“Türk bağımsızlık savaşı ve türk devrimi belirli bir sınıfın çıkarları adına yapılan bir devrim değil, türk milletinin tarih sahnesinden silinmemek adına gerçekleştirdiği spontane bir varolma refleksidir. (Murat DEMİREĞER)”
 
Tarihte hiç bir gelişme ve ilerleme kendiliğinden ortaya çıkmaz. Her gelişme, geçmişten gelen bir birikimin sonucudur. İnsanlık tarihi de aslında birbiri üzerine konulan tuğlaların birikmesi ve yükselmesiyle oluşur.  Her tarihsel devrim; geçmişin kalıntıları üzerinde yükselir, ta ki kendisi de eski bir kalıntıya dönüşene kadar. Çünkü tarih, dün ile yarın arasında kesintisiz bir diyalogdur, hiç kopmamacasına. Tıpkı devrimler gibi..
 
Bu anlamda, devrimin eski rejimden bütünüyle ani bir kopuş olduğu yönündeki tespitler, gerçeği yansıtmaktan uzaktırlar. Devrimin gerçekleşebilmesi için o toplum ve kültürlerin belirli bir evrim sürecinden geçmeleri gerekmektedir. Devrimlere, sadece sınıflar arasında meydana gelmiş olan ve temelde bir iktidar mücadelesini içeren tarihsel bir olay olarak bakılmamalıdır. Aynı şekilde ortaya çıktığı toplumun yazgısını değiştirmekle sınırlı kalmayan devrimlere, belli bir coğrafya ve kültürün ürünleri olarak da bakılamaz.  Tarihe damgasını vuran devrimler üzerine konuşmak, aslında Ortaçağdan bir kopuş sergileyen Avrupa tarihini ve bu tarihi oluşturan Aydınlanma,sanayileşme ve modernleşmenin küresel dünya üzerinde yarattığı etkileri konuşmak, diğer bir deyişle; “ister kültürel, isterse iktisadi ve toplumsal olsun, doğduğu esas bağlamı siyasal olarak tamamlayan; bu niteliklerini koruyarak, tekil toplumlara ait olmaktan giderek çıkan ve dünya-tarihine içerilen, dolayısıyla evrenselleşen oluşumları tanımlamaya”  çalışmak anlamına gelecektir.
 
Genel olarak bakıldığında her devrim halk isteği ile başlarmış gibi görünürken tamamı ile devrime ön ayak olan aydın sınıfın isteklerine göre şekillenir ve gelişir.  Her devrimde, devrimin gerek teorik gerek finansal gerekse siyasal açıdan lokomotifi vardır  ve bu lokomotif görevini günün aydınları üstlenirler. Aydınlar halkı arkalarına alarak devrimi gerçekleştirirler. Devrim gerçekleşirken bu ilerlemede hali hazırda aktif olarak yer alan halk, devrimin sonuçlarını görmekten uzaktır. Zaten devrimin ilerlediği yolu görüp, bu yola yön verebilen bireyler halk statüsünden çıkıp bizzat lokomotif görevi gören aydın kısıma geçerler.  Bizim konumuzu teşkil eden Türk Devrimine girmeden önce dünyaya etki eden ve aynı coğrafyada yer alan iki ülkede meydana gelmiş devrimlere kısa bir değerlendirme yapmakta fazda olacaktır kanaatindeyim. Fransada 1789 senesinde başlayan Burjuva devrimi ile  dünyada o güne kadar hüküm süren; feodal yapılar, mutlak monarşiler ve teokratik düzenler miadını doldurarak tarihten silinmeye ve yerlerini; cumhuriyet ve parlamenter sisteme bırakmaya başlamıştır. Yine bu devrimin diğer bir sonucuna baktığımızda  artık ekonomik gücün el değiştirerek kapitalist bir düzen sürecine girmekte olduğunu görebiliriz.  Rusya içindeki teokratik ve monarşik düzeni kökten değiştirerek dünyaya yeni bir ideoloji sunan Bolşevik (Ekim ) devrimi halk adına yapılan bir devrim değildir. Tarihte Uluslar hapisanesi  olarak da bilinen ve bir çok ulusu içinde barındıran rusyadaki bu devrimin en belirgin özelliği işçi sınıfının ön planda tutulması ve yapılan düzenlemelerin halk için değil işçi sınıfı için  yapılması olarak görülebilir. Türk devrimine değinmeden önce yukarda bahsi geçen diğer devrimlere aşağıda değinmeye çalıştım.. Bolşevik devrimi hakkında fazla bir detaya girmedim. Şu an yazmakta olduğum Rusyadaki devrimlerin Jön Türklere nasıl örnek teşkil ettiğine dair Rusyanın Jön Türkleri adlı makalemde uzun uzun yer vereceğim için konuyu geçiştirdim. 
 
FRANSIZ DEVRİMİ (BURJUVA DEVRİMİ)’NE KISA BİR BAKIŞ:
 
Hiç şüphesiz ki bu devrimler içinde; dünya siyasal tarihi açısından en dikkat çekeni 1789 devrimidir. Çünkü bu devrim, sadece aristokrat sınıfı, kilise egemenliği, derebeylik ve mutlak monarşinin feodal ayrıcalığını sona erdiren münferit bir olay değildir, aynı zamanda aydınlar ve burjuvazinin öncülüğünde ve halkın desteğiylede gerçekleşmiş bulunan tarihsel bir olgudur.Bununla beraber Fransız Devrimine, Batı Avrupa tarihinin seyrini değiştiren politik bir restorasyon hareketidir diyebiliriz.

Sponsor Bağlantılar

Bu hareketin başlamasına yol açan temel dinamikler; her ne kadar toplumsal eşitsizlikler, sınıfsal çatışmalar ve mutlak monarşinin jakobenizme varan uygulamaları ise de, aslında bu devrimin nihayetinde soylular ile yeni yükselen burjuvalar arasındaki bir yetki ve çıkar çatışması olduğu bilinmektedir. Ancak, devrime yol açan nedenler kadar, devrimin doğurduğu sonuçlar da önemlidir. Nitekim yeniçağda siyasal düzenleri alaşağı edecek felsefi ve ideolojik yaklaşımlar, devrimle dünyaya yayılmıştır. Bunun neticesinde dünyada o güne kadar hüküm süren; feodal yapılar, mutlak monarşiler ve teokratik düzenler miadını doldurarak tarihten silinmeye ve yerlerini; cumhuriyetve parlamenter sisteme bırakmaya başlamıştır. 
 
Dolayısıyla 1789 Devrimine, sadece Fransız tarihine ait bir olay olarak değil, getirdiği sonuçlarla bütün toplumları etkilemiş olan evrensel bir olgu olarak bakmak gerekir. 
 
1789 Devriminin genel olarak iki temel özelliği üzerinde durmak gerekiyor. Bunlardan birincisi, devrimin politik sonuçlarıdır ki, sistem,aristokratik ve feodal nitelikli bir siyasal yapıdan, laik, demokratik ve milliyetçi bir yapıya doğru yönelmiştir. İkincisi, ekonomik ilişkilerde ve üretim biçimlerinde, feodalizmden kapitalizme doğru köklü bir dönüşüm yaşanmıştır. Özellikle de teknolojinin ilerlemesi üretim ilişkilerini değiştirmiş, sermaye birikiminin artması pazara yönelik manifaktür üretimini yaygınlaştırmış ve yeni bir mülkiyet ve ticaret anlayışı ortaya çıkmıştır. İlk başta bakıldığında devrim alt yapının, üst yapıyı çatlatmasıdır. Nitekim devrimle birlikte; egemen sınıflar, yönetsel güçler ve bölgesel otoriteler, yerlerini yeni sınıf ve yönetim biçimlerine bırakmak zorunda kalmışlardır.Fransız Devriminin kendisinden önceki devrimleri gölgede bırakarak tipik bir burjuva devrimi örneğini sunmasında şu sosyolojik faktörler etkili olmuştur. Öncelikle Fransa’da feodal ayrıcalıkların üstüne kapanmış soylular, her türlü ödünü, alabildiğine reddetmelerine karşın halk kitleleri de olanca kızgınlıklarıyla buna başkaldırmış, aristokratik karşı-devrim, devrimci burjuvaziyi de eski düzeni, belki aynı inatla baştan aşağıya yıkmaya götürmüştür. Ne var ki, bu burjuvazi, kendilerine ödün vermesi gereken tarımdaki ve kentlerdeki yığınlarla bağlaşıklık kurarak başarabildi bunu; değişikliğin siyasal aracı, halk kitlelerine dayanan küçük ve orta burjuvazinin jakoben diktatörlüğü idi; bütün bu kitlelerin ülküsü de demokrasi idi: Serbestçe çalışan ve alıp veren köylülerin ve bağımsız zanaatçıların, kısacası bağımsız küçük üreticilerin demokrasisi. Böylece Fransız Devrimi, modern ve çağdaş tarihteki yerini bu şekilde almıştır. Fransız Devrimini daha da yakından incelemek isteyen arkadaşlara bu konuda en iyi kaynak olarak gördüğüm üç eseri tavsiye edebilirim. 
 
TANİLLİ, Server, Dünyayı Değiştiren On Yıl, Fransız Devrimi Üstüne (1789–1799), İstanbul: Cem Yayınları.
 
SARICA, Murat, 100 Soruda Fransız İhtilali, İstanbul:Gerçek Yayınevi.
 
TOCQUEVILLE, Alexis de, Eski Rejim ve Devrim,(Çev. T. Ilgaz), Ankara: Kesit Yayınları
 
BOLŞEVİK (EKİM) DEVRİMİ:
 
Bolşevik ihtilalini hazırlayan temel sebep korkunç sosyal adaletsizliktir. Rusya bu dönemde büyük servete sahip olan zenginler ile son derece fakir olan köylü ve işçi olmak üzere kesin çizgilerle ikiye ayrılmaktaydı. genel olarak baktığımızda Bolşevik devrimi, rusya içindeki sosyal, ekonomik ve kültürel huzursuzlukların sonucunda Marksist ve Leninist bir ideolojinin iktidara gelmesini sağlayan sosyalist nitelikli bir ihtilal olarak karşımıza çıkmaktadır.  Böylece Sovyet devrimi, dünyaya yeni bir ideoloji sunmakla beraber beraberinde getirmiş olduğu düşünce ve eylemler halk için değil işçi sınıfı için değer kazanmaktadır diyebiliriz.
 
TÜRK DEVRİMİ:
 
Türk bağımsızlık savaşı ve türk devrimi belirli bir sınıfın çıkarları adına yapılan bir devrim değil, türk milletinin tarih sahnesinden silinmemek adına gerçekleştirdiği spontane bir varolma refleksidir. Bu sebepten dolayı türk devrimin kesin bir başlangıç tarihi koymak yanlış olur. fakat devrimin illa ki bir başlangıcı olucaksa eğer, nacizane fikrimce bu tarihi 4 eylül 1919 (Sivas kong.den bahsediyorum) olarak belirlemek en doğrusu olacaktır diye düşünüyorum. Zira gerek kurtuluş savaşına başlamanın gerekliliği gerekse ulusun dört bir yanından gelen seçilmiş delegeler tarafından ülkeyi  yönetecek olan meclisin temelleri bu kongrede atılmıştır.

Türk devrimi salt yönetim biçiminin ve yöneten sınıfın değişmesinden ibaret bir devrim  değildir. Türk devrimi yönetimin yanı sıra ekonomi, hukuk, sağlık, temel hak ve özgürlükler, eğitim, bilim, kültür ve sanat alanlarında da devrim gerçekleştirmiştir. Ülke ümmet kavramından ziyade ulus kavramı üzerine kurularak milli benliğin korunması sağlanmıştır. feodal toplumdan sıyrılıp (Osmanlı feodal yapıya sahip miydi değil miydi bu ayrı bir konu)  kapital topluma dönüş başlatılmıştır. Bİlindiği üzere Osmanlı Devletinin son iki yüz yıllık döneminde devleti kurtarma çabaları içinde en dikkat çekici fikir akımı “batıcılık” olmuştur.
 
“Özellikle Cumhuriyetin laboratuarı olarak görülen Meşrutiyet devri fikir tartışmaları ortamında yetişen Mustafa Kemal Atatürk’te batılılaşma fikri, Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından itibaren çağdaşlaşmanın, çağdaş bir devlet ve toplum olmanın temelini oluşturmuştur.”  
 
Milli Mücadelenin kazanılıp, Lozan antlaşmasının imzalanmasından sonra bu çerçevede Türkiye’yi çağdaşlaştıracak devrimlere hız verilmiş, bunu yaparken Batılılaşma olgusu, ülkeyi çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine çıkarmak gibi bir “dinamik ideal” haline getirilmiştir. Cumhuriyetin çağdaş ideolojisini topluma yerleştirmek için eskimiş, geçerliliğini  yitirmiş kurumlar ortadan kaldırılmış, Batı uygarlığının 17. ve 18. yüzyıllarda sağladığı kazanımlar, genç Türkiye Cumhuriyetinde çok kısa bir zaman diliminde soyut fikirlerden eylemlere dönüştürülmüştür. Devletin ihtiyaç duyduğu kültürel ortamı ve nitelikli insan gücünü yetiştirmek amacıyla başta Saltanatın kaldırılıp Cumhuriyetin ilan edilmesi olmak üzere siyasal alanda, ekonomik alanda, hukukta,(özellikle Türk Medeni Yasasının kabulü), eğitim alanındaki atılımlar, kıyafette yapılan değişiklikler, Tekke ve Türbelerin kapatılması, Şeriye ve Evkaf Yasası,Tevhidi-i Tedrisat Yasası, yeni Türk harflerinin kabulü, hafta tatilinin Cuma’dan Pazar’a alınması, Soyadı Yasası, Ceza ve Ticaret yasalarının kabulü, kadınlara sağlanan haklar, Uluslararası takvime geçilmesi, dildeki gelişmeler hep batılı anlamda gerçekleştirilmiş olan devrim hareketleridir.
 
Yukarıda da belirttiğim gibi türk devrimi sıradan bir yönetim değişikliği ya da varolan monarşiye, oligarşiye karşı ayaklanma değildir. Türk devrimi, Türk’ün ya da bir başka değişle anadolu halkının zoraki kazandığı varolma savaşının devamı olarak, modern dünya’nın ayakları altında bir kez daha ezilmemek için cehalete ve gericiliğe karşı verdiği sınavdır. Türk devrimini burjuva devrimi olarak Fransız devrimine, ideolojik olarak Ekim devrimine  benzeten  bazı arkadaşlar varsa bu büyük  fikir ve zeablarından şimdiden vazgeçtiklerini umar devrimin yapıldığı şartları göz önünde bulundurarak, devrimin Türk dünyası açısından ne ka önemli olduğunu  tekrar düşünmelerini temenni ederim
 
ENDERUN SAYGILARIMLA..