kullandılar da, her ne hikmetse (!) 25 yıldır sürdürdükleri silahlı saldırılarına da devam ettiler. ROJ TV vasıtasıyla, kan ve kin gütmeyi de hiç ihmal etmediler. Öcalan’ın yakalanmasıyla birlikte tüm eylemlerini, gösterilerini, kampanyalarını Öcalan’a endekslediler. “Apo’nun sağlığı sağlığımızdır”, “Apo’ya uygulanan tecride son”, “Apo’ya özgürlük” falan dediler. Birileri biraz uyanınca, Apo eylemlerine güya çeşitlilik kattılar. Örneğin; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinliklerine katıldılar, ancak “dünya kadınları” yerine “PKK’lı kadınlardan” bahsettiler. Güya, tüm kadınlara uygulanan şiddete, tecavüze karşı çıkıyor gibi görünerek, “Devlet Kürt kadınlarına şiddet uyguluyor, tecavüz ediyor” dediler. Millet açlıktan, işsizlikten kırılırken “Kürtçe kurslar açılsın” dediler. Açıldı, açılmasıyla birlikte talepsizlikten çok kısa bir...

Devamını Oku

İsrail-Filistin Sorununa Din Boyutundan Bakılmamalı

Din, insana, hayata ve varlığa, bütünlüklü bir değerler sistemi içerisinde bakabilmeyi öğretir. Müslüman kimliği, İslam’a inanan ve kendilerini İslam’a olan mensubiyetleriyle nitelendiren insanların ortak kimliğidir. Aynen, diğer dinlerde olduğu gibi. Ancak, ne yazık ki İslamiyet, Müslüman kimlikli, eli silahlı bazı örgütler ve eylemleri nedeniyle, çeşitli ithamlarla birlikte, terör ve şiddetle özdeşleştirilmeye çalışılmıştır. Bu nedenledir ki, Batı kaynaklı olarak, İslamiyet’in yeni bir kimliğe oturtulması arayışı ve çabası sonucunda “Ilımlı İslam” gibi, uydurma bir kavrama ulaşılmıştır. Din’in, siyasi bir ideoloji gibi ele alınması, son derece haksız, son derece yanlış ve son derece tehlikeliyken, Filistin ile İsrail arasında, bütün dünyanın gözleri önünde Gazze’de yaşanan insanlık dışı katliam da, dinler arası savaş gibi gösterilmeye çalışılmakta, iki ülke, iki toplum arasındaki savaş durumuna, küresel bir boyut kazandırılmaya gayret sarf edilmektedir.  Tehlike buradadır ve bu tuzağa asla düşülmemeli, bölgesel bir çatışma küresel bir çatışmaya asla dönüştürülmemelidir. Ancak, ne yazık ki son görüntüye göre; El-Kaide gibi İslam kimlikli bir örgüt de, adına her ne derseniz deyin, katliam deyin, soykırım deyin, savaş deyin, içine çekilmeye başlanmıştır. Bakın, evet İsrail ve Filistin arasındaki ateşkes durumunu “HAMAS” bozmuştur ve bence de suçludur. Ancak, böyle olmasına rağmen, bu saldırı, İsrail’in yaptığı böylesi bir katliamın gerekçesi ve sonucu olamaz. Bugün yaşananlar, Filistin halkının, çoluğuyla çocuğuyla, kundaktaki bebeğiyle, yaşlısıyla genciyle, kadınıyla erkeğiyle, topyekün suçu değildir ve burada son derece de orantısız bir güç kullanılmaktadır. Bu orantısız güçte, “Sapan” ile “Havan” karşı karşıya kalmıştır....

Devamını Oku

TRT ŞEŞ, Attı Düşeş

Kürtçe TRT ŞEŞ’in yankıları çeşitlenerek sürüyor. Yankıların çeşitliliği ve giderek artması, TRT ŞEŞ’in, hemen hemen tüm çevrelerce beklenenin ötesinde tarafsız ve renkli bir yayın politikası sürdürmesinin görülmesinden ve bu nedenle genel olarak sıcak bakılarak, ilgi görmesinden kaynaklanıyor. PKK, TRT ŞEŞ’ten son derece rahatsız. Bölge insanının talebinin her geçen gün artabileceğini düşünen/hisseden PKK, Kürtçe kanalın, ROJ TV’nin yerini alacağından kesinlikle çok endişeli. Anlaşılan, haksız da değiller, çünkü ilgi giderek artıyor. Halk, kandan, kinden, nefretten, savaştan, itişip kakışmadan artık bıktığını, Kürtçe kanala artan ilgisiyle gösteriyor. Kadınlar, kızlar, ulusal kanallardaki “sabah programlarını”, yaşlılar “Türkü ağırlıklı eğlence programlarını”, gençler “futbol maçları ve spor tartışmalarını”, çocuklar ise “çizgi filmleri” istiyor. Kısaca; ROJ TV’nin etkisi, önemli ölçüde kırılıyor.DTP’de ise kararsızlık hakim, ancak pek de dillendirilemiyor. Çünkü, PKK ile ters düşmek, hiç birinin işine gelmiyor, korkuluyor, çekiniliyor. DTP’deki ılımlı kesim, “İster, seçim yatırımı olsun, ister, Devlet eliyle olsun, bu bir kazanım. Programlar oldukça güzel ve ilgi çekici. Hatta, yasaklı türküler bile çalınabiliyor, söylenebiliyor. Halk da memnuniyetle izliyor. Daha ne?” diye düşünüyor. Ancak, bu kesimi temsil edenler, azınlıkta ve sessizler. Çoğunlukta olanlar ve bağıranlar ise; bırakın seyredenleri, bu konuda olumsuz fikir beyan etmeyenleri dahi, “hain ve işbirlikçi Kürtler” olarak ilan ediyor. Çünkü PKK, böyle istiyor ve talimatını bu yönde veriyor. Aslında, PKK, DTP ve Kürtçü kesim içerisinde, TRT ŞEŞ’e ilişkin değerlendirmeler ve bu değerlendirmelere ilişkin propagandalar, şu üç ana başlıkta toplanıyor. Birincisi; “TRT ŞEŞ, ABD’nin talimatıyla ve...

Devamını Oku

TRT ŞEŞ Açıldı, Ama Bazı Gözler Hala "Şeş-i Beş" Bakıyor

TRT’nin Kürtçe kanalı TRT ŞEŞ (6), yayın hayatına başladı. Canlı yayınlanan açılışta Nilüfer Akbal ve Rojin sunuculuk yaptılar, şarkılar söylediler. Açılışa, Devlet Bakanları Mehmet Şimşek, Mehmet  Aydın, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile çok sayıda AKP milletvekili katılırlarken,  KYB Ankara Temsilcisi Bahros Galalı da çelenk yolladı. AKP Van Milletvekili Gülşen Orhan da “Dutmam- Amca Kızı” isimli türküyü Kürtçe söyleyerek geceye renk kattı. TRT ŞEŞ’in açılışında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve yurt dışında bulunan Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın TRT ŞEŞ’e ilişkin “hayırlı olsun” mesajları banttan ekrana geldi. Cumhurbaşkanı Gül, mesajında; “Kanalın halkımızın birliğini daha da pekiştireceğini ümit ediyorum. Bu ülkede yaşayan herkes bu ülkenin sahibidir” dedi. Başbakan Erdoğan da verdiği mesajında; “Bölücü, ayrımcı, dışlayıcı ırkçılık tehlikesine karşı milletimizin bütün fertleri olarak birbirimizi daha iyi tanımaya ve anlamaya çalışalım. Daha sıkı kucaklaşalım” diyerek, mesajını Kürtçe olarak “TRT Şeş be xer be- TRT 6 hayırlı olsun” diye bitirdi. TRT’nin Kürtçe yayına başlamasını daha sonra basın mensuplarına değerlendiren Başbakan Erdoğan; “Özellikle Güneydoğu ve Doğu’da  yaşayan halkımız, devlet televizyonunu çok daha yakından takip etme imkânını bulacaktır. Zaman içerisinde bu çok daha farklı adımların atılmasına da vesile olacaktır. TRT’nin Kürtçe yayını, Kürt kökenli vatandaşlarımızın aidiyet bağlarını daha da güçlendirecektir” diye konuşurken, yeni açılımlar mesajına bir katkı da YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’dan geldi. Özcan, İstanbul Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi’nde Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümleri açmayı planladıklarını söyledi. Buraya kadar her şey güzel de, tepkiler yok...

Devamını Oku

Barış ve Kardeşliğin Sırrı; Sakık

Sırrı Sakık; DTP Muş Milletvekili. İyi ve renkli giyimli, her daim kravatlı ve kravatına uygun mendilli, şık bir milletvekili. HEP döneminden buyana parlamentoda olan ve bu nedenle de oldukça tecrübeli, 50 yaşını devirmesi nedeniyle de yeterince olgun olması gereken bir siyasetçi. DTP’nin ılımlı, yani “Güvercinler” olarak adlandırılan kanadının Ahmet Türk’ten sonraki en önemli adamı Sakık, Ankara’nın gözde gece kulüplerinde, barlarında, eğlence yerlerinde, kendisi gibi birkaç DTP’li milletvekili ile birlikte boy gösteren, yine Ankara’nın lüks restaurantlarında rakılı, balıklı akşam yemeklerinde yerini alan bir şahsiyet. Sakık’ın önemli bir özelliği de, kardeşi Şemdin Sakık’ın, bir dönem PKK içerisinde Öcalan’dan sonra gelen ikinci adam olması. Şemdin Sakık, bilindiği üzere, Apo’ya zaman zaman karşı gelmiş, özellikle kadına olan zaaflarını eleştirmiş, Apo’yu diktatör ve keyif düşkünü olarak nitelemiş ve bu konularda uzunca kitaplar yazmış, örgütte çevresi geniş eski bir PKK lideri. Sakık, böylesi birinin ağabeyi. Geçtiğimiz hafta TBMM Genel Kurulu’nda yapılan bütçe görüşmeleri sırasında Sırrı Sakık, meclis salonunu ringe çevirerek sahne aldı. CHP Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun üzerine yürüyen Sakık, bir yumruk ve bir dirsek attı, ancak hamdolsun ki biri teğet geçti ve Meclis hakem vekili Meral Akşener, “dong” ziline basarak birinci raund’un bittiğini ilan etti. Verilen raund arasında da karşılıklı bağrışma ve tartışmalar yaşandı. Boks maçının sebebi kısaca şu; Bütçe görüşmeleri sırasında söz alan AK Partili Öznur Çalık, DTP’li Sakık’ın, bir gün önceki bütçe görüşmelerinde İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi hakkındaki iddialarına...

Devamını Oku
  • 1
  • 2