“Demokratik Açılım” diye adlandırılan süreç, PKK’yı da içinde barından ve onun çatı örgütü olan KCK tarafından, geri çekilmeyi durdurduk açıklamasıyla Türkiye’nin gündemi bir kez daha bu açıklamaya bağlı olarak izanlara, fikir çatışmalarına ve sürecin suçlusunu açıklama yarışına sahne olduğu görülmektedir.
Bu dönemde Suriye’deki iç savaş bilhassa Suriye’nin kimyasal silah kullanmasıyla, ABD ve Müttefiklerinin eli kulağında diye lanse edilen askeri operasyon hazırlıkları ve Mısır’daki askeri darbeyle gelen siyasi ve sosyal karışıklıklar gündemin belirleyici unsurları olarak yer aldığı görülmektedir. Gündemin sürpriz değişkeni veya bazı kesimler tarafında öngörüldüğü iddia edilen geri çekilmeyi durdurduk açıklaması; İmralı, Kandil, Avrupa Kanadı ve BDP cenahı ağız birliği ederek, Hükümetin sözünü tutmadığını, işi yavaş aldığını ve adım atmadığı tezini savunarak, yapılan açıklamaya haklı gerekçeler empoze etmeye çalıştığı görülmekte, buna karşın Hükümet, Demokratikleşme Paketi hazırlıkların sürdüğünü ve en kısa zamanda kamuoyu tarafından açıklanacağını, sürecin al ver şeklinde pazarlık usulüyle yürütülmediğini, geri çekilmenin tamamlanmadığını, sadece % 20’lik örgüt üyesinin takriben geri çekildiğini, bu kesimin ise hasta veya yaşlı PKK unsurlardan ibaret olduğunu dolayısıyla PKK’nın süreç içerisinde yükümlülüklerini yerine getirmediği, sürecin ruhuna ters davrandığı sonucu ortaya konulmaktadır. Çözüm sürecini “Derin Güvensizlik“ algısı ve olgusu üzerine kafa yoran düşün adamları, olağan bir durum değilmiş gibi, olağanüstü bir hal şeklinde izan etmeye çalıştığı görülmektedir. Hâlbuki Türk Siyasi tarihinde isyanlar, ayaklanmalar ve terörizmle mücadelede “güven“ kavramına çok uzak olunduğu, güvensizliğin esas alındığını diğer taraftan PKK’nın sözde ateşkesler sürecinde, Bingöl katliamı gibi, hiç güvene mazhar olmadığı, şiddeti ve kan dökmeyi başlatma olgusunda rüştünü ispat ettiği taraflı tarafsız herkes tarafından kabul edilmektedir. Buna rağmen PKK’nın bütün yaptıklarını masum bir “gerilla faaliyeti“ (!) tarzındaki söylemlerin, popülaritizmde karşılık bulduğu Aktivist örgüt ve üyelerinin de gerillalardan oluştuğunu söylemek gibi mübalağaların ve kasti psikolojik söylemlerin, realite gibi empoze edilmeye ve sığ ve dar görüşlerin moda rüzgarları gibi estirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bu sürecin başlangıcından itibaren ciddi anlamda sağlık sorunları olduğunu, Demokratikleşme Paketi ve Oslo görüşmelerinde yaşananlardan sarih olan hastalık, sık sık vücudun metabolizmasını uyaracağını, ilaç tedavisiyle hastalığın tıbbı vücutta yayılmasının engellenemeyeceği, tıbbi müdahalenin zorunlu olduğu ve hastalığın iyileşip iyileşmeyeceği meçhul bir döneme girmekteyiz.
Nihayet Türkiye’nin PKK’nın silah bırakma sürecinde tek kurşun atmadan bu sorunu taviz algısı yaratmadan oluşturulacak demokratikleşmeyle çözmesi istenilen bir gayedir. Bununla beraber tarihsel süreçte Doğu ve Güneydoğu Anadolu yaşayan insanların sorunlarının daha önce talep ettiği çözüm yollarıyla %90’ının giderildiği, asıl problemin PKK ‘nın bizatihi kendi varlığı olduğu bir dönem yaşanıldığı, çözümsüzlüğü çözüm olarak dayatacak yaklaşımları sıklıkla göreceğimiz dönemde, ihtiyatlı iyimserlikle soruna neşter vurulması gerekmektedir. Büyük Atatürk’ün dediği gibi dünyadaki gelişmeler sür git değil, yeni durumlar için hazırlıklı olunmalıdır.
Uğur Baysal, Atatürk Üniversitesi Doktora Öğrencisi