Kırmızı kanın üstüne hilal ve ay. Ne kadar basit bir tanım değil mi? Bizim için bayrak bunu mu ifade ediyor acaba? Yoksa Arif Nihat Asya’nın şiirinde ki “canımız, kanımız, herşeyimiz mi?”
Türk gençliğinin gün geçtikçe milli bilincini kaybetmesi hepimizin malumu. Gençlik tarihinden bi haber. Hani yalancı,ısmarlama tarih deriz ya işte onun kağıda çevrilmiş hali bize ortaokul,lise sıralarında okutuluyor. Osmanlıyı kurtlar sofrasında yem etmeyen imparatorluğun yıkımını 30 yıl geciktiren Abdülhamid Han’a baskıcı,gaddar sıfatını takan tarih kitaplarımız değil mi?
Hasıl-ı kerem konumuza dönelim. Bayrak diyorduk. Kosova savaşında şekillenen ve Allah nasip ederse edebiyen de öyle kalacak olan bayrağımız. O bayrağı dikmek için şehit olan Ulubatlı Hasan acaba bize bu ülkeyi bu hale getirmek için mi şehit oldu? Her haftanın başında okullarda okutulan İstiklal marşımızın öğrenciler tarafından söylenmek için söylendiğini hiçbir duygu katmadan öyle kös kös okunması her gördüğümde içimin cızlamasına sebep oluyor. Ve o anda bayrağımızın göndere yükselmesi esnasında öğrencilerin ağızlarında sakızlar sağa sola sataşmaları milli bilincin yerleşmediğinin en açık örneğidir. O devirde yaşananları anlamak için bayrak ve istiklal marşının yan yana gelmesi yeterlidir. O anda hissettiklerimi sizlere anlatamam. Dedelerimin imanla, şevkle, vatan sevgisiyle savunduğu bu ülke, bu bayrak gözlerimin önüne geliyor. Gözlerim yaşarıyor.Birşeyler söylemek istiyorum.Kelimeler boğazımda düğümleniyor. Çıkıp kürsüye öğrencilere bir iki çift laf etmek istiyorum. Ancak kendimden utanıyorum bu sefer. Merak etme diyorum kendime. Bu ülkenin evlatları yine de bilir, ülkesi için çalışır, didinir, okur. Belki de böyle avutuyorum kendimi. Ama öyle temenni ediyorum. Neyse…
Ulu bayrağımız dalgalanırken sanki beni daha da yüceltin diyor. Her yerde ama her yerde beni dalgalandırın.O yüzden heryerde bayrağımız olsun. Balkonlara, camlara, kapılara heryere. Alışalım bayrağımıza. Barışalım bayrağımızla.
Tarihler yazdı yinede yazacak
Bu bayrak semalarda dalgalanacak.