Tarihler bize ne ifade ediyor? Mesela 3 Aralık size ne ifade ediyor? Doğum gününüz? Evlilik yıldönümünüz? Mezuniyet tarihiniz? Bunlar dışında bir şey ifade etmiyorsa, dünyanızda sizinle beraber bir yaşam süren 600 milyon bireyin dertlerini bir kenara atıyorsunuz demektir. Ben sizi uğraştırmadan söyleyeyim: Bu tarih Dünya Engelliler Günü.

Sponsor Bağlantılar


Engellilik olgusu insanlık tarihi kadar eski bir konu. Toplum içinde bu kadar iç içe yaşadığımız insanlar, tarihin çoğu döneminde dışlanmış durumdalar ve maalesef ki kimi toplumlarda hala toplumdan uzak yaşatılıyorlar. Engellilere ait ilk kalıntılar bu günkü Irak civarlarında yapılan kazılarda ortaya çıkıyor. Burada bulunan kalıntının tarihinin M.Ö. 45 bine kadar dayandığı düşünüyor. Ağır engellilik izlerine rastlanan bu engelli bireyin gözünün görmediği ve sağ kolunun felçli olduğu saptanıyor. Bu arkeolojik buluntu insanları tarihin çeşitli dönemlerinde engellilerin nasıl yaşadığı konusuna yönlendi ve bazı ilginç sonuçların bulunmasını sağladı. Bu araştırmalara bakacak olursak:

Roma İmparatorluğu önceleri engelli doğan bireylerin öldürülmesine izin verirken, sonradan bu yasaklamış. Ancak engelli bireylerin Roma’da eğlence amaçlı olarak kullanıldığı da belgelerde yer alıyor. M.S. 330’lu yıllarda ise İstanbul’da engelli bireyler için “Yaşama Evi” adlı bir yer açıldığı görülüyor. Bu da bize tarih içinde Roma İmparatorluğunun engelli bireylere aşama aşama haklar tanıdığını gösteriyor

Gelişmiş bir medeniyet olan Eski Mısır’da engelli bireyler ise oldukça önemsenmiş. Hatta kaynaklarda Eski Mısır’da okutulan ders kitaplarında engellilere değer verilmesi gerektiğiyle ilgili bilgiler de yer alıyor. Günümüzde dahi eğitim sistemi içerisinde çok az değinilen bu konunun, Eski Mısır’da ders kitaplarında yer aldığını görmek oldukça şaşırtıcı olsa gerek.

Diğer bir gelişmiş medeniyet olan Eski Yunan’a bakıldığımızda bu işin tanrılara kadar götürüldüğüne şahit oluyoruz. Mitolojilerin oldukça yaygın olduğu toplumda, ateş ve dövme tanrısı Hephaistos’un engelli olduğunu görüyoruz. Mitolojik kaynaklarda Hephaistos, iki bacağı topal bir tanrı olarak tanımlanıyor. Bu tanımlama ise Yunan toplumunun engellilere oldukça önem vermesini sağlıyor ve Kral, engellilere maaş bağlıyor.

Görüldüğü üzere eski medeniyetlerde, az da olsa, engelli bireylere gereken  değer verilmiş; ancak günümüze yaklaştıkça, özellikle Orta Çağ’da, bu değerlerin gittikçe yittiğini; hatta engellilere “içlerinde şeytan var!” damgası yapıştırıldığını dahi görmek mümkün. Bu değer kaybının uzun asırlarca sürdüğünü ve engelli bireylerin vahşice toplumdan uzaklaştığına üzülerek dünya şahit oldu.

Bu karanlık dönemlerden çıkılıp, 21. yüzyıla doğru geldikçe devletlerden, geç kalınan girişimler gelmeye başlar ve engelli haklarını savunan resmi yasalar çıkarılır. Bu yıllarda birçok adım atılır; ancak bunlardan en önemlisi 9 Aralık 1975 tarihli “BM Engelli Hakları Bildirisi”nde yer alan kısımlardır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 3447 numaralı 13 maddelik bildirisinde; engelliliğin tanımı yapılmış, ayrım gözetmeksizin bütün engellilerin aynı haklara sahip olduğu vurgulanmış, engellilerin tedavi haklarına değinilmiş ve engellileri yıpratacak söylemlerin yasalarla engellenmesi gerekliliği ülkelere öneri niteliğinde sunulmuştur.

Dünya’da engelli haklarıyla ilgili gelişmeler özetle bu şekilde verilebilir. Peki ülkemizde durum nedir? Türkiye’de engelli hareketleriyle ilgili adımlar, ilk kez  Cumhuriyet döneminde atılmaya başlanmıştır. İlk somut adım, 1955 yılında Ankara’da kurulan Psikolojik Servis Merkezi’dir. Buralarda sorunlu öğrencilere özel sınıflar açılmış ve özel olarak bu çocukların üzerinde durulmuştur. Bu çalışmalar bu günde hizmet veren rehabilitasyon merkezlerinin temelini atmıştır. Bu girişimden sonra engellileri eğitim sisteminin bir parçası haline getirecek olan 1961 tarihli  “İlköğretim ve Eğitim Kanunu” yayınlanmıştır. Bu kanunun 12. Maddesinde “mecburi ilköğretim çağında bulundukları halde zihnen, bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan özürlü olan çocukların özel eğitim ve öğretim görmeleri sağlanır” hükmü yer almıştır. Bu tarihten sonra aşamalı olarak bir çok yasa çıkarılmış ve engellilerin toplum içinde yer almasını sağlayacak girişimler ardı ardına gelmiştir. Bu gün görüldüğü üzere engellilerin eğitimiyle ilgili çalışmalar akademik düzeye yükselmiş ve ilgili bölümler açılmaya başlanmıştır.

Engellilerle ilgili çalışmalar sadece resmi düzeyde değildir tabiî ki. Toplum içindende bu alanla ilgili kampanyalar, çalışmalar düzenleyen kişiler veya kurumlar görmek mümkündür. İlgi çekici olması bakımından örnek verelim. Televizyon dünyasında engellilik konusuna değinmek isteyen Acun Ilıcalı’nın programına engelli bireyleri kattığını görüyoruz. Bu programda sıkça Türkiye toplumunun engelli bireylerin haklarına saygı göstermesi gerektiği vurgulandı. Ne kadar etki etti bilemiyoruz ancak küçükte olsa bu güzel bir adımdı.

Ayrıca Türkiye’de engelli çalışmaları açısından yüzümüzü güldüren bir başka haber de Marmaris’ten geldi. Türkiye’nin ilk Avrupa’nın en büyük engelli oteli, Marmaris’te açıldı. Bedensel engelliler için yaptırılan otel, yurtiçi ve yurtdışından gelen engellilere tatil imkanı sunuyor. Bu sayede engelliler hayatlarının bir döneminde de olsa sıkıntılarından kurtulup güzel bir tatil yapabiliyorlar.

Genel olarak ülkemizde engellilik üzerine çalışmalar sürüyor ve geliştiriliyor. Ancak yıllarca unutulan engellilerin esas haklarına kavuşması oldukça zaman alacak gibi. Şöyle bir baktığımızda, rehabilitasyon merkezlerinin varlığından haberdar olmayan engelli ailelerini görmek mümkün. Ülkemizde bu ailelerin bilinçlendirilmesine yönelik çalışmaların öneminin artması gerektiğini vurgulamakta yarar görüyorum. Çünkü tarihe baktığımızda bir çok engelli bireylerin çevre desteğiyle neler başardığı görmek mümkün. Beethoven’ın 9. senfoniyi sağırlık döneminde bestelediğini, Eli Bowen’in en ünlü akrobasi gösterilerini olmayan bacaklarıyla yaptığını, Erik Weihenmayer’in Everest’e görmeyen gözleriyle tırmandığını, Dustin Carter’in güreş şampiyonasını bacaksız ve kolsuz kazandığını unutmamak gerekir. Ayrıca dünyaya kendini hayran bırakan İrlandalı yazar Cristy Brown’un beyin felçli olarak doğduğunu ve ailesinin desteğiyle kendini geliştirip, ayağıyla resimler yaptığını ve yazılar yazdığını biliyoruz. Neden çevremizdeki engelliler de toplum desteğiyle birer Beethoven, Cristy Brown, Eli Bowen olmasın ki?

Unutmamak gerekir ki engellilik bir seçim değildir. Herkesin bir gün başına bir kazayla gelebilir. Bu sebepten ötürü insan olarak engelli bireylerin hassasiyetlerine kulak vermeli ve onları, haklarının verilmesi konusunda desteklemeliyiz.

Kaynaklar

1. Yavuz KOCAÖMER  – Çengelli İğne (Pazartesi Posta Gazetesi (5 Mayıs 2008)
2. http://www.geldik.com/Engellik Dokuman/52718-tarihteki-en-basarili-engelli-insanlar-tarihteki-en-basarili-engelli-insanlar.html
3. Cristy BROWN – Sol Ayağım (Arion Yayınevi, 1996)
4. Psk. Halil TÜRKMEN – Engelli Hakları ve Özel Eğitimin Türkiye’de Tarihi Gelişimi (http://www.uzmanlariz.com/engelli-haklari-ve-ozel-egitimin-turkiyede-tarihi-gelisimi.htm)
5. http://www.gazeteport.com.tr/NEWS/GP_060281
6. Dr. Mehmet AYSOY – Avrupa Birliği Sürecinde Özürlüler Politikası (2005) http://www.engellininsayfasi.com/forum/index.php/topic,1513.msg9544.html#msg9544
7. http://engelliler.gen.tr/f2/turkiye-ve-dunyada-engelli-hareketlerine-genel-bir-bakis-967

KUBİLAY ORAL tarafından “Makale Yarışması” için yazılmıştır…