Tarih; 19 Ekim 2009, 29 Ekim’in tam 10 gün öncesi. Bu tarihi, bir kenara not edin. Çünkü, milat oldu bu tarih.

Öcalan’ın talimatı çerçevesinde, Mahmur ve Kandil’den seçilmiş 34 PKK’lı, konvoy halinde ve törenler eşliğinde Türkiye’ye geldiler.

Sponsor Bağlantılar

DTP, yaklaşık 50 bin kişinin katılımıyla coşku mitingi düzenledi. DTP’li milletvekillerinin bazıları, TBMM’ne ait resmi plakalarla etkinliklere iştirak ettiler, konuşmalar yaptılar. Öcalan için “Kürt Halk Önderi” ifadesini kullandılar.

Zafer işareti yapan ellerde, Apo resimleri, PKK bayrakları vardı, atılan slogan ise; “Yaşasın Başkan Apo” anlamına gelen “Biji Serok Apo” idi.

Özellikle Kandil’den gelen teröristlerden bilgi alabilmek için, onlarla röportaj yapabilmek için, ulusal gazete ve televizyonların muhabirleri birbirleriyle adeta yarıştılar.

Bugüne kadar yakalanan veya teslim olan teröristlere soruları, güvenlik güçleri, hakimler ve savcılar sorarlardı mahkemelerde, şimdi ise eli mikrofonlu muhabirler sordular, hem de sokak ortasında.

Apo’nun çağrısı gereği, ellerini, kollarını sallayarak Habur Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye gelenlerin tümü, “Biz teslim olmuyoruz. Biz, demokratik açılım sürecine katkı yapmak üzere, Önderliğimizin (Apo) çağrısı üzerine kendiliğimizden geldik. Af’tan yararlanmak gibi bir durumumuz da asla yok” dediler, üstüne basa basa.

Dört tane “özel savcı” görevlendirildi, yani 2 teröriste 1 savcı düştü. Kaba bir hesapla, 5 bin teröriste, pardon “Demokratik katkıcıya” 2.500 savcıya gerek olacak önümüzdeki dönemde.

Dört günlük “gözetim süresi” hakkı kullanılmadı, demek ki ciddi bir soruşturmaya da gerek duyulmamıştı! Daha önce örgütten kaçarak güvenlik güçlerine teslim olan teröristlerin ne suçu vardı! Öyle ya onlar, Apo’nun talimatı üzerine Türkiye’ye gelmemişler, törenlerle karşılanmamışlardı! “Bizi, Apo gönderdi” dememiş, “hamili kartlarını” göstermemişlerdi!

İşte, bütün bu nedenlerle 19 Ekim tarihi bir milattır.

Bundan böyle, hiçbir PKK’lıya terörist, PKK’ya da terör örgütü diyemez, iddia edemezsiniz. Bugüne kadar, PKK’nın terör örgütü olduğunun kabulüne dair dünya kamuoyundaki mücadeleniz, 19 Ekim tarihi itibariyle son bulmuş, çöpe atılmıştır. Çünkü, “Tamam, biz PKK’nın terör örgütü olduğunu kabul ediyoruz da, siz nasıl oluyor da terörist dediklerinizi davulla-zurnayla karşılayıp, evlerine yollayabiliyorsunuz!” diye sorulduğunda verecek cevap bulamazsınız.

Bugüne kadar akan kana, kopan el-kola, sakat kalan insanlara, sönen ocaklara, akıtılan milyon dolarlara, son derece zor şartlarda ve 25 yıllık uzun bir zamanı kapsayan teröre karşı verilen mücadeleye, 19 Ekim tarihi itibariyle sünger çekilmiştir. Ateş, sadece düştüğü yeri yakmakla kalmıştır.

Sakın yanlış anlaşılmasın, “kan akmaya devam etsin, yeni ocaklar sönsün, milyon dolarlar yeniden harcansın” manası çıkarılmamalıdır buradan. Anlatılmak istenen; yaşanan terörün ve bunu yaşatan teröristlerin, sanki haklı bir mücadeleden zaferle çıkmış gibi gösterilmesine, yürürlükteki kanunların, hukukun hiçe sayılarak, tamamen göz ardı edilmesine ve PKK’ya meşruiyet kazandırılmaya çalışılmasına duyulan rahatsızlıktır sadece. 

Ayrıca, dağdan inen teröristi böylesine bir muameleyle karşılamanız ve bilahare adet yerini bulsun anlamında göstermelik bir sorgulamayla serbest bırakmanız, hiçbir eyleme katılmamış olan Öcalan’ı da serbest bırakmanız gerektiğinin yolunu açmıştır.

Elbette ki hiç kuşkusuz “KAN DURSUN”. Ancak, “Biz teslim olmuyoruz. Biz, Kürt Halk Önderi’mizin çağrısı üzerine barışa katkı sunmak için buraya geldik. Dokuz maddelik şartlarımıza dair mektubumuzu ilgili makamlara vereceğiz. Biz, PKK olarak adım attık, Devlet de atsın” denilerek, PKK bayrakları, Apo resimleri ve zafer işaretleri ile yapılan gösterilerin barış ile uzaktan yakından hiçbir alakası olmadığı da açıktır.

Gelinen sonuç; “PKK, meşruiyet ve haklılık kazanmıştır. Devlet’in, ilgili kurumlarının bugüne kadar terör ile ilgili mücadelelerinin neredeyse tümünün, en baştan beri hatalı, yanlış, haksız, hatta suçlu olduğuna dair bir kanaat yaratılmıştır. Kendisini, hırçın oğluna affettirmeye çalışan bir babanın mahcubiyeti ve bu uğurdaki ödün veren çabası, tiyatro sahnesinden siyaset arenasına taşınmıştır. Bu hazin sahnenin izleyicilerinin yürekleri acı ile dolmuş, gözleri yaşarmıştır.

Bugüne kadar ki her şey, kutlamaya hazırlandığımız 29 Ekim’e 10 kala, 19 EKİM tarihi itibariyle “ÇÖPE” atılmıştır.

Sabahattin Talu
sabahattintalu@gmail.com