Bülent Sakça 
 
HAYAT HİKÂYEM

Sponsor Bağlantılar

1977 Adana doğumluyum. 1999’da Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdim. Aynı yıl Adana’nın Yüreğir ilçesindeki Dadaloğlu Lisesi’nde Edebiyat öğretmeni olarak göreve başladım. Ayrıca aynı yıl Mersin Üniversitesi’nde “Türk Dili” anabilim dalında yüksek lisansa başladım. Bir yıl İngilizce hazırlık okudum. Yüksek lisans tezimde Harezm Türkçesi dönemine ait bir eser olan Nehcü’l-Feradis’teki birleşik eylemleri inceledim.

Askerlik görevimi önce Burdur’da piyade er, daha sonra Ardahan’da Mesleki Eğitim Merkezi ile Ardahan Lisesi’nde yedek subay öğretmen olarak yaptım. 2006’da Adana’nın Seyhan ilçesindeki Ramazan Atıl Lisesi’ne atandım. Burada bir yıl görev yaptıktan sonra 2007’de Adana Seyhan Anadolu Teknik Lisesi’ne atandım. 2008-2009 öğretim yılının birinci döneminde TOKİ Anadolu Lisesi’ne geçici görevle gönderildim. 2009-2010 öğretim yılında Adana’nın Seyhan ilçesindeki 24 Kasım Anadolu Lisesi’ne atandım. Şu an 24 Kasım Anadolu Lisesi’nde Edebiyat öğretmeni olarak görev yapıyorum.


Tam anlamıyla bir karmaşa dünyası olan günümüz yaşamında edebiyatın geri plana atıldığını, unutulduğunu düşünüyorum. Bir şekilde edebiyata hak ettiği yeri kazandırmamız gerekiyor. Edebiyatın, kitabın, okumanın önemini, hayatın anlamı, olmazsa olmazı olduğunu kavramamız ve başkalarına da kavratmamız gerekiyor.

Bir kitapçıya en son ne zaman gittik acaba?.. En son ne zaman bir kitapçıya girip kitaplar arasında, kitapların gizemli ve büyülü dünyasında hoş bir gezinti yaptık, kitapların kendine has kokusunu içimize çektik?..

Kitabevlerini kuyumcu dükkânlarına benzetiyorum; raflara baktığımda her bir kitap bana çil çil altın, pırlanta gibi görünür, öylesine gözlerimi kamaştırır. Kitaba verdiğim paraya da asla acımam. Ama keşke daha ucuz olsa, daha fazla kitap alabilsem, daha çok kişi kitap okuyabilse diye düşünürüm.

Kitapların büyülü dünyasına adım atmak aslında sanıldığı kadar zor değil. Elimizde bir kitap, hemen yanında bir bardak çay ya da bir fincan kahve yeterli. Dış dünyanın tüm karmaşasından, bunalımından, yükünden sıyrılıp kitabın dünyasına girmek… Çok kolay…

Benim yaşamımda kitapların çok özel bir yeri var. Her biri ayrı bir dünya, ayrı bir tat, ayrı bir renk, ayrı bir duygu fırtınası, ayrı bir heyecan… Yaşamıma renk katan, anlam kazandıran değerli mi değerli bir arkadaş… Kitaplar benim gözümde cansız bir eşya değil, aksine sohbet edilen, dertleşilen, dokunulan, okşanılan, sıcacık, içten bir arkadaştır.

Bazen aynı anda birden fazla kitabı okuduğum olur. Bir kitabı okurken, bazen sıkıldığım, tıkandığım, yorulduğum anlar olur. Böylesi durumlarda bir kahve molasından sonra zinde bir kafayla başka bir kitabı okumaya başlarım. Kitapların anlaşılamaması, birbirine karışması gibi bir şey söz konusu olmaz.

Okuduğum ve çok beğendiğim kitaplar üzerine tanıtıcı yazılar yazmak, aldığım tatları başkalarıyla paylaşmak beni inanılmaz derecede mutlu ediyor. Bir kitabı, onun inceliklerini, gizemini çözmeye çalışmak, yazarı anlamak, kitapla bütünleşmek benim için son derece eğlenceli bir uğraş.

Yazılarımı günün herhangi bir saatinde yazabilirim, sessiz bir ortam ve yalnız kalmak benim için yeterli. Tabi çayla kahveyi unutmamak gerek. Kâğıtlara dokunmak, onların kokusunu duymak çok hoşuma gider. Mürekkepli (pilot) kalemle yazı yazmak benim için önemlidir. Yazı yazarken mürekkebin kalemin ucundan kâğıda akışı, bir süre ıslak ve parlak görünmesi beni âdeta büyüler. Renk olarak da maviyi severim. Mavi renkteki bir yazının, beyaz kâğıt üzerinde daha canlı, daha sıcak, daha çekici göründüğünü düşünüyorum. Siyah renk ise bana cansız, soğuk ve itici gelir.

Edebiyat türleri içerisinde roman ve hikâye türlerine karşı daha fazla ilgim var. Roman türünün, hayatı yansıtma noktasında daha elverişli olduğunu düşünüyorum. Çünkü roman türünde yazılmış bir eseri okurken hiç yadırgamadan kendimizi romanın kurgusal dünyasında buluruz. Hikayeler ise, günlük yaşantımızdan küçük küçük kesitler sunar bizlere. Hikâyeler daha kısa yazılar olduğu için tadımlıktır, yaşamı tümüyle kucaklayamaz. Beğendiğim bir roman ya da hikâyeyi -tıpkı bir şiir okur gibi yahut sevdiğim bir şarkıyı dinler gibi- aradan belli bir zaman geçince yeniden okuduğum olur. Bunun bir vakit kaybı olduğunu düşünmem. 

Şair ve yazarların, sanatçıların yaşamlarına dair yazılmış biyografi türündeki kitaplar da her zaman ilgimi çekmiştir. Çünkü edebiyatçılar, sanatçılar bana göre çok özel insanlardır. Hayata farklı gözlerle bakan, hayatın büyüsünü, gizemini çözmüş insanlardır. Bu tür eserleri okuduğum zaman, artık o yazar benim için bir yabancı olmaktan çıkar, yıllardır tanıdığım yakın, içten bir arkadaşım, dostum oluverir.

Hayat, aslında o kadar kısa ki… Hayatın bize sağladığı olanaklar da bir o kadar kısıtlı… İşte bu noktada kitaplar, zengin bir kaynak olarak çıkar karşımıza. Birkaç saatte okuduğumuz bir kitapta, aslında koca bir yaşam vardır. Koca bir ömrü, küçücük bir kitaba sığdırır yazarlar. Okuduğumuz bir kitap, bir yaşam demektir. Her kitapta ayrı bir hayatı yaşarız.

Okunan tek bir kitabın bile, bir insanın yaşamını, değer yargılarını, hayata bakışını bütünüyle değiştirebileceğine inanıyorum. Kitapların bu denli sihirli bir güce sahip olduğunu düşünüyorum.

Sevdalı bir yolculuktur edebiyat. Tutkulu, sabırlı, yüreği sevgi dolu insanlar ister. Yaşamın gizli kalmış güzelliklerini gösterir bize. Mutlu olmanın sırlarını, ipuçlarını verir. Tatma imkanı bulamayacağımız lezzetleri tattırır. Yaşamın gizemini çözmemizde yardımcı olur. Yaşama sanatının inceliklerini öğretir bize, insan olmayı, kardeşliği…

Önceleri bir heves sanırsınız, ama bir bakmışsınız ki bir tutku olmuş içinizde edebiyat. Onsuz edemezsiniz, ateş olur, özlemiyle yakar sizi.

Gelin siz de çıkın bu gizemli, keyifli, ateşli yolculuğa…

Bülent SAKÇA
bulentsakca@gmail.com

 
 
Bülent Sakça Kişisel Web Sitesi