* Anneciğime ithafen…

Canımı kanıyla besleyen annem… Sanırım bu satırları çook evvel, daha yeni yeni harfleri yerli yerince oturtmaya başlayınca yazmalıydım. Biliyorum yürek kokan kadın, biliyorum çok şey istemezdin… Henüz dört harften müteşekkil ANNE kelimesini allayıp, pullayıp, rengarenk çiçeklerle donatıp sunmam bile, senin için tarifi imkansız bir mutluluk olurdu söylemene gerek yok inan bana.
Şimdi oturup düşününce anlıyorum ki; Renk cümbüşü halindeki geçmişin siyah-beyaz kareleriyiz biz. Ve ebruli desenlerin tozpembe hayallerini yaşadık yıllarca… Saçları ak, alnı ak, gönlü berrak anneciğim. Birgün gelecek yavrucağım, bir gün gelecek ve beni çok iyi anlayacaksın derdin ya, işte o gün, bu gün oldu ve şimdi ne demek istediğini gayet iyi anlıyorum… Aynı da senin gibi oldum desem inanır mısın? Aklımın ermediği zamanlarda bizler için taşıdığın endişeyi artık bana emanet edilen ufak bir beden için taşıyorum. Şimdilik o da beni anlamıyor ama adı annelik ya daha ne olsun? Tüm duyguları aranjman etmedikten sonra ne anlamı kalır değil mi?

Sponsor Bağlantılar

Sevgi emek ister, sabır ister, fedakarlık ister sözü bir aşkın tarifi değilmiş, öğrendim ve haykırıyorum tam tamına senin tarifin anneciğim… Nitekim senin yüreğinle büyük bir özveri ve sabırla suladığın tomurcuk iken, şimdi goncagül oluverdim de bende yüreğimin sızısı ile besliyorum tomurcuğumu.

Sana göre en tatlısından dünya meyvesiyken ben, onu besleyen toprak ve deren bahçıvan oldun sen… Hayat seninle daha bir tatlı, daha bir güvenilir ve daha bir kolay oluyor annem. Küçücük ama dört kişilik ailemize yeten evimizin belki de her bir santimetresine imzasını atan yalnızca sen oldun. Oturma odamızın bir çekyatına birimiz, öbür çekyatına da diğerimiz kaygısızca uzanırken, senin halının üzerine kurulup kendine yer edinmelerin aklıma geliyor da; şimdi evime geldiğinde baş köşeleri göstermem belkide affettirme çabamdan olsa gerek… Bilmiyorum anne, evimin kapısından içeri girmenle anneciğim diye boynuna atılmam, elinden tutup odanın kapısına kadar sana refakat etmem misafirperverliğimin mi yoksa utancımın mı göstergesi…

Biliyor musun annem? Evladım için bir hatırat tutuyorum. İlk yaşanmışlıklarını an be an kaydediyorum o deftere… İlk gülüşü, ilk emeklemesi, ilk adımları… hepsini ama hepsini kaydediyorum ki; yarın açıp okuduğunda benim onu nasılda sevgi ile ve yanımda olmasına rağmen nasıl büyük bir özlemle büyüttüğümü görsün diye… Ne garip değil mi? Bunu uman ben, anne olmadan senin bu gayret ve özverinin hiç farkına varamadım. Oysa emekle dediğinde; sıcacık, anne kokan sinenden ayrılmak nasıl da ağır gelmişti kimbilir. Bu ağırlıkla süründüm evvela, dahasın da emekledim… Her emeklememin sonu yine sana varsın istedim belki de… Ve bir gün yine, o kopmak istemediğim sineni gere gere kollarını açtın ve “hadi cennet kokulum gel annene” demenle, geri dönüş umuduyla ilk adımlarımı yine sana attım tekrar tekrar… O zamandan belliydi galiba nereye gidersem gideyim, bedenen olmasa dahi yüreğimin adımları sana dönüş yolundan vaz geçmiyor.

Ve zaman akıp gitti, akrep yelkovanı, yelkovan zamanı kovaladı durdu da, ilk önlüğümü geçiriverdi sırtıma. Sınıfıma bırakıp, kapıdan son defa el sallayışın geldi şimdi gözlerimin önüne. Hayata atıldım güya… Ama ben öylesine alışmıştım ki senin hayatım olduğun fikrine ve sana atılmaya… İnsanoğluyuz ya annem, nelere alışmıyor bu yılların nasırlaştırdığı yürekler… Okudum, öğrendim… yazmaya ilk anne kelimesinden başladım ve çizdiğim ilk resim ellerimden tutmuş çiçekler arasında gülücükler saçan sendin…

Seneler kah gönlümüzün bam telini okşarken, kah duygularımıza çimdik atarken, o gün geldi de ben “gidiyorum” dedim… Nereye soruna karşılık; Anne olmaya… Senin gibi “anne olmaya”… Ne diyebilirdin ki “sen mutlu ol yeterden başka”? Bir ömrü bunun için feda etmemiş miydin? Kundağımın bir ucuna kıvrılıp sabahlamaların, gözyaşlarımla hayatını karartmaların, bir tebessümümle attığın kahkahaların, heyecanların hatta bağırıp çağırmaların… Hepsi mutluluğum için değimliydi? Sustun ve gözümdeki kararlılıkla, cesaretlendin ve rüzgara salıverdin dalındaki yaprağını…

Bembeyaz gelinliğimi sırtımda gördüğünde neler geçti kim bilir o tertemiz aklından? Benim için işlediğin ilk bembeyaz kundak mı, imkansızlıktan dolayı hazırını alamayıp ta kendi diktiğin bembeyaz eteklerim mi yoksa önlüğüm için ördüğün bembeyaz yakalarım mı? Ya da hepsi…

Gözyaşlarınla suladığın, koklamaya dahi kıyamadığın gülün dalından koparılıp alınıyordu işte… Kalbinin atışları dışarıdan belli olur gibi, yüreciğinin kanı gözlerinden gelir gibi yolculadın, damadına bin bir nasihatle “Önce Allah’a sonra sana emanet…”

Şimdi bende kendi yuvamın annesiyim. Aklımda; sen, yaptıkların, yaşattıkların ve illaki kayıtsız-şartsız sevgin. Bana da emanet canlar var artık… Yemek yapmaya üşenemiyorum, dağ gibi ütüleri üzerine yığacağım kimsem yok. Başım ağrıdığında ilacımı alıp, ilgi bekleyen yavrumla meşgul olmaktan başka yapacak bir şeyim yok… İşten kaytaramıyorum anlayacağın. Elime aldığım her iş, bana seni hatırlatıyor da o günlerin kıymetini daha fazla bilmeliydim diye hayıflanmaktan kendimi alamıyorum. İtiraf ediyorum…

Olsun varsın; Senin dualarında olduğumu bilmek, halen benim için endişelendiğini ve kalbinin bir köşesinde taht kurduğumu bilmek yeterli bana…

Bir gün sana geleceğim anne, yolun sonunda kollarını açmış yine sana adım atmamı bekle… Beni sımsıkı kucakla, nasılsın deme, sadece başımı göğsüne daya ve sadece beni sevdiğini söyle… Ben de cennet kokunu ciğerlerime çekeyim sinesiye… Seni çok seviyorum ANNE…

 
Öznur Yılmaz Kirenci
24. 06. 2011

Anneler Günü İle İlgili Yazılar:

Anne Tarifi
Anneler Günü
Annelerin Değeri
Anneler Günü Sözleri
Anneler Günü Ne Zaman?
Anneler Günü Mesajları
Anneler Günü Tarihçesi
Anneler Günü Resimleri
Senin İçin Annem Şiiri
Anneler Günü ile ilgili şiirler
Anneler Günü İle İlgili Hikayeler
Cennet Kokulu Annem
Anneler Gününüz Kutlu Olsun
Anneler Günü