Öğrencilerimizi kim bu hale getiriyor? Ruhsuz, dersi geçebilmek için kendi karakterinden ödün verebilen, kariyeri için her şeyi göz ardı edebilen üniversite öğrencilerimizden bahsediyorum. Şaşırdınız değil mi? “Bir bilim yuvası olan üniversitelerimizde öğrencilerimiz nasıl olurda bu şekilde yetiştirilir. Ruhu olmayan bir bilim adamının ne devleti ne de milleti olur.Böyle bir insanında ülkesine fayda sağlaması beklenemez.” Dediğinizi duyar gibiyim. Filmlerde gördüğünüz üniversite öğrencisi profilinden sonra şaşırmanız doğal karşılıyorum.

Sponsor Bağlantılar

Peki, ne için hakkını savunan, karakterinden ödün vermeyen, doğru için canını veren bilim insanları yerine ruhunu ya devlete ya da özel sektöre satmış bilim adamları yetişiyor. Cevabı çok basit değil mi? Bizim gibi az gelişmiş ülkelerde bilim insanının  yukarıda saydığım özelliklere sahip olması ne tür bir felakete yol açar, bunu biliyor musunuz? Seksen döneminde daha bilim insanı olmadan, yani o unvana erişmeden, kendini ispatlamış bilim insanı adaylarına neler yapıldığını anımsatmakta fayda görüyorum. “Yahu güzel kardeşim. Ne için her sorunda devleti suçluyorsun.“ dediğinizi işitmediğimi sanmayınız. Altmış Darbesi komutanı ne demişti? “Sosyal gelişme ekonomik gelişmeyi geçti” sözünü hatırlamıyor musunuz? O  zaman dengeyi sağlamak için darbe yapılması gerekirdi. Şimdi ise darbenin yerini bilimin içini boşaltmak, bilim insanını siyasilere bağlamak, yani kısacası soytarı bilim insanı yetiştirmek aldı.

Soytarı bilim adamı yetiştirmenin ülkeye faydası nedir? Ne için devlet  soytarı bilim insanı yetiştirerek ülkenin ilerlemesine engel olsun. Efendim, eğer bilimi serbest bırakırsanız doğruyu açıklar ve tabii ki bu durumda  bizim gibi dışardan gelen şirketlere muhtaç olan az gelişmiş ülkelerin ekonomisine büyük bir darbe olur. Dengede tutmaktan bahsetmiştik. Hatırlayınız. Bu dönem itibariyle Türkiye’nin gelişmek, istihdam sağlamak için yurt dışından gelen şirketlere ihtiyacı vardır. Şirketler kesinlikle bazı gizli olaylarını örtbas edecek devletlere yatırım yaparlar. Mutlu olun ki, o ülkelerden birisi de Türkiye’dir. Güzel ülkemizde bilim-siyaset köprüsü sağlamlaştırılmış, bilim insanları siyasetçiler ne verirse imzalar konuma gelmişlerdir. Tabii ki bu işten iki tarafta karlı çıkacaktır. Siyasetçiler şirketleri ülkeye sokup halka iş imkanı sağladıkları için, bilim insanları da siyasetçiler tarafından desteklendiği için daha çok güce ve paraya sahip olacaklardır.

Gözden kaçan, şirketokrasi zihniyetine karşı çıkan, halkına doğruları anlatan bilim insanları yanlışlıkla yetiştirilirse ne mi olur? Hani bilim-siyaset ilişkisine nifak sokanlar var ya, işte onlardan bahsediyorum. Örneğin; Kocaeli’nde kanser-sanayi ilişkisini deşifre etmiş olan Onur Hamzaoğlu’nu ele alalım. Araştırmalarını halkıyla paylaştı, çözüm önerilerini TBMM’ye gönderdi. Sonra mı ne oldu? Kocaeli Belediye Başkanı tarafından şarlatan olarak tanıtıldı. Hakkında halkı paniğe teşvikten soruşturma açıldı. “Bilim insanının yapması gerekenleri yapmıştır. Ne için sanayinin kanser üzerindeki etkilerini ortaya çıkardığı için Belediye Başkanı tarafından şarlatan olarak nitelendirilip, bir de hakkında soruşturma açılır?” dediğinizi biliyorum. Fakat cevabı bende değil. Eğer dilerseniz cevaplarını mail atarak Belediye Başkanı’ndan isteyebilirsiniz. Ne dediniz? Anlayamadım. Kocaeli sanayi sektöründe iyi bir ivmeye sahip olduğu için bazı yanlışların üzeri örtülmeye mi çalışılıyor? Hadi ama abarttınız sizde. Paranoyaklık yapmayınız. TÜBA’nın hükümete bağlanmasıyla bu olayı nasıl birleştiriyorsunuz? Kardeşim alakası bile yok. Benim şerefiyle, şahsiyetiyle dünyada tek olan devletimi nasıl suçlarsınız? Bu ülke halkını her zaman şirketlerden üstün gören, yurt dışına yalakalık yaparak şirketler getirip politika içinde soytarıya dönüştürdüğü bilim insanlarına onaylatmayan, halkını asla şirketlere köle yapmayan şerefli devlet yetkilileri yetiştirmiştir. Senin seçtiğin adam, sana zarar verecek değil ya kardeşim?

Efendim, lütfen saçmalamayı kesiniz. Eee sabahtan beri bize bunları anlatmaya çalışmıyor musun? Bilim insanının bilim kısmının içeriği boşaltılıp, insan kısmı soytarılaştırıldıktan sonra siyasaetçilerin dışardan şirketleri ülkeye sokabilmek için bilim insanlarını maşa olarak kullandıklarını düşünmüyor musun? Vallahi de billahi de düşünüyorum. Düşündüğüm içinde saçmalıyorum. Saçmaladığım içinde hep kaybediyorum. O yüzden sizlere şiddetle düşünmemenizi öneriyorum. Evinize gidin ve bulabildiğiniz kadar dizi izleyin. Yetmediyse Hollywood’a başvurun. O da yetmezse saçmalamamak için hemen yatağa gidin. Derin derin uyuyun. Yani günü ikiye bölün. On iki saati ayakta, on iki saati yatarak uyuyun…

Not: İsmini bilmediğimiz şerefli bilim insanlarını tenzih ediyor, söylediklerimizi üstüne alması gerekenlerin bir an evvel doğruları kabul edip yanlışlardan dönmelerini diliyoruz.